Kekeç'ten BirGün yazarına cevap: Birazdan ona da girişeceğim!
BirGün gazetesi yazarı Ümit Alan, rehineler serbest kaldıktan sonra gazetecilik yapma gayreti gösterenleri suçlayan yazarları sert bir şekilde eleştirmişti. Yazıda ismi geçen Star yazarı Ahmet Kekeç sert bir yazıyla topa girdi.
"Rehineler kurtarılmış ama gazetecilik hâlâ rehinmiş... Mesleğini yapmaya çabalayanlar da, bir grup “yandaş” tarafından itibarsızlaştırılıyormuş..." diye söze başlayan Kekeç, "Ben mesela ne yapıyormuşum? Daha doğrusu ne yapmışım?" dedi ve şöyle devam etti:
BİRAZDAN ONA DA DAN DUN GİRİŞECEĞİM, BİRAZ BEKLESİN
"Rehine olayıyla ilgili önemli tespitlerde bulunan Ümit Kıvanç’a her zamanki üslubumla “dan dun” girişmişim...
Kıvanç’ın çabalarını “nebbaşlık” olarak nitelemişim. Niye? Çünkü Kıvanç’ın gazeteciliğinden ürkmüşüm. Aynı şekilde, üstün gazeteci Murat Yetkin’i de hakaretlerimden nasiplendirmişim.
(...)
ÜMİT ALAN BİR YERDE DOĞRU SÖYLÜYOR
Ümit Alan bir yerde doğru söylüyor:
İnsanlar kurtulduysa, “neden böyle bir tutsaklık yaşadıkları, nasıl kurtuldukları, karşılığında ne pazarlıklar yapıldığı” soruları, o insanların “ölmesini istemek” anlamına gelmez.
Eh, bizim itirazımız da, bu soruların cevabını arayanlara değil... Doğru dürüst gazetecilik soruları, her zaman baş göz üstüne...
Fakat, bazı meslektaşlarımız (Ümit Kıvanç da bunlardan biridir), “doğru dürüst gazetecilik soruları”nın ötesine geçtiler...
Maksat, bazı sorulara cevap aramak değil, Hükümet-IŞİD ortaklığına (ya da işbirliğine) vurgu yapmak, o işbirliğini kanıtlayacak açık noktalar bulmaktı. Dahası, operasyonu küçültmek... Zaten hedefe koydukları “kurtarıcıları” iyice nefret objesi haline getirmek...
Romancı kimliğiyle bilinen ve istihbarat konusuna merakını sır gibi saklamış Ümit Kıvanç’ın müthiş fikri takibi ve “bakın, kurtarma operasyonunu nasıl da küçültüyorum” diye bas bas bağıran yazısı, Ümit Alan kusura bakmasın, “gazetecilik merakının” ötesinde bir duyguya işaret ediyordu. O“duygu”nun ne olduğunu, BirGün yazarı olarak kendisi çok iyi bilir.
PARALEL SUÇ ÇETESİNİN SENKRONİZE YAYINI BİRGÜN
Şimdi gelelim Ümit Alan’a...
Bu kardeşimiz, BirGün gazetesinde yazıyor.
BirGün, bildiğiniz gibi, “solcu” bir gazete...
Ümit Alan da bu durumda “solcu” bir gazeteci oluyor... Herhalde öyledir.
Soralım o halde:
Solcu gazetenizde, illegal yollarla elde edilmiş tapelerin ve ses kayıtlarının ne işi var?
Paralel suç çetesiyle senkronize yayınlarınızı hangi “sol değerlerle” telif ediyorsunuz?
Dahası, hangi ahlakla, hangi mesleki ilkeyle?
Solcu gazeteniz, paralel yayın organlarının bile yayınlamaktan imtina ettiği “polis fezlekelerinden” manşetler kotarıyor.
Solcu gazeteniz, boş binaların resmini basıp, altına “İşte Türkiye’deki IŞİD karargâhı” diye yazıyor.
Solcu gazeteniz tevatürleri “somut bilgi” diye yutturuyor...
Solcu gazeteniz Suriye’de çekilmiş fotoğrafları, “İşte Antep... İşte Hatay... İşte Şanlıurfa... İşte Türkiye-IŞİD ortaklığının belgesi” diye her gün namluya sürüyor.
