Keskin Kalem By Habertürk'ü yazdı: Medyanın dehası mı, yoksa emek hırsızı mıydı?
Medyaradar'ın sivri dilli yazarı Keskin Kalem, medya tarihi ile yüzleşiyor ve Habertürk markasının yaratıcısı Ufuk Güldemir ile ilgili 'herkesin bilip seslendirmekten kaçındığı gerçeği" tartışmaya açtı.
Medya Mahallemizin Güzel İnsanları Merhaba
Dünkü yazımda kullandığım “Ufuk Güldemir adlı emek hırsızlığıyla sözde medyanın zeki adamı gibi beylik ifadelerle anılan gazeteci” ifadesinden büyük rahatsızlık duyanlarınız oldu.
Balık hafızalı toplumlara özgü öfkeleri gerçekten iyi bilen biri olarak “sükûnet” rica ediyorum.
Laf ola yazmadım o kelimeleri.
Habertürk markasının yaratıcısı hakkında herkesin bilip seslendirmekten kaçındığı bir gerçeği, medya tarihimize yüzleşme babından armağan etmek amacıyla gündeme taşıyorum.
Onu “medyanın deha adamı” diye ananların “palavracı” olduğunu da ortaya koymak istiyorum!
Merhum kardeşimiz hırslı, kimilerine göre de bir o kadar kibirli birisiydi. Hedefleri için herkesi değerlendirir, her yola başvururdu.
Mesela ABD’deki yıllarında bir Yahudi kuruluşundan kitap yazmak üzere aldığı avans para çok meşhur bir olaydır!
Bu konuyu en ince ayrıntısına kadar bilen bir emektar gazeteci dostum memleketimizin önemli bir gazetesinde yazmaya devam ediyor, diğeri de Washington’da emekliliğinin keyfini çıkartıyor.
Ufuk kardeşimiz Türkiye'deki ilk haber sitesi Habertürk'ü kurarak Habertürk grubunun temelini atmıştı.
Ancak merhum Ufuk Güldemir bir “emek hırsızı” olarak bilinir.
Öyle deha falan değildi!
Fırsatçı ve kopyalamayı iyi bilirdi.
Bunu Yenigün ve Günaydın gibi gazetelerde çalışmış yeğeni Başkurt Okaygün’e de demişliğim vardır.
Cağaloğlu’nda efsane Günaydın matbaasının bulunduğu yokuşun başında bir kış sabahı karşılaştığımızda dediğimi dün gibi hatırlıyorum.
* * *
Tabii bir de doğadaki hayvanlara karşı acımasızlığıyla bilinir, tanınırdı Ufuk Güldemir.
Avcı Ufuk, en vahşi hayvanları, doğanın değerli üyelerini en acımasızca öldürmeyi ve bunu da ballandıra ballandıra, güle güle anlatmayı pek bi severdi!
Hatta bir keresinde çıktığı bir ayı katliamını, soyu tükenmekte olan ve insandan her şekilde kaçan bir varlığı inine kadar takip edip onu en pahalı silahlarla vurmaktan aldığı hazzı Hürriyet gazetesinde şöyle anlatmıştı;
“Koca cüsse önce sırt üstü yere yıkılıyor, sonra ayağa kalkıyor ve göğsünü, kurşunun değdiği yeri ısırmaya çalışıyor. Önüne geçilemez bir öfke topu, 100 bin beygir gücünde bir motorlu testere, kulakları sağır eden, adamı zürriyyetten kesen bir hiddet çığlığı.338 win mag bir daha patlıyor...‘Bir daha at bir daha!’338 win Mag bir daha konuşuyor. Sert konuşuyor: Kemik sesi. ‘Thump’.Karla kan birbirine acıyla karışıyor. Kar ve kan bu kadar mı yakışırmış birbirine? Kızıl kar yağar mı hiç? Ayı ölünce kızıl kar yağıyor ey sevgili okur...Aleg’le beraber ayıyı yüzerken, balık kokan bu muhteşem hayvanı okşuyorum. Ellerimi etlerine sürüyorum. Yağını kokluyorum, kokusunu içime çekiyorum. Ya bir gören olsa ayıyı kokladığımı? Avcı niye avlar bu kadar muhteşem bir hayvanı?İyi soru...Ama iyi bir cevap da var: Bir tek çirkinleri mi avlayacağız?Penisinin içinde kemik olan tek canlı, ayı. Kemiğin topuzu gümüş kaplanarak içki karıştırıcısı yapılıyor. Ellerimle penisini açıp kemiğini çıkarıyorum. Bir karış uzunluğunda kalem gibi bir kemik.Ayının sadece postu ve başı 75 kilo. İki kişi kar motoruna taşımakta güçlük çekiyoruz. Burnunun ucundan kuyruk sokumuna olan mesafe 9.8 feet. Irkının sıradan bir ferdi.Av sona erince Petropavlosk Otel’e dönüyoruz. Otelin takma adı ‘Ayı Oteli’. Burası her milletten avcının kamptan dönüşte kaldığı yer. Amerika’nın ‘Altına hücum’ kasabalarının otellerini andırıyor. Herhalde dünyada insanların birbirine merhaba demeden ‘Senin ayının boyu kaçtı’ diye sorduğu tek yer. İddia o ki, burada, güneşe doğru kaldırıldığında, tıpkı karides gibi iç organları gözüken beyaz ve şeffaf kadınlar yaşıyor. Otelde herkes ayıları ve karides kadınları konuşuyor.” (AYRINTILI OKUMAK İSTEYENE HİZMET OLARAK LİNKİNİ VERİYORUM http://www.hurriyet.com.tr/acidir-ayinin-olumu-227622
Ufuk kendisine yöneltilen eleştirileri umursamazdı!
