Keskin Kalem'den al haberi: O isimlerin koltukları tehlikede!
Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.
Medya mahallesinin değerli insanları!
Bugün biraz dertleşelim istiyorum.
Arayı çok soğutmadan, bir kez daha sizinleyim
Biliyorsunuz kısa bir süre sizden uzak kaldım. Son yazımda ayrılığın sebebini anlatmıştım.
Kalbim teklemişti. Anjiyonun yaşlı bedenimde yarattığı yorgunluk beni epeyce yıprattı.
İnsan böyle zor dönemlerden geçtiğinde en çok zamanın değerini anlıyor.
Unutmayın zaman hazinedir!
Ömrünün 40 yılını eski tabirle Bab-ı Ali'de ya da bugünün tanımıyla medyada geçiren bir insan olarak bunca yılın sonunda size söyleyeceğim tek şey şudur: “Zamanın değerini bilin”
Özellikle de medya çalışanlarına söyleyeceğim şey şu “ Kim olursanız olun, muhabir kameraman, editör, yönetici, zamanın değerini bilin. Gereksiz ve temelsiz hırs ile kibrin kardeş olup gibi saltanat sürdüğü plazalarda, peşinden koştuğunuz para, mevki ya da para…
Her ne ise aranıza mesafe koyun. Zaman akıp gidiyor. Hırs ve kibir her gün sizi esir alıyor. Uzak durun...
Bunları yazmaktaki amacım; akıl vermek, ahkam kesmek değil…
Sizlerden öyle mailler geliyor ki, bu yaşımda, onca yıllık medya ihtiras rüzgarının tanığı olmuş olan ben bile küçük dilimi yutacak hale gibi oluyorum.
Birazdan aşağıda yazdıklarımı okuduğunuzda “üç kuruşluk hevesler uğruna ya rab! Ne fırıldaklar dönüyor?” diyeceksiniz.
Şimdi biraz mahallede neler olduğuna bakalım.Önce Doğan Grubu...
Çünkü orada önemli gelişmeler var.
Değirmenci ‘Hayır’ı ile Çekirge ‘Evet’i arasındaki Aydın Doğan
Şüphe yok ki son dönemin en çok konuşulan meselesi İrfan Değirmenci’nin Kanal D’den olaylı ayrılığıydı.
İrfan Değirmenci vakası artık kepazelik mi dersiniz, utanmazlık mı? Ya da Doğan Grubu’nun siyasete göre pozisyon almak için yalakalık yapması mı? Yoksa hepsi mi?
Tek vaka bu da değildi Doğan Grubunda. Hürriyet Gazetesi’nden Cansu Çamlıbel Nobel Edebiyat ödüllü Orhan Pamuk ile bir söyleşi yaptı.
Orhan Pamuk röportajında referandumdaki tercihinin “Hayır” olduğunu söyleyince röportaj yayımlanmadı.
Ardından tepkiler, boykot çağrıları geldi.
Sosyal medyadaki tepkiler çığ gibi büyüdü.
Dönelim İrfan Değirmenci’ye...
Değirmenci neden kovulmuştu? Referandumda neden hayır oyu kullanacağını twitter’dan duyurduğu gerekçesi ile.
Ama bir sorun vardı Doğan Grubunda referandum oyunu açıklayan tek kişi irfan Değirmenci değildi. Mesela ne demişti Fatih Çekirge? Ben yıllardır başkanlık sistemini savunan birisi olarak elbette, 'Evet' diyorum. Hem de kendisine oyunun rengini açıklaması için çağrı yapan rakip gazetenin yazarı Mahmut Övür’e yanıt olarak.
Değirmenci işinden kovuldu. Fatih Çekirge halen görevde. Çekirge gibi yazılarında “Evet” sinyali verenler de halen görevde... Onlara kimsenin gücü yetmiyor doğal olarak.
Peki Doğan Grubu ne demişti İrfan’ı işten atma gerekçesi olarak.. “Doğan Yayın Grubu olarak “tarafsızlık” en temel ilkemizdir”
İşte utanmazlık dediğimiz şey tam da bu...
