Kekeç'ten Belge'ye Erdoğan yanıtı: Cumhurbaşkanı müsveddesi mi dediniz?
Murat Belge’ye şunu söylemek lazım: Sen çok kitap okudun, okuduklarını anladın da ne oldu sanki?
Taraf yazarı Prof. Murat Belge, kendisinin de imzacıları arasında bulunduğu "Suriye'de savaşa hayır" bildirisiyle ilgili olarak "Bunlar aydın maydın filan falan uzaktan yakından alakası yok. Bir kitabı olan, herhangi bir yerden profesörlük unvanı alan aydındır diye bir şey yok" diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bu sözlerini eleştirmişti.
Belge, bildiriyi imzalayanlara "aydın müsveddesi" diyen Erdoğan'a cevaben, "İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan bir kişi –çünkü bir kitabı iyi anlamış bir insan böyle konuşmanın çok ayıp olduğunu da anlar– böyle bir "Büyük Jüri" edasında hüküm veriyor" yazmıştı.
Belge yazısında "Buna bakıp siz de "Cumhurbaşkanı müsveddesi" gibi bir şey söylemeye kalkışırsanız, başınıza gelmedik kalmaz." diye de eklemişti.
Belge'nin bu yazısında Star gazetesindeki meslektaşı Ahmet Kekeç'ten çok sert tepki geldi. Belge'nin "İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan bir kişi" cümlesine "Sen çok kitap okudun, okuduklarını anladın da ne oldu sanki?" diyerek yanıt veren Kekeç bakın neler yazdı:
Eli kalem tutan arkadaşlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “aydın müsveddesi” sözüne çok alınmışlar.
Alınganların başını Murat Belge çekiyor. Wolfowitz’in arkadaşı Cengiz Çandar da “yancı” rollerinde...
Önce Cengiz’den başlayalım.
Daha doğrusu, Cengiz’i aradan çıkaralım ki, “büyük lokma” Murat Belge’ye yer kalsın. Çünkü Murat Belge’nin alınganlığı travmatik boyutlarda. Büyük adamın alınganlığı da büyük oluyormuş...
Cengiz, hangi saikle topa girdiği belirsiz yazısında, müteveffa Umberto Eco’dan söz ediyor. Anlıyoruz ki, Umberto Eco’yu tanıyor. Eserlerini biliyor. Hata, ortak arkadaşlara sahipler.
Uzatmayalım... Etraflıca bir Umberto Eco değerlendirmesinden sonra şunu söylüyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde Umberto Eco da bir aydın müsveddesidir.”
Hani, insanın, “vay uyanık!” dediği durumlar vardır... Cengiz, ne yapıyor yapıyor, kendi ismini (ve “aydın müsveddesi” çıkışına muhatap olan isimleri), Umberto Eco’nun yanına yazdırıyor.
Bir şey daha:
Cengiz’in yazısı, acıklı bir “kendini gösterme çabası” gibi geldi bana. “Buradayım” diyor ama amiyane benzetmesiyle kimsenin salladığı yok. Bu satırların yazarı da yazmazsa, kimse görmeyecek, kimse umursamayacak...
Büyük lokma Murat Belge’ye gelince...
Dediğim gibi, çok alınmış...
Geçen hafta, “Erdoğan’a hakaret ettiğim iddiasıyla hakkımda dava açıldı” diye ağlıyordu. Bazı ifadelerin hakaret sayılmayacağını/sayılmaması gerektiğini anlatıyordu ve “Benimkiler hakaret sayılacaksa, Erdoğan’ın sarf ettiği ağır sözleri nereye koyacağız?” diyerek, Erdoğan’ın sözleri üzerinden “haklılık” devşirmeye çalışıyordu.
Haklı olduğu yerler var.
Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanacaksa, buna şaşırırım.
Çünkü Murat Belge patentli eleştirilerin (ve ironik çıkışların) hakaret suçu oluşturduğu kanaatinde değilim. Sinik laf sokmalar bunlar. Bir müeyyideye tabi tutulması gerekmiyor.
Fakat Murat Belge’nin ağlaması bir yazıyla sınırlı kalmadı.
Dayanamadı, bir yazı daha yazdı...
Bu kez doğrudan “aydın müsveddesi” konusuna girdi ve gerçekten de bir hakaret suçuna konu olabilecek ağırlıkta (hatta çirkinlikte) sözler söyledi.
