KAYMAKAM DA OLABİLİRDİ MÜFETTİŞ DE O SPİKERLİĞİ SEÇTİ!..İŞTE OKAY KARACAN'IN SPİKERLİK SERÜVENİ!..
Uzun yıllar NTV'de çalıştıktan sona şimdi TRT'nin en gözde spor spikerlerinden olan Okay Karacan spor ve spikerlik üzerine bilinmeyen yönlerini anlattı.
Halk 'deliler gibi' spor programı izlemiyor! | |
Okay Karacan, 2-3 saat süren spor programlarını hem lüks hem zaman israfı olarak görenlerden. Futbolun reytingi düşük." diyen Karacan "Sadece medya içerisinde insanlar birbirlerini izledikleri için halkın da deliler gibi kendilerini takip ettiklerini zannediyorlar. Oysa futbol programlarının izlenme oranları ilk 100'e giremiyor." ifadesini kullanıyor. Kaymakam da olabilirdi müfettiş de, spikerliği seçtiUzun yıllar NTV'de çalıştınız. Daha sonra sizi Habertürk, TRT ve Kanal 24'te gördük. NTV'den neden ayrılmıştınız? NTV'ye 1996 yılında kuruluş aşamasında girdim. Rahmetli Kenan Onuk çok iyi bir spor ekibi kurmuştu. Ekibin iyi olması kanalın spora yatırım yapmasını sağladı. Biz de işimizi iyi yaptık. NTV bugün prestijli bir kanalsa spor ekibi olarak payımız çoktur. NTV'den özel sebeplerden dolayı 2007'de ayrıldım. NTV benim bebeğim, TRT babam gibidir. 2 yıl geçmiş olmasına rağmen sokakta insanlar hâlâ beni NTV Spor'daki Okay Karacan olarak tanıyor ve öyle hitap ediyor. Daha sonra Habertürk'e geçtiniz... NTV'den, Habertürk'ten teklif aldığım için ayrılmadım. Ayrıldıktan sonra beni arayan tek kuruluş Habertürk'tü. Orada başladım. Bir yıl spor müdürlüğü yaptım. Sonra ayrıldım. Şu kadarını söyleyeyim NTV steril bir ortamdı, bir ada gibiydi. Habertürk'le başlayan yeni mesaimde ana kıtayı tanıma fırsatım oldu. İdareciliği ve yayın sorumluluğunun üzerinizde olmasının ne anlama geldiğini öğrendim. Ana kıtaya ilk adım atmak açısından önemliydi. Spikerlik serüveniniz TRT'yle başlıyor. İktisat mezunusunuz. Nasıl başladı bu serüven? 1992'de sınavla TRT'ye girdim. O yıl benimle birlikte altı kişi sınavı ve mülakatı geçip spor spikeri olarak başlamıştı. İstanbul Üniversitesi İktisat bölümünü bitirdim. Kamu yönetimi hayali kuruyordum. İçişleri Bakanlığı'nın kaymakamlık, Sayıştay'ın, Danıştay'ın, bankaların müfettişlik sınavlarına girdim. Bir kısmını kazandım, bazılarında istediğim başarıyı elde edemedim. Kazandıklarım arasında TRT de vardı. TRT'nin hem muhabirlik hem spikerlik sınavında başarılı olmuştum. TRT Eğitim Dairesi'nden hocalar sözlü mülakatta benim spiker olmam gerektiğini, Türkçemin çok güzel olduğunu söyledi. Eğitim programına alındık. Tansu Polatkan, Mehpare Çelik, Orhan Ertanhan gibi ustalardan ders aldık. Eğitime farklı spor dallarından antrenörler, hakemler gelmişti. TRT büyük bir okuldur. Bizi spor spikeri olarak değil anlatıcı olarak yetiştirdi. Parlamento muhabirlerinin yanında 6 ay staj yaptım. Tansu Çiller'i takip ettik. Haber nasıl yazılır, haberi nasıl toplayıp getirirsin? Nasıl montajlarsın, bunları öğrendim. Sizinle birlikte sınavı kazanan altı kişi kimlerdi? Show ve Lig TV spikeri Melih Gümüşbıçak, Türk futbolunun sesi Melih Şendil, TRT Spor haberlerinin başına getirilen Yalçın Çetin, Telelig'i sunan Kerem Öncel, Stadyum programını yapan Erdoğan Arıkan ve atletizm müsabakalarını anlatan Güven Göktaş... Bu arkadaşların hepsi şu an çok iyi yerde. Kaymakam ya da müfettiş olacakken spor spikeri oldunuz. Futbolla ilginiz ne düzeydi o günlerde? Çocukluğumdan beri futbol maçlarına giderdim. 