LAMI CİMİ YOK! MUSTAFA BALBAY DERHAL TAHLİYE EDİLMELİ!

Hürriyet yazarı Taha Akyol, Bülent Arınç'ın Balbay'ı kastederek yaptığı açıklamadan çıkardığı sonucu yazdı.

İşte Hürriyet yazarı Taha Akyol’un o köşe yazısı...

Lamı cimi yok

BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, özellikle Mustafa Balbay’ı kastederek, tutuklu milletvekillerinin tahliye edilmesini savunuyor. O kadar emin konuşuyor ki, “İçerideyken seçilmiş olması onun derhal tahliye edilmesini gerektirir. Bunun lamı cimi yok’’ diyor.
Doğru söylüyor.
Benim de öteden beri savunduğum tezdir: Milli irade tarafından milletvekili seçilen bir kimseyi tutuklu bulundurmak yargının yasamaya müdahalesidir! Çünkü milletvekili Meclis’te konuşacaktır, kanun teklifi verecektir, kanunların lehinde, aleyhinde oy kullanacaktır. Tutuklu kaldığı zaman bu yasama görevlerini yapamaz.
Tutukluluğun devamı bu yüzden kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır.
Ancak çok istinai ve ağır zorunluluk varsa tutukluluk devam edebilir.

Benden yana adalet!
Bizde yaygın tutuklama gerekçesi “kaçma” ve “delilleri karartma” ihtimalidir.
Terör örgütü üyeliğinden yargılanırken seçildiği için tahliye edilen BDP’li Sabahat Tuncer kaçmadı da, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Engin Alan mı kaçacak?!
Toplanmamış hangi delil kaldı ki, karartacaklar?!
Milletvekili seçilen KCK tutukluları mı? Terör eylemi için emir vermek, bomba saklamak falan gibi terörle doğrudan ilişkisi olanlar dışında milletvekili seçilmiş KCK sanıkları da tahliye edilmelidir.
Hukukun “tarafsız hakem” olabilmesi için, ilgililerin siyasi pozisyonuna göre değil, adalet ilkelerine göre bakmak şarttır.
Unutmayalım, “benden yana adalet” demek, benim zalim olmam demektir!
Adalet yargının tarafsızlığıyla mümkündür. Atatürkçü yargı, sağcı, solcu yargı olamaz. Yargının tarafsızlığı ancak evrensel hukuk ilkelerinin uygulanmasıyla gerçekleşir. Halbuki Türkiye’de tutuklamalar konusunda kantarın topuzunun kaçırıldığının kanıtı, AİHM kararlarıdır. Dün Sedat Ergin yazdı, Thomas Hammarberg gibi saygın hukukçuların raporlarıdır.

Haklı dava, haksız tutuklama
Türkiye’de 2003’ten itibaren ciddi darbe çalışmaları, hukuki anlamda “hazırlık eylemleri” yapılmıştır. Bu konuda “kuvvetli şüphe” doğuran bulgular 2009’a kadar uzanmaktadır. Elbette soruşturmalar açılacak, fiillerin ağırlığına ve delil durumuna göre tutuklamalar yapılacaktır. Sorun ölçünün kaçırılmasıdır. Tutuklamalarda aşırıya gidilmiştir. Kantarın topuzunun kaçırılması, açılan davalardaki haklılığa da gölge düşürmekte, davalara itibar kaybettirmektedir.
Savcı ve hâkimlerin emir alarak böyle davrandıklarını asla kabul etmiyorum. Hiçbir politikacı buna cesaret edemez, hiçbir hâkim böyle bir şeye boyun eğmez...
Bu bakımdan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yargı hakkında burada tekrarlamak bile istemediğim sözlerini yanlış buluyorum. Yargı eleştirilmeli, ama dikkatli bir dille.

Savcı ve hâkimler
Fakat savcı ve hâkimler de düşünmelidir: Ülkenin yaşamakta olduğu siyasi gerilimlerde, kendilerinin “ölçülü” olmayan tutuklama ve tutukluluğu sürdürme kararlarının da vebali vardır!
Bu ülkenin kanayan bir terör sorunu var... Bu ülke dört partinin uzlaşmasıyla anayasa yapmak zorunda... Bu ülkede herkesin adalete, adaletin de güvenilir olmaya ihtiyacı var. Kamuoyunda her taraftan eleştiri çeken bazı tutuklular hakkında tahliye kararı vermek hem adaletin gereğidir, hem ülkede “toplumsal huzur”un gereğidir.
Vallahi lamı cimi yok bunun.