Kıvanç Tatlıtuğ: Gelecek yıl son dizimi yapacağım!
Uzun süredir röportaj vermeyen Kıvanç Tatlıtuğ GQ Türkiye'nin mayıs sayısı için Zeynep Üner'le Yedigöller'de uzun bir sohbete oturdu.
Dergi ekibiyle doğanın içinde iki gün geçiren Tatlıtuğ hayatının olgunluk döneminde olduğunu anlattı, seneye Kerem Çatay'la bir dizi daha yapıp ardından TV temposunu ağırlaştıracağını haber verdi. Söyleşinin bir kısmı...
GQ Türkiye yeni sayısında Kıvanç Tatlıtuğ’un doğaya olan düşkünlüğüne ve kendi iç yolculuklarına şahit oldu. Büyük prodüksiyonlar, ışıklar, flaşlar, pozlar patlatmadan, yanlarına saç makyaj ekiplerini almadan Tatlıtuğ ile iki gün geçirildi. Hem de telefonların tamamen kapsama alanı dışında kaldığı Yedigöller’de...
Yedigöller’de sezon mayıs ayında başlıyor, yani sezon öncesi oradayız. Büfeler bile kapalı. Kimsecikler yok. Tam da istediğimiz gibi. Gölün kenarına ulaştığımız an, arabadan atıyor kendini Kıvanç, tek kelimesini duyuyorum: “Muhteşem!” Biraz sağda solda dolanıyor, “Acaba burada balık tutulur mu?” Ben, “Bilmem, Google’layayım ama internet yok” diye söylenirken o, 100 metre ileride, koca parkta bizim haricimizde kamp yapan tek grubu buluyor ve sohbete dalıyor. Bu, onun şehrin göbeğinde kolay kolay yapacağı şey değil. Herkesin gözü üzerindeyken rahat değil. Peki burada onu bu kadar rahat hissettiren ne? “Uzaklara kaçmak, küçük köylere, kasabalara, balıkçıların ya da yerel insanların yanına gitmeyi seviyorum. Çoğu zaman beni tanımıyor, tanısa da aldırmıyorlar. Simit yiyorsa simit yer misin kardeş diyor, bir çay da sana koyuyor ya; işte o muhabbeti seviyorum. İnsanların doğal olduğu, samimiyetle sohbet ettiği yerleri, bu sohbetleri gördükçe dünyaya bakışım güzelleşiyor, içsel motivasyonum yükseliyor.”
HAYATIMIN OLGUNLUK DÖNEMİNDEYİM
Soruyoru Kıvanç‘a, “Senin hayatının nasıl bir dönemine denk geldim?” diye “Hayatımın olgunluk dönemine denk geldin. Daha doğrusu, sanırım bu olgunluğu keşfetmenin başlangıcındayım. Bir durup görmek lazım. Susup duymak lazım. Şu an kuvvetli bir şekilde ona inanıyorum. Elimden geldiğince, güncel haberlerin dışında sektörle ilgili şeyleri takip etmemeye çalışıyorum ki kafam karışmasın. Bir şekilde zehirlenmeyeyim. Sektöre dönene kadar kendimi dinlemek istiyorum. Şu anda öyle bir dönemdeyim ki, her şeyi oturup düşünüyorum. Nerede mutluyum, nerede değilim. Beni tam manasıyla kendi derinime iten şeyler aslında neler; bunları keşfediyorum. Sanırım doğada keşfediyorum ki kendimi doğaya veriyorum.”
Özel yaşantımı kurcalanmayın
Prensiplerinden ödün vermiyor. Sakınıyor özel hayatını basından, insanlardan. “Hem geldiğin topraklar, hem ailen işliyor aslında bu kodları. Bir insana baktığım zaman, önce annesinin, babasının onu nasıl yetiştirdiğine bakarım. Bir insanın köklerini saldığı yer, ailesidir. Beş kardeşiz. Fikirler aileden geçer. Sektöre adım attığım günden beri fikirlerim yeni formlar almış, değişmiş olabilir. Ama en temelinde ailem var. Ne yaparsam yapayım, geride bir ailem olduğunu bilerek yapıyorum. Sektöre gireli 12-13 yıl oldu, hâlâ özel yaşantımın kurcalanmasına alışamadım. İlk günkü kadar geriliyorum. Bu da benim zaafım herhalde. Televizyon sektörünün, hele reklamlarla geldiği durumu düşünürsek, bir dizi iki saat sürüyor. Onun fragmanları ya da tekrar bölümleri de sürekli ekranda dönüyor. Bir şekilde insanların evine zaten giriyorsun. Hem de çok ciddi miktarda. Üzerine bir de özel hayatımla kimsenin gözüne sokmak istemiyorum kendimi, çevremi. Ailemle, kız arkadaşımla, arkadaşlarımla geçirdiğim anları niye insanların evine sokayım ya da kendime bunu neden yapayım? Bir şeyler de bana kalsın. Ailemi, dostlarım ve partnerimle edindiğim geniş ailemi, cam bir kavanozun içine koydum, taşıyorum. Kırılmasın diye uğraşıyorum..”
