"LAFI HİÇ EVELEYİP GEVELEMEYE GEREK YOK BU BİR SUÇÜSTÜ YAKALANMA HALİDİR!.." TARAF'IN MANŞETİNE EKREM DUMANLI YORUMU!..

Ekrem Dumanlı, Taraf'ın yayın yasağı getirilen manşetini "Suçüstü" başlıklı yazısında yorumladı.

Suçüstü

Lafı hiç eveleyip gevelemeye gerek yok. Bu bir suçüstü yakalanma halidir. Eskiler buna hukukta cürm-ü meşhut derlerdi. Yani suça teşebbüs eden birinin tam iş başındayken yakayı ele vermesi. Aynen böyle oldu; asrın komplosunu hazırlayanlar tam iş başındayken elektrikler yandı ve karanlık planlar gün yüzüne çıktı. Taraf Gazetesi tarihî bir habere imza attı...
Neydi Taraf'ın manşeti? Aynen şöyleydi: 'AKP ve Fethullah Gülen'i bitirme planı' Neler yok o belgede neler! 'AK Parti içine yerleştirilen ajanlar' hareket geçirilecek. 'Işık evler' adını verdikleri evlerde 'silah ve mühimmat bulunması sağlanacak'. Fethullah Gülen cemaati ile PKK arasında işbirliği varmış gibi gösterilecek, ayrıca bu insanların CIA ve Mossad gibi örgütlerle irtibatı olduğuna dair kara propaganda yapılacak. Ergenekon sanığı subaylar savunulacak, bununla ilgili medya harekete geçirilecek. Ermenistan ve Yunanistan ile ilişkili haberlere yazılı ve görsel medyada yer verilerek milliyetçi partilerin tabanı genişletilecek... Akıl alır bir şey değil!

Genelkurmay'dan gelen tek açıklama 'soruşturma açıldı'ğına dair yarım ağızla verilmiş bir beyanat. Maalesef Genelkurmay bu tür konularda kamuoyunun soruşturma beklentisini karşılayamıyor. Suç isnatlarının özüyle ilgilenmiyorlar; ya da maalesef öyle bir havanın oluşmasına sebep oluyorlar. Çünkü 'Bu belgeyi kim sızdırdı?' öfkesi kadar, belgede yer alan bilgiye tepki göstermiyorlar. Sızdıranı da araştır. Ama önce suçu araştır! Kim, hangi hakla 'TSK'yı suç örgütü imiş gibi gösterecek' bir eylem planı hazırlayabilir? Önce bunun hesabını ver ki (ya da sor ki) sızdırma üzerine yapacağın çalışma makul karşılansın. Yoksa adama sorarlar 'Hırsızın hiç mi suçu yok?'


'Eylem planının' altında Kıdemli Albay Dursun Çiçek'in adı bulunuyor. Gazetelere yansıdığına göre Çiçek, Psikolojik Harp Dairesi'nin yerini alan Harekât Başkanlığı 3. Destek Şube Müdürlüğü'nde görev yapıyor. Yani iddia edilen olay Genelkurmay Başkanlığı'nın tam göbeğinde cereyan ediyor. Üstelik belge Nisan 2009 tarihli; yani hâlâ çok yeni. Bunu daha ilk dakikadan yalanlamak mümkündü. İmza atan belli, tarih belli. Oysa Genelkurmay'dan gelen kısa ve muğlak ifadeler kuşkuları artırdı. Kraldan çok kralcı kesilen bazı medya mensuplarının avukatlığa soyunması bile vahim manzarayı kapatamıyor...


Darbe günlüklerinde yer alan iddialardan daha vahim bir durum var ortada. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ demokrasi ve hukuk üzerine her konuşmasında vurgu yaptı, beklentiyi de yükseltmiş oldu. Şimdi suçüstü yakalanan personeli ile ilgili yapacağı çalışma örnek teşkil edecek. İsmi geçen subayı 'soruşturmanın selameti açısından' açığa alıp almayacağı, belge ile ilgili kendisinin bilgisinin olup olmadığı gibi konular tartışılıyor; daha da tartışılacak. Genelkurmay iki ay önce imzalanan bir belgeye anında 'sahte' diyemedi, habere 'yalan' diyemedi. Bu kadar tereddütten ve sükûttan sonra söylenecek sözün bile çok kıymeti kalmadı. Yazık!


Genelkurmay Başkanı her konuşmasında demokrasiden bahsediyor ve 'hukuk içinde mücadele edeceğiz' diyor. Acaba bazı işgüzarlar hukuk içinde mücadele etmeyi şöyle mi anladı: 'Önce suç icat et, sonra suçlu çıkar ortaya ve askerî mahkemeler vasıtasıyla sivil vatandaşları yargıla.' Yoksa yeni 'irticayla mücadele' şekli bu mu? Lafı uzatmaya gerek yok; bunun adı komplo kurmaktır, iftira atmaktır; 'hukuk içinde mücadele etmek' değil. Ergenekon zanlıları bahis konusu edildiğinde 'masumiyet karinesi' deyip silahıyla, bombasıyla, krokisiyle, eylem planıyla vs. yakalananları savunanların suçsuz insanları önce suç ihdas edip sonra askerî mahkemelere sevk etmeleri hangi akıl, hangi vicdan, hangi mantıkla izah edilebilir?


BELGEYİ POLİS Mİ KOYDU?


