''KÜTÜK GİBİ!..'' YENİ ŞAFAK YAZARINDAN ÖZDEMİR İNCE'Yİ KIZDIRACAK YAZI!..
Bir daha ve heceleyecek söylüyorum: An-la-mı-yor! (Üstelik "özel bir dikkatle okurum" dediği yazarın son derece yalın ifadesini bile.)
Çok pişmanım!
Boşladın beni diye şekvacı oluyor ama ne zaman onu yazmak istesem, araya hep başka bir şey giriyor.
Şu bizim Şinasi diyorum, gerçekten de talihsiz bir adam.
Şimdi de Özdemir İnce girdi araya.
"Özel bir dikkatle okurum..." dediği Mehmet Şevket Eygi’den hareketle dün öyle bir döktürmüş ki, en az 40 Şinasi gücünde.
Eygi’nin "dinler arası diyalog" konusunda tavrını bilirsiniz işte: "Dinler arasında diyalog" olamayacağını, Allah katında dinin sadece İslam olduğunu, Müslümanların dinlerini tebliğ etmekle mükellef olduklarını falan söyler.
Peki Özdemir İnce bundan ne anlamış?
Okuyalım: "İslam’da diyalog yoktur! diyen Üstat Eygi, dolayısıyla, ’İslam’da demokrasiye yer yoktur’ da demektedir. Üstüne giderseniz, ’İslam’ın Batı tipi demokrasiye ihtiyacı yoktur. İslam’ın demokrasisi Kur’an’da yazılıdır!’ der..."
Gördüğünüz gibi hem alıntı yapıyor, hem de alıntıladığından hiçbir şey anlamıyor.
Bizim "Kanamalı Haydut"un kulakları çınlasın; Sevi’yi Levi’yle karıştırmaktan daha vahim bir hal bu!
Çünkü yanlış anlamak veya karıştırmak nihayetinde bir zihni faaliyet ürünüdür.
Bu hiç anlamıyor!
Bir daha ve heceleyecek söylüyorum: An-la-mı-yor! (Üstelik "özel bir dikkatle okurum" dediği yazarın son derece yalın ifadesini bile.)
Yani...
Hazrette anlamaya ilişkin hiçbir zihni faaliyet yok; kütük gibi!
O kadar ki, "üstüne hiç gitmeseniz" de kendiliğinden döktürüyor.
Şuraya bakın: "Üstat Mehmet Şevket Eygi çok haklıdır. Müslüman kimseyle diyaloğa girmez ve kimseyle uzlaşamaz. Bunun yadsınmaz kanıtı Anayasa konusunda her türlü diyaloğu ve uzlaşmayı reddeden Başbakan Erdoğan’dır!.."
Zannetmeyin ki, "Müslüman kimseyle diyaloğa girmez ve kimseyle uzlaşmaz..." ifadesine kafayı takıp, "Sen Müslüman değil misin?.." diye soracağım.
Bana Özdemir İnce’nin dini inancı gerekmez.
Fakat...
"İslam’da diyalog yoktur" ifadesinden, Müslüman kimseyle diyaloga girmez sonucunu çıkarma yeteneği ilgimi çekti.
Hem ilgimi çekti, hem ne yalan söyleyeyim, zevk verdi.(Durduk yere 40 Şinasi gücünde demedim ya!)
Yahu diyalog dediğin en basit ifadeyle, karşılıklı konuşma değil mi? Konuşmadan, yani diyalog kurmadan nasıl tebliğ edilecek?
Şuncacık şeyi fehmetmemek nasıl bir iştir?
Eygi’nin dinler arası diyaloga karşı çıkmasını Müslümanların diyaloga karşı olmalarına, Erdoğan’ın "Anayasa değişiklik paketi" konusundaki tavrını da müslümanlığına, dahası müslümanlığından kaynaklanan bir "nakısa" telakki ediyor.
Hazretin kavlince, Sayın Erdoğan müslüman olmasaydı, mesela, yargı oligarşisinin demokratikleşmemesi için uzlaşacaktı! (Ey agnostik liberaller hâlâ hidayete ermeyecek misiniz?)
Dinden, tebliğden, diyalogdan, anayasadan, velhasıl, hiçbir şeyden anladığı yok!
Bu kadar anlamama yeteneğini de "kesin inançlılığa" borçlu.
Bir keresinde, "AKP’ye seçmenin yüzde 46.6’sı değil de yüzde 99.999999’u oy verse de benim değerlendirme ölçüm değişmez..." demişti de, oradan biliyorum.
Hatta...
"Recep Tayip Erdoğan, kendisinin ve partisinin Cumhuriyet ilkelerine bağlılığını, Atatürk’e olanca saygısını beş vakit ilan etse, camilerde hutbelerde söyletse bile..." durum değişmez demişti.
Bununla da kalmamış şöyle devam etmişti:
"AKP ve Recep Tayip Erdoğan, türbanı savunmaktan vazgeçtiklerini ilan eden bildiriler yayınlasa da benim değerlendirme ölçüm değişmez..."
Dahası...
"Su 100 santigratta kaynar, deseler de, onlara inanmam..." demeye kadar işi vardırmıştı.
Bir de bu halde utanmadan, Dolmabahçe’deki "demokratik açılım" toplantılarına niçin davet edilmediğinin hesabını soruyor. (Davet edeceklermiş de, reddetme zevkini yaşayacakmış!)
Su 100 santigratta kaynar deseler de inanmayacağın insanlardan davet beklemek nasıl bir pişkinliktir?
Bir vesileyle, Ertuğrul Beyciğime şart koşmuştum; Özdemir İnce’yi aldığı yere bıraksın diye...
