KENDİ AĞZINDAN ALİ KARACAN: KONTROL DELİSİYİM, İŞ BAŞKA TÜRLÜ YÜRÜMEZ!

Dedesi Ali Naci Karacan'ın kurduğu Milliyet ile Vatan gazetelerini Demirören grubuyla birlikte 32 yıl sonra geri alan Ali Karacan kendini anlattı.

Ali Karacan’ın, bugün ortağı olduğu Milliyet’in Cafe ilavesinde 19 Temmuz 2009’da Çağdaş Ertuna’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Ali Karacan’la Number One Medya Grubu’nun plazasında buluşuyoruz. Konuşmaya başlamadan önce televizyon ve radyoları geziyoruz. Sonunda Ali Karacan’ın ofisine geldiğimizde karşımızda hem bir gazetecilik tarihi hem de çok renkli bir hayat var. Nereye bakacağımızı şaşırıyoruz. Ali ve Ömer Karacan için Bedri Baykam’ın yaptığı resimler, Abdi İpekçi’nin bordrosunun bile yer aldığı özel anı köşesi, 3 kuşak patronun portresi, tekne maketleri, dünya starlarıyla fotoğraflar, Ahmet Ertegün’ün çerçevelenmiş mektubu, LifeCo detoks sertifikaları, onlarca ralli kupası... Konuşmaya en baştan başlıyoruz.

Hikâyeniz nerede başlıyor?

İstanbul Ortaköy’de Emin Vafi Korusu’nda başlıyor. Yatılı olarak Galatasaray Lisesi’nde okudum. Sonra İsviçre, ABD ve Londra’da yaşadım. ABD’de üniversite sonrası Washington Post’ta çalıştım. Londra’dan Türkiye’ye dönünce Karacan yayınlarını kurduk. Türkiye’nin ilk kuşe kağıtlı dergilerini çıkardık. Ansiklopediler yayınladık. 10 sene yayıncılık ve matbacılık yaptık. Türkiye’nin ikinci büyük yayınevi olduk. Sonra televizyon prodüksiyonlarına başladık, otomobil programı Start ve Ömer’in (Karacan) programı Number One ile televizyona adım attık. Londra’da ilk radyomuz Number One’ı, sonra Radyo Klas’ı açtık. Sonra Number One TV’yi, Discovery Channel’ı, Nickelodeon’u, MTV’yi ve Fashion TV’yi açtık.

Küçükken babanızla işe gider miydiniz?

Babamla işe gitmezdim ama gazete babamınken spor muhabirliği yapardım. Milliyet’in o zaman müthiş bir spor servisi vardı, hâlâ çok iyi. Nikon fotoğraf makinem vardı, saniyede 4 kare çeken. Bilhassa Fenerbahçe maçlarına giderdim. Çok gol fotoğrafım çıktı gazetede. Ufacık bir çocuk olarak gazetede imzamın çıkması çok hoşuma gidiyordu. Yazı tarafım yoktu. Babamla matbaa açılışlarına giderdik.

Sonra yayıncılığa girmeye nasıl karar verdiniz?

Bu iş içimizde olduğu için bizi otomatikman bu işlere sürükledi. 23. senemizdeyiz. İyi gittik. En azından batmadık. Çok insan battı. Bu işte çok az patron var, başladığım günden bugüne kalan. Bir Aydın Bey (Doğan) var. Onun dışında herkes değişti. Benim dedemin (Ali Naci Karacan) bir lafı vardır, ‘Babıali sermaye mezarlığı’. Çok doğru. Hâlâ gazete çıkaran, televizyon kuran bir sürü hevesli var, devamlı birilerinin paraları batıyor. Biz batmadık, ayakta durduk.

Bu kadar tecrübe dinledikten sonra yine de niye bu işe girdiniz?

Başka iş bilmiyoruz ki. Başka iş bilsem yapardım ama içimden de gelmedi. Dünyanın en güzel işi bu bence.

Medyanın gücü de sizi etkiledi mi?

Güç ama kullanırsanız güç. Türkiye’de medya son yıllarda yanlış kullanıldı. Onun için o güç bence antipatik oldu. Babamın Ankara’da hiçbir işi olmazdı. Yayıncılık dışında başka bir iş yapmadı bizim aile. Onun için o gücü kullananlar bence gücün el değiştirmesiyle hep çuvalladılar. Bizimki ‘entertainment’ dediğimiz müzik, eğlence, moda. Suya sabuna dokunan politik bir yanı yok. Radyoda haberlerimiz var, o kadar.

Şimdi konuşurken bile aynı anda birçok şeyle ilgileniyorsunuz.

O otomobil yarışçılığından geliyor. Yarışçılıkta saniyede 4 karar vermek zorun-dasın. Hızlı karar vermeyi çok geliştiriyor.

Ralliyi ne zaman bıraktınız?

14 sene oldu. 9 sene yarıştım. 2 defa Türkiye şampiyonu oldum.

Neden bıraktınız?

Türkiye’de çok profesyonelleşti bu iş, biz daha amatör yarışıyorduk. Amatör devam edebilirdim, beşinciliğe razı olsaydım. O da tatmin etmezdi.

İşinizle ilgili en gurur duyduğunuz şey ne?

