Köşk'ün üç adayı ekranda buluşur mu?
Türkiye siyasi tartışma kültürü ve demokrasi açısından o günlerden daha mı geri?
Change.org'da geçen hafta adayları ekranda tartışmaya çağıran bir kampanyası başlatılmıştı. Radikal genel yayın yönetmeni Eyüp Can, bu kampanyanın olabilirliğini sorguladığı yazısında "İlk yanıt İhsanoğlu'ndan geldi. Şimdi Erdoğan ve Demirtaş'ın yanıtı merak ediliyor." yazdı.
İşte "Siyasi parti liderlerinin kendi tabanlarına dönük tek taraflı monologlarından siz sıkılmadınız mı? Ben fazlasıyla sıkıldım..." diyen Eyüp Can'ın köşesinde yazdıkları:
"Hep karşı taraf suçlu...
Kendisi sütten çıkmış ak kaşık...
Peki bu tek taraflı monoloğu kırmanın bir yolu yok mu?
Demokratik ülkelerde var...
Bir kere seçimden önce tüm siyasi liderler medyanın ve sivil toplum kuruluşlarının karşısına çıkar ve her türlü soruya-sorgulamaya cevap verir.
İkincisi seçimden önce liderler ekranda karşılıklı tartışır.
Böylece seçmen özellikle de kararsız seçmen liderler arasında karşılaştırma imkanı bulur ve kararını verir.
Yıllarca bu uygulamalar Türkiye'de de yapıldı.
Ama ne zaman ki Ak Parti iktidara geldi, başbakan Tayyip Erdoğan hitabet gücünü kullanarak tek yönlü monologları tercih etti.
Bunda bir sorun yok fakat her türlü tartışma ortamı, diyalog imkânı da ortadan kalktı.
Oysa 12 Eylül Askeri Darbesi'nin gölgesinde yapılan seçimlerde bile askerin desteklediği Necdet Calp ile ANAP'ın kurucusu Turgut Özal TRT ekranında bir araya gelebilmişti.
Düşünün devlete ait siyah beyaz tek bir kanal var, asker yönetime el koymuş, bir çok siyasi parti yasaklanmış, yönetim resmen askerin elinde ve az sayıda da olsa siyasi parti liderleri ekranda kıran kırana tartışabiliyor.
Hatta öyle ki bir ara Calp ile Özal arasında çok hararetli ve argoya kaçan köprüyü 'satarım-sattırmam' tartışması bile yaşanıyor.
Lütfen nostalji kabilinden bile olsa izleyin Özal'la Calp'in atışmasını.
Bir başka örnek 1990'ların başı...
Yine seçim öncesi, yine TRT ekranı Liderlerin Açık Oturumu.
Başbakan Mesut Yılmaz da orada, ana muhalefet olarak hükümeti sarsan SüleymanDemirel ve Erdal İnönü de...
Durun bitmedi...
Rahmetli Necmettin Erbakan da var Bülent Ecevit de...
Hatta marjinal parti denmeden Doğu Perinçek de davet edilmiş.
Sen başbakansın, sen muhalefetsin, sen şucusun-bucusun denmemiş...
Hepsine eşit süre, hepsine eşit muamele...
Demirel var gücüyle Yılmaz'a yükleniyor, Erbakan kendine özgü üslubuyla hem Yılmaz'ı hem de Demirel'i yerden yere vuruyor, Perinçek ise kapitalistler ve İslamcılar diyerek hepsine birden saldırıyor...
Saldırıyor derken sözün gelişi...
Evet en ağır sözlü saldırı yapılıyor ama herkes inanılmaz medeni...
O programda edilen ağır sözlerin yarısı bugün edilse herhalde liderler ekranda birbirine girer. Ama o günlerde kimse birbirine en küçük nezaketsiz davranışta bulunmuyor.
Kişiler değil fikirler en sert biçimde tartışılıyor.
Peki askeri darbenin gölgesinde bile becerebildiğimiz bu karşılıklı konuşmayı-tartışmayı bugün neden yapamıyoruz?
