KENDİ İSMİYLE ORTAYA ÇIKMAYA YÜREĞİ YETMEYEN ŞEREFSİZ! ESRARENGİZ YORUMCUYA ATEŞ PÜSKÜRDÜ!
Star yazarı Ahmet Kekeç, Cüneyt Ülsever için kaleme aldığı yazıda Enis Berberoğlu'ndan ricada bulundu, Ülsever'in yazısına yorum yazan okuru topa tuttu.
Şerefsiz kimdir?
Bizimki boş durmuyor; köşesinde yayınlamadığı, yayınlamaya cesaret edemediği “şaka”sını internet sitelerinde gezdirmeye devam ediyor.
Biraz da, yediği dayağı kabullenemeyen “mızıkçı çocuk” haleti var üzerinde.
En son, Oda TV’de rastladım... Gazetesine sokamadığı yazıyı, siteye pas etmiş... Siteciler de mal bulmuş mağribi gibi atlamışlar yazının üzerine, Cüneyt Ülsever’in Ahmet Kekeç’e verdiği “yandaşlık dersini” hususi okurlarıyla paylaşıyorlar.
Bu “Hususi okur” meselesine birazdan geleceğim. Başlıktaki “şerefsiz kimdir?” sorusuyla yakından alakalı çünkü...
Şimdi sitecilere desem ki, “Kardeşim, madem haber değeri vehmedip kankanız Ülsever’in karalamalarını yayınlıyorsunuz, benim ona verdiğim cevabı niçin es geçiyorsunuz? Hani tarafsız ve objektif bir siteydiniz siz? Hani tek derdiniz haberdi?”
Biliyorum, olumlu cevap alamayacağım.
Nitekim bu yazı bir taleptir, bir anlamda rüşt ispat etme fırsatıdır sitecilere... Ülsever’e verdiğim cevabı aynı köşede, aynı puntolarla, aynı sunumla, hatta aynı “heveskâr ciddiyetle” yayınlayarak, bu satırların yazarını ve kamuoyunu“tarafsızlıklarına” inandırabilirler.
Bir çift söz de Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Enis Berberoğlu’na... Sonunda bir de ricam olacak...
Enis Bey;
Cüneyt Ülsever adlı yazarınızla, bir vakitler aramızda “yandaş olma” talebiyle ilgili bir konuşma geçmişti. Bu konuşma çerçevesinde yürüyen polemiğe muttali olmuşsunuzdur.
İlk kanı adamınız döktü.
Durduk yerde “yandaş, yalaka, besleme, beyinsiz” diye sataştı.
Cevabını aldı.
Bu küfürler ve aldığı cevap kesmemiş olacak ki, bir fasıl da Habertürkekranlarından geçti ve işi “şeref” polemiğine döktü.
Ben de kendisini, yandaş olmak için vaktiyle hangi kapıları aşındırdığını açıklamaya davet ettim ve asıl şerefli tutumun bu olacağını söyledim.
Fakat, bir mecra sorunu var...
Bu sorun (anladığım kadarıyla) hâlâ devam ediyor ve adamınız, sanki cevabını almamış (ve sanki tonla sopa yememiş) gibi, “hezeyanlarını” elinin eriştiği“dost sitelerde” devam ettiriyor.
Rica ediyorum sizden:
Köşesini iade edin, dost ve yandaş sitelerde dolaşmaktan helak oldu. Kurtlarını kendi gazetesinde ve kendi köşesinde döksün. Kapışalım. Kapışalım güzelleşelim. Kim ilkeli, kim şerefli, kim ahlaklı? Buna Hürriyet okurları da muttali olsun?
Hususi okur meselesine gelince...
Ülsever’in Oda TV’deki yazısının altında bir “okur yorumu” gördüm.
Bu okur, belli ki, beni “yakından” tanıyor, çalıştığım kurumları ve o kurumlarda ne eylediğimi, hangi sıkıntılarla karşılaştığımı, arkadaşlarımı, arkadaşlarımla aramızda geçen özel muhabbetleri, her şeyi biliyor.
Belli ki, bizim çevremizden, içimizden biri.
Bir okurdan daha fazlası...
Hem bildiği bazı şeyleri çarpıtıyor (Vakit gazetesine dönmek için eman dilendiğim), hem de çok az insanın bilebileceği özel durumları (Yeni Şafak’la pazarlığımın uzun sürmesi gibi) faş ediyor.
Başlıktaki soruya dönüyorum:
Şerefsiz kimdir?
Şerefsiz, kendi ismiyle, kendi kimliğiyle ortaya çıkmaya yürek yetiremeyip, sütre gerisinden ateş edendir...
Şerefsiz, “nick name”in arkasına sığınarak kişisel hesabını görendir...
Şerefsizin dini, imanı, ahlakı olmaz. Her yol mubahtır onun için, her araç meşrudur.
