Karar'la ilgili dedikodulara cevap verdi: İhaleden anlamayız ne iş yapsaydık?
Karar gazetesi yazarlarından Yusuf Ziya Cömert, Karar gazetesi ile ilgili dedikodulara köşesinden cevap verdi.
Yeni Şafak’tan ayrılarak yeni kurulan Karar gazetesine geçen Yusuf Ziya Cömert, gazetesinin ilk sayısındaki köşesinde, kendilerine yöneltilen ‘Tayyipçi’, ‘paralelci’, ‘Abdullah Gül’e yakın’ gibi eleştirilere yanıt verdi. Cömert, siyasi geleneklerinin Ahmet Cevdet Paşa’dan, Mehmet Akif Ersoy'a, Necip Fazıl Kısakürek’ten, Sezai Karakoç’a dayandığını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da aynı gelenekten olduğunu belirtti. Cömert, gazete kurmalarının nedenini şöyle açıkladı: ‘’Bizim mesleğimiz gazetecilik. İşten atıldık. Limon satmayı bilmiyoruz. İhale işlerine hiç aklımız ermiyor.’’
Cömert’in bugün (7 Mart 2016) yayımlanan ‘’İhaleden anlamayız, ne iş yapsaydık?’’ başlıklı yazısı şöyle:
Bismillahirrahmanirrahim.
‘Karar’ bir başlangıç. Başlarken, ‘Bismillah’ demek lazım.
Ben biraz ziyade yaptım. Rahman ve Rahim’le tamamladım.
Zira, ‘Rahmet’e, merhamete, hem bireyler olarak, hem millet olarak çok ihtiyacımız var.
Geçen hafta Yeni Şafak’taydım. Şimdi Karar’dayım.
Karar’daki ilk yazımda, Yeni Şafak’ın vefasına, dostluğuna şükranımı beyan etmem gerekir. Ben onlardan razıyım, Allah da razı olsun.
Biz birkaç haftadır Karar’ın çıkışından bahsediyoruz. Açık hava reklamları çoktan başlamıştı. Karar.com’da da ilan ettik.
Haberin altına yazılan yorumlar çok ilginç.
Büyük çoğunluk, bizim ‘yandaş medya’ olacağımızı varsayarak ileri geri konuşuyor.
‘Tayyipçi’ diyorlar, ‘yalaka’ diyorlar, ‘iktidarın bir oyunu’ diyen bile var.
Küfrediyorlar.
Küçük bir azınlık da Karar’ın ‘paralel’ olduğunu düşünüyor.
Tek tük başka yakıştırmalar da yapmışlar.
‘Abdullah Gül’cü, ‘Davutoğlu’cu, ‘Arınç’çı. Laf çok.
Milletin ağzı torba değil ki büzesin.
Ayrıca niye büzelim milletin ağzını, konuşsun millet.
Konuşsun da, mümkünse doğru konuşsun.
Argoda söylenir, ‘bizim de edimiz, akrabamız var, anamız babamız, bacımız, kardaşımız var’ demenin kestirme yolu.
“Biz, ağaç kovuğundan çıkmadık.”
Burada sözkonusu fikirse biz de fikren ağaç kovuğundan çıkmadık.
Bir ‘fikri neseb’imiz var.
‘An millete İbrahim’den başlasak uzun olur fakat hiç olmazsa kendi siyasetimizin yakın mazisine kadar gidelim.
Ahmet Cevdet Paşa, iyi bir başlangıç olabilir.
Mehmet Akif de öyle.
Necip Fazıl da, Sezai Karakoç da...
Bu ‘fikri nesep’ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ınkiyle, eski Cumhurbaşkanı Gül’ünküyle, Başbakan Davutoğlu’nunkiyle aynı fikri neseptir.
Muaheze edilirsek, bununla muaheze edilelim.
Ya da güncel siyasete inelim. Milli Nizam’dan AK Parti’ye, MTTB’den Akıncılar’a kadar.
Yine de böyle ileri-geri konuşanlara fazla laf söyleyesim yok.
Çünkü bilmiyorlar. Dedikodulara, ezberlere, kötü niyetli yakıştırmalara ya inanmışlar ya da inanmak kolaylarına gelmiş.
Olur böyle şeyler.
Bir de bile bile yapanlar var.
Kirlilik, biliyorsunuz modern zamanlarda özel bir anlam kazandı.
Arapça’daki ‘necaset’ kelimesinin anlamı bir kenarda durmakla beraber, necaset olmayan, daha çok çirkinliğe benzeyen bir anlam.
Hava kirliliği, gürültü kirliliği, uydu kirliliği, aklınıza ne gelirse...
Öyle bir kirlilikle karşı karşıyayız.
Hık demişler, paralelin burnundan düşmüşler. Huyları cinsleri çok benziyor.
Gürültü şu: Bizi hangi üst akıl bir araya getirmiş?
Rahmetli Ahmet Şişman kurmuştu İzlenim’i. Ocaktan’la, Mustafa’yla, İbrahim'le ilk birlikte çalıştığımız yer orasıdır. Üst akıl Ahmet Şişman’sa selam olsun Ahmet Abi’ye. (Ben, Otakçılar’dan Fatih’e geçerken selamlıyorum Ahmet Abi’yi. Kabri orada.)
Şimdiki Cumhurbaşkanımız Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu hafta, ‘Öteki Türkiye kazandı’ diye kapak yapmıştık.
Biz, o günlerin ‘öteki Türkiye’siyiz.
Sonra Yeni Şafak’ı kurduk. Tıpkı şu anda Karar’ı kurduğumuz gibi.