1 ay sonra Türkiye ilk kez seçimle Çankaya'ya kimin çıkacağını belirleyecek.
Üç cumhurbaşkanı adayı var. AK Parti adına başbakan Tayyip Erdoğan, CHP ve MHP adına Ekmeleddin İhsanoğlu, HDP adına da Selahattin Demirtaş aday.
Change.org'da geçen hafta adayları ekranda tartışmaya çağıran bir imza kampanyası başladı.
Ben de bu çağrıyı dikkate alarak cumhurbaşkanı adaylarına açık bir çağrı yaptım.
Yaptığım çağrıya ilk yanıt Ekmeleddin İhsanoğlu'ndan geldi.
İhsanoğlu, Taha Akyol'un programında böyle bir açık oturuma sıcak bakacağını söyledi.
Başbakan Erdoğan'ın bu tür programlara sıcak bakmadığını biliyoruz...
O en üst perdeden, tek taraflı konuşmaları tercih ediyor.
Ama bu kez soyunduğu görev cumhurbaşkanlığı...
Ve adaylığının açıklandığı gün yaptığı konuşmada '77 milyonun cumhurbaşkanı olacağım' dedi.
Vaat güzel ama nasıl olacak?
Seçimden önce bunu anlamamızın tek bir yolu var, siyasi rakipleri ile eşit ve adil bir ortamda bir araya gelecek, tartışacak, konuşacak, soracak, sorgulanacak, sadece kendi tabanına değil onların tabanlarına da hitap edecek.
Demokratik ülkelerde seçimden önce siyasi tartışma programları bu yüzen var.
Promter'dan tek taraflı konuşmak kolay...
Esas olan siyasi rakibinle yüz yüze, göz göze gelip konuşabilmek...
Kızsan da katılmasan da medeni bir biçimde el sıkışabilmek...
Çok mu zor?
İhsanoğlu tamam diyor peki ya Erdoğan ve Demirtaş?
Lütfen Özal'ın Calp'le Perinçek'in Erbakan, Demirel, Yılmaz, İnönü ve Ecevit'le katıldığı açık oturumları izleyin...
Ve şu soruya ondan sonra cevap verin...
Türkiye siyasi tartışma kültürü ve demokrasi açısından o günlerden daha mı geri?
İşte "Siyasi parti liderlerinin kendi tabanlarına dönük tek taraflı monologlarından siz sıkılmadınız mı? Ben fazlasıyla sıkıldım..." diyen Eyüp Can'ın köşesinde yazdıkları:
"Hep karşı taraf suçlu...
Kendisi sütten çıkmış ak kaşık...
Peki bu tek taraflı monoloğu kırmanın bir yolu yok mu?
Demokratik ülkelerde var...
Bir kere seçimden önce tüm siyasi liderler medyanın ve sivil toplum kuruluşlarının karşısına çıkar ve her türlü soruya-sorgulamaya cevap verir.
İkincisi seçimden önce liderler ekranda karşılıklı tartışır.
Böylece seçmen özellikle de kararsız seçmen liderler arasında karşılaştırma imkanı bulur ve kararını verir.
Yıllarca bu uygulamalar Türkiye'de de yapıldı.
Ama ne zaman ki Ak Parti iktidara geldi, başbakan Tayyip Erdoğan hitabet gücünü kullanarak tek yönlü monologları tercih etti.
Bunda bir sorun yok fakat her türlü tartışma ortamı, diyalog imkânı da ortadan kalktı.
Oysa 12 Eylül Askeri Darbesi'nin gölgesinde yapılan seçimlerde bile askerin desteklediği Necdet Calp ile ANAP'ın kurucusu Turgut Özal TRT ekranında bir araya gelebilmişti.
Düşünün devlete ait siyah beyaz tek bir kanal var, asker yönetime el koymuş, bir çok siyasi parti yasaklanmış, yönetim resmen askerin elinde ve az sayıda da olsa siyasi parti liderleri ekranda kıran kırana tartışabiliyor.