Solcu gazeteniz hiçbir ahlak, hiçbir ilke, hiçbir değer gözetmiyor...
Hadi gazetecilik biz “pis sağcıların” elinde rehin...
Siz ne zaman “solcu” olmayı deneyeceksiniz?
Ne zaman “gazeteciliğinizi” paralel örgütün elinde rehin olmaktan kurtaracaksınız?
BİRAZDAN ONA DA DAN DUN GİRİŞECEĞİM, BİRAZ BEKLESİN
"Rehine olayıyla ilgili önemli tespitlerde bulunan Ümit Kıvanç’a her zamanki üslubumla “dan dun” girişmişim...
Kıvanç’ın çabalarını “nebbaşlık” olarak nitelemişim. Niye? Çünkü Kıvanç’ın gazeteciliğinden ürkmüşüm. Aynı şekilde, üstün gazeteci Murat Yetkin’i de hakaretlerimden nasiplendirmişim.
(...)
ÜMİT ALAN BİR YERDE DOĞRU SÖYLÜYOR
Ümit Alan bir yerde doğru söylüyor:
İnsanlar kurtulduysa, “neden böyle bir tutsaklık yaşadıkları, nasıl kurtuldukları, karşılığında ne pazarlıklar yapıldığı” soruları, o insanların “ölmesini istemek” anlamına gelmez.
Eh, bizim itirazımız da, bu soruların cevabını arayanlara değil... Doğru dürüst gazetecilik soruları, her zaman baş göz üstüne...
Fakat, bazı meslektaşlarımız (Ümit Kıvanç da bunlardan biridir), “doğru dürüst gazetecilik soruları”nın ötesine geçtiler...
Maksat, bazı sorulara cevap aramak değil, Hükümet-IŞİD ortaklığına (ya da işbirliğine) vurgu yapmak, o işbirliğini kanıtlayacak açık noktalar bulmaktı. Dahası, operasyonu küçültmek... Zaten hedefe koydukları “kurtarıcıları” iyice nefret objesi haline getirmek...
Romancı kimliğiyle bilinen ve istihbarat konusuna merakını sır gibi saklamış Ümit Kıvanç’ın müthiş fikri takibi ve “bakın, kurtarma operasyonunu nasıl da küçültüyorum” diye bas bas bağıran yazısı, Ümit Alan kusura bakmasın, “gazetecilik merakının” ötesinde bir duyguya işaret ediyordu. O“duygu”nun ne olduğunu, BirGün yazarı olarak kendisi çok iyi bilir.
PARALEL SUÇ ÇETESİNİN SENKRONİZE YAYINI BİRGÜN
Şimdi gelelim Ümit Alan’a...
Bu kardeşimiz, BirGün gazetesinde yazıyor.
BirGün, bildiğiniz gibi, “solcu” bir gazete...
Ümit Alan da bu durumda “solcu” bir gazeteci oluyor... Herhalde öyledir.
Soralım o halde:
Solcu gazetenizde, illegal yollarla elde edilmiş tapelerin ve ses kayıtlarının ne işi var?
Paralel suç çetesiyle senkronize yayınlarınızı hangi “sol değerlerle” telif ediyorsunuz?
Dahası, hangi ahlakla, hangi mesleki ilkeyle?
Solcu gazeteniz, paralel yayın organlarının bile yayınlamaktan imtina ettiği “polis fezlekelerinden” manşetler kotarıyor.
Solcu gazeteniz, boş binaların resmini basıp, altına “İşte Türkiye’deki IŞİD karargâhı” diye yazıyor.
Solcu gazeteniz tevatürleri “somut bilgi” diye yutturuyor...
Solcu gazeteniz Suriye’de çekilmiş fotoğrafları, “İşte Antep... İşte Hatay... İşte Şanlıurfa... İşte Türkiye-IŞİD ortaklığının belgesi” diye her gün namluya sürüyor.
Solcu gazeteniz hiçbir ahlak, hiçbir ilke, hiçbir değer gözetmiyor...
Hadi gazetecilik biz “pis sağcıların” elinde rehin...
Siz ne zaman “solcu” olmayı deneyeceksiniz?
Ne zaman “gazeteciliğinizi” paralel örgütün elinde rehin olmaktan kurtaracaksınız?