BIRAKMAM GEREKEN YERDE HER ŞEYİ BIRAKABİLİRİM
“Hırslı mısın?” diye soruyorum. “Değilim ya... Fazla hırsın insanın önce kendini, sonra ilişkileri zehirlediğini düşünüyorum. Bunu şu yaşımda düşünmüyorum, hep biliyordum. Çok azla yetinebilirim. Ormanda üç - dört arkadaşımla vakit geçirmek, atımın üzerinde dörtnala koşmak benim için dünyadaki en büyük mutluluk şu an. Popülerlik ya da para insana mutluluğu ya da değerli anları getirmiyor. Doyumsuz hiç olmadım, olmayacağım. Bırakmam gereken yerde her şeyi bırakabilirim. Allah’a şükür sağlıklıyım, çok mutluyum. Ama huzurum ve mutluluğum ne yakışıklılığımla, ne kazandığım parayla eşdeğer. İç motivasyon, iç huzur, parayla ya da güzel olmakla gelmiyor. Aile bağların güçlüyse, bir bütünsen onlarla, için huzurluysa o zaman zenginsin, o zaman tamsın bu hayatta.”
“Seni en çok ne tatmin ediyor?” diye soruyorum. “Yapmış olduğum işler. Ne yaparsam yapayım, yeni olsun istiyorum. Daha öncekinden bambaşka bir karakter. Beni korkutacak, acaba yapabilir miyim dedirtecek, sabahlara kadar uykumu kaçıracak, hem fiziksel hem de duygusal olarak zorlayacak. Kendimi cendereye sokmayı seviyorum ben. Bir elim yağda, bir elim balda olmasın. Ben bu karakteri gözüm kapalı oynarım diyebileceğim işe değil, ben bunu nasıl yaparım diyeceğim işe heyecan duyuyorum. Çünkü biliyorum ki yapamama ve üretememe korkum, bana mutlaka bazı kapıları açıyor.”
GQ Türkiye yeni sayısında Kıvanç Tatlıtuğ’un doğaya olan düşkünlüğüne ve kendi iç yolculuklarına şahit oldu. Büyük prodüksiyonlar, ışıklar, flaşlar, pozlar patlatmadan, yanlarına saç makyaj ekiplerini almadan Tatlıtuğ ile iki gün geçirildi. Hem de telefonların tamamen kapsama alanı dışında kaldığı Yedigöller’de...
Yedigöller’de sezon mayıs ayında başlıyor, yani sezon öncesi oradayız. Büfeler bile kapalı. Kimsecikler yok. Tam da istediğimiz gibi. Gölün kenarına ulaştığımız an, arabadan atıyor kendini Kıvanç, tek kelimesini duyuyorum: “Muhteşem!” Biraz sağda solda dolanıyor, “Acaba burada balık tutulur mu?” Ben, “Bilmem, Google’layayım ama internet yok” diye söylenirken o, 100 metre ileride, koca parkta bizim haricimizde kamp yapan tek grubu buluyor ve sohbete dalıyor. Bu, onun şehrin göbeğinde kolay kolay yapacağı şey değil. Herkesin gözü üzerindeyken rahat değil. Peki burada onu bu kadar rahat hissettiren ne? “Uzaklara kaçmak, küçük köylere, kasabalara, balıkçıların ya da yerel insanların yanına gitmeyi seviyorum. Çoğu zaman beni tanımıyor, tanısa da aldırmıyorlar. Simit yiyorsa simit yer misin kardeş diyor, bir çay da sana koyuyor ya; işte o muhabbeti seviyorum. İnsanların doğal olduğu, samimiyetle sohbet ettiği yerleri, bu sohbetleri gördükçe dünyaya bakışım güzelleşiyor, içsel motivasyonum yükseliyor.”
