Karar yazarı veryansın etti: "O medyadan kime, ne hayır gelecek?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde danışmanlığını da yapan Karar yazarı Akif Beki, 31 Mart seçimlerinden alınan sonuçlardan sonra "darbe" manşeti atan iktidara yakın medyayı eleştirdi.

Karar yazarı Beki, İstanbul'daki seçimde "FETÖ"cülerin müdahale ettiğini söyleyenlere, "Sulandırma, inandırıcılığını daha da aşındırma ve sırtında kambura dönüştükleri iktidarı bir tur daha yıpratma pahasına, siyasete alet ediyorlar FETÖ’yle mücadeleyi" tepkisini gösterdi. "Seçimleri iptal ettirme iddiasını kazandırsa bile seçmen nezdinde kazandırmadığı görüldü" ifadesini kullanan Beki, "Kaş yapayım derken bu göz çıkarma ısrarı niye?" diye sordu.

Beki'nin "Medyası iktidara yine ayak bağı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Terfiye, tayine, işe iadeye, bakan ya da büyükelçi atanmaya ‘adamına göre’ mani olmayan halleri söyleyin desem...Bir çırpıda sayarsınız; FETÖ darbe ihanetinden tutuklanmış kardeş, FETÖ’cülükten ihraç eş, FETÖ soruşturması geçiren hısım akraba, FETÖ soruşturmasından takipsizlik ve FETÖ suçlamasından beraat...

Ancak dün bir manşetten, Maltepe’deki sandıkların FETÖ’ye teslim edildiğinin kanıtı olarak da sunuldu bunlar.

Demek ki bu suçlar, sadece adamına göre şahsi olmuyor. Suçluluğun ispatı, sadece adamına göre kesinleşmiş mahkumiyet kararı gerektirmiyor. Takipsizlik ya da beraat, sadece adamına göre masumiyet ve aklanmaya yetmiyor.

Ya ne mi?

Gayretkeşlerin ıkınmalarına bakılırsa bir ayrıcalık kriteri daha eklendi. Artık sadece adamına göre değil, aynı zamanda seçimine göre de değişiyor durum.

Ve giderek bozulan bu hukuk, adalet algısını, borazanlarının ayarsız ucuzluklarına borçlu iktidar.

İstanbul’daki sandık kurullarında görevlendirilmiş kimseler mesela...İstedikleri kadar takipsizlik, beraat ya da OHAL Komisyonu’ndan memuriyete iade hakkı almış olsunlar. İstedikleri kadar, aile fertlerinin FETÖ şüphelisi oluşunun kendilerini bağlamayacağından dem vursunlar. Dün yargıda aklanmaları, bugün masum yapmıyor hiçbirini.

Gayretkeş medyanın külahına anlatsınlar. 31 Mart’ta sandıkta dönen organize kumpasın, örgütlü müdahalenin, tam teşkilatlı darbenin suçlusu direkt onlar...

Medya mahkemelerinde bir tuzak kurma cürmü işlendiğine de, zanlıların sandık başında görevlendirilmek suretiyle bu cürme iştirak ettiklerine de kesinkes hükmediliyor.

Seçimlerdeki şaibe ve usulsüzlükler nasıl su götürmüyorsa...GBT kara listesine alınarak fişlenmiş olağan şüpheliler de sorumlu tutulmaktan kurtulamıyorlar.

Yanlış zamanda, yanlış yerdeki sandıkların başında bulunmasalar kısmetlerine çıkar mıydı böyle ithamlar; tabii ki hayır.

İstanbul ucu ucuna kaybedilmese, seçimi kaybettiren karanlık parmaklar aranmayacak, Maltepe’deki 122 görevli de kıl payı sandık darbesine karışmış olmayacaktı. Bahtlarına küssünler...

Sandığa şaibe düşüren örgüt bağlantıları ifşa edildi.

Şöyle sıralanıyor kanıtlar...Filankes FETÖ’den takipsizlikle sonuçlanan bir soruşturma geçirmiş, falankesin doktor kardeşi kamudan ihraç. Şunun adı Bank Asya soruşturmasında geçmiş, bu sandık kurulu başkanı memuriyetten ihraç edilip OHAL Komisyonu ile geri dönmüş filan festekiz...

Muhalefetle seçim yarışını terörle mücadele havasına sokmak seçim kazandırsaydı, zaten bu cevvalliklere lüzum kalmazdı.

Seçim öncesi denendi, muhalefet adayları hakkında tutulan ama hukuki karşılık taşımayan istihbarat fişleri yayınlandı. Ve fakat ‘belediyeleri teröristlere teslim etmeyin’ kampanyası ters mi tepti, faydadan çok zarar mı verdi; sonuçlar ortada...

Yine de AK Parti’nin itirazını “Sandıklar FETÖ’ye teslim edilmiş” gerekçesine dayandırıyor aynı işgüzarlar.

Güya iktidarı savunmak adına, terörle mücadeleyi istismar edip hoyratça kullanmaktan şaşmıyorlar.

Sulandırma, inandırıcılığını daha da aşındırma ve sırtında kambura dönüştükleri iktidarı bir tur daha yıpratma pahasına, siyasete alet ediyorlar FETÖ’yle mücadeleyi.

Seçimleri iptal ettirme iddiasını kazandırsa bile seçmen nezdinde kazandırmadığı görüldü. Kaş yapayım derken bu göz çıkarma ısrarı niye? Kara propagandadan başka kuş bilmezse, o medyadan kime, ne hayır gelecek?