KOLONYA KOKULU BU BAHÇEDE ÇIRILÇIPLAK KOŞMUŞ MUDUR? ORAY EĞİN FEHMİ KORU'YU KIZDIRACAK!
Akşam yazarı Oray Eğin, Harvard Üniversitesi'ni ziyaret etti. Bahçede Harvard geleneği gereğince koşanları görünce aklına bu okuldan mezun olan Fehmi Koru geldi.
İşte Akşam Gazetesi yazarı Oray Eğin’in bugünkü köşe yazısının bir kısmı..
Harvard’da çıplak koşu
Geçen hafta Harvard’da finaller başladı. Bir gece önce de öğrenciler üniversitenin meşhur bahçesinde toplandı, kimileri yurtların camlarında yer kaptı kendisine ve gece yarısı olduğunda hep bir ağızdan okul çığlıklarla inledi. Bazıları camda, bazıları bahçede. Bazıları sabit duruyor, bazıları koşuyordu.
Koşanların hepsi çırılçıplaktı.
Etkinliğin adı ’Primal Scream’ ve bu ilk çığlık her dönem finaller öncesi tekrarlanan bir Harvard geleneği. Benzerleri, başka büyük üniversitelerde de var.
Öğrencilerin çırılçıplak koşup çığlık atmalarının sebebi yaklaşan sınav stresiyle başa çıkmak. Kızlar, erkekler her final haftası öncesinde bu çığlığı çırılçıplak ortak atıyor.
Tabii bazı görgü kuralları da var: Fotoğraf makinesi getirilmeyecek. Gözünüz bel üstüne bakacak, bunun bir pornografi etkinliği olmadığı hatırlanacak. Kışın eksi 10 derecelik Cambridge soğuğunda her yer buz tuttuğu için ayakkabı giymek mantıklı olabilir, bahar finalleri öncesinde ise çıplak ayakla koşuluyor. Hocalardan birinin de sizi görme ihtimali var, ertesi gün yüzüne nasıl bakacağınız size kalmış. Bir de ’Primal Scream’e Harvard’daki ilk döneminizde dahil olmanız tavsiye ediliyor; henüz kimse sizi tanımazken.
Gerçi bunun bir Harvard geleneği olduğuna inanıp her yıl koşanlar var; mezun olduktan yıllar sonra bile hatırlıyorlar.
Kendimi tutamadan soracağım: Acaba kolonya kokulu da bu bahçede koşmuş mudur? Amerikan üniversitelerinin özgürlük anlayışının sadece akademik özgürlük olmadığının kanıtı bu koşu aslında. Tabii ki üniversitenin duvarlarının içinde en uç fikirler bile kendisine yer buluyor, her fikir tartışılıyor, her fikir tartışılmaya, ifade edilmeye değer bulunuyor. Ama bu sınırlı bir özgürlük değil işte. Ne kadar absürt de olsa öğrencilerin hayal gücünün de garantisi olduğunun kanıtı aslında bu koşu. Bizim gibi üniversitelerin bile, tıpkı devlet denetimindeki liseler gibi ancak belli ölçüde özgürlük verdiği bir ülke için alışılmadık olsa gerek.
Hatırlayın, çok kısa süre önce çok yanlış giden bir pornografi tartışması yaşadık Türkiye’de. Bilgi Üniversitesi’nin öğrencileri dönem ödevi için porno film çekmiş, bu gelişme de basına yansıyınca kıyamet kopmuştu.
Türkiye’nin muhafazakarlaşması bu tartışmayı sağlıklı yapmamızı engelledi. Günah çıkarıyorum, o gün ben de çok kötü bir pozisyon alıp okulun yanında saf tutmuştum. O gün bu gündür içimi kemiren, beni rahatsız eden bir duruştu bu. Üniversitelerin her şeye açık olmak zorunluluğuyla çelişiyordu bir kere okulun kaygılarını haklı bulmak.
’Türkiye’nin kendine özgü şartları’ insanı bazen böyle körleştirebiliyor halbuki. Son yıllarda o kadar çok pozisyonu bu özel şartlara göre ayarlamak zorunda kaldık ki temel özgürlüklerden de feragat etmeyi normalleştirmeye başladık.
Bugünlerde bir İnternet paketi tartışması var. Deniyor ki ’Standart pakete üye olanlar aynen devam edecekler sitelere bağlanmaya.’ Kağıt üzerinde gayet hoş ama hiç kimse Türkiye’de hala pek çok siteye erişimin yasaklı olduğunun üzerinde durmuyor. Sanki standart paket çok özgür de, bundan sonra da özgür olmaya devam edecek. Dahası, herhangi bir kuruma kontrol hakkını vermek bile başlı başına bir tehlike.
Ama bunu Nazlı Ilıcaklar’a anlatamazsınız işte.
Ne ilginç ki bu seneki ’Primal Scream’ tam da Harvard’da Sabancı Üniversitesi mezunlarının buluşmasına denk geldi. Bir an düşündüm, ya bu gelenek Türk üniversitelerine de sıçrarsa diye...
’Türkiye’nin kendine özgü şartları’ lafı var ya, özgürlüğün bir numaralı düşmanı bu sözün arkasına sığınanlardır.