Birçok ilki başardık. İlk kuşe dergiyi çıkardık. İlk radyolardan birini ve tematik televizyonu kurduk. Türkiye’de Playboy dergisini bile çıkardık. Hâlâ inanıyorum ki Türkiye’de yapılmış büyük bir iştir o. Dünyadaki tek Müslüman Playboy’du. Bütün kanallar kalitesiz ve gecekondu programlarıyla yayın yaparken biz kaliteli yayınımızdan taviz vermedik. Karacan kaliteyle özdeşleşmiş bir soyadı. Dedemin kurduğu gazeteleri ve Abdi Bey’in (İpekçi) gazetecilik çizgisini devam ettiriyoruz. Aynı çizginin başka bir versiyonu. İlla politik bir gazete yapmak şart değil. Ama kalite prensibimiz hiç değişmedi. Bizim Ömer’le birlikte hep yapmak istediğimiz, kaliteyle özdeşleşmek.

Türkiye’de eğlence çok değer verilen, ciddiye alınan bir şey değil.

Evet doğru. Misyonumuz Atatürk’ün istediği gibi Türkiye’nin Batı dünyasına entegrasyonunu yapmak. 23 senelik hikâyede bunu görüyorum. Bir sürü kan, ter, gözyaşı var tabii. Krizler atlatıldı, ortaklıklara girdik çıktık, reklam gelirlerimiz ekonomik krizlerde yüzde 50 düştü ama bir şekilde yaşadık. TV işinde 15 yıl önce kimler vardı, şimdi kimler var? Oyuncular değişti. Biz hâlâ oyundayız. Oyunda birinci olmak önemli değil, oyunda kalmak önemli. Hâlâ oynuyoruz. Hâlâ yarışın içindeyiz. Birinci değiliz ama birinci olanların çoğu yarış dışı kaldı. Başka işlere giriyorsunuz birinci olmak için. O işler de gelip size dönüyor, çarpıyor. Mühim olan istikrar.

Number One’da birçok VJ ve DJ ünlü ettiniz. Şimdi neden böyle yeni isimler yok?

Yeni jenerasyonda star yok. Biz ilk başladığımızda Beyaz, Kadir Çöpdemir, Meltem Cumbul, şimdi Power’da çalışan Geveze, Bay J, Emre Kuytu, Koray K. gibi karakterler yarattık. Son 4-5 seneye bakıyorum. Yeni bir şey yok.

Teknoloji ilerledi, işin insan kısmı öldü mü?

Öldü, radyolar müzik kutusu gibi oldu. TV’ler de öyle. Eskiden her klip arasında VJ koyardık. Şimdi yok.

Çok düzenli bir bekarım

Değiştirme şansınız olsa başka bir meslek ister miydiniz?

Formula 1 yarışçısı olmak isterdim. O da bir konsantrasyon ve egzersiz işi. O kadar vakit harcasaydım yapardım. Ben iş hayatını seçtim. Orada da kendi çapımızda bir şeyler yaptık. Bu kadar imkânla bu kadar yapılıyor. Hiçbir şey dışarıdan gözüktüğü gibi değil. İşler büyüdükçe dert de büyüyor. İnsanlar mutlu olmak için tekne alıyor ama marinalar mutsuz insanlarla dolu.

Siz mutlu musunuz?

Bilmem, herhalde mutluyum. Sağlığım iyi olduğu sürece mutluyum. Geri kalan her şey bir şekilde halloluyor. Hayat akıp gidiyor. Mutlu olup olmadığını düşünecek vakit yok.

Çocuk sahibi olmak istiyor musunuz?

İstemez miyim? Bir 5 sene daha yaşarsak 100 seneyi geçeceğiz. Onun için daha vakit var. Daha ölümsüzlük aşısı bulunacak.

Onu mu bekliyorsunuz?

Onu bekliyorum. (Gülüyor) Çocuk çok isterim. Biraz ihmal ettim aile çocuk işini. Ona döneceğim.

Bir tek iş yüzünden mi?

Bir de tabii bekar hayatını da sevdim, özellikle serbest olmayı. Ama ben çok düzenli bir bekarım. Seyahatte değilsem 22.30’da uyuyorum geceleri. Sabah en geç 07.00’de kalkarım. Kontrol delisiyim. Her şeyi kontrol etmek çok zamanımı alıyor.

Çok zor o zaman sizinle çalışmak.

Kontrol edilmek kötü bir şey değil ki. Türkiye’de başka türlü işler yürümez. İşi emanet edip çekip gidebileceğiniz kimse yok. Öyle yaparsan bir anda batarsın. Türk insanının yapısı hep kontrol edilmeyi gerektiriyor. Benim tecrübem böyle, başkalarının belki farklıdır.

Manyaklık derecesinde titizim

Birçok yayını ve televizyon kanalını Türkiye’ye ilk siz getirdiniz. Devrettikleriniz oldu, kapananlar oldu. Aralarında hiç üzüldüğünüz, devam ettirmek istediğiniz oldu mu?

Sabah Grubu’yla Gün gazetesini yapmıştık 1994 yılında. Tabloid gazete. Biraz değişiğini şimdi Habertürk yaptı. Gün gazetesinin devam etmesini isterdim. Bir tek onu sayabilirim. Diğerlerini hep bilerek, belli sebeplerden dolayı kapattık. Lisanslarımızı sattık, o parayı şirkete sermaye yaptık. Bugün de olsa aynı işleri yapardım.

Peki ileride ne istiyorsunuz?

Fashion One TV’yi dünya kanalı yapmak istiyoruz. O hayalin peşindeyiz. İşlerin toparlanmasını bekliyoruz.

Kendinizle ilgili yapmak istediğiniz neler var?

Önce fit olmak olmak istiyorum. Kilo vermek istiyorum. Daha çok gezmek istiyorum. Bir de organik tarım yapmak istiyorum. Bir çiftliğim var, orada başladım.

Estetiğe düşkünlüğünüz de biliniyor.

Burcumdan dolayı. Başak burcuyum, mükemmelliyetçiyim, manyaklık derecesinde titizim. İyi değil, bazen kendime kızıyorum.