Kendisiyle yapılan bir röportajda “başından beri avlandığınız için eleştirildiniz. Buna verecek cevabınız nedir?” sorusuna şöyle cevap vermişti:
“Eleştirenler, bakıyorum marjinal insanlar. Biri mesela müptela. Diğeri loser. Öbürünün, genel yayın müdürlüğüm sırasında, ayağına basmışım, işten atmışım. Bir başkası Habertürk’e kızgın. Yani önemsenecek bir durum yok ortada. Ben eleştiriye değil, eleştirene bakıyorum. Yapanların da kıymeti harbiyesi yok. Benim ciddiye aldığım hiç kimse, avcılık tutkumu eleştirmiyor. Bir insanlık realitesi olduğunu biliyor ve oturup beraber bıldırcın ızgara yiyoruz. Hayatım boyunca mediokrite (vasatlıkla) ile mücadele ettim. Kanser oldum diye, mediokriteye teslim olamam!”
* * *
Aslında ben Ufuk’u 1970’lerin sonunda Anka ajansının efsane genel müdür Teoman Erel’in yanında görüp tanımıştım.
Fotoğraf çekme tutkusu olan gencecik bir çocuktu. İyi İngilizce biliyordu.
Ama asıl tanımaya başlamamın tarihi, Hasan Cemal Cumhuriyet’e genel yayın yönetmeni olup Ankara’dan İstanbul’a geldiği 1982 yılıdır.
Sonra sevgili dostu, ama bir o kadar da çok kıskandığı Sedat Ergin’in peşinden ABD’ye gitti.
Sedat Hürriyet temsilcisi olarak Washington’a gönderilince, O da Hasan Cemal’i ikna edip, kıt kanaat ayakta duran Cumhuriyet gazetesinin 5-6 bin dolar maaşlı muhabiri olarak peşinden ABD başkentine koşmuştu!
Orada bir barda talihsiz bir olaya adı karışmıştı. Bir siyahi Amerikalıya ırkçı sözler sarf edince tüm dişleri ağzına dökülmüştü!
Ufuk ABD’de kendisini Ufuk Güldemir olarak tanıtmazdı!
Hatta Çetin Yiğenoğlu Cumhuriyet gazetesinde Ufuk’u eleştirdiği bir yazısında O’nun kendisini ABD’de tanıttığı adıyla anmış, “Şovmen TV'den Yufuk Goldmayer” diye söz etmişti.
Ufuk Güldemir’i kimi meslektaşları da kindar ve acımasız olarak tanımlar!
Bu görünümüne örnek olarak ABD’deki meslektaşlarından dinlediğim bir konuyu kısaca paylaşayım; 1980’lerin başında Washington’da, o yıllardaki eşi, kızı Su’nun annesini Amerika’nın Sesi Radyosu’nda (VOA) işe sokmaya çalışır. Ancak eşinin yeterli İngilizcesi olmadığından başvurusu kabul edilmez.
Ufuk da Amerikalılara mektup yazıp Amerika’nın Sesi Radyosu’nun başında bulunan Türk yöneticinin “Türkiye Adamı” olduğunu falan yazar!
Bugün terör örgütü PKK’nın ajandasına verdiği destekle anılan Hasan Cemal’in hayranıydı. O da Ufuk’u kollamış, kanat germiş, her daim destek vermişti.
Ufuk ABD hayranı biriydi!
CIA’nin Ortadoğu ve Türkiye İstasyon Şefi olarak ün salmış, adı alçak 15 Temmuz darbe girişiminde de geçen Graham Fuller’ın sevdiği, sık sık görüştüğü gazetecilerden biri de Ufuk olmuştu.
Şu notu da eklemem lazım; vatan haini, FETÖ elebaşı yaratığın, Fetullah Gülen denen aşağılık maşanın akıl babası, Gülen’in ABD’de yaşaması için yasal süreçte fiilen devreye girmiş olan Fuller, aynı zamanda “Ilımlı İslam” ve “Bağımsız Kürdistan” projelerinin de mimarıdır.
* * *
Ufuk çılgın bir adamdı!
Habertürk TV’nin Ataköy sahilindeki ilk yerinde kapıdan girişte çok büyük harflerle ‘’Bu işyerinde şortla çalışmak serbesttir’’ yazısı göze çarpıyordu!