Çok pişmanım!
Ya alıp götürseydi onu!
İnsanız sonuçta, hep siyaset olmaz; "eğlence" de lazım.
Salih Tuna/Yeni Şafak
Boşladın beni diye şekvacı oluyor ama ne zaman onu yazmak istesem, araya hep başka bir şey giriyor.
Şu bizim Şinasi diyorum, gerçekten de talihsiz bir adam.
Şimdi de Özdemir İnce girdi araya.
"Özel bir dikkatle okurum..." dediği Mehmet Şevket Eygi’den hareketle dün öyle bir döktürmüş ki, en az 40 Şinasi gücünde.
Eygi’nin "dinler arası diyalog" konusunda tavrını bilirsiniz işte: "Dinler arasında diyalog" olamayacağını, Allah katında dinin sadece İslam olduğunu, Müslümanların dinlerini tebliğ etmekle mükellef olduklarını falan söyler.
Peki Özdemir İnce bundan ne anlamış?
Okuyalım: "İslam’da diyalog yoktur! diyen Üstat Eygi, dolayısıyla, ’İslam’da demokrasiye yer yoktur’ da demektedir. Üstüne giderseniz, ’İslam’ın Batı tipi demokrasiye ihtiyacı yoktur. İslam’ın demokrasisi Kur’an’da yazılıdır!’ der..."
Gördüğünüz gibi hem alıntı yapıyor, hem de alıntıladığından hiçbir şey anlamıyor.
Bizim "Kanamalı Haydut"un kulakları çınlasın; Sevi’yi Levi’yle karıştırmaktan daha vahim bir hal bu!
Çünkü yanlış anlamak veya karıştırmak nihayetinde bir zihni faaliyet ürünüdür.
Bu hiç anlamıyor!
Bir daha ve heceleyecek söylüyorum: An-la-mı-yor! (Üstelik "özel bir dikkatle okurum" dediği yazarın son derece yalın ifadesini bile.)
Yani...
Hazrette anlamaya ilişkin hiçbir zihni faaliyet yok; kütük gibi!
O kadar ki, "üstüne hiç gitmeseniz" de kendiliğinden döktürüyor.
Şuraya bakın: "Üstat Mehmet Şevket Eygi çok haklıdır. Müslüman kimseyle diyaloğa girmez ve kimseyle uzlaşamaz. Bunun yadsınmaz kanıtı Anayasa konusunda her türlü diyaloğu ve uzlaşmayı reddeden Başbakan Erdoğan’dır!.."
Zannetmeyin ki, "Müslüman kimseyle diyaloğa girmez ve kimseyle uzlaşmaz..." ifadesine kafayı takıp, "Sen Müslüman değil misin?.." diye soracağım.
Bana Özdemir İnce’nin dini inancı gerekmez.
Fakat...
"İslam’da diyalog yoktur" ifadesinden, Müslüman kimseyle diyaloga girmez sonucunu çıkarma yeteneği ilgimi çekti.
Hem ilgimi çekti, hem ne yalan söyleyeyim, zevk verdi.(Durduk yere 40 Şinasi gücünde demedim ya!)
Yahu diyalog dediğin en basit ifadeyle, karşılıklı konuşma değil mi? Konuşmadan, yani diyalog kurmadan nasıl tebliğ edilecek?
Şuncacık şeyi fehmetmemek nasıl bir iştir?
Eygi’nin dinler arası diyaloga karşı çıkmasını Müslümanların diyaloga karşı olmalarına, Erdoğan’ın "Anayasa değişiklik paketi" konusundaki tavrını da müslümanlığına, dahası müslümanlığından kaynaklanan bir "nakısa" telakki ediyor.
Hazretin kavlince, Sayın Erdoğan müslüman olmasaydı, mesela, yargı oligarşisinin demokratikleşmemesi için uzlaşacaktı! (Ey agnostik liberaller hâlâ hidayete ermeyecek misiniz?)
Dinden, tebliğden, diyalogdan, anayasadan, velhasıl, hiçbir şeyden anladığı yok!
Bu kadar anlamama yeteneğini de "kesin inançlılığa" borçlu.
Bir keresinde, "AKP’ye seçmenin yüzde 46.6’sı değil de yüzde 99.999999’u oy verse de benim değerlendirme ölçüm değişmez..." demişti de, oradan biliyorum.
Hatta...
"Recep Tayip Erdoğan, kendisinin ve partisinin Cumhuriyet ilkelerine bağlılığını, Atatürk’e olanca saygısını beş vakit ilan etse, camilerde hutbelerde söyletse bile..." durum değişmez demişti.
Bununla da kalmamış şöyle devam etmişti:
"AKP ve Recep Tayip Erdoğan, türbanı savunmaktan vazgeçtiklerini ilan eden bildiriler yayınlasa da benim değerlendirme ölçüm değişmez..."
Dahası...
"Su 100 santigratta kaynar, deseler de, onlara inanmam..." demeye kadar işi vardırmıştı.
Bir de bu halde utanmadan, Dolmabahçe’deki "demokratik açılım" toplantılarına niçin davet edilmediğinin hesabını soruyor. (Davet edeceklermiş de, reddetme zevkini yaşayacakmış!)
Su 100 santigratta kaynar deseler de inanmayacağın insanlardan davet beklemek nasıl bir pişkinliktir?
Bir vesileyle, Ertuğrul Beyciğime şart koşmuştum; Özdemir İnce’yi aldığı yere bıraksın diye...
Çok pişmanım!
Ya alıp götürseydi onu!
İnsanız sonuçta, hep siyaset olmaz; "eğlence" de lazım.
Salih Tuna/Yeni Şafak