Hatta öyle ki bir ara Calp ile Özal arasında çok hararetli ve argoya kaçan köprüyü 'satarım-sattırmam' tartışması bile yaşanıyor.
Lütfen nostalji kabilinden bile olsa izleyin Özal'la Calp'in atışmasını.
Bir başka örnek 1990'ların başı...
Yine seçim öncesi, yine TRT ekranı Liderlerin Açık Oturumu.
Başbakan Mesut Yılmaz da orada, ana muhalefet olarak hükümeti sarsan SüleymanDemirel ve Erdal İnönü de...
Durun bitmedi...
Rahmetli Necmettin Erbakan da var Bülent Ecevit de...
Hatta marjinal parti denmeden Doğu Perinçek de davet edilmiş.
Sen başbakansın, sen muhalefetsin, sen şucusun-bucusun denmemiş...
Hepsine eşit süre, hepsine eşit muamele...
Demirel var gücüyle Yılmaz'a yükleniyor, Erbakan kendine özgü üslubuyla hem Yılmaz'ı hem de Demirel'i yerden yere vuruyor, Perinçek ise kapitalistler ve İslamcılar diyerek hepsine birden saldırıyor...
Saldırıyor derken sözün gelişi...
Evet en ağır sözlü saldırı yapılıyor ama herkes inanılmaz medeni...
O programda edilen ağır sözlerin yarısı bugün edilse herhalde liderler ekranda birbirine girer. Ama o günlerde kimse birbirine en küçük nezaketsiz davranışta bulunmuyor.
Kişiler değil fikirler en sert biçimde tartışılıyor.
Peki askeri darbenin gölgesinde bile becerebildiğimiz bu karşılıklı konuşmayı-tartışmayı bugün neden yapamıyoruz?
1 ay sonra Türkiye ilk kez seçimle Çankaya'ya kimin çıkacağını belirleyecek.
Üç cumhurbaşkanı adayı var. AK Parti adına başbakan Tayyip Erdoğan, CHP ve MHP adına Ekmeleddin İhsanoğlu, HDP adına da Selahattin Demirtaş aday.
Change.org'da geçen hafta adayları ekranda tartışmaya çağıran bir imza kampanyası başladı.
Ben de bu çağrıyı dikkate alarak cumhurbaşkanı adaylarına açık bir çağrı yaptım.
Yaptığım çağrıya ilk yanıt Ekmeleddin İhsanoğlu'ndan geldi.
İhsanoğlu, Taha Akyol'un programında böyle bir açık oturuma sıcak bakacağını söyledi.
Başbakan Erdoğan'ın bu tür programlara sıcak bakmadığını biliyoruz...
O en üst perdeden, tek taraflı konuşmaları tercih ediyor.
Ama bu kez soyunduğu görev cumhurbaşkanlığı...
Ve adaylığının açıklandığı gün yaptığı konuşmada '77 milyonun cumhurbaşkanı olacağım' dedi.
Vaat güzel ama nasıl olacak?
Seçimden önce bunu anlamamızın tek bir yolu var, siyasi rakipleri ile eşit ve adil bir ortamda bir araya gelecek, tartışacak, konuşacak, soracak, sorgulanacak, sadece kendi tabanına değil onların tabanlarına da hitap edecek.
Demokratik ülkelerde seçimden önce siyasi tartışma programları bu yüzen var.
Promter'dan tek taraflı konuşmak kolay...
Esas olan siyasi rakibinle yüz yüze, göz göze gelip konuşabilmek...
Kızsan da katılmasan da medeni bir biçimde el sıkışabilmek...
Çok mu zor?
İhsanoğlu tamam diyor peki ya Erdoğan ve Demirtaş?
Lütfen Özal'ın Calp'le Perinçek'in Erbakan, Demirel, Yılmaz, İnönü ve Ecevit'le katıldığı açık oturumları izleyin...
Ve şu soruya ondan sonra cevap verin...
Türkiye siyasi tartışma kültürü ve demokrasi açısından o günlerden daha mı geri?