Özgür düşüncesi ve birçoğumuza garip gelen yaşam felsefesine hayran olan arkadaşları ve çocukları, bugün tıpkı onun gibi “kullan at, tuzağa düşür ham ham ham yap” kültürüyle yaşıyorlar.
* * *
EMEK HIRSIZLIĞI!
Cins ve aykırı adam zenginlik yolunda her türlü numarayı çevirmiş, Beyaz Türkler gibi yaşayabilmek için çabalamıştı.
Etiler Akmerkez’deki Papermoon’da yer içerdi. Tıpkı Güneri Civaoğlu ve Fehmi Koru gibi!
Ayşe Arman’ın tanımlamasıyla “gıcık ve ukala bir adamdı”.
Arman, Ufuk’la yaptığı röportajına başlarken, özetle; “Pire için yorgan yakacak adam. Sular bir tarafa akarken, öbür tarafa akan bir adam, Soyadı Güldemir ya! Ben takarım soyadlarına. Bir tarafı, "ha ha-hi hi", açık, modern, yenilikçi, mis gibi gül gibi bir herif! Diğer tarafı ise, Allah muhafaza, kodumu oturtan, anlaşılması güç, kendi içinde Matruşka gibi oyunları olan, zor demir gibi sert bir adam. Ya çok saygı duyacağın ya gırtlaklamak isteyeceğin biri. Arası yok. Haliyle hakkında her zaman rivayet çok.” demişti.
Abdi İpekçi’nin Milliyet gazetesine Genel Yayın Yönetmeni olduktan sonra tüm yetenekleri ortaya saçıldı!
Efsane ve saygın markayı bulvar gazetesine çevirdi, genetiğini alt üst etti ve kısa zaman sonra da kapıya kondu.
O bu sefer internet medyasına yöneldi, sansasyon haberciliğin markası Drudge Report’un Türkiye versiyonunu hayata geçirdi; Haberturk.com
Biranda en çok izlenen ve fenomen hale gelen bir marka yaratmıştı!
Sansasyon ve yalan gırla gidiyordu. Logoyu bir Kanada sitesinden araklamıştı!
Bu marka daha sonra televizyona dönüştü.
İstanbul Ataköy Marina'da diskotekten bozma bir mekanda Ceylanlar'dan aldığı makinelerle yayına çıkarmıştı Habertürk'ü...
Kendisiyle yola çıkanların eski iş yerlerinden arakladıkları görsel arşivlerle yayına çıkan Habertürk’ün tüm becerisi, NTV ve TRT’nin yayınını çalmak, o kanalların grafiklerini ve logolarını kocaman genişlikte siyah bantlarla örtmek, görüntülerini logolarından ve alt yazılarından kurtaracak kadar büyütüp Habertürk markası ile yayınlamaktı.
Yani resmen emek hırsızlığı yaparak, onlarca kameramanın ve grafikerin ürününü çalarak!
Bu dediğimi en iyi Melih Meriç, Hakan Aygün, Serdar Akinan gibi Ufuk Güldemir’in sağ ve sol kolu olmuş isimler iyi bilirler!
Noktalarken kulakları çınlasın, NTV’nin temel taşlarından iki arkadaşımın anlattığı bir olayı da ekleyeyim; NTV’yi yönetenler Ufuk Güldemir’in kendi yayınlarını çalmasından, yani emek hırsızlığından hiç haz etmezler.
Bir gün bir oyun oynamaya karar verirler.
Dönemin Başbakanının açıklaması canlı yayınlanırken stüdyodaki spiker Saba Tümer’e “seni de ekranda göstereceğiz, hazır ol” derler.
Rejiden Saba’ya dinleme pozisyonuna geçmesi söylenir.
Bir anda ekrana Saba Tümer ile Başbakan aynı anda yansıtılır ve NTV yayınını araklayan Ufuk Güldemir’in Habertürk TV’sinde de Saba Tümer görünür.
Nuri Çolakoğlu ve Cem Aydın konuyu patronlarına aktardıkları her defasında “Ufuk arkadaşımızdır, boş verin. Çalsın!” cevabını alırlar.
Bunları yazarken, medyanın eski bir muhabirini, değerli dostum Necati Doğru ile evliliğini bitirdikten sonra akademiyi seçen Esra Arsan’ın 2006 yılında kaleme aldığı Ufuk Güldemir analizini de sizlerle paylaşmayı bir görev sayıyorum
Arsan, “Büyük Türk gazetecisi” başlıklı yazısıyla bayağı gürültü koparmıştı! http://www.radikal.com.tr/radikal2/buyuk-turk-gazetecisi-874307/
Bu satırları merhumun çok sevdiği Frank Sinatra'nın My Way şarkısını dinlerken yazdım. Zira o bu şarkıyı pek beğenirdi ve vasiyeti üzerine cenazesi de bu şarkıyla uğurlanmıştı.
Allah rahmet eylesin diyorum bir kere daha!
* * *
CEVAP HAKKI
Dünkü yazımda ana haber sunucusu 3 isimden söz etmiş, şöyle yazmıştım:
“Benim kuşak sadece gazetecilikten ekmek yiyorsa gazeteci sayıldığı, sarı basın kartı alabildiği için üç kuruşa talim ederek yaşadı!
