Keşke cemaat gibi acımasız olsaydım..
Cemaate yönelik operasyonla ilgili en çarpıcı yorum, Oda TV davasında tutuklanıp cezaevine atılan gazeteci Nedim Şener'den geldi. Şener, bakın olan biteni nasıl görüyor?
Cemaate yapılan operasyona vereceği tepki merak edilen isimlerden olan Posta gazetesi yazarı Nedim Şener günün en çarpıcı yazılarından birine imza attı. Cemaatin domine ettiği davaların mağdurları arasında yer alan Şener operasyonu yorumladığı yazısında "Keşke onlar gibi acımasız olabilseydim" dedi.
İŞTE NEDİM ŞENER'İN O YAZISI
Hükümet ile cemaatin kavgası ilk kez büyük bir operasyona dönüştü. Yüzden fazla polisin bir kısmı casusluk, bir kısmı diğer yasadışı faaliyetler gerekçesiyle gözaltına alındı. Soruşturmanın ilerleyen aşamalarında Türkiye ‘Paralel Yapı’ isminde bir örgüt ile de tanışmış olacak gibi görünüyor. Haberi aldığım andan beri içimde garip duygular var. Çünkü bir süre önce bu yapının mağduru olmuş birisiyim. Ama ben, kim olursa olsun kendini savunamayacak durumda olan birisine karşı kavga vermek istemem. Hem mesleki, hem şahsi mücadelemde eşitlik ararım. Hukuk deyimiyle ‘silahların eşitliğine’ inanırım. Ama onlar bana karşı böyle davranmadı. Hapse atıp kendimizi savunamazken üzerimize kanunla, polisle, tetikçi gazeteciyle geldiler ama ben aynısını onlara yapamam. Şimdi ben yazıyorum, beni komplo ile tutuklatanlar nezarette sabahlıyor. Keşke ben 2009’dan beri hayatımı zindana çeviren, mahkeme mahkeme yargılatan, tetikçi savcısına mahkemesine tutuklatan, suçsuz yere kızımı bir sene babasız, Vecidem’i eşsiz bırakan, Silivri’yi bana mesken yapan polisler gözaltına alınmış diye sevinebilseydim.
Onlar acımadı ama...
Keşke 7 yaşındaki bir çocuğun resim defteri, oyuncakları, okul ödevleri arasında ‘suç delili’ arayan polislerin evlerinde de arama yapıldığını duyunca, “İşte adalet” diyebilseydim. Keşke, yüksek tavanlı, 24 saat kameralı o pis nezarethaneye atıp makamına topladığı gazetecilere masasındaki ekrandan beni izleten ahlaksız polis de aynı yerden geçecek diye mutlu olabilseydim. Neden bilmiyorum ama olamıyorum. Bu onların suçlu olması ya da olmaması ile ilgili bir konu değil. Bu benimle ilgili bir durum. Elimde değil, ben bu özgürlük katili polisleri değil, onların eşleri ve çocuklarını düşünüyorum. Onlar benimkine acımadı ama ben acıyorum. Üzgünüm ama onlar gibi acımasız olamıyorum.
Kozinoğlu’nu, Okkır’ı hatırlayın
Ben hapishaneye atıldığımda bile içeriden onlarla savaştım. Onlar, benimle birlikte gerçekleri de hapsetmek istediler. İftira attılar, delil gizlediler, hukuksuzluk yaptılar. Ama ben o duvarların arkasından gerçeklerin hapsedilmeyeceğini gösterdim. Devleti kullandılar, kanunu kullandılar, savcılığı, mahkemeleri kullandılar. Yetmedi kiraladıkları gazetecileri kullandılar; haber, kitap yazdırdılar. Tek amaçları benimle birlikte gerçekleri yok etmekti. Ama olmadı, başaramadılar. Şimdi maalesef bu suçlarından değil başka iddialarla yargılanacaklar. Artık onlar da bir zamanlar kullandıkları hukuka emanet. Aynı nezarethaneden onlar da geçecek, aynı mahkemelerde onlar da yargılınacak. Onlar da “Adalet” diye haykıracaklar. İşte o zaman akıllarına, yargılanacakları iddialar değil, evlerine sahte delil koydukları insanlar gelsin. Yıllarca birbirinden ayırdıkları aileler gelsin. Gece yarısı ağlayan çocuklar gelsin. Tutukluyken ölen Kuddusi Okkır, Türkan Saylan, intihar eden Ali Tatar, cezaevinde ölen Kaşif Kozinoğlu ve diğerleri gelsin. Nezarette ilk gecede vicdanlarında bir mahkeme kursunlar, sabaha hükmü de kendileri versinler.