“Bağımsız bir yayın kuruluşu olarak varoluşumuzun en büyük dayanağı budur” yani “Tarafsızlıktır” diyeceksin sonra “Evet” diyeceğini köşesinden ekranlarından duyuran dahası herkesi evet demeye davet eden isimleri görevinde tutup, “Hayır” diyeni kapı önüne koyacaksın.. Üstüne bir de açıklama yapıp “Tarafsızlık” filan diyeceksin...
Şimdi herkes gibi biz de soralım? İrfan Değirmenci gönderildi, peki evet diyen Fatih Çekirge ve diğerleri de “Tarafsızlığı ihlalden “ kovulacaklar mı?
Bu sorular çok sorulunca köşeye sıkışan Doğan Grubu yeni bir açıklama yaptı. O açıklamada da özellikle sunucu ve ekran yüzlerinin “Tarafsız” olması gerektiğini köşe yazarlarının Doğan Yayın Grubu ilkeleri kapsamında yorum yapabileceğini açıkladı. Yani buna göre İrfan Değirmenci ekran yüzüydü. Yorum yapamazdı. Buna karşılık Fatih Çekirge ise istediği yorumu yapabilirdi.
Sonra ne oldu dersiniz?
Fatih Çekirge’den ikinci bir evet yazısı geldi.
Şimdi bu iki örneği neden uzunca anlattık onu söyleyelim.
Değirmenci’nin Hayır’ı ile Çekirge’nin Evet’i arasında tercihini “Evet’ten yana kullanan Doğan Grubu’nda çok kritik bir gelişme oldu.
Uzunca bir süredir Hürriyet’de genel yayın yönetmenliği koltuğunda bir değişim olacağı konuşuluyordu. Sedat Ergin gidecek, yerine gelecek isim olarak ise Fatih Çekirge olarak gösteriliyordu. Özellikle Çekirge’nin son dönemde izlediği politikaya da bakınca öyle düşünmemek neredeyse imkansızdı.
Ama Hürriyet’in başına gelecek isim Çekirge değil. Amiral Gemisi Hürriyet’in başına gelecek isim bir süre önce Hürriyet’e transfer olan Fikret Bila..
Aydın Doğan ve damat Yalçındağ’dan arınmış Doğan ailesi Fikret Bila üzerinde karar kıldı. Dahası Bila ile el sıkıştı.
Ancak Doğan grubu hükümet çevreleri ile grubun yayın politikası üzerine yaşadığı sorunları geride bırakmak için art arda hamleler yapmıştı. Hürriyet’in deyim yerindeyse suya sabuna dokunmayan haberciliği tam da yerli yerine oturmuşken, İrfan Değirmenci ve Orhan Pamuk krizi geldi.
Nobelli bir edebiyatçıyla yapılmış röportajı bile yayımlayamayan gazete konumuna düşen Hürriyet için önümüzdeki günler radikal değişikliklere gebe. Fikret Bila’nın yayın yönetmenliği ilan edilecek. Halen Yayın Yönetmeni olan Sedat Ergin’in köşe yazarı olarak devam etmesi bekleniyor.
Katarlı Tenisçi medya sermayesini nasıl değiştirir
Türkiye 16 Nisan 2017 tarihli referanduma hazırlanıyor. Tarihi referandum süreci, doğal olarak Türkiye’nin önümüzdeki yıllardaki kaderini de belirleyecek.
Biliyorsunuz bu tip dönemler büyük değişimlerin de işaretlerini verir. Özellikle de medya da... O işaret bir kaç gün önce geldi. NTV ve Star’ın da içinde bulunduğu Doğuş Yayın Grubu’nun Katarlı BeIN gruba satılacağı iddia edildi. Doğuş Grubu jet hızıyla olmasa bile haberi yalanladı. Yalanlamayı kim, hangi sebeple yaptı bilmiyoruz. Ancak Doğuş Grubunun yaşını başını almış yöneticilerine bu yalanlama nedeniyle bir tavsiyede bulunalım.
