Efendim; AK Parti’de seçim sonuçları travmatik bir etki yaratmış olmalı. Her şeyin güllük gülistanlık olmadığını biraz geç de olsa bir şekilde anlamış olmalılar. En ilginci ise daha ziyade muhalefet tarafından dile getirilen saptamaları şimdi içlerinden birilerinin yapabiliyor olabilmesi. Bazen çizme aşılsa bile!..
Bende “Niye yapıyorlar, yapmasınlar” demiyorum zaten. Hatta iyi yapıyorlar. Keşke daha önceden daha fazla sayıda insan tarafından yapabilselerdi. O zaman bazı noktalarda belki kendilerine çeki düzen verebilirlerdi. “Biz ne yaparsak doğru yaparız” kompleksi belki biraz kırılır, toplumdan ve aklıselim çevrelerden gelen seslere kulak verilebilirdi. Ancak böylesi bir yol tercih edilmedi. Daha doğrusu istenmedi!..
“Güzel Anılmak” Bırak Git Demenin Nazikçesi mi?
Anlaşılan şimdi bu bastırılmış eleştiriler –Erdoğan’ı da kapsar şekilde- parti içinden hangi niyetle olursa olsun, bir şekilde seslendiriliyor. Belki tam bu noktada yakın zamandaki en ilginç çıkış “Erdoğan’ın yakın arkadaşı” olarak bilinen ve daha önce de bazı eleştirilerini açıkça dile getiren Metin Külünk’ten gelecekti. 12punto'dan "Özge Uzun ile Filtresiz" programına katılan Eski AK Parti MKYK Üyesi Metin Külünk "31 Mart'tan sonra sayın Erdoğan'ın sosyolojisi eriyor. Sayın Erdoğan sizin bu sorduğunuz soruyu kendisi sormak ve cevaplamak zorunda, Çünkü Sokak artık, 'Cumhurbaşkanımız çok iyi, etrafı çok kötü' cümlesini aştı. Üzülerek ifade ediyorum; 3-4 sene evvelki Sayın Cumhurbaşkanımıza olan güven aşağı doğru iniyor" demekteydi.
Metin Külünk, ilaveten ekonomik sıkıntılardan söz ederek, "Sayın Erdoğan emekçinin, işçinin, esnafın, dar gelirlinin, çiftçinin, köylünün her an yanında duran abisiydi, kardeşiydi, 'Bizim Erdoğan'dı, 'Bizim Tayyip'ti. Burası en güçlü stratejik noktaydı" diye konuştu. Servet sahiplerinin servetlerini AKP'nin istikrar döneminde katladığına dikkat çeken Külünk, "AK Parti sayesinde zenginleşmiş çevrelerin, dar-elit çevrelerin ki bunların diğer AK Parti öncesi zenginlerden hiçbir farkı yok" dedi.
Fakat Külünk’ün belki de en önemli önermesi şuydu: “Sayın Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanlığı gibi devletin liderliğini en nihayetinde devredecek. Güzel devretmesini isterim. Güzel anılarak devretmesini isterim. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu ülkeye kazandırdıkları, başarıları, bir başarı hikayesi var. Fakat başarıların yanında eksiklikler, hatalar, boşluklar var."
Tam bu noktada –saptamaları haklı veya haksız- belki açıkça “Çek git” denmiyordu ama nezaketi elden bırakmadan “Artık zirvede iken bırakmalısın”, “Daha fazla yıpranma” mesajı, üstelik Erdoğan’ın onuru da düşünülerek üslubunca söylenmeye çalışılıyordu. Buradaki “Güzel anılmak” vurgusu “Bırak git” demenin nazikçesi idi herhalde. Arka planda daha başka ne gibi hesaplar var olabilir bilmiyorum…
Erdoğansız Bir AK Parti Mümkün mü?..
Ben bunun pek mümkün olmadığını düşünsem bile o halde bunu önerenler “Erdoğansız bir Ak Parti” nin mümkün olduğunu düşünüyor olmalılar. Hatta bunun ön hazırlığını, projesini bile yapmış olduklarını zannediyorum. Tabii o boşluğu nasıl dolduracakları, yerine kimi geçirecekleri şimdilik meçhul. Bunca yıl “Erdoğan karizması” üzerinden iktidar olmuş bir parti –şimdi o karizma hasar alsa bile- o ayarda kimi öne çıkarabilir ki? Çıkarsa bile insanlar onu destekler mi? Şimdilik “Hayal” gibi görünüyor!..
Ancak bu temennilere rağmen şu an halen ipler henüz Erdoğan’ın elinde görünüyor. Şu aşamada kimsenin bunları gerekçe göstererek parti içi bir isyana kalkışabileceğini hiç sanmam. (Hatta tam tersi Erdoğan bizzat bu eleştirileri teşvik edip, onları göğüslediği imajını yayabilir ya da bir tür “Gaz alma” operasyonuna çevirebilir. ) Zaten AK Parti’nin yapısı, başlangıç dizaynı daha ötesine izin vermeze benziyor. “Erdoğan = AK Parti” denklemi kırılması çok zor bir denklem gibi duruyor. Olağanüstü sürpriz bir durum olmaz ise kaderleri birleşik gibi görünüyor…
Dönüşüm Erdoğan’la mı Ona Rağmen mi?..
AK Parti’de bir gün ne olacaksa, sürece yayılarak, dengeleri sarsmadan “Uhuletle ve suhuletle” olacağa benziyor. O yüzden telkinlerle öncelikle Erdoğan’ı etkilemeye ve iknaya çalışıyorlar sanırım. Öyle veya böyle AK Parti’nin “Erdoğansız bir dönüşüme” hazırlanmak yahut zorlanmak istendiği anlaşılıyor. Bence asıl soru bunun Erdoğan’ın inisiyatifinde mi yoksa “Ona rağmen” mi olacağıdır. Ben eğer süreçte bir dönüşüm olacaksa “Erdoğan’ın işaret ettiği şekilde” olacağını düşünenlerdenim. Şu veya bu kişi ya da çevre istiyor diye değil. Tersi eşyanın tabiatına aykırı!..
Siyaset ve onun seslendiği toplum ilginç bir varlıktır. An gelir kimi yücelteceği, an gelir kimi aşağı çekeceği hiç belli olmaz. Dün el üstünde tuttuğunu, “Vazgeçilmez” gördüğünü birden çelmeler. Açtığı kredi birden sıfırlanır. Aşınma kaçınılmazdır. Bu da normaldir. Sanırım Erdoğan’da bu tehlikenin farkında olmalı. Kendisi bu reflekslere, uyanıklığa ve yeter deneyime sahip bir siyasetçi profili çiziyor. Böylesi – iyi veya kötü niyetle de olsa- yönlendirmelere iltifat edeceğini, pabuç bırakacağını ve buna kolaylıkla teslim olacağını hiç sanmam!..
04. 09. 2024
NOT: Aslında Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) ’ya ait olduğu iddia edilen raporda Metin Külünk’ün söyledikleriyle hemen hemen aynı içerikte saptamaların varlığı görünüyordu. Ancak “Cumhurbaşkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” tarafından böylesi bir raporun varlığı yalanlandı.