Şimdi öyle mi?
Devir değişti.
Bakın ana haber sunucularına?
Çoğu ek iş olarak televizyonlardalar!
Erhan Çelik ilginç bir otopark teknolojisi işiyle uğraşıyor, uluslararası bir pizza markasının Türkiye temsilcisi, Fatih Portakal organik ürün işinde, Serdar Cebe 212 AVM’de mantı dükkanı işletiyor.”
Değerli meslektaşım, bisiklet tutkunu, Büyükada sevdalısı ve oturduğu Nişantaşı semtinde kaldırımlara park edenlerin korkulu rüyası Serdar Cebe’den “düzeltme” yazısı geldi.
Serdar Cebe kardeşime önce şunu diyeyim, sonra mektubunu yayımlayayım; Yaş 60’ı geçmiş, fikri takipte zorlanıyorum. Affet lütfen!
Serdar’ın cevap hakkında dedikleri şöyle:
“Medyaradar internet sitesinde meslektaşım Fatih Portakal’ın çiftliğinden ve varlıklarından bahsederken arada bakın Serdar CEBE de mantıcı işletiyor diye ismimin geçirilmesine bir anlam veremedim. İsmimin geçtiği cümle “Serdar Cebe 212 AVM’de mantı dükkânı işletiyor“ u yazmadan önce gazeteciliğin önemli kuralı teyit etmeyi keşke kullanıp işin aslını bana sorsaydınız.
Adı geçen kurumu 2009 yılında 24 Haberden istifa edip 3 aylık dönemde işsiz iken S.Ç ile ortak açtım. Ama CNN Türk’ün teklifini kabul edince Ağustos 2009’dan sonra işletmesini S.Ç.’ye devrettim.
Üstelik ilgili işletme 3 sene önce zarar ettiği için kapatılmıştır. Ve üstüme kalan borcu için de eşim adına bankadan kredi çekmek zorunda kaldık.
Gazetecilik mesleğini yaptığım süre içinde hiçbir ticari işte çalışmadım ve çalışmayacağım. Maaşımdan başka hiçbir gelirim yoktur.
Serdar CEBE
Kanal D Haber
* * *
Ben Kanal D Haberi izlemeye devam edeceğim, çünkü Serdar Cebe gerçekten sadece haber sunuyor, oynamıyor, şov yapmıyor!
* * *
Keskin Kalem’i yakından takip eden bir spiker arkadaşımızdan da mektup aldım!
Adını yazmak istemiyorum.
O da, Prompter Spikeri tanımlamama uyanlardan olmadığını vurguluyor ve şunları diyor;
"Keskin Kalem mahlasını kullanan yazarınızın benimle ilgili bir yorumunu yeni okuma fırsatını buldum. Ben ve Habertürk'teki birkaç arkadaşıma Prompter Spikeri yakıştırmasında bulunarak editör suflesine ihtiyacım olduğunu yazmanız beni derinden üzdü. Diğer arkadaşlarım adına konuşamam. Ancak Prompter Spikerinden kasıt mesleği habercilik olmadığı halde ekranda boy göstermekse bu eleştiriye itirazım var. Öncelikle ben Habertürk'te yalnızca spiker değilim aynı zamanda spikerlerin kulağına fısıldayan editörlerden biriyim. Ama elbette ki haberciliğin temeli muhabirliktir. Mesleğe 1997 yılında muhabir olarak başladım. Yıllarca canlı yayınlarda haberi önce anlayıp sonra anlatmak üzere kurgulandığımdan olsa gerek aylarca Prompter kullanamadım. Zorlandım. Alışmam bir hayli zaman aldı. Haber Müdürlüğü bile yaptım. Kimse eleştirilmeyi sevmez ancak eleştirilen kişinin geçmişi bilinirse söylenecek sözler daha sağlam temellere oturur diye düşünüyorum. Bu sitemimi, yazdıklarımı sevgili Keskin Kalem'e de iletirseniz çok mutlu olurum.”
Medya Mahallemizin saygıdeğer sakinine, ekranların önemli spikerlerinden biri olma yolunda ilerleyen hanımefendi kardeşime tavsiyem mektubunda aktardığı geçmişini ekrana yansıtmasıdır.
Zira kendisi gibi mesleğin her alanında ter dökmüş, muhabirlikten, bilgi birikimden gelme arkadaşlarımıza çok ihtiyacımız var.
Demem o ki; Enver Abisi veya şu abisi gibilerin televizyon dünyamıza yetenek diye pazarlanmasından bıktık!
Ne haber yazabilirler, ne doğru dürüst soru sorabilirler.
Editörleri olmasa fıssss tipler yani!
Türkiye Güzeli denen isimlerin haber gibi önemli ve ciddi bir işi sunarken saçmalamalarına oldum olası katlanamamışımdır. Sıfır yetenekler!
Keskin Kalem, kaş göz oynatarak, saç boyatıp şekilden şekle sokarak haber okuyanlara içler acısı hallerinden dolayı sadece gülmektedir.