Şirketlerinizin kimlerle ne alış veriş ya da pazarlık yapacağı sizi ilgilendirir. Ama yaptığınız pazarlıkları ya da konuşmaları ulu orta anlatmaktan vazgeçin, zira “Yaş kemale erince ağız gevşemez”
Dönelim medyadaki değişim işaretine...
O işaret bir süre önce Digitürk’ün satışıyla gelmişti. Digitürk’ü alan firma BeIN sports... Firma Katarlı.
O firmanın, Türkiye’ye girişi yılan hikayesine dönmüş El Cezire ile yakından bağlantısı var. Nedir o bağlantı anlatalım.
El Cezire medya grubu 2003'te bir spor kanalı kurmuştu, adı “Al jazeera Sports”tu. Daha sonra Katar Emiri'nin fonuyla, 2012'de, El Cezire bünyesinde beIN sports Fransa ve Amerika, sonraki yıl da beIN Sports Asya kanalları kuruldu. 2013'te El Cezire tüm spor kanallarını kapattı ve beIN'e devretti.
2014'te de beIN El Cezire'den tamamen ayrıldı ve beIN Medya Grubu ismiyle ayrı olarak faaliyet göstermeye başladı. BeIN Digitürk'ü geçen yıl Ağustos ayında satın almıştı. Şirketin CEO'su Nasır El Halifi.
Halifi, Katarlı işadamı ve eski bir tenişçi. Katar Tenis Federasyonu'nun başkanı ve Fransa'nın Paris Saint Germain futbol kulübünün de Ceo'su, kulubün çoğu hissesinin de sahibi. Katar şeyhi Tamim bin el Sani'nin en yakınındaki isimlerden biri. Öyle ki Şeyh, Nasır el Halifi'yi 2013'te devlet bakanı bile yapmıştı.
Halifi eski bir tenisçi ama belli ki Katar Emiri’nin el ve yol vermesiyle dünyaya açılan bir medya imparatorluğunun başına geçmiş bir isim. Başında olduğu BeIN’in Türkiye’deki yatırımları spor kanallarıyla başladı. Türkiye referandumla tam büyük bir değişim arefesindeyken, BeIN grup ile Doğuş grubunun isim olarak yan yana gelmesi süpriz değil. Çünkü Bein grubun Türkiye’deki medya yatırımının sadece Digitürk ile sınırlı kalmayacağı anlaşılıyor.
Ferit Şahenk’in uzun süredir medyadan çıkmak istediğine dair bilgileri de unutmayın. Bu gelişme ve dedikodular, yalanlanan satış haberlerinin tümü, emin olun siyasetin medyadaki sermaye yapısını değiştirmeye dönük faaliyetleri sonucunda ortaya çıkıyor...
Zafer Mutlu’nun kanatlarının altındaki İsmail
Zafer Mutlu’nun küçük prenslerindendi İsmail Yuvacan. İkitelli’deki SABAH binasındaki tıfıl çocuk büyüdü artık. Uzun süredir Vatan Yayın Yönetmeni. Şimdi diyeceksiniz ki “İsmail de kim”
Tanımazsınız.. Hiç öne çıkmadı. Hiç bomba bir haberi ya da röportajıyla hatırlamazsınız. Biraz Sabah, sonra Yeni Binyıl arkasından tekrar SABAH ve nihayet Vatan... Buralarda çalıştı. O kadar.. Gittiği her gazetede yöneticiydi. Dedik ya Zafer Mutlu’nun kanatları altındaydı hep.
Anlayın işte...
Neyse efendim. İsmail’in canı sıkkın bu aralar. Çünkü gazeteye yerinde gözü olduğu söylenen bir isim geldi, Fuat Bol.
Tanıyanlar Fuat Bol’u eski Türkiye yazarı olarak hatırlayabilir. Çoğunuz şöyle de diyebilir. “Fuat Bol da kim?” siz de haklısınız. Çünkü Fuat Bol’u da pek bilen çıkmaz.