8 yaşımdan beri gazete okurum. Özellikle spor haberlerini... Olağanüstü bir gündem takip etme alışkanlığım vardı. Gazeteden kupürler keserdim. Evimde bir oda dolusu gazete koleksiyonu var. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş bütün bu takımların İstanbul'daki maçlarına giderdim. Kendi kendime maç anlattığım çok olmuştur. Sporun tamamen içindeydim. Pazar günleri eskiden herkes futbolu radyodan dinliyordu. Belki de radyo günlerinde büyülü kutudan çıkan sestir beni bu işe sokan. İlk maçınızı radyoda mı anlatmıştınız? 1993'ün Mart ayıydı. Tek başıma anlattığım ilk maç Gaziantep-Gençlerbirliği maçıydı. Antep cezalı olduğu için maç Mersin'de oynanıyordu. Hiç unutmam, maça geçmeden önce bir taraftar gelip bana, "Buraya Abidin Aydoğdu geldiğinde ters bir laf etmişti, dövdük." dedi. Öztürk Pekin geldiği zaman hırpaladılar, Hüseyin Başaran geldiği zaman şöyle oldu böyle oldu, saydı bir sürü... Aynı yılın eylül ayına doğru da televizyonda maç anlatmaya başladım. 1994'te de dünya kupasında buldum kendimi. Mesleğe hızlı başlamışsınız... 1994 yılının Haziran ayında Dallas'ta dünya kupasınıanlatıyordum. Ama kolay olmadı. Bu süreçte gece gündüz çalıştım. Muhabirlik yaptım, haber yazdım, hentboldan voleybola birçok maç anlattım. TRT'de anlattığım ilk dünya kupası maçım Bulgaristan-Nijerya müsabakasıydı. Dakika dakika hatırlıyorum. Hatta Stoichkov endirekt vuruştan topu ağlara göndermişti. Bütün stat 'gol' diye ayağa kalktı. Çevremdeki bütün spikerler 'gol' diye ayağa kalktı. Amerikan rejisi pozisyonu defalarca ekrana getirdi. Gol sevinçlerini verdi. Hakem topun kimseye değmeden ağlara gitmesinin gol olmadığını işaretleriyle gösterdi. Ben top ağlara gider gitmez bu gol olmaz. Top kimseye değmeden ağlara gitti, diye anlatmıştım. Tam cümlem şöyleydi: "Hayır hayır gol değil. Stoichkov gibi tecrübeli bir oyuncunun böyle vuruşlarda topun direkt ağlara gitmesinin gol olmadığını bilmesi gerekirdi." Hocam Tansu Polatkan hemen beni arayıp tebrik etmişti. Bu reaksiyonumun insanlar tarafından tebrik görmesi hiç unutmayacağım bir başlangıç yapmamı sağladı. Taklit ettiğiniz spiker var mıydı? Ben kimseyi taklit etmedim ama Levent Özçelik'in tarzından esinlendiğimi söyleyebilirim. Siz çok sakin maç anlatan gruptasınız. Ama meslektaşlarınızın çoğu bağırıp çağırarak maç anlatıyor. Güntekin Onay da bundan şikâyet ediyordu. Siz? Bağırma işi CİNE5 döneminde ayyuka çıktı. Erol Aksoy CİNE5'in dijital kutularının satışının sağlanması için oyunun daha heyecanlı olduğu izlenimi doğsun istiyordu. O dönemdeki spikerlere 'yüksek sesle anlatın' diye baskı yapıyordu. O alışkanlık olarak yerleşti. Erol Aksoy gittikten sonra da devam etti. Ben hiçbir zaman kıyametler kopartarak maç anlatmadım. O zaman bana yanlış yapıyorsun, diye uyarılar da geldi. Ama bunun böyle olmadığını biliyordum. Ülkemizde sorun bağırıp çağırarak maç anlatmak değil. Spikerlere gördükleri oyunla ilgili yorum yapma özgürlüğünün tanınmaması bir sorun. Her kanalda spor programı var. Kimileri sabaha kadar sürdürüyor muhabbeti... Esas ürün futboldur. Maçtan sonra 3 saat muhabbet dinlemek hem lüks hem zaman israfı. Programlar maç öncesi en fazla 10 dakikayla, maç sonrası da 15 dakikayla sınırlandırılmalı. Ama öyle olmuyor maalesef. Siz de bunun içerisinde olmak zorundasınız. Bizde yapılanlar spor programı değil. Cafcaflı stüdyo, renkli laflar eden yorumcular, sıra dışı konuklar getirip dikkat çekmeye çalışıyorsunuz, yaptığınız şey spor programı olmaz, spor magazin programı olur. Ben çoğu spor programına, spor magazin programı denmesini teklif ediyorum. Bu programlar çok izleniyor mu? Futbol programları 1990'lı yıllarda çok yüksek reyting alıyordu. Ve her kanalda vardı, vazgeçilmezdi. Zamanla izlenme oranı düştü, ilk 100'ün içerisine giremez oldular ve kayboldular. Demek ki Türk insanı bu programları izlemiyor. Çünkü programda konuşmacıların ne diyeceklerini tahmin ediyor. Futbol programlarının çok büyük izlenme oranı yok. Sadece medya içerisinde insanlar birbirlerini izledikleri için halkın da deliler gibi kendilerini izlediklerini zannediyor. Ama durum böyle değil, reytingler bunu gösteriyor. Formula yarışlarını da anlatıyorsunuz. F1 anlatmaya ne zaman başladınız? 1999 yılıydı. NTV, Formula'nın yayın hakkını almıştı. İlk başlarda Fuat Akdağ anlatıyordu. Ama idari işleri olduğu için yurtdışına çıkamıyordu, zaman ayıramıyordu bu işe, Fuat bıraktı. Kenan Onuk bu işi yapacak birini arıyordu. "Bir yarışlığına yardımcı olayım." dedim. Daha önce hiç yarış anlatmamıştım. Rahmetli Onuk, "Bir yarış anlat, aradaki bir ayda birisini buluruz." dedi. Sıralama turlarını arkadaşım Serra Onay'la birlikte anlattım. "Tamamdır. Siz anlatıyorsunuz." dedi. 99 Brezilya Grand Prix'si idi. NTV'de 6 yılda 100 yarış anlattım. Şimdi TRT'de devam ediyorsunuz... Anlattığım 101. yarış Türkiye Grand Prix'siydi. TRT'ye dönüşünüz nasıl oldu? TRT'yle program yapmak üzere anlaştım. Babaevine dönmüş oldum. TRT stüdyolarının kokusu benim için gül bahçesi gibidir. Büyük bir huzur duyarım koridorlarda yürürken. Bundan sonra uzun uzun Formula 1 sunuculuğu yapmak istemiyorum. Yarışı Serhan Acar anlatır. Türkiye'deki organizasyonda görevli olduğu için ben anlattım. Yılda bir iki yarış anlatmak beni mutlu edecek. Zaman'da yazmaya nasıl başladınız? Çocukluğumdan beri kendi çapımda yazıyorum. Ama yazarlık konusunda bir iddiam yok. Çünkü yazarlık başlı başına bir iş. Zaman'ın spor müdürü Serkan Akcan teklifte bulundu. Çok nazik, kendimi değerli hissedeceğim bir davetti bu. Hemen kabul ettim. Gazetede yazma isteğimi yerine getirmeme vesile oldukları için Ekrem Dumanlı'ya S da Serkan Akcan'a da çok teşekkür ederim. Tepkiler nasıl? Çok mail aldım. Sokakta insanlar sempatilerini belirtti. Telefonla arayanlar oldu. Beklediğimden çok fazlaydı dönüş. Özellikle yurtdışından çok e-posta aldım. Hepsine tek tek dönmem mümkün olmadı. Sizin aracılığınızla herkese teşekkür ediyorum. Zaman takip ettiğiniz gazetelerden miydi? Zaman'ın yeni çıktığı dönemler ben üniversitedeydim. Bizim eve Tercüman, Hürriyet ve Cumhuriyet girerdi. Hafta sonu bütün gazeteleri okurdum. O dönemden tanıyorum. Zaman gazetesi iki uç arasında bir alternatif orta noktayı gösteriyor. *** 1968 İstanbul doğumlu. Babası Tokatlı, annesi Giritli. İstanbul Üniversitesi'nde İktisat okudu. Öğrencilik yıllarında judo yaptı, kahverengi kuşak sahibi. 1992'de TRT'de spiker olarak işe başladı. 2 dünya kupası anlattı ama Türkiye liginden hiç maç anlatmadı. Beşiktaşlı Kanal 24'ün spor müdürlüğünü yapıyor. Formula 1'in kitabını yazıyor. Yiğiter Uluğ'un yazılarını özlüyor. Bir İstanbul aşığı. Evli, 13 ve 10 yaşında iki kız babası. Murat Tokay/ZAMAN |