Nedim Şener/Posta
İŞTE NEDİM ŞENER'İN O YAZISI
Hükümet ile cemaatin kavgası ilk kez büyük bir operasyona dönüştü. Yüzden fazla polisin bir kısmı casusluk, bir kısmı diğer yasadışı faaliyetler gerekçesiyle gözaltına alındı. Soruşturmanın ilerleyen aşamalarında Türkiye ‘Paralel Yapı’ isminde bir örgüt ile de tanışmış olacak gibi görünüyor. Haberi aldığım andan beri içimde garip duygular var. Çünkü bir süre önce bu yapının mağduru olmuş birisiyim. Ama ben, kim olursa olsun kendini savunamayacak durumda olan birisine karşı kavga vermek istemem. Hem mesleki, hem şahsi mücadelemde eşitlik ararım. Hukuk deyimiyle ‘silahların eşitliğine’ inanırım. Ama onlar bana karşı böyle davranmadı. Hapse atıp kendimizi savunamazken üzerimize kanunla, polisle, tetikçi gazeteciyle geldiler ama ben aynısını onlara yapamam. Şimdi ben yazıyorum, beni komplo ile tutuklatanlar nezarette sabahlıyor. Keşke ben 2009’dan beri hayatımı zindana çeviren, mahkeme mahkeme yargılatan, tetikçi savcısına mahkemesine tutuklatan, suçsuz yere kızımı bir sene babasız, Vecidem’i eşsiz bırakan, Silivri’yi bana mesken yapan polisler gözaltına alınmış diye sevinebilseydim.
Onlar acımadı ama...
Keşke 7 yaşındaki bir çocuğun resim defteri, oyuncakları, okul ödevleri arasında ‘suç delili’ arayan polislerin evlerinde de arama yapıldığını duyunca, “İşte adalet” diyebilseydim. Keşke, yüksek tavanlı, 24 saat kameralı o pis nezarethaneye atıp makamına topladığı gazetecilere masasındaki ekrandan beni izleten ahlaksız polis de aynı yerden geçecek diye mutlu olabilseydim. Neden bilmiyorum ama olamıyorum. Bu onların suçlu olması ya da olmaması ile ilgili bir konu değil. Bu benimle ilgili bir durum. Elimde değil, ben bu özgürlük katili polisleri değil, onların eşleri ve çocuklarını düşünüyorum. Onlar benimkine acımadı ama ben acıyorum. Üzgünüm ama onlar gibi acımasız
Kozinoğlu’nu, Okkır’ı hatırlayın
Ben hapishaneye atıldığımda bile içeriden onlarla savaştım. Onlar, benimle birlikte gerçekleri de hapsetmek istediler. İftira attılar, delil gizlediler, hukuksuzluk yaptılar. Ama ben o duvarların arkasından gerçeklerin hapsedilmeyeceğini gösterdim. Devleti kullandılar, kanunu kullandılar, savcılığı, mahkemeleri kullandılar. Yetmedi kiraladıkları gazetecileri kullandılar; haber, kitap yazdırdılar. Tek amaçları benimle birlikte gerçekleri yok etmekti. Ama olmadı, başaramadılar. Şimdi maalesef bu suçlarından değil başka iddialarla yargılanacaklar. Artık onlar da bir zamanlar kullandıkları hukuka emanet. Aynı nezarethaneden onlar da geçecek, aynı mahkemelerde onlar da yargılınacak. Onlar da “Adalet” diye haykıracaklar. İşte o zaman akıllarına, yargılanacakları iddialar değil, evlerine sahte delil koydukları insanlar gelsin. Yıllarca birbirinden ayırdıkları aileler gelsin. Gece yarısı ağlayan çocuklar gelsin. Tutukluyken ölen Kuddusi Okkır, Türkan Saylan, intihar eden Ali Tatar, cezaevinde ölen Kaşif Kozinoğlu ve diğerleri gelsin. Nezarette ilk gecede vicdanlarında bir mahkeme kursunlar, sabaha hükmü de kendileri versinler.
Nedim Şener/Posta