O da İsmail Yuvacan muadili. Önemli bir haberi, bomba bir röportajı yoktur. Eski bir köşe yazarı. Vatan Gazetesi‘nde kısa süredir köşe yazarlığı yapıyor. Gelen bilgilere bakılırsa İsmail Yuvacan’ın yerine geçmeye aday. Vatan yönetimi, Ankara ile ilişkileri Fuat Bol’un daha iyi yürüteceğine inanmış görünüyor.
Sözün özü- Vatan Gazetesi’nin tepe yönetiminde ciddi bir değişiklik beklentisi hakim.
Cumhuriyet Savcısı Murat Çağlak’a açık mektup
Sayın Murat Çağlak, bir süre önce uzun bir soruşturma sonunda hazırladığınız ve mahkemenin de kabul ettiği 196 sayfalık FETÖ Basın Yapılanması İddianamesi’ni okudum. FETÖ’nün medyaya neden sızmak istediğini, gazete ve televizyonları neden ele geçirmek istediğini, tutukladığınız sanıkların hangi motivasyonlarla hareket ettiğini artık herkesten daha iyi biliyorsunuz...
FETÖ denen gayrı milli, dışardan kumanda edilen hainlik şebekesinin medya faaliyetlerini, büyük bir emekle hazırladığınız iddianamede gördük. İddianameden yaptığınız özetlerden anladığımız kadarıyla medyadaki tüm yapılanma henüz çözülmüş değil. Bir emektar gazeteci olarak bu şebekenin tümünün çözüldüğünü görmek için dua ediyorum.
Sizi bilgilendirmek, dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var. Bir savcı olarak medyada işlerin ve ilişkilerin nasıl yürüdüğünü bilmiyor olabilirsiniz. En önemlisi gazetecilerin kendi işlerini yaparken işlerini nasıl yürüttükleri konusunda eksik bilgileriniz olabilir.
İddianamedeki bazı ifadeleri okuyunca ‘Soruşturmayı sulandırmak isteyenler var’ duygusuna kapıldım.
Avukat ve gazeteci kılığında FETÖ’cü savcı ve hakimlerin odasından çıkmayan, şaklabanların soruşturmanızı sulandırmalarına izin vermeyeceğinizden eminim.
Biz sizden, FETÖ’nün firari ve ellerine kan bulaşmış savcıları Zekeriya Öz, Fikret Seçen’in başını çektiği savcı ve hakim grubuyla, iş tutan diğer gazeteci kılığındaki teröristlerin hesap verdiği bir soruşturma bekliyoruz.
FETÖ’cü savcıların emrindeki polislerin verdiği talimatla, haber yazan gazetecileri de ortaya çıkarmanızı istiyoruz.
FETÖ’cü polis müdürleriyle birlikte oturup polis bülteni hazırlayan gazetecileri bilmek istiyoruz. Gazete haberi yerine polis bülteni yazan gazeteci kılıklı teröristlerin uzantılarına dağıttıları “Bold”lu metinlerin kiminle nerede yazıldığını bilmek istiyoruz.
FETÖ’cü polis müdürlerinin FETÖ’cü gazetecilerle yazdıkları haber metinlerini, “Bu haberleri vermezsek başımız ağrır. Emniyetten ne gelirse manşet yapın” diyen gazete ve TV yöneticilerinin, en azından yaptıkları rezilliklerin üzerine yatmalarına engel olmanızı bekliyoruz.
FETÖ’nün yargıyı ve polisi ele geçirdiği günlerde, “Devlet sizsiniz. Soruşturmalarla ilgili ne verirseniz manşet yaparız” diyerek haber dilenen aşağılık gazete ve TV yöneticilerini bilmek istiyoruz.
FETÖ’nün soruşturmalarda yaptığı pislikleri ortaya çıkaran gazetecileri kimlerin nasıl tehdit ettiğini , gazete ve TV yöneticilerinin bu tehditleri nasıl ört bas ettiklerini ortaya çıkarmanızı bekliyoruz.
