KÜRTLER AYRILSIN! AHMET ALTAN'DAN ÇOK TARTIŞILACAK TEKLİF!
Taraf Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan Türklerle Kürtlerin Çekler ve Slovaklar gibi ayrılmasını ve buna halkın karar vermesi gerektiğini yazdı...
Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni yine çok tartışılacak bir yazı yazdı. Ahmet Altan Türk ve Kürt halklarının ayrılmasını ve buna halkların karar vermesi gerektiğini köşesinde kaleme aldı.
Niye halk karar vermesin?
Biz silahla bu işin içinden çıkamayız.
Çıksak da çıkamayız.
Diyelim ki yeniden yapılanan ve sivillerin denetimine giren ordu, elindeki teknolojik imkânlarla abanıp PKK’nın belini kırdı ve bu örgütü yok etti.
Kürt halkı, bunu PKK’nın yenilgisi olarak mı görecek, hayır, bunu “zalim Türklerin” zorbalığı olarak görecek.
İçindeki bu yenilmişlik ve zorbalığa uğramışlık duygusuyla yeniden silaha sarılacak, sarılmasa bile iki halk arasındaki düşmanlık artacak.
PKK’yı ordu yenmese de, bu savaşı sittin sene sürdürse ne olacak?
İki taraftan da binlerce çocuk ölecek.
Neresinden bakarsanız bakın silahla huzura kavuşmak mümkün değil.
Silahların bugünkü şartlarda susması mümkün mü peki?
Murat Karayılan son açıklamasında PKK’nın silah bırakmasını “kendilerine yönetecek bir toprak verilmesine” bağladığına göre, o toprak verilmedikçe PKK da silah bırakmayacak, silahlar susmayacak.
Herhangi bir devlet, yenilmediği bir savaşta, “yenilmiş gibi davranıp” karşısındaki silahlı güce toprak vererek savaşı durdurabilir mi?
Muhtemel gözükmüyor.
Otuz yıldır savaş sürüyor, PKK savaşı kazanamıyor, devlet savaşı kazansa da sorun bitmiyor, PKK toprak almadıkça silah bırakmıyor, devlet de toprak vermiyor.
Bugünkü durumu “veri” olarak alırsanız bu problemi hiçbir şekilde çözemiyorsunuz.
Peki, biz yüzlerce yıl böyle savaş içinde, çoluk çocuğu öldürerek, insanları hapislere doldurarak mı yaşayacağız?
Bu da mümkün değil.
Eee, ne yapacağız?
Valla, bence cevap açık.
“Verileri” değiştireceğiz.
İşe, denklemdeki “elemanlardan” başlamalıyız bence.
Devletten ve PKK’dan bahsediyoruz ama bu iki “elemanla” bir çözüm çıkmıyor, çıkacak gibi de gözükmüyor.
Çünkü bunların elinde silah var ve çözümü silahla aradıkları sürece, çözüme ulaşamayacakları bir denklemin içine hapsolmuşlar.
O zaman biz bu denkleme devlet ve PKK yerine, Kürt ve Türk halkını koyalım.
Ve, gerçeklerden söz edelim.
Biz “özgür” ve demokrat bir ülke olduğumuzu söylüyoruz ama öyle değiliz.
Bu ülkedeki Kürtlerin birçoğunun aklında aslında “ayrılmak” var.
Bunu söylemeleri yasak, bu amaçla örgütlenmeleri de yasak.
Bana sorarsanız, bu ölümlerin altındaki asıl sorun da bu “yasak” işte.
Neden bir ülkenin “ayrılmak” isteyen insanları bu isteklerini söyleme hakkına sahip olmasın, neticede, siyaset, devlet, yasa, insanların daha mutlu ve daha huzurlu yaşaması için değil mi?
Ayrılarak daha mutlu yaşayacağını düşünen insanlar varsa, onların bu mutluluk taleplerini dile getirmelerini bile engellemek zaten mutsuzluğu baştan yaratmaz mı, bu mutsuzluk aynı zamanda bir bastırılmışlık duygusu, hoşnutsuzluk, öfke doğurmaz mı?