Haber saatine erken girme falan gibi cambazlıklar olmasa reyting yüzü göremeyecek olanlardan, magazin bülteni sunanlardan ancak yukarıda mektubuna yer verdiğim ve habercilikten gelen kardeşlerimizin Prompter Spikeri görüntüsünü üzerlerinden atmaları sayesinde kurtuluruz!
Yani Nazlı Çelik gibiler artmalıdır diyorum.
Hadi bana müsaade!
Dünkü yazımda kullandığım “Ufuk Güldemir adlı emek hırsızlığıyla sözde medyanın zeki adamı gibi beylik ifadelerle anılan gazeteci” ifadesinden büyük rahatsızlık duyanlarınız oldu.
Balık hafızalı toplumlara özgü öfkeleri gerçekten iyi bilen biri olarak “sükûnet” rica ediyorum.
Laf ola yazmadım o kelimeleri.
Habertürk markasının yaratıcısı hakkında herkesin bilip seslendirmekten kaçındığı bir gerçeği, medya tarihimize yüzleşme babından armağan etmek amacıyla gündeme taşıyorum.
Onu “medyanın deha adamı” diye ananların “palavracı” olduğunu da ortaya koymak istiyorum!
Merhum kardeşimiz hırslı, kimilerine göre de bir o kadar kibirli birisiydi. Hedefleri için herkesi değerlendirir, her yola başvururdu.
Mesela ABD’deki yıllarında bir Yahudi kuruluşundan kitap yazmak üzere aldığı avans para çok meşhur bir olaydır!
Bu konuyu en ince ayrıntısına kadar bilen bir emektar gazeteci dostum memleketimizin önemli bir gazetesinde yazmaya devam ediyor, diğeri de Washington’da emekliliğinin keyfini çıkartıyor.
Ufuk kardeşimiz Türkiye'deki ilk haber sitesi Habertürk'ü kurarak Habertürk grubunun temelini atmıştı.
Öyle deha falan değildi!
Fırsatçı ve kopyalamayı iyi bilirdi.
Bunu Yenigün ve Günaydın gibi gazetelerde çalışmış yeğeni Başkurt Okaygün’e de demişliğim vardır.
Cağaloğlu’nda efsane Günaydın matbaasının bulunduğu yokuşun başında bir kış sabahı karşılaştığımızda dediğimi dün gibi hatırlıyorum.
* * *
Tabii bir de doğadaki hayvanlara karşı acımasızlığıyla bilinir, tanınırdı Ufuk Güldemir.
Avcı Ufuk, en vahşi hayvanları, doğanın değerli üyelerini en acımasızca öldürmeyi ve bunu da ballandıra ballandıra, güle güle anlatmayı pek bi severdi!
Hatta bir keresinde çıktığı bir ayı katliamını, soyu tükenmekte olan ve insandan her şekilde kaçan bir
“Koca cüsse önce sırt üstü yere yıkılıyor, sonra ayağa kalkıyor ve göğsünü, kurşunun değdiği yeri ısırmaya çalışıyor. Önüne geçilemez bir öfke topu, 100 bin beygir gücünde bir motorlu testere, kulakları sağır eden, adamı zürriyyetten kesen bir hiddet çığlığı.338 win mag bir daha patlıyor...‘Bir daha at bir daha!’338 win Mag bir daha konuşuyor. Sert konuşuyor: Kemik sesi. ‘Thump’.Karla kan birbirine acıyla karışıyor. Kar ve kan bu kadar mı yakışırmış birbirine? Kızıl kar yağar mı hiç? Ayı ölünce kızıl kar yağıyor ey sevgili okur...Aleg’le beraber ayıyı yüzerken, balık kokan bu muhteşem hayvanı okşuyorum. Ellerimi etlerine sürüyorum. Yağını kokluyorum, kokusunu içime çekiyorum. Ya bir gören olsa ayıyı kokladığımı? Avcı niye avlar bu kadar muhteşem bir hayvanı?İyi soru...Ama iyi bir cevap da var: Bir tek çirkinleri mi avlayacağız?Penisinin içinde kemik olan tek canlı, ayı. Kemiğin topuzu gümüş kaplanarak içki karıştırıcısı yapılıyor. Ellerimle penisini açıp kemiğini çıkarıyorum. Bir karış uzunluğunda kalem gibi bir kemik.Ayının sadece postu ve başı 75 kilo. İki kişi kar motoruna taşımakta güçlük çekiyoruz. Burnunun ucundan kuyruk sokumuna olan mesafe 9.8 feet. Irkının sıradan bir ferdi.Av sona erince Petropavlosk Otel’e dönüyoruz. Otelin takma adı ‘Ayı Oteli’. Burası her milletten avcının kamptan dönüşte kaldığı yer. Amerika’nın ‘Altına hücum’ kasabalarının otellerini andırıyor. Herhalde dünyada insanların birbirine merhaba demeden ‘Senin ayının boyu kaçtı’ diye sorduğu tek yer. İddia o ki, burada, güneşe doğru kaldırıldığında, tıpkı karides gibi iç organları gözüken beyaz ve şeffaf kadınlar yaşıyor. Otelde herkes ayıları ve karides kadınları konuşuyor.” (AYRINTILI OKUMAK İSTEYENE HİZMET OLARAK LİNKİNİ VERİYORUM http://www.hurriyet.com.tr/acidir-ayinin-olumu-227622
Ufuk kendisine yöneltilen eleştirileri umursamazdı!
