Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz…
Sırdaşlarım, yoldaşlarım, felaket arkadaşlarım….
Orta Asya’dan gelen atalarımız ve derin Türk kültürü için kurtların önemi büyüktür.
Öyle ki Türklerin soyunu dişi kurt Asena’nın beslediğine inanılan bir kültürden geliyoruz.
Diyeceksiniz ki bre Deli Keskin, bugünkü yazının kurtlarla ne alakası var?
Sırdaşlarım çok alakası var çünkü hepiniz birer yaralı kurtsunuz.
Her medya emekçisi, son birkaç yıldır ayaz yiyor.
Kimimiz yaralı, aç, susuz…
Eminim güzel günler göreceğiz, bir gün güneş bize de doğacak.
Karamsarlığa gerek yok.
Amma emin olun ki o gün geldiğinde, hiçbirimiz yediğimiz ayazı unutmayacağız.
Bu zor zamanlarda kimlerin emekçiye sahip çıktığını, hangi medya yöneticisinin çalışanlarından yana saf tuttuğunu, kimin daha çok vicdan sahibi olduğunu hatırlayacağız.
Şimdi bu uzun peşrevi yaptıktan sonra müsaadenizle nasıl bir ayazla karşı karşıya olduğumuzu sizlere resmedeyim.
Son yazımda özetle şunu söylemiştim: Siyasette taşlar yerinden oynayacak.
Ve kaçınılmaz olarak da bu durum medyaya yansıyacak.
Fakat son yazımdan bu yana görünen o ki, medyada taşların yerinden oynamasından çok,
taş üzerinde taşın kalmayacağı bir sürece doğru ilerliyoruz.
Değişim ve dönüşüm tahminlerimizin çok ötesinde…
Öncelikle siyaseten pozisyon almak isteyen pek çok aktörün medyaya yatırım yapmaya başladığını söylemiştim.
Bir yanda eski ve köklü medya kuruluşlarındaki düşük maaşlar…
Kötü çalışma koşulları…
Diğer yanda yeni kurulan- özellikle tv kanallarında- uçuk maaşlar.
Medyaya yeni yatırım yapan patronlar, başlangıçta görünürlük sağlayabilmek için, başkaca kanallardan ya da web sitelerinden pek çok gazeteci transfer ediyor.
Normalde aldıkları maaşın 3-5 katını öneriyor.
Örneğin eski medya kuruluşlarında yüzde 10 zamlar konuşulurken, TV100, Haber Global gibi kanallarda yüzde 30 zam yapıldı.
Maaş farkı makası gün be gün artıyor.
Haliyle Demirören, Habertürk, Sözcü, NTV gibi mecralarda çalışanların maaş isyanı da büyüyor.
Medya patronlarının düşük maaşla yıldırıp, emekçileri istifaya sürükleme suretiyle yaptığı gizli tenkisat da, bir yandan sürüyor.
Sırdaşlarım bu konuda, açık konuşayım kimse Demirören Medya’nın eline su dökemez.
Öngörüm o ki, bir yandan siyaseten pozisyon almak için medyaya yatırım yapanların kurduğu mecralarda bahar havası yaşanırken, medyanın eski aktörlerinde de işten çıkarmalar alıp başını gidecek.
Yeni yılda ya pek çok emekçi medyayı terk edecek, ya da uygulanacak ekonomik tedbirler sonucu işsiz kalacak…
Medyanın yeni aktörlerinde hüküm süren bahar havasının ne kadar devam edeceği de bir başka tartışma konusu.
Zira yüksek maaşlarla yapılan transferler, yerini zaman içerisinde piyasa ortalamasıyla dengelenen bir maaş politikasına bırakıyor.
Sırdaşlarım son yazımda, siyasette artan çekişmenin medyada büyük kamplaşmayı beraberinde getireceğini söylemiştim.
Öyle de oldu.
Halk TV’ye yapılan operasyon belki de bu gelişmelerin en önemlisiydi…
Yoldaşlarım, hangi mecranın kimin borusunu öttürdüğü konusunda, uzun süredir gölgelerde yürüyen savaş artık açık alanda yürütülüyor.
Tabiri caizse, kimin kimin adamı olduğu, artık iyot gibi ortaya çıktı.
-Mış gibi yapanlar, artık kim tarafından fonlandığını gizleme ihtiyacı hissetmiyor.
Çünki siyasette kılıçlar çekilmiş durumda, ve herkes ‘’yemlediği’’ gazeteciyi öne sürmüş vaziyette.
Mesela İmamoğlu, Erdoğan’a Trump’ın Gazze planı üzerinden yükleniyor.
