KURŞUNLA MI KASETLE Mİ VURULMAK İSTERSİNİZ? TERCİH SİZİN!..
Yılların gazetecisi Atilla Akar, "Kırk Katır mı Kırk Satır mı Rejimi" diye adlandırdığı yeni düzenin uyguladığı itibar infazını yazdı...
Kurşunla mı Kasetle mi Vurulmak İstersiniz? Tercih Sizin!...(Kırk Katır mı Kırk Satır mı Rejimi!)
Tam bir “Buyur buradan yak!” rejimi işliyor. Derin devlet “mutasyon” geçirdiğinden, haki renkli eski adresinden mavi renkli yeni “adres”ine taşındığından bu yana –stratejik hedefi ve imalatçı logosu değişmese de- taktikleri değişmiş bulunuyor. Çok şükür artık kimse derin devletin tetikçileri tarafından vurulmuyor. Hatta ne kadar “kötü bir gelenek” olduğunun altı çiziliyor. Dahası bunlar ve bu gibi anlayışlar kamuoyu önünde lanetlenip, mahkum ediliyor. Toplumu da “ne güzel temizleniyoruz galiba!” sahte hissi sarıp, boşuna “sevindirik” oluyor. Ne diyelim bunu da bir tür “ilerleme” kabul etmek gerekecek galiba!
Öte yandan “yeni derin devlet”in “yeni tetikçileri” mevcut. Bunlar “Kurtlar Vadisi”ndeki olduğu şekliyle siyah takım elbiseli, kirli sakal “ağabeyler” gibi değiller. Hatta içlerinde küpe takanlara bile rastlanabilir. Giyim kuşamları, tarzları “racona” pek uymasa da artık daha işlevseller. Bunlar aldıkları emir gereği bir sabahın köründe yola koyulup filanca aydın ya da politikacıya kurşun sıkmıyor ya da arabasının altına bomba koymuyor. Bu gibi “ilkellik”leri terk etmişler. Tabancaları var ama onu “süs” gibi ya da “hava atmak” için taşıyorlar. Onun yerine bilgisayar, kamera, dinleme aletleri, montaj masaları, internet siteleri, teknolojinin son harikası aletler, vb kullanıyorlar. Bir tür “derin paparazzi” gibiler!
“FİZİKSEL İNFAZ”DAN “İTİBAR İNFAZI”NA!
Bununla birlikte yarattıkları etki kurşunla adam vurdukları günlerden daha az değil. Farklı metotlarla aynı “siyasal sonuç”u alıyorlar. Kurşun yerine kaset sıkıyorlar. Ortada kan yok, ceset yok, parçalanmış uzuvlar yok. Estetik duyguları bir hayli gelişmiş. Daha “sofistike” metotlar kullanıyorlar. Artık “fiziksel infaz”ın yerine “manevi infaz”, “kimlik infazı”, “itibar infazı” uyguluyorlar. Özellikle “belden aşağı” noktalara yoğunlaşıp sonrada perdelenmiş bir “operasyon” olarak çekimlerini sızdırıp adamı “itibar suikastı” ile yere seriyorlar. (Basındaki kalemşorları, çapsız aydınları da olayı başka türlü göstermek için ellerinden geleni yapıyor bu arada!) Artık bu “manevi ceset”ten kan değil yılların siyasi birikimi, onuru, şaşırmışlığı, çaresizliği fışkırıyor. Bir tür “siyasi zombi”ye dönüştürüyorlar sizi!
O yüzden “derin devleti ortadan kaldırdık”, “belini kırdık”, “geçmişte kaldı” gibi laflar edenlere çok gülüyorum. Bunlar ya bizi ya da kendilerini kandırıyorlar. Bu gibiler derin devletin sadece “revizyona”, uğradığının, bir tür “modifiye” işleminden geçtiğinin ve “operasyon konsepti”ni rötuşladığının farkında değiller. Klasik, soğuk savaş artığı, kaba NATO’cu tarzın yerini çok daha inceltilmiş, “zamana ayak uydurmuş” bir “derin devlet”in aldığının bilincine varamıyorlar. “Kurşun vesayeti” hızla “kaset vesayeti”ne dönüşüyor. Yerini en çakmasından bir “demokrasi” söylemi alıyor…
DEMOKRASİ YANILSAMASI, HÜR İRADE PALAVRASI!
Ancak gene de her iki “derin devlet” modelini buluşturan bazı ortak noktalar yok değil. Bir kere her ikisinin de asıl “patronu” aynı. (“Made in USA!”) Her ikisi de genellikle “bağımsızlık” isteyenleri, onlara ayak direyenleri hedefliyor. Her ikisi de toplumu istedikleri yönde dönüştürmenin, siyaseti amaçladıkları gibi “dizayn” etmenin, kurumları ve partileri bu yeni sisteme adapte etmenin yollarını açıyor. Biri kestirmeden “darbe” arayışındayken diğeri “sürece yayılmış”, “sivil görünümlü” darbe peşinde koşuyor. İdeolojileri çok farklı görünse de aslında onların anladığımız manada bir “ideolojileri” yok. Eski derin devlet içi boşaltılmış bir “Atatürkçülüğü” kendisine bayrak edinirken şimdikiler ise içi boşaltılmış bir “İslamcılığı” ya da “liberalizmi” kendisine bayrak ediniyor. Ancak kendilerini “askeri vesayeti yıkmış demokrasi kahramanları” gibi gösterme de pek maharetliler. Sürecin sonunda ise yaptıklarına “ileri demokrasi” diyecekler!
Peki ya biz ne kurşunla ne de kasetle vurulmak istemeyenler ne yapacağız? “Kırk katır mı kırk satır mı” tercihini reddedenler, bunlardan birine boyun eğmek istemeyenler, bunu bir “seçenek” olarak görmeyenler, her iki vesayet türüne de biat etmek istemeyenler, yaftalanmaktan rahatsızlar olarak nasıl davranacağız? Bu çirkinliklerden bıkanlar, bu fasit dairede dolaşmak istemeyenler, yaşananlardan midesi bulananlar ne yapacağız? Asıl soru budur…
Bu süreçten “özgürlükler”, “hür irade” çıkacağını zannedenlerin aklına şaşarım. Görünürde süren “demokrasi panayırı”, sözüm ona “serbest seçimler” ve dahi “tırışkadan nağmeler” herkese hayırlı, uğurlu olsun!...
Atilla Akar-İNFİAL