Kendisiyle yapılan bir röportajda “başından beri avlandığınız için eleştirildiniz. Buna verecek cevabınız nedir?” sorusuna şöyle cevap vermişti:
“Eleştirenler, bakıyorum marjinal insanlar. Biri mesela müptela. Diğeri loser. Öbürünün, genel yayın müdürlüğüm sırasında, ayağına basmışım, işten atmışım. Bir başkası Habertürk’e kızgın. Yani önemsenecek bir durum yok ortada. Ben eleştiriye değil, eleştirene bakıyorum. Yapanların da kıymeti harbiyesi yok. Benim ciddiye aldığım hiç kimse, avcılık tutkumu eleştirmiyor. Bir insanlık realitesi olduğunu biliyor ve oturup beraber bıldırcın ızgara yiyoruz. Hayatım boyunca mediokrite (vasatlıkla) ile mücadele ettim. Kanser oldum diye, mediokriteye teslim olamam!”
* * *
Aslında ben Ufuk’u 1970’lerin sonunda Anka ajansının efsane genel müdür Teoman Erel’in yanında görüp tanımıştım.
Fotoğraf çekme tutkusu olan gencecik bir çocuktu. İyi İngilizce biliyordu.
Ama asıl tanımaya başlamamın tarihi, Hasan Cemal Cumhuriyet’e genel yayın yönetmeni olup Ankara’dan İstanbul’a geldiği 1982 yılıdır.
Sonra sevgili dostu, ama bir o kadar da çok kıskandığı Sedat Ergin’in peşinden ABD’ye gitti.
Sedat Hürriyet temsilcisi olarak Washington’a gönderilince, O da Hasan Cemal’i ikna edip, kıt kanaat ayakta duran Cumhuriyet gazetesinin 5-6 bin dolar maaşlı muhabiri olarak peşinden ABD başkentine koşmuştu!
Orada bir barda talihsiz bir olaya adı karışmıştı. Bir siyahi Amerikalıya ırkçı sözler sarf edince tüm dişleri ağzına dökülmüştü!
Hatta Çetin Yiğenoğlu Cumhuriyet gazetesinde Ufuk’u eleştirdiği bir yazısında O’nun kendisini ABD’de tanıttığı adıyla anmış, “Şovmen TV'den Yufuk Goldmayer” diye söz etmişti.
Ufuk Güldemir’i kimi meslektaşları da kindar ve acımasız olarak tanımlar!
Bu görünümüne örnek olarak ABD’deki meslektaşlarından dinlediğim bir konuyu kısaca paylaşayım; 1980’lerin başında Washington’da, o yıllardaki eşi, kızı Su’nun annesini Amerika’nın Sesi Radyosu’nda (VOA) işe sokmaya çalışır. Ancak eşinin yeterli İngilizcesi olmadığından başvurusu kabul edilmez.
Ufuk da Amerikalılara mektup yazıp Amerika’nın Sesi Radyosu’nun başında bulunan Türk yöneticinin “Türkiye Adamı” olduğunu falan yazar!
Bugün terör örgütü PKK’nın ajandasına verdiği destekle anılan Hasan Cemal’in hayranıydı. O da Ufuk’u kollamış, kanat germiş, her daim destek vermişti.
Ufuk ABD hayranı biriydi!
CIA’nin Ortadoğu ve Türkiye İstasyon Şefi olarak ün salmış, adı alçak 15 Temmuz darbe girişiminde de geçen Graham Fuller’ın sevdiği, sık sık görüştüğü gazetecilerden biri de Ufuk olmuştu.
Şu notu da eklemem lazım; vatan haini, FETÖ elebaşı yaratığın, Fetullah Gülen denen aşağılık maşanın akıl babası, Gülen’in ABD’de yaşaması için yasal süreçte fiilen devreye girmiş olan Fuller, aynı zamanda “Ilımlı İslam” ve “Bağımsız Kürdistan” projelerinin de mimarıdır.
* * *
Ufuk çılgın bir adamdı!
Habertürk TV’nin Ataköy sahilindeki ilk yerinde kapıdan girişte çok büyük harflerle ‘’Bu işyerinde şortla çalışmak serbesttir’’ yazısı göze çarpıyordu!
Özgür düşüncesi ve birçoğumuza garip gelen yaşam felsefesine hayran olan arkadaşları ve çocukları, bugün tıpkı onun gibi “kullan at, tuzağa düşür ham ham ham yap” kültürüyle yaşıyorlar.
* * *
EMEK HIRSIZLIĞI!
Cins ve aykırı adam zenginlik yolunda her türlü numarayı çevirmiş, Beyaz Türkler gibi yaşayabilmek için çabalamıştı.
