Kılıçdaroğlu'ndan o isimlere ağır eleştiri; Siz sanatçı olamazsınız!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu.

Kılıçdaroğlu, bir uyuşturucu davasındaki ifadelere dayanarak açıkladığı belgelerle "Siz Suriye’ye silah sevkiyatı yapıyorsunuz, Türkiye’de üretiyorsunuz, jandarma kontrolünde gönderiyorsunuz" dedi.
İşte Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları:
Yeni bir iklim var. Eğer iyi çalışırsak, halka gidersek inanın bu halk bizi baş tacı yapacak. Neden? Kul hakkı yemiyoruz, köşeyi dönmüyoruz, akrabaları işe yerleştirmiyoruz. Temiz siyaset yapıyoruz, her kuruşa saygı gösteriyoruz. Ben hepinizle özellikle gençlerle gurur duyuyorum. Hafta sonu Osmaniye’deydim. Narenciye üreticileri diyor ki battık, bittik. Gübrenin ortalama fiyatı 200 liradan 800 lira oldu ne yapacağız diyorlar. Bir şey yapacaksınız sizi ezenleri sandığa gömeceksiniz. Emeklisi, öğretmeni, çiftçisi memnun değil. Kim memnun bu düzenden?
"24 KASIM TÜRKİYE'NİN AYIPLI BİR TARİHİDİR"
Onlar da biz de biliyoruz kim memnun bu düzenden. Yeriniz belli CHP’dir. Öğretmenler bizim umudumuz. Öğretmenlik yüce bir meslektir. Ortak bir görüştür öğretmenin yüceliği. Yeryüzünde öğretmenlikten daha şerefli bir meslek yoktur denilmiş. Bu kadar önemli.
24 Kasım Öğretmenler Günü’ydü. Öğretmenlerin dertleri var. Yürüyüş yaparlar dertlerini dile getirirler. Öğretmenler sokağa çıktılar. Anayasal haklarını kullanıyorlar. İktidarın ilgisizliğini anlatacaklar halka. Ne oldu? Önce TOMA’lar, sonra biber gazı sonra su
Öğretmene şiddet. 24 Kasım Türkiye’nin ayıplı bir tarihidir. Kimi öğretmenin ayağı, kolu kırıldı. HZ. Ali demiş ki bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
"SENİ ADAM ETMEYE ÇALIŞTILAR, OKUSUN SEN"
Sen ne yapıyorsun? Bırak bir harf öğretmenin kölesi olmayı şiddet uygulatıyorsun. Seni adam etmeye çalıştılar, okudun sen. Sen ne yaptın güvenlik güçlerini seferber ettin. Hani sen diyordun: Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum. Öğretmeni köle etmeye çalışıyorsun sen. Ataması yapılmayan binlerce öğretmen var. Atama bekliyorlar. MEB’in kadroları boş. Oraya da atama yapılmıyor. Bu öğretmenler çocuklara hayatlarını veriyorlar, en büyük katkıyı yapıyorlar. Ama siz onlar kendini sorunlarınız dile getirmesinler diye acımasızca dövüyorsunuz. Ekim 2013: Yoksulluk Sınırı: 3147 lira. En düşük Öğretmen aylığı: 1947 lira. Öğretmeni itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar, döverek yapmaya çalışıyorlar. Bilimin önünde kimse duramaz, sen bile duramazsın.
ÖĞRETMENLERE ŞİDDET
Öğretmenlerin çoğu borçlu, yürümesin de ne yapsın. Kimisi simit satıyor, kimisi kağıt topluyor. Nedir bunlar? Yüzde 66.9’u umutsuzluk içinde. Bu kadar zor koşullarda olan öğretmenler için bakın bu diktatör ne demiş. Öğretmenlerin 15 saat çalışıp yüksek maaş alması haksızlık değil demiş. Verdiği maaşı yüksek görüyor. En çok öğretmeni çalışan ülke Türkiye.
EN ZENGİN BAŞBAKAN
Başbakan 4 ay tatilleri var, kazanıyorlar diyor. Sen yırtık ayakkabıyla siyasete girdiğini söyledin, şimdi çık bu öğretmenlerin karşısına dünyanın en zengin Başbakanı olduğunu söyle söyleyebilirsen. Kefenin cebi olsa bunlar kefeni de doldurur. Sizi kucaklayan parti CHP’dir.
"BU REZALET HÜKÜMETLERİ GÖTÜRÜR"
Ahmet Alkan, Mehmet Baransu, Amberin Zaman, bunlar bir gazetede köşe yazıları yazıyorlar. Casusluk iddiası ile bunların telefonları dinlenmek isteniyor. Ama önce gidiyorlar bir iki hakim ayarlıyorlar. Kod ismi kullanılıyor, gerçek isimler değil. dinlenme kararı alınıyor. Yürekli bir avukat bunu takip ediyor. "Böyle rezalet olmaz" diyor. Bir insanı dinlersin ama yasalara uygun olarak. Yargıçta dinlenecek kişinin kimliğini görerek adam gibi görür karar verir. Ama Allah büyük ya, bir mektup yazdı. Efendim diyor yargıçlarla anlaştık, kod adı kullanmaya, onlarla beraber biz bu işi kurtardık diyor. MİT yasasının 6. Maddesinin 4. Fıkrası. Dinlenen kişinin kimliğinin açıkça yazılması lazım. Normal bir demokraside bu rezalet hükümetleri götürür. O yargıcı götürür. O MİT Müsteşarını götürür. Ama onları emin olun bu halk götürecek.
Birazda güzel bir konuya değineyim. Geçen hafta Ahmet Kaya’yı tartıştık. Ben hayatta olsaydı Gezi’cilerin yanında olurdu. Dolayısıyla onların yanında olurdu diye düşüncelerimi söyledim. Erdoğan grup toplantısında bir konuşma yaptı. Hiç yorum yapmadım. Bir hafta bekledim. Konuşma şu “Ödül töreninde Ahmet Kaya’ya saldırdılar. Kimler saldırdı? Gezi Parkı'nda bize saldıranlar kimse onlar saldırdı. Şimdi diyorlar ki ben o sırada tuvaletteydim, dışardaydım. Ulan hepiniz oradaydınız. Kamera kayıtlarında hepinizi görüyoruz”
"SANATÇI KORKMAZ"
Neden bir hafta bekledim? Herhalde bunların içinden bir sanatçı şunu der. “Bizi eleştirirsin ama bize ulan diyemezsin” hiçbiri diyemedi. Sizin sanatçılığınız su götürür artık bu saatten sonra. Üstelik bunlar Gezi’ye katılmayanlar. Erdoğan’ın yanında olanlar. Önünde diz çökenler. Bir başbakanın önünde diz çöken, başbakan ulan dediği zaman sesini çıkarmayan kişiye dünyanın hiçbir yerinde sanatçı denmez.
Eğer ben bu lafı etseydim, ulan hepiniz oradaydınız deseydim. Bunlar koro halinde neler neler söylerlerdi. Neden? Çünkü bizim hoş görümüzü biliyorlar. Ama korku dağları egemen. Sanatçı korkmaz. Sanatçı rüzgara karşı yürüyen adamdır. Sen sanatçının s’si bile olamazsın. Sana hakaret ediliyor, sesin bile çıkmıyor.
Ne diyor? Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Yalancıdan başbakan olmaz. Bunların tamamı senin adamın. Sen sırtlarına binip gezdirsen de bir şey demez. Yeri geldiği zaman akil adam diye sokaklarda gezdiriyorsun, sonra ulan diyorsun. Sana sesini bile çıkartmıyor.