Ben ismimle, kimliğimle, açık adresimle “apaçık” ortadayım... Zerre delikanlılık varsa, bu “hususi” arkadaş da kendi ismiyle, kendi kimliğiyle çıkar ortaya...
Ahmet Kekeç/Star
Bizimki boş durmuyor; köşesinde yayınlamadığı, yayınlamaya cesaret edemediği “şaka”sını internet sitelerinde gezdirmeye devam ediyor.
Biraz da, yediği dayağı kabullenemeyen “mızıkçı çocuk” haleti var üzerinde.
En son, Oda TV’de rastladım... Gazetesine sokamadığı yazıyı, siteye pas etmiş... Siteciler de mal bulmuş mağribi gibi atlamışlar yazının üzerine, Cüneyt Ülsever’in Ahmet Kekeç’e verdiği “yandaşlık dersini” hususi okurlarıyla paylaşıyorlar.
Bu “Hususi okur” meselesine birazdan geleceğim. Başlıktaki “şerefsiz kimdir?” sorusuyla yakından alakalı çünkü...
Şimdi sitecilere desem ki, “Kardeşim, madem haber değeri vehmedip kankanız Ülsever’in karalamalarını yayınlıyorsunuz, benim ona verdiğim cevabı niçin es geçiyorsunuz? Hani tarafsız ve objektif bir siteydiniz siz? Hani tek derdiniz haberdi?”
Biliyorum, olumlu cevap alamayacağım.
Nitekim bu yazı bir taleptir, bir anlamda rüşt ispat etme fırsatıdır sitecilere... Ülsever’e verdiğim cevabı aynı köşede, aynı puntolarla, aynı sunumla, hatta aynı “heveskâr ciddiyetle” yayınlayarak, bu satırların yazarını ve kamuoyunu“tarafsızlıklarına” inandırabilirler.
Bir çift söz de Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Enis Berberoğlu’na... Sonunda bir de ricam olacak...
Enis Bey;
Cüneyt Ülsever adlı yazarınızla, bir vakitler aramızda “yandaş olma” talebiyle ilgili bir konuşma geçmişti. Bu konuşma çerçevesinde yürüyen polemiğe muttali olmuşsunuzdur.
İlk kanı adamınız döktü.
Durduk yerde “yandaş, yalaka, besleme, beyinsiz” diye sataştı.
Cevabını aldı.
Bu küfürler ve aldığı cevap kesmemiş olacak ki, bir fasıl da Habertürkekranlarından geçti ve işi “şeref” polemiğine döktü.
Ben de kendisini, yandaş olmak için vaktiyle hangi kapıları aşındırdığını açıklamaya davet ettim ve asıl şerefli tutumun bu olacağını söyledim.
Fakat, bir mecra sorunu var...
Bu sorun (anladığım kadarıyla) hâlâ devam ediyor ve adamınız, sanki cevabını almamış (ve sanki tonla sopa yememiş) gibi, “hezeyanlarını” elinin eriştiği“dost sitelerde” devam ettiriyor.
Rica ediyorum sizden:
Köşesini iade edin, dost ve yandaş sitelerde dolaşmaktan helak oldu. Kurtlarını kendi gazetesinde ve kendi köşesinde döksün. Kapışalım. Kapışalım güzelleşelim. Kim ilkeli, kim şerefli, kim ahlaklı? Buna Hürriyet okurları da muttali olsun?
Hususi okur meselesine gelince...
Ülsever’in Oda TV’deki yazısının altında bir “okur yorumu” gördüm.
Bu okur, belli ki, beni “yakından” tanıyor, çalıştığım kurumları ve o kurumlarda ne eylediğimi, hangi sıkıntılarla karşılaştığımı, arkadaşlarımı, arkadaşlarımla aramızda geçen özel muhabbetleri, her şeyi biliyor.
Belli ki, bizim çevremizden, içimizden biri.
Bir okurdan daha fazlası...
Hem bildiği bazı şeyleri çarpıtıyor (Vakit gazetesine dönmek için eman dilendiğim), hem de çok az insanın bilebileceği özel durumları (Yeni Şafak’la pazarlığımın uzun sürmesi gibi) faş ediyor.
Başlıktaki soruya dönüyorum:
Şerefsiz kimdir?
Şerefsiz, kendi ismiyle, kendi kimliğiyle ortaya çıkmaya yürek yetiremeyip, sütre gerisinden ateş edendir...
Şerefsiz, “nick name”in arkasına sığınarak kişisel hesabını görendir...
Şerefsizin dini, imanı, ahlakı olmaz. Her yol mubahtır onun için, her araç meşrudur.
Ben ismimle, kimliğimle, açık adresimle “apaçık” ortadayım... Zerre delikanlılık varsa, bu “hususi” arkadaş da kendi ismiyle, kendi kimliğiyle çıkar ortaya...
Ahmet Kekeç/Star