Etiler Akmerkez’deki Papermoon’da yer içerdi. Tıpkı Güneri Civaoğlu ve Fehmi Koru gibi!
Ayşe Arman’ın tanımlamasıyla “gıcık ve ukala bir adamdı”.
Arman, Ufuk’la yaptığı röportajına başlarken, özetle; “Pire için yorgan yakacak adam. Sular bir tarafa akarken, öbür tarafa akan bir adam, Soyadı Güldemir ya! Ben takarım soyadlarına. Bir tarafı, "ha ha-hi hi", açık, modern, yenilikçi, mis gibi gül gibi bir herif! Diğer tarafı ise, Allah muhafaza, kodumu oturtan, anlaşılması güç, kendi içinde Matruşka gibi oyunları olan, zor demir gibi sert bir adam. Ya çok saygı duyacağın ya gırtlaklamak isteyeceğin biri. Arası yok. Haliyle hakkında her zaman rivayet çok.” demişti.
Abdi İpekçi’nin Milliyet gazetesine Genel Yayın Yönetmeni olduktan sonra tüm yetenekleri ortaya saçıldı!
Efsane ve saygın markayı bulvar gazetesine çevirdi, genetiğini alt üst etti ve kısa zaman sonra da kapıya kondu.
O bu sefer internet medyasına yöneldi, sansasyon haberciliğin markası Drudge Report’un Türkiye versiyonunu hayata geçirdi; Haberturk.com
Biranda en çok izlenen ve fenomen hale gelen bir marka yaratmıştı!
Sansasyon ve yalan gırla gidiyordu. Logoyu bir Kanada sitesinden araklamıştı!
Bu marka daha sonra televizyona dönüştü.
İstanbul Ataköy Marina'da diskotekten bozma bir mekanda Ceylanlar'dan aldığı makinelerle yayına çıkarmıştı Habertürk'ü...
Kendisiyle yola çıkanların eski iş yerlerinden arakladıkları görsel arşivlerle yayına çıkan Habertürk’ün tüm becerisi, NTV ve TRT’nin yayınını çalmak, o kanalların grafiklerini ve logolarını kocaman genişlikte siyah bantlarla örtmek, görüntülerini logolarından ve alt yazılarından kurtaracak kadar büyütüp Habertürk markası ile yayınlamaktı.
Yani resmen emek hırsızlığı yaparak, onlarca kameramanın ve grafikerin ürününü çalarak!
Bu dediğimi en iyi Melih Meriç, Hakan Aygün, Serdar Akinan gibi Ufuk Güldemir’in sağ ve sol kolu olmuş isimler iyi bilirler!
Noktalarken kulakları çınlasın, NTV’nin temel taşlarından iki arkadaşımın anlattığı bir olayı da ekleyeyim; NTV’yi yönetenler Ufuk Güldemir’in kendi yayınlarını çalmasından, yani emek hırsızlığından hiç haz etmezler.
Bir gün bir oyun oynamaya karar verirler.
Dönemin Başbakanının açıklaması canlı yayınlanırken stüdyodaki spiker Saba Tümer’e “seni de ekranda göstereceğiz, hazır ol” derler.
Rejiden Saba’ya dinleme pozisyonuna geçmesi söylenir.
Bir anda ekrana Saba Tümer ile Başbakan aynı anda yansıtılır ve NTV yayınını araklayan Ufuk Güldemir’in Habertürk TV’sinde de Saba Tümer görünür.
Nuri Çolakoğlu ve Cem Aydın konuyu patronlarına aktardıkları her defasında “Ufuk arkadaşımızdır, boş verin. Çalsın!” cevabını alırlar.
Bunları yazarken, medyanın eski bir muhabirini, değerli dostum Necati Doğru ile evliliğini bitirdikten sonra akademiyi seçen Esra Arsan’ın 2006 yılında kaleme aldığı Ufuk Güldemir analizini de sizlerle paylaşmayı bir görev sayıyorum
Arsan, “Büyük Türk gazetecisi” başlıklı yazısıyla bayağı gürültü koparmıştı! http://www.radikal.com.tr/radikal2/buyuk-turk-gazetecisi-874307/
Bu satırları merhumun çok sevdiği Frank Sinatra'nın My Way şarkısını dinlerken yazdım. Zira o bu şarkıyı pek beğenirdi ve vasiyeti üzerine cenazesi de bu şarkıyla uğurlanmıştı.
Allah rahmet eylesin diyorum bir kere daha!
* * *
CEVAP HAKKI
Dünkü yazımda ana haber sunucusu 3 isimden söz etmiş, şöyle yazmıştım:
“Benim kuşak sadece gazetecilikten ekmek yiyorsa gazeteci sayıldığı, sarı basın kartı alabildiği için üç kuruşa talim ederek yaşadı!
Şimdi öyle mi?
Devir değişti.
Bakın ana haber sunucularına?
Çoğu ek iş olarak televizyonlardalar!
Erhan Çelik ilginç bir otopark teknolojisi işiyle uğraşıyor, uluslararası bir pizza markasının Türkiye temsilcisi, Fatih Portakal organik ürün işinde, Serdar Cebe 212 AVM’de mantı dükkanı işletiyor.”