Suçüstü yakalananlar sadece ordumuz içine sızmış birtakım darbe ve komplo heveslisi değil. Bu olayda bazı medya kuruluşları da suçüstü yakalandı. 13 Haziran tarihli gazeteleri elinize alın; ne demek istediğimi çok net anlayacaksınız. Ordu içine sızmış darbeci bir ekip, TSK'nın itibarını da zedeleyerek hükümete ve millete komplo kuruyor; bunu sadece 4 gazete manşet yapabiliyor. Bu mudur sizin demokrasi anlayışınız? Bu mudur sizin medya sorumluluğunuz? Bu mudur sizin habercilik refleksiniz?


Daha kötüsü var! Bahsi geçen vahim iddialara askerî mahkeme yayın yasağı koymaya kalkıştı. Genelkurmay 'Soruşturma başlatıyoruz' demeseydi, bazı gazetelerin okurları asrın komplosundan habersiz yaşayacaktı. Hele iki gazete var ki buraya not etmesem basın tarihi üzerine araştırma yapacak ilim adamlarına ayıp etmiş olurum. Bir gazete kendine 'ucuz' ya da 'hafif' bir model seçebilir; hatta bu haliyle bazı okurlar için şirin bir gazete olarak görülebilir. Ancak bu kadar savrulmak, gazetecilikten kopmaktır; başka bir şey değil. Malum habere yaklaşım biçimine bakar mısınız: 'İrticayı Bitirme Planına Soruşturma ve Yayın Yasağı'. Aynen başlık bu! Neymiş 'İrticayı Bitirme Planı' varmış da ona karşı soruşturma açılmışmış. Gerçekten yakıştıramadım...


Başka bir gazetede 'Garip Şeyler Oluyor' sürmanşetiyle haber yapan arkadaşlar topu taca atacak başka bir yaklaşım biçimi sergilemişler. Neymiş? Fethullah Gülen '8 Nisan'da Müslümanları terörist gösterecekler' demişmiş. Eee? N'olmuş demişse! Güya gazetecilik tecessüsünü ortaya koyarak bir şeyler ima ediyorlar. Kardeşim; gazeteciysen sen önce ortadaki belgeyi konuşacaksın ki sonra imada bulunabilesin. Özel Harp Dairesi komutanı olarak çalışan kurmay bir albaya Sayın Gülen mi 'İmza at bu saçmalığa' dedi? Yüreğin yetiyorsa önce belgeyi sorgula... Kim, hangi cüretle böyle bir eylem planı yapabiliyor? Gülen'in sözlerini anlamlandırmak hiç de zor değil. Çünkü birkaç yıldır bazı silahlı örgütler evlerine 'Işık evleri' süsü veriyor, o evlerde Gülen'in kitaplarını tutuyor ve bu durum Gülen'i de onu sevenleri de rahatsız ediyor. Bilinmeyen bir konu değil ki bu. Defalarca yazıldı. Karanlık ilişkiler içinde bulunduğu bilinen bazı örgütlerin son yıllardaki yakınlaşma, beraber görünme taktiklerinden rahatsız olunduğu biliniyor... Hal böyleyken mağduru suçlamak gazeteciliğe sığar mı? İnsanlığa sığar mı?


Dün bir gazetemiz de yukarıdaki taktiğe azıcık meyledip soru işaretleri oluşturmaya çalışıyordu. Neymiş? 'Acaba eylem planını polis mi koymuş'? Akla ziyan bir teori. Neyse ki dünkü Star Gazetesi eylem planının ele geçiriliş sürecini kare kare yazmış da olayın 'polis komplosu' olduğu teorisi güme gitmiş. Star'daki habere göre 'AKP ve Gülen'i bitirme planı'nı yakalatan Ergenekon zanlısının evine polis ve zanlının avukatı aynı anda girmiş, bütün arama saniye saniye videoya kaydedilmiş. Hal böyleyken 'polis koydu' iddiasına başvurmak o bildik 'sulandırma gayreti'nden başka nedir? Kaldı ki bu saatten sonra yakalanan planın sahte olduğunu iddia edecekleri somut bilimsel delillerin beklediğini söylemeye gerek yok.


'Bu haberi bizden başka kimse yazamaz' deyip arada bir meydan okuyan başka bir gazete bile İrtica Eylem Planı'nın bilgisine yer vermemeyi tercih etti. Hâlbuki onlardan en azından enerji meselelerinde gösterdikleri yayın cesareti kadar bir cesaret ve bağımsızlık bekleniyordu. Şaşılacak bir durum!


Sözün özü şudur: Ordumuzu yıpratmamak lazım; bunda şüphe yok. Yalnız, görünen o ki TSK içinde bir grup hâlâ yasadışı yollara başvurarak siyaset ve toplum mühendisliği yapmaya kalkışıyor. Eğer bazı kişiler yasal görevleri dışına çıkarak hükümete, vatandaşa, hatta televizyon dizilerine komplo kurmaya yeltenmişse herkese birtakım görevler düşüyor demektir. Siyasetçiler susarak bu olayı savuşturamaz. TSK, sadece sızdıranın peşine düşerek bu olayın altından kalkamaz. Medya, ortaya çıkan olaylar yerine komplo teorileri üreterek yakasını kara propaganda işbirlikçiliğinden kurtaramaz. Yargı, 'mevcut hükümeti devirmek'ten tutun iftira atmaya kadar uzanan birtakım suçları görmezden gelemez. Çünkü ortada suç var suç! Üstelik suçüstü yakalananlar da orada duruyor...


Ekrem Dumanlı/Zaman