Bir bakıyorsunuz tüm Halk TV yorumcuları, çalışanları ve Fatih Altaylı gibi İmamoğlu medyasını dizayn eden isimler, aynı anda Erdoğan’a Gazze üzerinden yükleniyor.
Adeta birileri bir yerden gündemi belirliyor, ve düğmeye basıyor. Ve bu gazeteciler belirlenen gündemi yaymaya başlıyor.
Aslına bakarsanız Halk TV’ye operasyon yapılmasına neden olan bilirkişi krizi de benzer bir olay.
Tahminim o ki, düğmeye kim basmış?
Kim bu gazeteci kitlelerini yönlendiriyor?
Bunların hepsi biliniyor.
Halk TV’de bilirkişi kriziyle başlayan günlerde ne yaşandı az sonra kulaklarınıza fısıldayacağım.
Amma önce şunu söylemeliyim: Yıllardır bu köşeden aslında kimin kime hizmet ettiğini,
hangi sermayenin arkasında kimin olduğunu yazıp duruyorum.
İmamoğlu’nun medya girişimini, Halk TV’nin sahibi Cafer Mahiroğlu’nun karanlık ilişkileri ve sermaye yapısını defalarca dile getirdim.
İsteyen arşivime girip bakabilir.
Emekçileri uyardım.
Ancak yaşananların, yaşanası varmış.
Maalesef zaman bendenizi haklı çıkardı.
HALK TV’DE YAŞANANLARIN PERDE ARKASI
Öncelikle büyük harfle yazayım: GAZETECİLERİN TUTUKLANMASINA KARŞIYIM.
Eğer ortada bir suç iddiası varsa ve yargılama gerekiyorsa, tutuksuz yargılama tercih edilmelidir.
Halk TV vakasında da, her ne kadar bu sayfadan defalarca eleştirmiş olsam da,
GYY Suat Toktaş’ın tutuksuz yargılanması gerektiğine inanlardanım.
Bunları söyledikten sonra, gelelim Halk TV’de neler yaşandığına…
Sırdaşlarım şunu söyleyebilirim ki, bana kalırsa orada işini yapan gazetecileri adeta otobüs altına iten bir irade var.
Tıpkı yukarıda bahsettiğim gibi şöyle bir durum yaşanıyor:
Biz burayı uzun süredir fonluyoruz, artık bu fonların meyvelerini toplamanın zamanı geldi.
Vakit, fonladığımız gazetecileri siyasi savaşımızın neferlerine dönüştürme vakti…
Halk TV’yi İmamoğlu ve ekibinin uzun süredir fonladığını, Mahiroğlu’nun görünürdeki patron olduğunu ancak kanalın yayın politikasını Murat Ongun’un belirlediğini yazdım. İmamoğlu’nun siyaseten daha keskin bir pozisyon almasıyla eşzamanlı olarak, Halk TV’de daha keskin bir pozisyon almaya başladı.
Adeta Saraçhane’den düğmesine basılan gündemlerle, kanalın yayın politikası Mahiroğlu üzerinden belirlendi.
Bu meselenin kanalın profesyonel yöneticisi olan gazeteciler arasında rahatsızlık yarattığını işitmiştim.
Keskin kulaklarıma gelen bilgilere göre, benzer bir durum, bilirkişi krizinde de yaşanmış.
İmamoğlu’nun bilirkişinin adını verdikten sonra, Barış Pehlivan’ın hemen kolları sıvayarak bilirkişiyi aramasının, bir gazetecilik refleksi mi yoksa talimatlı bir iş mi olduğu, tartışma konusu…
İfadelerde kimin ne dediği, kimin kimi sattığı konuları çok tartışıldığı için, buradan tekrar yazmayacağım.
Fakat Halk TV içerisindeki havanın ne olduğunu, kanaldan aldığım kulisler çerçevesinde siz yoldaşlarımla paylaşayım:
Kanalda Pehlivan’a çok büyük tepki var.
Ve patron Mahiroğlu’na…
Pek çok gazeteci dışarıya karşı birlik görüntüsü vermek namına sesini çıkarmıyor ancak rahatsızlık had safhada…
Mahiroğlu’nun gazetecileri ateşe atması ve tüm bunlar yaşanırken Londra’da olması
çok büyük tepki çekmiş.
Öyle ki Mahiroğlu tepkilere karşı koyamayıp, Türkiye’ye dönmek zorunda kalmış.
Kanal içinde ucu nereye bağlı olduğu bilinmeyen isimlerin, gazetecileri sattığı kanısı hayli yaygın.