Murat Belge’nin derdi (özetle) şu: “Ortada bir Cumhurbaşkanı var. Bu Cumhurbaşkanı herkese hakaret ediyor. Aydınlara ‘aydın müsveddesi’ diyor. Kimseden ses çıkmıyor. Buna bakıp birileri de ‘Cumhurbaşkanı müsveddesi’ gibi bir şey söylemeye kalkışsa, başına gelmedik kalmıyor. Çünkü ‘adalet mekanizması’ denilen şeyin içinde de ‘Tayyip Erdoğan nerede, adalet orada’ diye düşünen ekipler kuruldu.”
Bağlamından koparıp okuduğunuzda, Murat Belge’ye hak veriyorsunuz.
Fakat Murat Belge, sadece söylenen ağır sözü (“aydın müsveddesi” sözünü) yargılamıyor. Erdoğan’ın (kendisi gibi nezih kişilere yönelik) cüretini de yargılıyor. Ve Erdoğan’ın, kimin aydın, kimin müsvedde olduğunu ayırt edebilme yeteneğini nerden aldığını, nasıl böyle bir “büyük jüri” edasıyla hüküm verebildiğini soruyor.
Bunu bu şekilde söylese, sorun yok...
O zaman söylediklerine hak bile vereceksiniz...
Şu şekilde söylüyor: “İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan bir kişi -çünkü bir kitabı iyi anlamış bir insan böyle konuşmanın çok ayıp olduğunu da anlar- “Büyük Jüri” edasında hüküm veriyor.”
Nezih ve aydınlanmış bir insan olduğu için (aynı zamanda uyanık bir insan tabii), “Cumhurbaşkanı müsveddesi” demiyor... “İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan bir kişi” diyor. Yani, Erdoğan’ın “cahil” ve “aptal” olduğunu söylüyor...
Murat Belge’ye şunu söylemek lazım:
Sen çok kitap okudun, okuduklarını anladın da ne oldu sanki?
Hâlâ darbeleri “laikliğin güvencesi” olarak görüyorsun...
Hâlâ Erdoğan’ın yasa dışı yollarla da olsa mutlaka indirilmesi gerektiğini söyleyenlerle arkadaşlık ediyorsun...
Bir de, birçok kitabı okumuş ve iyi anlamış biri olarak, böyle konuşmanın ayıp kaçacağını düşünmeden, başkalarının zekâsı konusunda hüküm veriyorsun.
Belge, bildiriyi imzalayanlara "aydın müsveddesi" diyen Erdoğan'a cevaben, "İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan bir kişi –çünkü bir kitabı iyi anlamış bir insan böyle konuşmanın çok ayıp olduğunu da anlar– böyle bir "Büyük Jüri" edasında hüküm veriyor" yazmıştı.
Belge yazısında "Buna bakıp siz de "Cumhurbaşkanı müsveddesi" gibi bir şey söylemeye kalkışırsanız, başınıza gelmedik kalmaz." diye de eklemişti.
Belge'nin bu yazısında Star gazetesindeki meslektaşı Ahmet Kekeç'ten çok sert tepki geldi. Belge'nin "İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan bir kişi" cümlesine "Sen çok kitap okudun, okuduklarını anladın da ne oldu sanki?" diyerek yanıt veren Kekeç bakın neler yazdı:
Eli kalem tutan arkadaşlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “aydın müsveddesi” sözüne çok alınmışlar.
Alınganların başını Murat Belge çekiyor. Wolfowitz’in arkadaşı Cengiz Çandar da “yancı” rollerinde...
Önce Cengiz’den başlayalım.
Daha doğrusu, Cengiz’i aradan çıkaralım ki, “büyük lokma” Murat Belge’ye yer kalsın. Çünkü Murat Belge’nin alınganlığı travmatik boyutlarda. Büyük adamın alınganlığı da büyük oluyormuş...
Cengiz, hangi saikle topa girdiği belirsiz yazısında, müteveffa Umberto Eco’dan söz ediyor. Anlıyoruz ki, Umberto Eco’yu tanıyor. Eserlerini biliyor. Hata, ortak arkadaşlara sahipler.
Uzatmayalım... Etraflıca bir Umberto Eco değerlendirmesinden sonra şunu söylüyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde Umberto Eco da bir aydın müsveddesidir.”
Hani, insanın, “vay uyanık!” dediği durumlar vardır... Cengiz, ne yapıyor yapıyor, kendi ismini (ve “aydın müsveddesi” çıkışına muhatap olan isimleri), Umberto Eco’nun yanına yazdırıyor.
Bir şey daha:
Cengiz’in yazısı, acıklı bir “kendini gösterme çabası” gibi geldi bana. “Buradayım” diyor ama amiyane benzetmesiyle kimsenin salladığı yok. Bu satırların yazarı da yazmazsa, kimse görmeyecek, kimse umursamayacak...
Büyük lokma Murat Belge’ye gelince...
Dediğim gibi, çok alınmış...
Geçen hafta, “Erdoğan’a hakaret ettiğim iddiasıyla hakkımda dava açıldı” diye ağlıyordu. Bazı ifadelerin hakaret sayılmayacağını/sayılmaması gerektiğini anlatıyordu ve “Benimkiler hakaret sayılacaksa, Erdoğan’ın sarf ettiği ağır sözleri nereye koyacağız?” diyerek, Erdoğan’ın sözleri üzerinden “haklılık” devşirmeye çalışıyordu.
Haklı olduğu yerler var.
Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanacaksa, buna şaşırırım.
Çünkü Murat Belge patentli eleştirilerin (ve ironik çıkışların) hakaret suçu oluşturduğu kanaatinde değilim. Sinik laf sokmalar bunlar. Bir müeyyideye tabi tutulması gerekmiyor.
Fakat Murat Belge’nin ağlaması bir yazıyla sınırlı kalmadı.
Dayanamadı, bir yazı daha yazdı...
Bu kez doğrudan “aydın müsveddesi” konusuna girdi ve gerçekten de bir hakaret suçuna konu olabilecek ağırlıkta (hatta çirkinlikte) sözler söyledi.
Murat Belge’nin derdi (özetle) şu: “Ortada bir Cumhurbaşkanı var. Bu Cumhurbaşkanı herkese hakaret ediyor. Aydınlara ‘aydın müsveddesi’ diyor. Kimseden ses çıkmıyor. Buna bakıp birileri de ‘Cumhurbaşkanı müsveddesi’ gibi bir şey söylemeye kalkışsa, başına gelmedik kalmıyor. Çünkü ‘adalet mekanizması’ denilen şeyin içinde de ‘Tayyip Erdoğan nerede, adalet orada’ diye düşünen ekipler kuruldu.”
Bağlamından koparıp okuduğunuzda, Murat Belge’ye hak veriyorsunuz.
Fakat Murat Belge, sadece söylenen ağır sözü (“aydın müsveddesi” sözünü) yargılamıyor. Erdoğan’ın (kendisi gibi nezih kişilere yönelik) cüretini de yargılıyor. Ve Erdoğan’ın, kimin aydın, kimin müsvedde olduğunu ayırt edebilme yeteneğini nerden aldığını, nasıl böyle bir “büyük jüri” edasıyla hüküm verebildiğini soruyor.
Bunu bu şekilde söylese, sorun yok...
O zaman söylediklerine hak bile vereceksiniz...
Şu şekilde söylüyor: “İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan bir kişi -çünkü bir kitabı iyi anlamış bir insan böyle konuşmanın çok ayıp olduğunu da anlar- “Büyük Jüri” edasında hüküm veriyor.”
Nezih ve aydınlanmış bir insan olduğu için (aynı zamanda uyanık bir insan tabii), “Cumhurbaşkanı müsveddesi” demiyor... “İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan bir kişi” diyor. Yani, Erdoğan’ın “cahil” ve “aptal” olduğunu söylüyor...
Murat Belge’ye şunu söylemek lazım:
Sen çok kitap okudun, okuduklarını anladın da ne oldu sanki?
Hâlâ darbeleri “laikliğin güvencesi” olarak görüyorsun...
Hâlâ Erdoğan’ın yasa dışı yollarla da olsa mutlaka indirilmesi gerektiğini söyleyenlerle arkadaşlık ediyorsun...
Bir de, birçok kitabı okumuş ve iyi anlamış biri olarak, böyle konuşmanın ayıp kaçacağını düşünmeden, başkalarının zekâsı konusunda hüküm veriyorsun.