KÖŞE YAZARLARI ISSIZ ADAYA DÜŞSE YANINA NEYİ ALIR?

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, "Köşe yazarlarını okuduğumda hep "ıssız ada" düşer aklıma." dedi ve ekledi.

Ne zaman "ıssız ada" lafı geçse aklıma, Oğuz Aral'ın "Bundan sonra ıssız ada karikatürleri çizilmeyecek!" fermanı gelir.

Ustanın derdi neydi acaba?

Genç çizerlerin (yaratıcılıklarını törpüleyen) kolaycılığa kaçmalarına engel olmak mı istiyordu?

Hayatın içinden olmayan, yani, hayatın ofsaydına düşen mevzulardan uzak durmak mı?

Yoksa...

"Issız ada" karikatürlerinin çokluğundan usanç mı duymuştu?

İşin aslını dönemin "Gırgır" çizerlerinden Engin Ergönültaş, Hasan Kaçan yahut Yılmaz Okumuş kardeşim elbette benden iyi bilir.

Benim bildiğim şudur:

Köşe yazarlarını okuduğumda hep "ıssız ada" düşer aklıma.

İster şenlikli mevzuları, ister şenliksiz mevzuları anlatsınlar fark etmez.

Değil mi ki hep birlikte aynı konuya abanıyorlar, "ıssız ada" etkisi yapar bende!

Mesela...

Özdemir İnce gibi kenarda köşede unutulmuş anakronik bir köşecinin, türban konusundaki o meczup benzetmesi (gamalı haç) üzerine bunca diller dökmek niye?

Mevzu mu arıyorsunuz; buyurun size mevzu:

Ali Murat Güven'in dünkü yazısında (17 Ekim 2010, Yeni Şafak) bahsettiği dindar, mütedeyyin sinemacılara çektirilen cefadan bir nebzecik okuyun da "Mahalle Baskısı"nın kralını görün!

Bir de, çok güzel bir duyuru var mezkur yazıda:

"Beyaz Sinema'nın 40 Yılı" etkinliği bugünden başlayıp 24 Ekim tarihine kadar (Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde) sürecek.

"Hor görülen bir akımın kilometre taşları" alt başlığıyla takdim dilen bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ederim.

Diyeceksiniz ki, mevzu yazılmış işte, bize ne kaldı?

Size kalan çok şey var değerli köşe yazarlarımız!

En önemlisi de şu:

"Beyaz Sinema" tesmiye edilen filmlerin sayısı iki elin parmaklarını geçmez.

Peki, 50 yıldır iktidarda olan kesim sinemada yüzde 90, tiyatroda yüzde 99 neden yok?

Hadi cevap verin bakalım?

Anadolu kaplanları, Anadolu sermayesinin küreselleşmesi lakırdıları falan iyi güzel de, parayı herkes kazanır; hüner, parayı harcamakta değil mi?!

Bildiğim tanıdığım "mütedeyyin" birçok yapımcı, yönetmen ve senariste neden hiç fırsat verilmez? (Hele ki dizi piyasasında hemen hemen hiç yoklar!)

Hepsinden vahimi, "Sektörün Cuma'ları" tarafından neden hor görülüyorlar?

Bu "Cuma"ların benden çok çekeceği var haberleri olsun. Öyle ki, Deleuze'ün "Cuma" hakkında söyledikleri kaç para!

Hazır "Cuma" demişken biz dönelim yine ıssız adaya!

Köşe yazarları "ıssız ada etkisi" yapıyor bende diyordum ya, bütün köşe yazarları da (çok şükür) böyle değil.

Haşmet Babaoğlu gibi değişik konularda kalem oynatanlar da var.

İmdi, köşe yazarları "ıssız adaya" düşse yanına ne alır muhabbetine başlayacağız.

Ama...

Şuncağızı belirteyim ki; "üç şey" değil, sadece bir şey alma hakları var! Yok öyle yağma!

Hadi artık kemerlerinizi bağlayın da başlayalım:

Ertuğrul Özkök / Beyazlaşmak için krem ("Her şey hukuktan ibaret değil" haddini bil Cuma! Bak; "Issız ada beyazı" geldi.)

Haşmet Babaoğlu / Zeytinyağı

M. Yakup Yılmaz / 62 (Tavşan yapmak için!)

Fatih Altaylı / Sapını ağzına sokmak için gözlük

Ruhat Mengi / Issız adada kredi kartı geçmez düşüncesiyle yeterli miktarda nakit para

Oktay Ekşi / T.C. Anayasa Kitapçığı

Reha Muhtar / Sıkıldığı an adadan ayrılmak için gemi (Ne kadar düşünceli değil mi?)

Ahmet Hakan / Yorgan battaniye (Geceleri soğuk olur!)

Nazlı Ilıcak / Twitter bağlantısı

Can Ataklı / Ayna ("Türk malı" dizisinin DVD'leri de olabilir.)

Oray Eğin / Günlük tutmak için alet edevat ("Sevgili günlük. Bugün Cuma'yı kızdırmak için hanutçusun dedim. Kulaklarına kadar kızardı. Utanmak ona çok yakışıyor...")

Can Dündar / Küçük bir ecza dolabı (Arı sokabülür, ayı çıkabülür.)

Yiğit Bulut / Saç jölesi

Salih Tuna / Yeni Şafak