Gerçekleri ortaya çıkaracağınıza inanıyoruz...
Bugünlük bu kadar yeter...
Kalın sağlıcakla sevgili dostlarım...
KESKİN KALEM
Bugün biraz dertleşelim istiyorum.
Arayı çok soğutmadan, bir kez daha sizinleyim
Biliyorsunuz kısa bir süre sizden uzak kaldım. Son yazımda ayrılığın sebebini anlatmıştım.
Kalbim teklemişti. Anjiyonun yaşlı bedenimde yarattığı yorgunluk beni epeyce yıprattı.
İnsan böyle zor dönemlerden geçtiğinde en çok zamanın değerini anlıyor.
Unutmayın zaman hazinedir!
Ömrünün 40 yılını eski tabirle Bab-ı Ali'de ya da bugünün tanımıyla medyada geçiren bir insan olarak bunca yılın sonunda size söyleyeceğim tek şey şudur: “Zamanın değerini bilin”
Özellikle de medya çalışanlarına söyleyeceğim şey şu “ Kim olursanız olun, muhabir kameraman, editör, yönetici, zamanın değerini bilin. Gereksiz ve temelsiz hırs ile kibrin kardeş olup gibi saltanat sürdüğü plazalarda, peşinden koştuğunuz para, mevki ya da para…
Her ne ise aranıza mesafe koyun. Zaman akıp gidiyor. Hırs ve kibir her gün sizi esir alıyor. Uzak durun...
Bunları yazmaktaki amacım; akıl vermek, ahkam kesmek değil…
Sizlerden öyle mailler geliyor ki, bu yaşımda, onca yıllık medya ihtiras rüzgarının tanığı olmuş olan ben bile küçük dilimi yutacak hale gibi oluyorum.
Birazdan aşağıda yazdıklarımı okuduğunuzda “üç kuruşluk hevesler uğruna ya rab! Ne fırıldaklar dönüyor?” diyeceksiniz.
Şimdi biraz mahallede neler olduğuna bakalım.Önce Doğan Grubu...
Çünkü orada önemli gelişmeler var.
Değirmenci ‘Hayır’ı ile Çekirge ‘Evet’i arasındaki Aydın Doğan
Şüphe yok ki son dönemin en çok konuşulan meselesi İrfan Değirmenci’nin Kanal D’den olaylı ayrılığıydı.
İrfan Değirmenci vakası artık kepazelik mi dersiniz, utanmazlık mı? Ya da Doğan Grubu’nun siyasete göre pozisyon almak için yalakalık yapması mı? Yoksa hepsi mi?
Tek vaka bu da değildi Doğan Grubunda. Hürriyet Gazetesi’nden Cansu Çamlıbel Nobel Edebiyat ödüllü Orhan Pamuk ile bir söyleşi yaptı.
Orhan Pamuk röportajında referandumdaki tercihinin “Hayır” olduğunu söyleyince röportaj yayımlanmadı.
Ardından tepkiler, boykot çağrıları geldi.
Sosyal medyadaki tepkiler çığ gibi büyüdü.
Dönelim İrfan Değirmenci’ye...
Değirmenci neden kovulmuştu? Referandumda neden hayır oyu kullanacağını twitter’dan duyurduğu gerekçesi ile.
Ama bir sorun vardı Doğan Grubunda referandum oyunu açıklayan tek kişi irfan Değirmenci değildi. Mesela ne demişti Fatih Çekirge? Ben yıllardır başkanlık sistemini savunan birisi olarak elbette, 'Evet' diyorum. Hem de kendisine oyunun rengini açıklaması için çağrı yapan rakip gazetenin yazarı Mahmut Övür’e yanıt olarak.
Değirmenci işinden kovuldu. Fatih Çekirge halen görevde. Çekirge gibi yazılarında “Evet” sinyali verenler de halen görevde... Onlara kimsenin gücü yetmiyor doğal olarak.
