Efendim; Transfer denince benim aklıma hep her sezon futbol takımlarının yaptığı futbolcu transferleri gelir. Çok eskiden futbolla ilgilendiğim zamanlar merakla takip ederdim bunları. Hangi takım kimi nereden, nasıl, kaça transfer etmiş öğrenmek isterdim. (Sanki parası benim cebime giriyormuş gibi!) Ki, o zamanlar şimdiki gibi uluslararası yıldız futbolcular ve çılgın transfer rakamları henüz bu derece yoktu. Sonra futboldan aniden soğudum ve onu “Lüzumsuz bir merak” olarak gördüğümden beri bu ilgimi de yitirdim.
Transferlerde Kimse AK Parti’nin Eline Su Dökemez!..
Fakat anlaşılan şimdilerde siyasi partiler futbol takımlarını bile geçmiş. Onların yaptıkları transferler artık gündemi meşgul ediyor. Tabii bunların “Çıkar karşılığı” mı ya da “Gönül bağı” mı olduğu yönündeki spekülasyonlara hiç girmeyeceğim. Kimsenin günahını almak istemem. Ne yalan, doğrusu bu konuda kimse AK Parti’nin eline su dökemez. Hem hız, hem sayı hem de işin propagandasını yapmak bakımından.
Lakin tarihte bunun bir istisnası var. O da tarihe “Güneş Motel Hadisesi” olarak geçen transferler olayıdır. Bülent Ecevit liderliğindeki CHP’nin 5 Haziran 1977 seçimleri sonrası 213 milletvekilinde kalması ve 11 milletvekiline daha ihtiyaç duyması sonucu olmuştur. Sonunda Demirelli AP’den yapılan toplu transferle bu açık kapatılmış ve Ecevit 42. Hükümeti kurabilmiştir. AP’den transfer edilen milletvekillerine birer bakanlık verilmiştir. (Buna aslında adı konmamış, zoraki, onaylanmamış, kısmi CHP – AP koalisyonu da denebilir) Siyasi tarihimizin aynı anda sayısı en yüksek milletvekili transferi olarak kayda geçmiştir.
Birde transferler denince nedense aklıma ayrıca “Fırıldak Kubi” (Kubilay Uygun) olayı geliyor. Kubilay Uygun baş döndürücü bir hızla çok sayıda parti değiştirme rekorunu elinde tutmuştur. TBMM’nin 20. Döneminde DSP’den Afyonkarahisar milletvekili seçilen Uygun, bir dönem içinde DSP, ANAP, DYP, MHP, DTP ve tekrar DSP olmak üzere 6 kez rozet değişimi yaşadı. (Hakkında “Fırıldak Kubi” isimli birde belgesel hazırlanmıştır.) Kubilay Uygun 23 Temmuz 2016 tarihinde İstanbul’da bir otelde intihar etmek suretiyle hayatına son vermiştir.
Tabii birde filan partinin grup kurması ya da falanca partinin “Çatı partisi” oluşturması için topluca geçenler var ama onların durumu farklı. Partilerinin onayıyla, geri dönmek üzere bir tür siyasi hülle yapıyorlar denebilir.
"Adında AK, Işığında İstikbal!"
Neyse, ben “Kim MKYK’ya girdi, girmedi” türü siyasi magazin ve dedikodu türü noktalara yoğunlaşamam. Bunlar bana bazı veriler sunsalar bile asıl olarak “Fotoğrafın bütününe” bakmaya çalışırım. Ancak AK parti bu gibi işleri iyi beceriyor ve tam bir şova çevirmeyi iyi biliyor doğrusu. Böylelikle içerik kaybolup, biçim öne çıkabiliyor. Ancak hemen belirtmeliyim ki Erdoğan’ın kullandığı bazı yeni kavramlar ilgimi çekti. (Bunlar “Toksik muhalefet”, “toksik demokrasi” ve “kaos baronları” gibi kavramlardı.) İçini nasıl tam doldururlar bilmiyorum.
Öte yandan kongre aslında ismi üstünde “Olağan” bir kongreydi. Ama kongreye adeta “Olağanüstü” bir misyon biçildiği anlaşılıyordu. Bu olağanüstülük yeni döneme ve ister yakın ister uzak bir seçime hazırlıklarla ilgiliydi.