Öyle ki Pehlivan artık ‘’içimizdeki İrlandalı’’ olarak yaftalanmış durumda.
Birilerinin, tüm itirazlara rağmen operasyon çekmesi ve hesabın Toktaş’a bırakılması,
kanal içinde büyük bir güven zedelenmesi yaratmış.
Sırada kim var, sorusunu soranlar, çoğunlukta.
Keskin radarlarıma takılan bir diğer bilgi de, Pehlivan’ın gözaltına alınmasının ardından,
bir yakınının kanalda adeta olay çıkarması ve sorumlu olarak Kürşad Oğuz ve Suat Toktaş’ı göstermesi olmuş.
İddia o ki bu olaydan sonra, Toktaş sorumluluğu üzerine almaya karar vermiş.
Özellikle Ece Üner, Kürşad Oğuz, İsmail Saymaz gibi isimlerin diken üzerinde olduğu,
‘’bizi ateşe atıyorlar’’ dediği de yine konuşulanlar arasında.
PORTAKAL’I ELEŞTİRENLER ALTAYLI’YA KARŞI NİYE SUS PUS?
Bu meseleyle ilgili bir diğer eleştirimi de kayda geçireyim:
Fatih Portakal’a karşı duruşum herkesin malumu sırdaşlar.
Aldığı ballı maaşı ifşalayan da benim.
Fakat bilirkişi meselesi yüzünden Portakal’ı linç eden meslektaşları, aynı duyarlılığı neden Altaylı konusunda göstermedi?
Zira kendisi de Youtube kanalından, ses kaydının izinsiz yayınlanamayacağına dair bir açıklama yaptı.
E peki hal böyleyken, Portakal’a karşı cephe oluşturanlar, adeta cengaver kesilenler, Altaylı’ya neden gıkını çıkarmadı?
Nedenini söyleyeyim: İmamoğlu medyasının arka plandaki akıl hocalarından biridir Altaylı.
Ve haliyle bu duyar kasan gazeteci arkadaşların gücü kendisine yetmez.
Fakat yine kendimce bir uyarıda bulunayım:
Altaylı gibiler insanları gazlar, ama arka planda işini yürütmeyi çok iyi bilir.
Açıkta cengaverlik yapar, tenhada özür diler.
Halk TV’de milleti galeyana getirir, kendi Youtube kanalında ne dediğine dikkat eder.
Siz siz olun, Altaylı gibilerinin ipiyle kuyuya inmeyin.
Kuyuda kalan siz olursunuz.
Benden demesi…
HABERTÜRK’TE BÜYÜK TENKİSAT MI YOLDA?
Sırdaşlarım, medya aleminde son zamanların belki de en büyük değişim, dönüşümlerinden biri Ciner Medya’da yaşandı.
Hatırlayalım:
Turgay Ciner medyadan çekilme ve şirketi Can Holding’e satma kararı aldı.
Yıllardır grubu yöneten Kenan Tekdağ, yine dümende olacak.
Açık konuşayım, bendenize özellikle son zamanlarda Habertürk’le ilgili inanılmaz iddialar ulaştırılıyor.
Mail kutumda birden fazla itiraf ve şikayet mesajı var.
Yazılanlar, konuşulanlar yenilir yutulur cinsten şeyler değil.
Eğer bir tanesi doğruysa, medya tarihinde görülmemiş skandallar silsilesi yaşanıyor demektir.
Ancak emin olun sırdaşlar bunların hiçbirini şu an için köşeme taşımak, siz değerli okurlarımı bununla meşgul etmek istemiyorum.
Medya kulisi yazarken seviyeyi korumakla ilgili, kendime verdiğim bir söz var çünkü…
Neyse gelelim asıl meseleye, Habertürk koridorlarında konuşulanlara göre, devir işleminin tamamlanmasının ardından çok büyük bir tenkisat ve dönüşüm sürecine girilecekmiş.
Üst yöneticilerden en alta kadar çok büyük bir değişim yaşanacağı, kimsenin yerinin sağlam olmadığı konuşuluyor.
En büyük değişimlerden birinin yaşanacağı yer ise ekran.
Yetersiz bulunan birçok ekran yüzüyle yolların ayrılacağı iddia ediliyor.
Benzer bir durum yetersiz yöneticiler için de geçerli.
Özellikle yaşanan reyting fiyaskolarının faturasının ilgililerine kesileceği de yine konuşulanlar arasında.
Bakalım, bu skandallar fırtınasının ortasında, Habertürk gemisi dümeni nereye kıracak, ne gibi önlemler alacak…