Peki Doğan Grubu ne demişti İrfan’ı işten atma gerekçesi olarak.. “Doğan Yayın Grubu olarak “tarafsızlık” en temel ilkemizdir”
İşte utanmazlık dediğimiz şey tam da bu...
“Bağımsız bir yayın kuruluşu olarak varoluşumuzun en büyük dayanağı budur” yani “Tarafsızlıktır” diyeceksin sonra “Evet” diyeceğini köşesinden ekranlarından duyuran dahası herkesi evet demeye davet eden isimleri görevinde tutup, “Hayır” diyeni kapı önüne koyacaksın.. Üstüne bir de açıklama yapıp “Tarafsızlık” filan diyeceksin...
Şimdi herkes gibi biz de soralım? İrfan Değirmenci gönderildi, peki evet diyen Fatih Çekirge ve diğerleri de “Tarafsızlığı ihlalden “ kovulacaklar mı?
Bu sorular çok sorulunca köşeye sıkışan Doğan Grubu yeni bir açıklama yaptı. O açıklamada da özellikle sunucu ve ekran yüzlerinin “Tarafsız” olması gerektiğini köşe yazarlarının Doğan Yayın Grubu ilkeleri kapsamında yorum yapabileceğini açıkladı. Yani buna göre İrfan Değirmenci ekran yüzüydü. Yorum yapamazdı. Buna karşılık Fatih Çekirge ise istediği yorumu yapabilirdi.
Sonra ne oldu dersiniz?
Fatih Çekirge’den ikinci bir evet yazısı geldi.
Şimdi bu iki örneği neden uzunca anlattık onu söyleyelim.
Değirmenci’nin Hayır’ı ile Çekirge’nin Evet’i arasında tercihini “Evet’ten yana kullanan Doğan Grubu’nda çok kritik bir gelişme oldu.
Uzunca bir süredir Hürriyet’de genel yayın yönetmenliği koltuğunda bir değişim olacağı konuşuluyordu. Sedat Ergin gidecek, yerine gelecek isim olarak ise Fatih Çekirge olarak gösteriliyordu. Özellikle Çekirge’nin son dönemde izlediği politikaya da bakınca öyle düşünmemek neredeyse imkansızdı.
Ama Hürriyet’in başına gelecek isim Çekirge değil. Amiral Gemisi Hürriyet’in başına gelecek isim bir süre önce Hürriyet’e transfer olan Fikret Bila..
Aydın Doğan ve damat Yalçındağ’dan arınmış Doğan ailesi Fikret Bila üzerinde karar kıldı. Dahası Bila ile el sıkıştı.
Ancak Doğan grubu hükümet çevreleri ile grubun yayın politikası üzerine yaşadığı sorunları geride bırakmak için art arda hamleler yapmıştı. Hürriyet’in deyim yerindeyse suya sabuna dokunmayan haberciliği tam da yerli yerine oturmuşken, İrfan Değirmenci ve Orhan Pamuk krizi geldi.
Nobelli bir edebiyatçıyla yapılmış röportajı bile yayımlayamayan gazete konumuna düşen Hürriyet için önümüzdeki günler radikal değişikliklere gebe. Fikret Bila’nın yayın yönetmenliği ilan edilecek. Halen Yayın Yönetmeni olan Sedat Ergin’in köşe yazarı olarak devam etmesi bekleniyor.
Katarlı Tenisçi medya sermayesini nasıl değiştirir
Türkiye 16 Nisan 2017 tarihli referanduma hazırlanıyor. Tarihi referandum süreci, doğal olarak Türkiye’nin önümüzdeki yıllardaki kaderini de belirleyecek.
Biliyorsunuz bu tip dönemler büyük değişimlerin de işaretlerini verir. Özellikle de medya da... O işaret bir kaç gün önce geldi. NTV ve Star’ın da içinde bulunduğu Doğuş Yayın Grubu’nun Katarlı BeIN gruba satılacağı iddia edildi. Doğuş Grubu jet hızıyla olmasa bile haberi yalanladı. Yalanlamayı kim, hangi sebeple yaptı bilmiyoruz. Ancak Doğuş Grubunun yaşını başını almış yöneticilerine bu yalanlama nedeniyle bir tavsiyede bulunalım.