Değerli meslektaşım, bisiklet tutkunu, Büyükada sevdalısı ve oturduğu Nişantaşı semtinde kaldırımlara park edenlerin korkulu rüyası Serdar Cebe’den “düzeltme” yazısı geldi.
Serdar Cebe kardeşime önce şunu diyeyim, sonra mektubunu yayımlayayım; Yaş 60’ı geçmiş, fikri takipte zorlanıyorum. Affet lütfen!
Serdar’ın cevap hakkında dedikleri şöyle:
“Medyaradar internet sitesinde meslektaşım Fatih Portakal’ın çiftliğinden ve varlıklarından bahsederken arada bakın Serdar CEBE de mantıcı işletiyor diye ismimin geçirilmesine bir anlam veremedim. İsmimin geçtiği cümle “Serdar Cebe 212 AVM’de mantı dükkânı işletiyor“ u yazmadan önce gazeteciliğin önemli kuralı teyit etmeyi keşke kullanıp işin aslını bana sorsaydınız.
Adı geçen kurumu 2009 yılında 24 Haberden istifa edip 3 aylık dönemde işsiz iken S.Ç ile ortak açtım. Ama CNN Türk’ün teklifini kabul edince Ağustos 2009’dan sonra işletmesini S.Ç.’ye devrettim.
Üstelik ilgili işletme 3 sene önce zarar ettiği için kapatılmıştır. Ve üstüme kalan borcu için de eşim adına bankadan kredi çekmek zorunda kaldık.
Gazetecilik mesleğini yaptığım süre içinde hiçbir ticari işte çalışmadım ve çalışmayacağım. Maaşımdan başka hiçbir gelirim yoktur.
Serdar CEBE
Kanal D Haber
* * *
Ben Kanal D Haberi izlemeye devam edeceğim, çünkü Serdar Cebe gerçekten sadece haber sunuyor, oynamıyor, şov yapmıyor!
* * *
Keskin Kalem’i yakından takip eden bir spiker arkadaşımızdan da mektup aldım!
Adını yazmak istemiyorum.
O da, Prompter Spikeri tanımlamama uyanlardan olmadığını vurguluyor ve şunları diyor;
"Keskin Kalem mahlasını kullanan yazarınızın benimle ilgili bir yorumunu yeni okuma fırsatını buldum. Ben ve Habertürk'teki birkaç arkadaşıma Prompter Spikeri yakıştırmasında bulunarak editör suflesine ihtiyacım olduğunu yazmanız beni derinden üzdü. Diğer arkadaşlarım adına konuşamam. Ancak Prompter Spikerinden kasıt mesleği habercilik olmadığı halde ekranda boy göstermekse bu eleştiriye itirazım var. Öncelikle ben Habertürk'te yalnızca spiker değilim aynı zamanda spikerlerin kulağına fısıldayan editörlerden biriyim. Ama elbette ki haberciliğin temeli muhabirliktir. Mesleğe 1997 yılında muhabir olarak başladım. Yıllarca canlı yayınlarda haberi önce anlayıp sonra anlatmak üzere kurgulandığımdan olsa gerek aylarca Prompter kullanamadım. Zorlandım. Alışmam bir hayli zaman aldı. Haber Müdürlüğü bile yaptım. Kimse eleştirilmeyi sevmez ancak eleştirilen kişinin geçmişi bilinirse söylenecek sözler daha sağlam temellere oturur diye düşünüyorum. Bu sitemimi, yazdıklarımı sevgili Keskin Kalem'e de iletirseniz çok mutlu olurum.”
Medya Mahallemizin saygıdeğer sakinine, ekranların önemli spikerlerinden biri olma yolunda ilerleyen hanımefendi kardeşime tavsiyem mektubunda aktardığı geçmişini ekrana yansıtmasıdır.
Zira kendisi gibi mesleğin her alanında ter dökmüş, muhabirlikten, bilgi birikimden gelme arkadaşlarımıza çok ihtiyacımız var.
Demem o ki; Enver Abisi veya şu abisi gibilerin televizyon dünyamıza yetenek diye pazarlanmasından bıktık!
Ne haber yazabilirler, ne doğru dürüst soru sorabilirler.
Editörleri olmasa fıssss tipler yani!
Türkiye Güzeli denen isimlerin haber gibi önemli ve ciddi bir işi sunarken saçmalamalarına oldum olası katlanamamışımdır. Sıfır yetenekler!
Keskin Kalem, kaş göz oynatarak, saç boyatıp şekilden şekle sokarak haber okuyanlara içler acısı hallerinden dolayı sadece gülmektedir.
Haber saatine erken girme falan gibi cambazlıklar olmasa reyting yüzü göremeyecek olanlardan, magazin bülteni sunanlardan ancak yukarıda mektubuna yer verdiğim ve habercilikten gelen kardeşlerimizin Prompter Spikeri görüntüsünü üzerlerinden atmaları sayesinde kurtuluruz!
Yani Nazlı Çelik gibiler artmalıdır diyorum.
Hadi bana müsaade!