Olaya bu açıdan baktığımızda aslında AK Parti görece olumsuz koşullarda bir sürece giriyordu. Oyları düşmüş, ekonomik durumda parlak alametler henüz belirmemiş, çarşıya pazara çıkamaz hale geldikleri ve en önemlisi güven zedelenmesine uğrayan toplumun kendilerine yüz çevirmeye başladığı bir ortamda gerçekleştiriyorlardı. Sloganları "Adında AK, ışığında istikbal" olsa da durum pek “Aydınlık” sayılamazdı herhalde. Buna rağmen azimli oldukları ve renk vermemeye çalıştıkları anlaşılıyordu. Durumu eninde sonunda, bir şekilde toparlayacaklarına inanıyorlardı herhalde.
“Vitrin” Modernizasyonu!..
Burada temel soru şuydu: Bir vitrin modernizasyonu, bazı isim değişiklikleri, transferler durumu kurtarabilecek miydi? Bu bir makyaj ve cila operasyonu muydu yoksa hakikaten misyon edinildiği gibi bir “Atılım” ın ilk işaretleri miydi? AK Parti örgütü çetin ve bu sefer dezavantajlı geçeceği anlaşılan sürece ne derece müdahil olabilecekti? Teşkilat dinamizmini ne ölçüde koruyabilecekti? Yoksa gene “Reis nasıl olsa halleder” rehavetine mi kapılacaklardı? Oraları çoktan geçtiler gibi sanki…
Bugün aklı başında her AK Partili biliyor ki, AK Parti süreçte halktan kopmuş hatta kendisini iktidara getiren kesimlere sırt çevirmişti. Bu “Yabancılaşma” dan ne derece ders çıkardılar acaba? (Aynı yönde bazı benzer tespitleri, raporlamaları ilk anda kendileri de yaptılar aslında.) Bu ise onarılması zor yaralar açmıştı. Benzer yönde ciddi ve kapsamlı bir “Özeleştiri” ye kongre sürecinde rastlamadık. Ve bu kavram zaten AK Parti’ye epeyce yabancı bir kavram. En fazla kol kırılır yen içinde kalır!..
Gidişat Nereye Doğru?..
AK Parti şu an “Çıkmamış candan ümit kesilmez” ya da “Yıkılmadık ayaktayız” modunda görünüyor. Bu kongre ile önümüzdeki süreçte onu zorlayacağa benzer. Tüm potansiyel ve imkânlarını harekete geçirecek durumda. Gelecek günlerde eskisi kadar rahat ve elleri kuvvetli olmayacağını onlarda görüyorlar sanırım. Bir tür “Can havliyle” toparlanma çabasına girmiş durumdalar. Kalan enerjilerini de sonuna kadar harcayacaklar belli ki. Kongrede içten içe bu hissedildi…
Bu niyet realiteye ne kadar yansır tartışılır. AK Parti’nin kaderi hükümetin uygulamalarına doğrudan bağlı çünkü. Bilhassa da ekonomik gidişata. Orada bir kıpırdanma olmaz ise AK Parti kendi içinde en doğru düzenlemeleri, transferleri yapsa bile istediği sonuçları alamayabilir. Üstelik muhalefet ciddi bastıracağa benziyor…
Toplumla “Güven Erozyonu” nu Tamir Etmek Zorundalar !..
O yüzden bunun için transferler, MKYK değişiklikleri, vitrin makyajları yetecek mi şüphedeyim. (Transferlerin İYİP, Gelecek ve YRP ağırlıklı olması bu partilerin tabanları üzerine bir mesaj gibi. “Bakın bizim sizden farkımız yok. Kapımız size açık” türünden) Bunları basit bir “Göz boyama” dan ibaret göstermeyecek önlemler alabilirler mi? Toplumla kopan, zedelenen bağlar, güven ilişkisi yeniden kurulabilir mi bilmiyorum. Toplumla “Güven Erozyonu” nu yeniden tamir etmek zorundalar ki bu kolay bir şey değil.
Bu yönde bir istek ve arayış olduğu aşikâr. Fakat buna güçleri yetecek mi bana göre tartışılır. (Moral dayanakları yıpranmış görünse dahi yılmayacakları da anlaşılıyor. Bu yüzden AK Parti’yi hafife alan yanılır. Tüm amortisman payına rağmen önümüzdeki dönemde de halen iktidar seçeneklerinden biridir.) Son kongre bunun arayışını tescilledi. Gerisi gelişmelere bağlı…
Bilemiyorum; AK Partililerin benden daha “İyimser” olmaları için muhakkak ki –belki benim göremediğim- gerekçeleri vardır. O zaman kendilerine başarılar diliyorum!..
24. 02. 2025