KATİL BAAS REJİMİ UÇAĞIMIZI VURDU PEKİ SİZ NEYİ VURUYORSUNUZ?

Cengiz Çandar ve Taraf gazetesine sert eleştiriler yönelten Salih Tuna 'Suriye uçağımızı vurdu siz neyi vuruyorsunuz?' diye sordu...

Suriye uçağımızı vurdu siz neyi vuruyorsunuz?

Birkaç yıl önce Suriye ile İsrail arasında "arabulucu" rolü oynuyorduk; Suriye ile savaşın eşiğine geldik şimdi.

Kısa süre önce Mavi Marmara katliamı nedeniyle İsrail’le kafa kafaya gelmiştik; şimdi "İsrail’in tehdit ettikleriyle" kafa kafaya geldik.

İran, Suriye’ye karşı herhangi bir saldırıyı kendisine yapılmış sayacağını daha evvel dile getirmişti.

Peki...

Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantısı sürecinden bugünlere nasıl geldik?

Hikayesi zor...

Şu kadarını bilelim ama: Türkiye’nin Suriye’yi demokratikleştirerek dönüştürme sürecine izin verilmedi.

Katil Baas rejimi de doğası gereği buna direndi.

Türkiye’nin mahut rejimi muhalifler eliyle alaşağı etmesinin (hele ki İhvan’ın bu süreçte güçlenerek kontrolü ele geçirmesinin) istenmediği de ortaya çıktı.

Türkiye bilfiil savaşa sokulmak istendi.

Türkiye kendisine oynanmak istenen işte bu oyunu görmüş, frene basmıştı.

Etnisite ve mezhep asabiyeti üzerinden "İslamcılık" tasfiye edilerek, Müslümanların yoğunlukta yaşadığı bütün ülkeler bu oyuna elverişli hale getirildi.

O kadar ki...

Dünün "İslamcıları" oryantalistik tasnifleri ağızlarından düşürmez oldu. "Şii ekseni"nden "Şii-Sünni çatışması"na kadar bir yığın "cahiliye lakırdısı" gırla gitti.

Bu oyun...

Kissinger’in 11 Eylül saldırılarının hemen ardından "Bundan sonra çatışma Müslümanların arasında olmalıdır.." yollu açıklamasında karşılığını bulan bir oyundur.

Bu oyun...

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un bile "Batı İslam dünyasını bölmeye çalışmamalı.. Müslümanları birbirine kırdırmaktan vazgeçmeli.." şeklinde dile getirdiği halin tezahürüdür.

Bu oyun...

"İran, Suriye, Türkiye çatışmasının tuzak" olduğunu dile getiren Sezai Karakoç üstadımızın, "Batı nihai işgali, son işgali yapmak peşindedir. Öyle bir işgal ki, bir daha İslam’ın dirilişi vaki olmasın, İslam haritadan silinsin. Hadise budur. Tehdit hatta tehditten de öte içinde yaşadığımız gerçek budur.." dediği korkunç bir oyundur.

Türkiye, yine Sezai Karakoç’un ifadesiyle, "Moğol ve Haçlı istilasından daha kötü" bu oyunu gördü.

Oyunu görmek elbette tehlikeliydi.

Zaten "müttefiklerimiz" de hiç vakit kaybetmedi.

1 Mart tezkeresiyle yükselen, "One Minute" çıkışıyla tavan yapan itibarımıza sinsice vurmaya başladılar.

Mesela, Taraf gazetesinin New York Times kaynaklı manşeti, "CIA Beşşar’a karşı Türkiye’de üslendi" şeklindeydi.

Ortadoğu halkları nezdinde prestijimizi yok etmek için gammazlıyorlardı.

Türkiye istedikleri gibi hareket etmediğinde demek bu yönteme başvuruluyordu.

Sevgili Cengiz Çandar’ımız da AK Parti’nin kimi uygulamalarını Suriye rejimine benzettiği yazısında bu yöntemi devreye sokmuştu: "Bu yeni dinamiklerin etkisiyle, Türkiye, adım adım, ABD’nin bölgedeki ’taşeronu’ durumuna kayıyor. Bu sıfat, aynen böyle ’sub-contractor’ olarak Amerikan ve İngiliz basınında kullanılıyor. Suriye, Washington tarafından adeta Türkiye’ye ’ihale edilmiş’ halde. / Öyle olmasa, Tayyip Erdoğan kardeşi bildiği Başşar Esad ile sırf ’sözünü tutmadı, reform yapacağım dedi yapmadı’ gerekçesiyle sekiz ay içinde ’kardeş’ten ’hasım’ konumuna kayar mıydı? Bu gerçek bir gerekçe olsa, Sudan Devlet Başkanı’na Türkiye’nin kapıları ardına kadar açık tutulur muydu?.." (11 Kasım 2011, Radikal)

Uzun lafın kısası, katil Baas rejimi uçağımızı vurdu; "müttefiklerimiz" itibarımızı vurmak istiyor.

Salih Tuna/Yeni Şafak