KENDİSİNE İTİRAZ EDEN AHMET HAKAN VE RUŞEN ÇAKIR'A NE YANIT VERDİ?
Çok ciddiye aldığım iki yazardan itiraz var. Ahmet Hakan'dan ve Ruşen Çakır'dan...
İki arkadaşıma cevap
ÇOK ciddiye aldığım iki yazardan itiraz var.
Ahmet Hakan’dan ve Ruşen Çakır’dan.
Geçen çarşamba günkü yazımda Hükümet’e sormuştum.
“Yarın bir gün başka ülkeler de gemilere ‘barış aktivistlerini’ koyup, ‘Kürdistan’a yardım malzemesi götürüyoruz’ diye İskenderun’a dayansa ne diyeceksiniz?
Buna karşı uluslararası kamuoyunu ikna edici bir senaryonuz var mı.”
* * *
Ahmet Hakan da, Ruşen Çakır da bu soruma şiddetle itiraz ediyor.
Böyle düşünmenin, “PKK’ya hak etmediği bir itibar vermek anlamına geldiğini” söylüyorlar.
Arkadaşlar bunu bana söylemeyin, dışarıya anlatın.
Yıllar önce üst düzey bir askeri yetkili “Güneydoğu meselesi böyle giderse ‘Filistin meselesi’ haline döner” dediği zaman buna en şiddetli itiraz benden gelmişti.
Hürriyet arşivleri bunun tanığıdır.
Diyorsunuz ki, “İkisi arasında ne alaka var”.
Bunu siz diyorsunuz. Ben, siz, bizimkiler.
Peki dışarıdakiler nasıl görüyor?
Gidin sokaktaki İsrailliye sorun bakalım ne diyecek. Kim bilir belki o da, “Ne alakası var” cevabını verecektir.
* * *
Geçmişe bir bakın.
Yunanistan Osmanlı toprağı idi.
Romanya, Bulgaristan da.
Hatta Filistin de.
Peki Yunan bağımsızlık savaşı başladığında, Avrupa’nın önemli aydınları bunu nasıl görüyordu?
Bağımsızlık savaşı olarak değil mi?
Yanlış anlamayın, “tamamen insani yardım” amacıyla.
Şimdi ben “Ya gemiler İskenderun’a gelirse” diye sorduğumda sizler “Ne alakası var” diyorsunuz.
Peki gemiyi bırakalım. Ya Avrupa Birliği “Diyarbakır’a resmi bir temsilcilik açmaya” kalkarsa ne yapacaksınız?
Gemi göndermekten beter değil mi?
Ya ABD uçaklara “insani yardım” malzemelerini doldurup, 500 “gönüllü” sivil toplum “barış aktivisti” ile Diyarbakır havaalanına inmeye kalkarsa?
Uçağı mı düşüreceksiniz?
Biraz dürüst olun ve söyleyin.
Ne diyeceksiniz?
“Bizimki Filistin’le aynı şey mi” belagatinizle bunu savabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
* * *
Ben açıkça şunu söylüyorum.
Türkiye’nin Gazze konusundaki bu angajmanı bir gün, bugün olmazsa yarın, önümüze şu soruyu getirecektir:
“Madem insani konularda bu kadar hassassınız, gelin şu Kürt meselesine de birlikte bakalım.”
Evet bu sözler aynı cümlelerle önünüze gelecektir.
Şimdi soruyorum.
Gazze konusunda, “İslami duyarlılıktan”, “İslamcı duyarlılığa mı” geçtiniz?
Kürt meselesi bütün açıklığı ve çarpıcılığı ile önünüze gelecektir.
Gemilerle İskenderun Körfezi’ne olmasa da, uçaklarla Diyarbakır havaalanına dayanacaktır o “insani konvoylar”.
Ben diyorum ki, fikren, zikren, manen, maddeten hazırlıklı olun.
İsterseniz, başınızı kuma sokun, bana ağzınıza geleni söyleyin.
Benden söylemesi.
Siz “Gazze, Diyarbakır değildir” diye haykırabilirsiniz.
Emin olun o gün ben sizden çok daha iştiyakle bunları haykıracağım.
Ama gidip bir de “ötekilere” sorun bakalım.
Onlar ne diyor?
* * *
Son söz.
Gazze’ye “sivil insani yardım” gemisi gönderen Türkiye, kendi Kürt meselesine transatlantik göndermelidir.