Yeni Şafak’ta, 28 Şubat faşistleriyle bir gazete olarak nasıl kavga edilirse öyle kavga ettik.
Daha sonra da paralel kumpasla...
Yani biz hep buradayız. Bize ‘laga luga’ edenlerden daha çok buradayız.
Hadi geçelim kirliliği.
Hayata dair bir gerçek var.
Bizim mesleğimiz gazetecilik.
İşten atıldık. Limon satmayı bilmiyoruz.
İhale işlerine hiç aklımız ermiyor.
Şu halde, ne yapabiliriz?
Cömert’in bugün (7 Mart 2016) yayımlanan ‘’İhaleden anlamayız, ne iş yapsaydık?’’ başlıklı yazısı şöyle:
Bismillahirrahmanirrahim.
‘Karar’ bir başlangıç. Başlarken, ‘Bismillah’ demek lazım.
Ben biraz ziyade yaptım. Rahman ve Rahim’le tamamladım.
Zira, ‘Rahmet’e, merhamete, hem bireyler olarak, hem millet olarak çok ihtiyacımız var.
Geçen hafta Yeni Şafak’taydım. Şimdi Karar’dayım.
Karar’daki ilk yazımda, Yeni Şafak’ın vefasına, dostluğuna şükranımı beyan etmem gerekir. Ben onlardan razıyım, Allah da razı olsun.
Biz birkaç haftadır Karar’ın çıkışından bahsediyoruz. Açık hava reklamları çoktan başlamıştı. Karar.com’da da ilan ettik.
Haberin altına yazılan yorumlar çok ilginç.
Büyük çoğunluk, bizim ‘yandaş medya’ olacağımızı varsayarak ileri geri konuşuyor.
‘Tayyipçi’ diyorlar, ‘yalaka’ diyorlar, ‘iktidarın bir oyunu’ diyen bile var.
Küfrediyorlar.
Küçük bir azınlık da Karar’ın ‘paralel’ olduğunu düşünüyor.
Tek tük başka yakıştırmalar da yapmışlar.
‘Abdullah Gül’cü, ‘Davutoğlu’cu, ‘Arınç’çı. Laf çok.
Milletin ağzı torba değil ki büzesin.
Ayrıca niye büzelim milletin ağzını, konuşsun millet.
Konuşsun da, mümkünse doğru konuşsun.
Argoda söylenir, ‘bizim de edimiz, akrabamız var, anamız babamız, bacımız, kardaşımız var’ demenin kestirme yolu.
“Biz, ağaç kovuğundan çıkmadık.”
Burada sözkonusu fikirse biz de fikren ağaç kovuğundan çıkmadık.
Bir ‘fikri neseb’imiz var.
‘An millete İbrahim’den başlasak uzun olur fakat hiç olmazsa kendi siyasetimizin yakın mazisine kadar gidelim.
Ahmet Cevdet Paşa, iyi bir başlangıç olabilir.
Mehmet Akif de öyle.
Necip Fazıl da, Sezai Karakoç da...
Bu ‘fikri nesep’ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ınkiyle, eski Cumhurbaşkanı Gül’ünküyle, Başbakan Davutoğlu’nunkiyle aynı fikri neseptir.
Muaheze edilirsek, bununla muaheze edilelim.
Ya da güncel siyasete inelim. Milli Nizam’dan AK Parti’ye, MTTB’den Akıncılar’a kadar.
Yine de böyle ileri-geri konuşanlara fazla laf söyleyesim yok.
Çünkü bilmiyorlar. Dedikodulara, ezberlere, kötü niyetli yakıştırmalara ya inanmışlar ya da inanmak kolaylarına gelmiş.
Olur böyle şeyler.
Bir de bile bile yapanlar var.
Kirlilik, biliyorsunuz modern zamanlarda özel bir anlam kazandı.
Arapça’daki ‘necaset’ kelimesinin anlamı bir kenarda durmakla beraber, necaset olmayan, daha çok çirkinliğe benzeyen bir anlam.
Hava kirliliği, gürültü kirliliği, uydu kirliliği, aklınıza ne gelirse...
Öyle bir kirlilikle karşı karşıyayız.
Hık demişler, paralelin burnundan düşmüşler. Huyları cinsleri çok benziyor.
Gürültü şu: Bizi hangi üst akıl bir araya getirmiş?
Rahmetli Ahmet Şişman kurmuştu İzlenim’i. Ocaktan’la, Mustafa’yla, İbrahim'le ilk birlikte çalıştığımız yer orasıdır. Üst akıl Ahmet Şişman’sa selam olsun Ahmet Abi’ye. (Ben, Otakçılar’dan Fatih’e geçerken selamlıyorum Ahmet Abi’yi. Kabri orada.)
Şimdiki Cumhurbaşkanımız Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu hafta, ‘Öteki Türkiye kazandı’ diye kapak yapmıştık.
Biz, o günlerin ‘öteki Türkiye’siyiz.
Sonra Yeni Şafak’ı kurduk. Tıpkı şu anda Karar’ı kurduğumuz gibi.
Yeni Şafak’ta, 28 Şubat faşistleriyle bir gazete olarak nasıl kavga edilirse öyle kavga ettik.
Daha sonra da paralel kumpasla...
Yani biz hep buradayız. Bize ‘laga luga’ edenlerden daha çok buradayız.
Hadi geçelim kirliliği.
Hayata dair bir gerçek var.
Bizim mesleğimiz gazetecilik.
İşten atıldık. Limon satmayı bilmiyoruz.
İhale işlerine hiç aklımız ermiyor.
Şu halde, ne yapabiliriz?