HAYATIMIN OLGUNLUK DÖNEMİNDEYİM
Soruyoru Kıvanç‘a, “Senin hayatının nasıl bir dönemine denk geldim?” diye “Hayatımın olgunluk dönemine denk geldin. Daha doğrusu, sanırım bu olgunluğu keşfetmenin başlangıcındayım. Bir durup görmek lazım. Susup duymak lazım. Şu an kuvvetli bir şekilde ona inanıyorum. Elimden geldiğince, güncel haberlerin dışında sektörle ilgili şeyleri takip etmemeye çalışıyorum ki kafam karışmasın. Bir şekilde zehirlenmeyeyim. Sektöre dönene kadar kendimi dinlemek istiyorum. Şu anda öyle bir dönemdeyim ki, her şeyi oturup düşünüyorum. Nerede mutluyum, nerede değilim. Beni tam manasıyla kendi derinime iten şeyler aslında neler; bunları keşfediyorum. Sanırım doğada keşfediyorum ki kendimi doğaya veriyorum.”
Özel yaşantımı kurcalanmayın
Prensiplerinden ödün vermiyor. Sakınıyor özel hayatını basından, insanlardan. “Hem geldiğin topraklar, hem ailen işliyor aslında bu kodları. Bir insana baktığım zaman, önce annesinin, babasının onu nasıl yetiştirdiğine bakarım. Bir insanın köklerini saldığı yer, ailesidir. Beş kardeşiz. Fikirler aileden geçer. Sektöre adım attığım günden beri fikirlerim yeni formlar almış, değişmiş olabilir. Ama en temelinde ailem var. Ne yaparsam yapayım, geride bir ailem olduğunu bilerek yapıyorum. Sektöre gireli 12-13 yıl oldu, hâlâ özel yaşantımın kurcalanmasına alışamadım. İlk günkü kadar geriliyorum. Bu da benim zaafım herhalde. Televizyon sektörünün, hele reklamlarla geldiği durumu düşünürsek, bir dizi iki saat sürüyor. Onun fragmanları ya da tekrar bölümleri de sürekli ekranda dönüyor. Bir şekilde insanların evine zaten giriyorsun. Hem de çok ciddi miktarda. Üzerine bir de özel hayatımla kimsenin gözüne sokmak istemiyorum kendimi, çevremi. Ailemle, kız arkadaşımla, arkadaşlarımla geçirdiğim anları niye insanların evine sokayım ya da kendime bunu neden yapayım? Bir şeyler de bana kalsın. Ailemi, dostlarım ve partnerimle edindiğim geniş ailemi, cam bir kavanozun içine koydum, taşıyorum. Kırılmasın diye uğraşıyorum..”
BIRAKMAM GEREKEN YERDE HER ŞEYİ BIRAKABİLİRİM
“Hırslı mısın?” diye soruyorum. “Değilim ya... Fazla hırsın insanın önce kendini, sonra ilişkileri zehirlediğini düşünüyorum. Bunu şu yaşımda düşünmüyorum, hep biliyordum. Çok azla yetinebilirim. Ormanda üç - dört arkadaşımla vakit geçirmek, atımın üzerinde dörtnala koşmak benim için dünyadaki en büyük mutluluk şu an. Popülerlik ya da para insana mutluluğu ya da değerli anları getirmiyor. Doyumsuz hiç olmadım, olmayacağım. Bırakmam gereken yerde her şeyi bırakabilirim. Allah’a şükür sağlıklıyım, çok mutluyum. Ama huzurum ve mutluluğum ne yakışıklılığımla, ne kazandığım parayla eşdeğer. İç motivasyon, iç huzur, parayla ya da güzel olmakla gelmiyor. Aile bağların güçlüyse, bir bütünsen onlarla, için huzurluysa o zaman zenginsin, o zaman tamsın bu hayatta.”
“Seni en çok ne tatmin ediyor?” diye soruyorum. “Yapmış olduğum işler. Ne yaparsam yapayım, yeni olsun istiyorum. Daha öncekinden bambaşka bir karakter. Beni korkutacak, acaba yapabilir miyim dedirtecek, sabahlara kadar uykumu kaçıracak, hem fiziksel hem de duygusal olarak zorlayacak. Kendimi cendereye sokmayı seviyorum ben. Bir elim yağda, bir elim balda olmasın. Ben bu karakteri gözüm kapalı oynarım diyebileceğim işe değil, ben bunu nasıl yaparım diyeceğim işe heyecan duyuyorum. Çünkü biliyorum ki yapamama ve üretememe korkum, bana mutlaka bazı kapıları açıyor.”