Daha önce de birkaç defa yazmaya çalıştım, “ayrılıkçı parti” kurmayı serbest bırakalım, iki tarafta da ayrılmak isteyenler partilerini kursunlar, ne yapılacağına da halk karar versin.
Seçimle ayrılmak mümkün olduğunda silah zaten otomatikman devreden düşer.
Ben öyle “Kürtlerle Türkler etle tırnaktır, ayrılmaz” laflarına da pek inandığımı söyleyemeyeceğim doğrusu, birbirini bu kadar çok öldüren etle tırnak nerede görülmüş.
Hem Çekoslovakya adı altında birlikte yaşayan Çeklerle Slovaklar “etle tırnak” değil miydi, gül gibi ayrıldılar.
Belki Kürt halkının tümü ayrılmak istemez, o zaman ayrılmak isteyen kısmına bu hakkı tanırsınız.
En azından Kürt halkının bu “hakkı” olduğunu, tercihini istediği yönde kullanabileceğini bilmesi, birlikte yaşamanın “bir mecburiyet” olmaktan çıkması gerek, “mecburiyet” asla ama asla huzur ve mutluluk getirmez, sorun getirir yalnızca.
Bütün mutsuzlukların ve sorunların kaynağı “mecburiyettir” bence, insanları istemedikleri şeye mecbur etmektir, hatta istediğimiz herhangi bir şey bile “mecburiyet” haline gelse bunaltır bizi.
Kürtleri ayrılmaya “mecbur” ederseniz gene sorun çıkar.
Mecburiyeti çıkartalım hayatımızdan, bırakalım insanlar istediklerini açıkça söyleyebilsinler, istiyorlarsa ayrılabilsinler, birlikte yaşayacaklarsa bu özgür iradeleriyle olsun.
Eninde sonunda bu ülkede bu “mecburiyetler” baskısı ve “ayrılıkçılığın” yasak olması bitecek.
Bir an önce bitirip, sözü bu ülkede yaşayanlara bırakın.
Kararlarını versinler.
Biz huzurlu bir hayat göremedik bari bizden sonrakiler öyle bir hayat yaşasınlar.
Niye halk karar vermesin?
Biz silahla bu işin içinden çıkamayız.
Çıksak da çıkamayız.
Diyelim ki yeniden yapılanan ve sivillerin denetimine giren ordu, elindeki teknolojik imkânlarla abanıp PKK’nın belini kırdı ve bu örgütü yok etti.
Kürt halkı, bunu PKK’nın yenilgisi olarak mı görecek, hayır, bunu “zalim Türklerin” zorbalığı olarak görecek.
İçindeki bu yenilmişlik ve zorbalığa uğramışlık duygusuyla yeniden silaha sarılacak, sarılmasa bile iki halk arasındaki düşmanlık artacak.
PKK’yı ordu yenmese de, bu savaşı sittin sene sürdürse ne olacak?
İki taraftan da binlerce çocuk ölecek.
Neresinden bakarsanız bakın silahla huzura kavuşmak mümkün değil.
Silahların bugünkü şartlarda susması mümkün mü peki?
Murat Karayılan son açıklamasında PKK’nın silah bırakmasını “kendilerine yönetecek bir toprak verilmesine” bağladığına göre, o toprak verilmedikçe PKK da silah bırakmayacak, silahlar susmayacak.
Herhangi bir devlet, yenilmediği bir savaşta, “yenilmiş gibi davranıp” karşısındaki silahlı güce toprak vererek savaşı durdurabilir mi?
Muhtemel gözükmüyor.
Otuz yıldır savaş sürüyor, PKK savaşı kazanamıyor, devlet savaşı kazansa da sorun bitmiyor, PKK toprak almadıkça silah bırakmıyor, devlet de toprak vermiyor.
Bugünkü durumu “veri” olarak alırsanız bu problemi hiçbir şekilde çözemiyorsunuz.