Ha ötekine “İslami mesele” diye bakıyorsanız; birisi de çıkıp “Yani dağlara çıkan Kürtler Budist mi” diye sorar.
Benden söylemesi, zorda kalırsınız.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
ÇOK ciddiye aldığım iki yazardan itiraz var.
Ahmet Hakan’dan ve Ruşen Çakır’dan.
Geçen çarşamba günkü yazımda Hükümet’e sormuştum.
“Yarın bir gün başka ülkeler de gemilere ‘barış aktivistlerini’ koyup, ‘Kürdistan’a yardım malzemesi götürüyoruz’ diye İskenderun’a dayansa ne diyeceksiniz?
Buna karşı uluslararası kamuoyunu ikna edici bir senaryonuz var mı.”
* * *
Ahmet Hakan da, Ruşen Çakır da bu soruma şiddetle itiraz ediyor.
Böyle düşünmenin, “PKK’ya hak etmediği bir itibar vermek anlamına geldiğini” söylüyorlar.
Arkadaşlar bunu bana söylemeyin, dışarıya anlatın.
Yıllar önce üst düzey bir askeri yetkili “Güneydoğu meselesi böyle giderse ‘Filistin meselesi’ haline döner” dediği zaman buna en şiddetli itiraz benden gelmişti.
Hürriyet arşivleri bunun tanığıdır.
Diyorsunuz ki, “İkisi arasında ne alaka var”.
Bunu siz diyorsunuz. Ben, siz, bizimkiler.
Peki dışarıdakiler nasıl görüyor?
Gidin sokaktaki İsrailliye sorun bakalım ne diyecek. Kim bilir belki o da, “Ne alakası var” cevabını verecektir.
* * *
Geçmişe bir bakın.
Yunanistan Osmanlı toprağı idi.
Romanya, Bulgaristan da.
Hatta Filistin de.
Peki Yunan bağımsızlık savaşı başladığında, Avrupa’nın önemli aydınları bunu nasıl görüyordu?
Bağımsızlık savaşı olarak değil mi?
Yanlış anlamayın, “tamamen insani yardım” amacıyla.
Şimdi ben “Ya gemiler İskenderun’a gelirse” diye sorduğumda sizler “Ne alakası var” diyorsunuz.
Peki gemiyi bırakalım. Ya Avrupa Birliği “Diyarbakır’a resmi bir temsilcilik açmaya” kalkarsa ne yapacaksınız?
Gemi göndermekten beter değil mi?
Ya ABD uçaklara “insani yardım” malzemelerini doldurup, 500 “gönüllü” sivil toplum “barış aktivisti” ile Diyarbakır havaalanına inmeye kalkarsa?
Uçağı mı düşüreceksiniz?
Biraz dürüst olun ve söyleyin.
Ne diyeceksiniz?
“Bizimki Filistin’le aynı şey mi” belagatinizle bunu savabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
* * *
Ben açıkça şunu söylüyorum.
Türkiye’nin Gazze konusundaki bu angajmanı bir gün, bugün olmazsa yarın, önümüze şu soruyu getirecektir:
“Madem insani konularda bu kadar hassassınız, gelin şu Kürt meselesine de birlikte bakalım.”
Evet bu sözler aynı cümlelerle önünüze gelecektir.
Şimdi soruyorum.
Gazze konusunda, “İslami duyarlılıktan”, “İslamcı duyarlılığa mı” geçtiniz?
Kürt meselesi bütün açıklığı ve çarpıcılığı ile önünüze gelecektir.
Gemilerle İskenderun Körfezi’ne olmasa da, uçaklarla Diyarbakır havaalanına dayanacaktır o “insani konvoylar”.
Ben diyorum ki, fikren, zikren, manen, maddeten hazırlıklı olun.
İsterseniz, başınızı kuma sokun, bana ağzınıza geleni söyleyin.
Benden söylemesi.
Siz “Gazze, Diyarbakır değildir” diye haykırabilirsiniz.
Emin olun o gün ben sizden çok daha iştiyakle bunları haykıracağım.
Ama gidip bir de “ötekilere” sorun bakalım.
Onlar ne diyor?
* * *
Son söz.
Gazze’ye “sivil insani yardım” gemisi gönderen Türkiye, kendi Kürt meselesine transatlantik göndermelidir.
Ha ötekine “İslami mesele” diye bakıyorsanız; birisi de çıkıp “Yani dağlara çıkan Kürtler Budist mi” diye sorar.
Benden söylemesi, zorda kalırsınız.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet