KAZMA VE İKİYÜZLÜ! YILMAZ ÖZDİL HANGİ BAŞYAZARI TOPA TUTTU?
Yılmaz Özdil bir gazetenin başyazarına "kazma" dedi. Kazma'nın kankası da ondan aşağı değilmiş Özdil'e göre...
Dünkü muhteşem yazısıyla okurunu kahkalara boğan Yılmaz Özdil bugün çok sert bir yazı yazdı.
Yazısında gündemi değerlendiren Özdil, yazının girişinde iki önemli gazeteci hakkında sert ifadeler kullandı. Özdil, Ahmet Altan için "kazma" yakıştırmasını yaptı. Yazının devamındaki "kazmanın kankası" ise Cengiz Çandar.
İşte Yılmaz Özdil’in o yazısı...
İsmi lazım değil, romantik kitapların yazarı, bi gaztede başyazar şu anda... Güya pek “hümanist”tir. Bebek katili’nin paçayı kurtarması için poposunu yırtmıştı. Tivilere filan çıkıyor, idam cezasının utanç verici olduğunu, mutlaka kaldırılması gerektiğini anlatıyordu.
Tam o günlerde, korsan kitap baskını yapıldı. Anlaşıldı ki, bu arkadaşın kitaplarının da korsanı yapılmış, raflarda 20 liraysa, tezgâhta 5 liraya satılıyor. Aynı tivilere çıkıp, ne dedi biliyor musunuz? “Bu emek hırsızlarının idam edilmesi lazım” dedi iyi mi!
İkiyüzlülük...
Her daim şampiyondur.
Bakın mesela, yukardaki kazmanın kankası olan bi başka gazteci... Meslektaşlarının, profesörlerin, şeref madalyalı subayların içeri tıkılmasını alkışlıyor, “hukukun egemen olduğunu” anlatıyordu. Şimdi ise, sırf Fenerli olduğu için “hukukun iflas ettiğini” yazıyor.
Herkes biraz “utan”sa...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Öbür davalarda, mevzuyla alakası olmadığı halde, iddianamede adı geçen herkese “suçlu” damgası yapıştırıp, “linç” edenler... Şimdi çıkmış “masumiyet karinesi”ne vurgu yapıyor.
Herkes, her zaman, “insan hakları”na bu kadar saygılı olsa... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Onca kritik dava var, kimse çıkıp, savcıların hâkimlerin gözünün üstünde kaşı var demedi, hatta, fotoğraflarını basmaya bile kimsenin maçası yetmedi. Ya şikede? Adli camia komple infaz edildi, avanta bilet peşinde koştukları öne sürüldü, “hesap verin” çağrıları yapıldı.
Herkes, bu kadar “cesur” olsa...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Millet tarafından seçilip, Meclis’e gönderilen milletvekilleri hapiste tutuluyor, gık çıkmıyor. Kulüp başkanı içeri tıkılıyor, konvoy yapıp, kornalarla cezaevini basmaya gidiyorlar.
Herkesi “kendini temsil eden”lere bu kadar sahip çıksa... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Komutanlar tutuklu, avukatları çırpınıyor, söz hakkı istiyor, kimse ekrana çıkarmıyor. İçerdeki profesörler hastanelik oluyor, aileleri yalvarıyor, dertlerini anlatmak istiyorlar, kimse ekrana çıkarmıyor. Buna mukabil... Kelepçeli topçuların, menajerlerin avukatları ise, her gün saatlerce ekranda, açık oturumlara katılıyor, mahkemeymiş gibi “tanık” bile çağırıyorlar.
Herkes, “ifade özgürlüğü”ne bu kadar saygılı olsa... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Türkiye’yi kökünden sarsan operasyonlarda hukuksuzluk iddiaları gırla gidiyor, bazı sanıklar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyor, ciddi yaptırımlar söz konusu, kimse oralı olmuyor... UEFA “tak” dedi, “şak” diye gereği yapılıyor.
Herkes, “evrensel ilkeler”e bu kadar duyarlı olsa... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Senelerdir şamar oğlanı muamelesi yapılıyor bu millete... Kafasına çuval geçiriliyor. Milli egemenlik adeta Brüksel’e devredildi. AB’ye uyum ayaklarıyla, Batılı ülkelerin işine gelen kanunlar TBMM’ye dikte ettiriliyor. Sanırsın babasının çiftliğiyiz, IMF komiserleri, CIA ajanları cirit atıyor, çıt çıkmıyor. UEFA müfettişi geldi... Neredeyse isyan çıkacak! “Türk olarak rencide oldum” diyen mi ararsın, “burası müstemleke mi?” diye soran mı...
Herkes, bu kadar “dik” dursa...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Sizin için basit bi detay olabilir. Bence, halimizi ortaya koyan çok önemli bi pozisyondur... UEFA eleme maçında golünü atan Beşiktaşlı Almeida, şehitlerimize saygısını göstermek için, onur duyulacak bir davranışta bulundu, asker selamı çaktı; tüm gazetelerimizin birinci sayfalarında yer aldı. Halbuki, bu asker selamını Türkiye’ye tanıtan kişi, Asker Bülent, yani Bülent Uygun’du. İlaç için bir gazete bile “Almeida, Asker Bülent gibi selam çaktı” diyemedi. Belli ki, cısss’tı... Bugüne kadar her fırsatta Asker Bülent’in selam çakma fotoğrafını kullananlar tırsmıştı, sanki vebalıymış gibi hiç bahsetmemeyi tercih etmişlerdi.
Herkes, biraz “vefalı” olabilse...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Daha düne kadar Aziz Yıldırım’a övgüler yağdıran, görür görmez ayağa kalkıp ceket ilikleyen, gelmiş geçmiş en büyük başkan ilan edenler... Bugün Aziz Yıldırım’ın ne kadar hatalı işler yaptığını, hatta, kendi düşen ağlamaz hesabı, bu olanları hak ettiğini yazıyor.
Herkes, bu yalakaların suratına tükürse biraz...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Şehide “ceset” deniyor, sınırlar delik deşik, ulusal güvenlik evlere şenlik, Genelkurmay Başkanı’nı bile dinlemişler, “kepazeyiz” diyor, ormanlarımızı yakıyorlar, Antalya’da plajda bomba patladı... Her yakalayan soruyor, abi sen gazetecisin, ne olacak bu süperlig’in hali?
Herkes, tuttuğu takım kadar kafa yorsa bu memlekete... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Yılmaz Özdil/Hürriyet
Yazısında gündemi değerlendiren Özdil, yazının girişinde iki önemli gazeteci hakkında sert ifadeler kullandı. Özdil, Ahmet Altan için "kazma" yakıştırmasını yaptı. Yazının devamındaki "kazmanın kankası" ise Cengiz Çandar.
İşte Yılmaz Özdil’in o yazısı...
İsmi lazım değil, romantik kitapların yazarı, bi gaztede başyazar şu anda... Güya pek “hümanist”tir. Bebek katili’nin paçayı kurtarması için poposunu yırtmıştı. Tivilere filan çıkıyor, idam cezasının utanç verici olduğunu, mutlaka kaldırılması gerektiğini anlatıyordu.
Tam o günlerde, korsan kitap baskını yapıldı. Anlaşıldı ki, bu arkadaşın kitaplarının da korsanı yapılmış, raflarda 20 liraysa, tezgâhta 5 liraya satılıyor. Aynı tivilere çıkıp, ne dedi biliyor musunuz? “Bu emek hırsızlarının idam edilmesi lazım” dedi iyi mi!
İkiyüzlülük...
Her daim şampiyondur.
Bakın mesela, yukardaki kazmanın kankası olan bi başka gazteci... Meslektaşlarının, profesörlerin, şeref madalyalı subayların içeri tıkılmasını alkışlıyor, “hukukun egemen olduğunu” anlatıyordu. Şimdi ise, sırf Fenerli olduğu için “hukukun iflas ettiğini” yazıyor.
Herkes biraz “utan”sa...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Öbür davalarda, mevzuyla alakası olmadığı halde, iddianamede adı geçen herkese “suçlu” damgası yapıştırıp, “linç” edenler... Şimdi çıkmış “masumiyet karinesi”ne vurgu yapıyor.
Herkes, her zaman, “insan hakları”na bu kadar saygılı olsa... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Onca kritik dava var, kimse çıkıp, savcıların hâkimlerin gözünün üstünde kaşı var demedi, hatta, fotoğraflarını basmaya bile kimsenin maçası yetmedi. Ya şikede? Adli camia komple infaz edildi, avanta bilet peşinde koştukları öne sürüldü, “hesap verin” çağrıları yapıldı.
Herkes, bu kadar “cesur” olsa...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Millet tarafından seçilip, Meclis’e gönderilen milletvekilleri hapiste tutuluyor, gık çıkmıyor. Kulüp başkanı içeri tıkılıyor, konvoy yapıp, kornalarla cezaevini basmaya gidiyorlar.
Herkesi “kendini temsil eden”lere bu kadar sahip çıksa... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Komutanlar tutuklu, avukatları çırpınıyor, söz hakkı istiyor, kimse ekrana çıkarmıyor. İçerdeki profesörler hastanelik oluyor, aileleri yalvarıyor, dertlerini anlatmak istiyorlar, kimse ekrana çıkarmıyor. Buna mukabil... Kelepçeli topçuların, menajerlerin avukatları ise, her gün saatlerce ekranda, açık oturumlara katılıyor, mahkemeymiş gibi “tanık” bile çağırıyorlar.
Herkes, “ifade özgürlüğü”ne bu kadar saygılı olsa... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Türkiye’yi kökünden sarsan operasyonlarda hukuksuzluk iddiaları gırla gidiyor, bazı sanıklar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyor, ciddi yaptırımlar söz konusu, kimse oralı olmuyor... UEFA “tak” dedi, “şak” diye gereği yapılıyor.
Herkes, “evrensel ilkeler”e bu kadar duyarlı olsa... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Senelerdir şamar oğlanı muamelesi yapılıyor bu millete... Kafasına çuval geçiriliyor. Milli egemenlik adeta Brüksel’e devredildi. AB’ye uyum ayaklarıyla, Batılı ülkelerin işine gelen kanunlar TBMM’ye dikte ettiriliyor. Sanırsın babasının çiftliğiyiz, IMF komiserleri, CIA ajanları cirit atıyor, çıt çıkmıyor. UEFA müfettişi geldi... Neredeyse isyan çıkacak! “Türk olarak rencide oldum” diyen mi ararsın, “burası müstemleke mi?” diye soran mı...
Herkes, bu kadar “dik” dursa...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Sizin için basit bi detay olabilir. Bence, halimizi ortaya koyan çok önemli bi pozisyondur... UEFA eleme maçında golünü atan Beşiktaşlı Almeida, şehitlerimize saygısını göstermek için, onur duyulacak bir davranışta bulundu, asker selamı çaktı; tüm gazetelerimizin birinci sayfalarında yer aldı. Halbuki, bu asker selamını Türkiye’ye tanıtan kişi, Asker Bülent, yani Bülent Uygun’du. İlaç için bir gazete bile “Almeida, Asker Bülent gibi selam çaktı” diyemedi. Belli ki, cısss’tı... Bugüne kadar her fırsatta Asker Bülent’in selam çakma fotoğrafını kullananlar tırsmıştı, sanki vebalıymış gibi hiç bahsetmemeyi tercih etmişlerdi.
Herkes, biraz “vefalı” olabilse...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Daha düne kadar Aziz Yıldırım’a övgüler yağdıran, görür görmez ayağa kalkıp ceket ilikleyen, gelmiş geçmiş en büyük başkan ilan edenler... Bugün Aziz Yıldırım’ın ne kadar hatalı işler yaptığını, hatta, kendi düşen ağlamaz hesabı, bu olanları hak ettiğini yazıyor.
Herkes, bu yalakaların suratına tükürse biraz...
Hiç sorun kalmayacak aslında.
Şehide “ceset” deniyor, sınırlar delik deşik, ulusal güvenlik evlere şenlik, Genelkurmay Başkanı’nı bile dinlemişler, “kepazeyiz” diyor, ormanlarımızı yakıyorlar, Antalya’da plajda bomba patladı... Her yakalayan soruyor, abi sen gazetecisin, ne olacak bu süperlig’in hali?
Herkes, tuttuğu takım kadar kafa yorsa bu memlekete... Hiç sorun kalmayacak aslında.
Yılmaz Özdil/Hürriyet