Amerika’nın pek çok kusuruna, zorluğuna, çarpıklığına rağmen hala bir ’cazibe merkezi’ olmasının da tek ama tek nedeni vardır: Burada herkes özgürdür ve özgürlüğün ama’sı yoktur.
Harvard’da çıplak koşu
Geçen hafta Harvard’da finaller başladı. Bir gece önce de öğrenciler üniversitenin meşhur bahçesinde toplandı, kimileri yurtların camlarında yer kaptı kendisine ve gece yarısı olduğunda hep bir ağızdan okul çığlıklarla inledi. Bazıları camda, bazıları bahçede. Bazıları sabit duruyor, bazıları koşuyordu.
Koşanların hepsi çırılçıplaktı.
Etkinliğin adı ’Primal Scream’ ve bu ilk çığlık her dönem finaller öncesi tekrarlanan bir Harvard geleneği. Benzerleri, başka büyük üniversitelerde de var.
Öğrencilerin çırılçıplak koşup çığlık atmalarının sebebi yaklaşan sınav stresiyle başa çıkmak. Kızlar, erkekler her final haftası öncesinde bu çığlığı çırılçıplak ortak atıyor.
Tabii bazı görgü kuralları da var: Fotoğraf makinesi getirilmeyecek. Gözünüz bel üstüne bakacak, bunun bir pornografi etkinliği olmadığı hatırlanacak. Kışın eksi 10 derecelik Cambridge soğuğunda her yer buz tuttuğu için ayakkabı giymek mantıklı olabilir, bahar finalleri öncesinde ise çıplak ayakla koşuluyor. Hocalardan birinin de sizi görme ihtimali var, ertesi gün yüzüne nasıl bakacağınız size kalmış. Bir de ’Primal Scream’e Harvard’daki ilk döneminizde dahil olmanız tavsiye ediliyor; henüz kimse sizi tanımazken.
Gerçi bunun bir Harvard geleneği olduğuna inanıp her yıl koşanlar var; mezun olduktan yıllar sonra bile hatırlıyorlar.
Kendimi tutamadan soracağım: Acaba kolonya kokulu da bu bahçede koşmuş mudur? Amerikan üniversitelerinin özgürlük anlayışının sadece akademik özgürlük olmadığının kanıtı bu koşu aslında. Tabii ki üniversitenin duvarlarının içinde en uç fikirler bile kendisine yer buluyor, her fikir tartışılıyor, her fikir tartışılmaya, ifade edilmeye değer bulunuyor. Ama bu sınırlı bir özgürlük değil işte. Ne kadar absürt de olsa öğrencilerin hayal gücünün de garantisi olduğunun kanıtı aslında bu koşu. Bizim gibi üniversitelerin bile, tıpkı devlet denetimindeki liseler gibi ancak belli ölçüde özgürlük verdiği bir ülke için alışılmadık olsa gerek.
Hatırlayın, çok kısa süre önce çok yanlış giden bir pornografi tartışması yaşadık Türkiye’de. Bilgi Üniversitesi’nin öğrencileri dönem ödevi için porno film çekmiş, bu gelişme de basına yansıyınca kıyamet kopmuştu.
Türkiye’nin muhafazakarlaşması bu tartışmayı sağlıklı yapmamızı engelledi. Günah çıkarıyorum, o gün ben de çok kötü bir pozisyon alıp okulun yanında saf tutmuştum. O gün bu gündür içimi kemiren, beni rahatsız eden bir duruştu bu. Üniversitelerin her şeye açık olmak zorunluluğuyla çelişiyordu bir kere okulun kaygılarını haklı bulmak.
’Türkiye’nin kendine özgü şartları’ insanı bazen böyle körleştirebiliyor halbuki. Son yıllarda o kadar çok pozisyonu bu özel şartlara göre ayarlamak zorunda kaldık ki temel özgürlüklerden de feragat etmeyi normalleştirmeye başladık.
Bugünlerde bir İnternet paketi tartışması var. Deniyor ki ’Standart pakete üye olanlar aynen devam edecekler sitelere bağlanmaya.’ Kağıt üzerinde gayet hoş ama hiç kimse Türkiye’de hala pek çok siteye erişimin yasaklı olduğunun üzerinde durmuyor. Sanki standart paket çok özgür de, bundan sonra da özgür olmaya devam edecek. Dahası, herhangi bir kuruma kontrol hakkını vermek bile başlı başına bir tehlike.
Ama bunu Nazlı Ilıcaklar’a anlatamazsınız işte.
Ne ilginç ki bu seneki ’Primal Scream’ tam da Harvard’da Sabancı Üniversitesi mezunlarının buluşmasına denk geldi. Bir an düşündüm, ya bu gelenek Türk üniversitelerine de sıçrarsa diye...
’Türkiye’nin kendine özgü şartları’ lafı var ya, özgürlüğün bir numaralı düşmanı bu sözün arkasına sığınanlardır.
Amerika’nın pek çok kusuruna, zorluğuna, çarpıklığına rağmen hala bir ’cazibe merkezi’ olmasının da tek ama tek nedeni vardır: Burada herkes özgürdür ve özgürlüğün ama’sı yoktur.