Şirketlerinizin kimlerle ne alış veriş ya da pazarlık yapacağı sizi ilgilendirir. Ama yaptığınız pazarlıkları ya da konuşmaları ulu orta anlatmaktan vazgeçin, zira “Yaş kemale erince ağız gevşemez”
Dönelim medyadaki değişim işaretine...
O işaret bir süre önce Digitürk’ün satışıyla gelmişti. Digitürk’ü alan firma BeIN sports... Firma Katarlı.
O firmanın, Türkiye’ye girişi yılan hikayesine dönmüş El Cezire ile yakından bağlantısı var. Nedir o bağlantı anlatalım.
El Cezire medya grubu 2003'te bir spor kanalı kurmuştu, adı “Al jazeera Sports”tu. Daha sonra Katar Emiri'nin fonuyla, 2012'de, El Cezire bünyesinde beIN sports Fransa ve Amerika, sonraki yıl da beIN Sports Asya kanalları kuruldu. 2013'te El Cezire tüm spor kanallarını kapattı ve beIN'e devretti.
2014'te de beIN El Cezire'den tamamen ayrıldı ve beIN Medya Grubu ismiyle ayrı olarak faaliyet göstermeye başladı. BeIN Digitürk'ü geçen yıl Ağustos ayında satın almıştı. Şirketin CEO'su Nasır El Halifi.
Halifi, Katarlı işadamı ve eski bir tenişçi. Katar Tenis Federasyonu'nun başkanı ve Fransa'nın Paris Saint Germain futbol kulübünün de Ceo'su, kulubün çoğu hissesinin de sahibi. Katar şeyhi Tamim bin el Sani'nin en yakınındaki isimlerden biri. Öyle ki Şeyh, Nasır el Halifi'yi 2013'te devlet bakanı bile yapmıştı.
Halifi eski bir tenisçi ama belli ki Katar Emiri’nin el ve yol vermesiyle dünyaya açılan bir medya imparatorluğunun başına geçmiş bir isim. Başında olduğu BeIN’in Türkiye’deki yatırımları spor kanallarıyla başladı. Türkiye referandumla tam büyük bir değişim arefesindeyken, BeIN grup ile Doğuş grubunun isim olarak yan yana gelmesi süpriz değil. Çünkü Bein grubun Türkiye’deki medya yatırımının sadece Digitürk ile sınırlı kalmayacağı anlaşılıyor.
Ferit Şahenk’in uzun süredir medyadan çıkmak istediğine dair bilgileri de unutmayın. Bu gelişme ve dedikodular, yalanlanan satış haberlerinin tümü, emin olun siyasetin medyadaki sermaye yapısını değiştirmeye dönük faaliyetleri sonucunda ortaya çıkıyor...
Zafer Mutlu’nun kanatlarının altındaki İsmail
Tanımazsınız.. Hiç öne çıkmadı. Hiç bomba bir haberi ya da röportajıyla hatırlamazsınız. Biraz Sabah, sonra Yeni Binyıl arkasından tekrar SABAH ve nihayet Vatan... Buralarda çalıştı. O kadar.. Gittiği her gazetede yöneticiydi. Dedik ya Zafer Mutlu’nun kanatları altındaydı hep.
Anlayın işte...
Neyse efendim. İsmail’in canı sıkkın bu aralar. Çünkü gazeteye yerinde gözü olduğu söylenen bir isim geldi, Fuat Bol.
Tanıyanlar Fuat Bol’u eski Türkiye yazarı olarak hatırlayabilir. Çoğunuz şöyle de diyebilir. “Fuat Bol da kim?” siz de haklısınız. Çünkü Fuat Bol’u da pek bilen çıkmaz.