Peki, biz yüzlerce yıl böyle savaş içinde, çoluk çocuğu öldürerek, insanları hapislere doldurarak mı yaşayacağız?
Bu da mümkün değil.
Eee, ne yapacağız?
Valla, bence cevap açık.
“Verileri” değiştireceğiz.
İşe, denklemdeki “elemanlardan” başlamalıyız bence.
Devletten ve PKK’dan bahsediyoruz ama bu iki “elemanla” bir çözüm çıkmıyor, çıkacak gibi de gözükmüyor.
Çünkü bunların elinde silah var ve çözümü silahla aradıkları sürece, çözüme ulaşamayacakları bir denklemin içine hapsolmuşlar.
O zaman biz bu denkleme devlet ve PKK yerine, Kürt ve Türk halkını koyalım.
Ve, gerçeklerden söz edelim.
Biz “özgür” ve demokrat bir ülke olduğumuzu söylüyoruz ama öyle değiliz.
Bu ülkedeki Kürtlerin birçoğunun aklında aslında “ayrılmak” var.
Bunu söylemeleri yasak, bu amaçla örgütlenmeleri de yasak.
Bana sorarsanız, bu ölümlerin altındaki asıl sorun da bu “yasak” işte.
Neden bir ülkenin “ayrılmak” isteyen insanları bu isteklerini söyleme hakkına sahip olmasın, neticede, siyaset, devlet, yasa, insanların daha mutlu ve daha huzurlu yaşaması için değil mi?
Ayrılarak daha mutlu yaşayacağını düşünen insanlar varsa, onların bu mutluluk taleplerini dile getirmelerini bile engellemek zaten mutsuzluğu baştan yaratmaz mı, bu mutsuzluk aynı zamanda bir bastırılmışlık duygusu, hoşnutsuzluk, öfke doğurmaz mı?
Daha önce de birkaç defa yazmaya çalıştım, “ayrılıkçı parti” kurmayı serbest bırakalım, iki tarafta da ayrılmak isteyenler partilerini kursunlar, ne yapılacağına da halk karar versin.
Seçimle ayrılmak mümkün olduğunda silah zaten otomatikman devreden düşer.
Ben öyle “Kürtlerle Türkler etle tırnaktır, ayrılmaz” laflarına da pek inandığımı söyleyemeyeceğim doğrusu, birbirini bu kadar çok öldüren etle tırnak nerede görülmüş.
Hem Çekoslovakya adı altında birlikte yaşayan Çeklerle Slovaklar “etle tırnak” değil miydi, gül gibi ayrıldılar.
Belki Kürt halkının tümü ayrılmak istemez, o zaman ayrılmak isteyen kısmına bu hakkı tanırsınız.
En azından Kürt halkının bu “hakkı” olduğunu, tercihini istediği yönde kullanabileceğini bilmesi, birlikte yaşamanın “bir mecburiyet” olmaktan çıkması gerek, “mecburiyet” asla ama asla huzur ve mutluluk getirmez, sorun getirir yalnızca.
Bütün mutsuzlukların ve sorunların kaynağı “mecburiyettir” bence, insanları istemedikleri şeye mecbur etmektir, hatta istediğimiz herhangi bir şey bile “mecburiyet” haline gelse bunaltır bizi.
Kürtleri ayrılmaya “mecbur” ederseniz gene sorun çıkar.
Mecburiyeti çıkartalım hayatımızdan, bırakalım insanlar istediklerini açıkça söyleyebilsinler, istiyorlarsa ayrılabilsinler, birlikte yaşayacaklarsa bu özgür iradeleriyle olsun.
Eninde sonunda bu ülkede bu “mecburiyetler” baskısı ve “ayrılıkçılığın” yasak olması bitecek.
Bir an önce bitirip, sözü bu ülkede yaşayanlara bırakın.
Kararlarını versinler.
Biz huzurlu bir hayat göremedik bari bizden sonrakiler öyle bir hayat yaşasınlar.