O da İsmail Yuvacan muadili. Önemli bir haberi, bomba bir röportajı yoktur. Eski bir köşe yazarı. Vatan Gazetesi‘nde kısa süredir köşe yazarlığı yapıyor. Gelen bilgilere bakılırsa İsmail Yuvacan’ın yerine geçmeye aday. Vatan yönetimi, Ankara ile ilişkileri Fuat Bol’un daha iyi yürüteceğine inanmış görünüyor.
Sözün özü- Vatan Gazetesi’nin tepe yönetiminde ciddi bir değişiklik beklentisi hakim.
Cumhuriyet Savcısı Murat Çağlak’a açık mektup
Sayın Murat Çağlak, bir süre önce uzun bir soruşturma sonunda hazırladığınız ve mahkemenin de kabul ettiği 196 sayfalık FETÖ Basın Yapılanması İddianamesi’ni okudum. FETÖ’nün medyaya neden sızmak istediğini, gazete ve televizyonları neden ele geçirmek istediğini, tutukladığınız sanıkların hangi motivasyonlarla hareket ettiğini artık herkesten daha iyi biliyorsunuz...
FETÖ denen gayrı milli, dışardan kumanda edilen hainlik şebekesinin medya faaliyetlerini, büyük bir emekle hazırladığınız iddianamede gördük. İddianameden yaptığınız özetlerden anladığımız kadarıyla medyadaki tüm yapılanma henüz çözülmüş değil. Bir emektar gazeteci olarak bu şebekenin tümünün çözüldüğünü görmek için dua ediyorum.
Sizi bilgilendirmek, dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var. Bir savcı olarak medyada işlerin ve ilişkilerin nasıl yürüdüğünü bilmiyor olabilirsiniz. En önemlisi gazetecilerin kendi işlerini yaparken işlerini nasıl yürüttükleri konusunda eksik bilgileriniz olabilir.
İddianamedeki bazı ifadeleri okuyunca ‘Soruşturmayı sulandırmak isteyenler var’ duygusuna kapıldım.
Avukat ve gazeteci kılığında FETÖ’cü savcı ve hakimlerin odasından çıkmayan, şaklabanların soruşturmanızı sulandırmalarına izin vermeyeceğinizden eminim.
Biz sizden, FETÖ’nün firari ve ellerine kan bulaşmış savcıları Zekeriya Öz, Fikret Seçen’in başını çektiği savcı ve hakim grubuyla, iş tutan diğer gazeteci kılığındaki teröristlerin hesap verdiği bir soruşturma bekliyoruz.
FETÖ’cü savcıların emrindeki polislerin verdiği talimatla, haber yazan gazetecileri de ortaya çıkarmanızı istiyoruz.
FETÖ’cü polis müdürleriyle birlikte oturup polis bülteni hazırlayan gazetecileri bilmek istiyoruz. Gazete haberi yerine polis bülteni yazan gazeteci kılıklı teröristlerin uzantılarına dağıttıları “Bold”lu metinlerin kiminle nerede yazıldığını bilmek istiyoruz.
FETÖ’cü polis müdürlerinin FETÖ’cü gazetecilerle yazdıkları haber metinlerini, “Bu haberleri vermezsek başımız ağrır. Emniyetten ne gelirse manşet yapın” diyen gazete ve TV yöneticilerinin, en azından yaptıkları rezilliklerin üzerine yatmalarına engel olmanızı bekliyoruz.
FETÖ’nün yargıyı ve polisi ele geçirdiği günlerde, “Devlet sizsiniz. Soruşturmalarla ilgili ne verirseniz manşet yaparız” diyerek haber dilenen aşağılık gazete ve TV yöneticilerini bilmek istiyoruz.
FETÖ’nün soruşturmalarda yaptığı pislikleri ortaya çıkaran gazetecileri kimlerin nasıl tehdit ettiğini , gazete ve TV yöneticilerinin bu tehditleri nasıl ört bas ettiklerini ortaya çıkarmanızı bekliyoruz.
Gerçekleri ortaya çıkaracağınıza inanıyoruz...
Bugünlük bu kadar yeter...
Kalın sağlıcakla sevgili dostlarım...
KESKİN KALEM