KARADENİZ EYLEMİNİN NEDENİ ''ÇILGIN PROJE'' Mİ? ATİLLA AKAR EZBERLERİ BOZACAK!

Deneyimli gazeteci Atilla Akar, Başbakan Erdoğan'ın Kastamonu mitingi sonrasında koruma eskortlarının uğradığı saldırıyı analiz etti.

“Karadeniz Eylemi” Başbakana bir “Mesaj” ve “Gözdağı”dır! (Eylem “Çılgın Proje” Sebebiyle mi Yapıldı?)

Hemen herkes başbakanın Kastamonu mitingi sonrasında koruma eskortlarının uğradığı saldırıyı daha ziyade iç politika ve yaklaşan seçimlerle ilgili açıklamaya eğilim gösteriyor. Ben ise böyle düşünmüyorum. Daha doğrusu “ihtimal sıralaması” ve “konjonktür” böylesi bir yoruma el verse de daha alt basamaklarda olduğunu zannediyorum. Zaten hemen hazır “şablon okumalar”ın zararı da bu gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Dolayısıyla “okuma”yı “isabetli” yapamazsanız adresi, amacı ve mümkün gelişmeleri de iyi analiz edemezsiniz. Hemen beraberinde bu alacağınız “önlemleri” de etkileyecektir. ( Örneğin olayı “üç beş terörist”e bağlarsanız başka “dış bir servis yönlendirmesi” ne bağlarsanız başka önlemler almanız gerekir.) Sayın başbakanın çevresinde ne gibi “güvenlik analistleri” var bilmiyorum ama yanlış bir analizin sonuçları kötü olabilir.

Hele de İçişleri Bakanı Osman Güneş’in konuşmasındaki gibi artık klişe hale gelmiş “Terörün gözünün kör ve hedefinin olmadığını” söylemek ve “İstiyorlar ki, insanlar huzursuz olsun. kaos olsun, ortalık gerilsin, halk öfkelensin” şeklindeki açıklaması iyice sıradandır. Çünkü ne terörün gözü “kör”dür ne de “hedefinin olmadığı” doğrudur. Ayrıca “terör”ün “düzen olsun”, “ortalık rahatlasın”, “halk yatışsın” diye yapılmadığı da zaten aşikârdır!

Özellikle de suikastlar ve benzeri eylem girişimleri tarihinden dolayı biliyoruz ki bu tarz olaylar bünyelerinde göründüğünden çok daha karmaşık amaçlar ihtiva edebilmektedirler. Özellikle “devletler arası münasebetleri” ilgilendiren alana ait “çelişkiler” barındırıyorlarsa daha da grift bir hal alabilmektedirler. Bu yüzden ayrıca eylemin “kodları”nı doğru çözmek ayrı bir önemdedir.

“ÇILGIN PROJE” KARADENİZ’DE TAŞLARI YERİNDEN OYNATTI!
Peki bununla neyi kastediyorum ya da böyle düşünmeme sebep olan nokta nedir?
Öncelikle belirtmeliyim ki başbakan Erdoğan’ın kısa bir süre önce gündeme getirdiği ve kamuoyunda “çılgın proje” olarak tanımlanan “İkinci Boğaz” projesi bölgesel hatta küresel hesap ve dengeleri sarsıcı bir mahiyettedir ve “stratejik su yolları” üzerindeki geleneksel statükoyu bozar bir görünümdedir. (Burada projenin “iyi” mi “kötü” mü, “doğru” mu “yanlış” mı olduğu veya “faydaları” ya da “zararları” üzerine bir tartışmaya girmeyeceğim. Bu yeterince yapıldı zaten. Ben sadece projenin kendisini “veri” alıyorum.) Ayrıca bir “iç deniz” olarak Karadeniz’in konumu ile Karadeniz üzerindeki “derin savaş”ın geleceğini de etkileyecektir.
Dolayısıyla bölgede ve dünyada bu projenin destekleyicileri olduğu gibi “rahatsızlık duyan” güçlerde vardır. Öyleyse söylenildiği gibi bu proje sadece “istanbul’un geleceği”, “yeni ticari fırsatlar”, “Boğaz’ın rahatlatılması”, “ekonomik getiriler”le ilgili değildir. Bu konuda sırf “Montrö Sözleşmesi”nin hatırlanması bile başlı başına manidardır! Öyle ki bu projenin gündeme getirilmesi belli merkezlerde “alarm” işaretleri doğurmuş ve bilemeyeceğimiz başka bazı plan veya hesaplara ters düşmüş olabilir. Çünkü söz konusu proje aynı zamanda bir “coğrafik kaydırma”ya denk gelmektedir ve “denge bozucu” sonuçlara yol açacak bir “proje”ye kimi güçler “kayıtsız” kalamazlar. Hele de günümüz dünyasında kendi toprağınız bile olsa üzerinde yapacağınız “coğrafik oynamalar” başkalarını da “çok yakından” ilgilendirmektedir. “Çılgın proje”ninde hangi merkezlerde, hangi domino taşlarını yerinden oynattığını ise bilemiyoruz!

“KARARINI GÖZDEN GEÇİR” MESAJI!
Dolayısıyla (İsteyen gene “komplo teorisi yapıyorsun” desin) son eylemin “terör saldırısı” görünümü verilerek (Taşeronun PKK’mı, PKK içi bir hizip mi, TİKKO mu, doğrudan bir “derin birim” mi, vb olduğunun bir önemi yok) başbakana bir “mesaj” ve “göz dağı”dır. Bu konudaki kararlılığını bir daha “gözden geçirmesi” istenmektedir. Dahası ısrar etmesi durumunda ileride “başına gelebilecekler” hatırlatılmaktadır. Bir Karadeniz kentindeki mitingten sonra yapılması o yüzdendir. Doğrudan başbakana saldırılmaması ancak “koruma eskortları”na saldırılması ise “ısrarın durumunda ileride seni hiçbir koruma ordusu koruyamaz” manasına gelmektedir. (Eylemde “zırh delici çelik uçlu mermi” kullanılması bunun “mesajı”dır.) Maalesef “derin kapışmalar”ın gizli dili budur!

Öyle veya böyle konu mühimdir ve “iç hesaplar”dan çok “dış hesaplar” ve odaklara işaret etmektedir. Özal’ında aslında iç değil “Türki coğrafya”ya ait ciddi adımlar attığı bir dönemde öldürüldüğü düşünülürse durum hiç de “yok canım o kadar da olmaz”la geçiştirilebilecek bir manzara arz etmemektedir. Bu açıdan bakıldığında eylem biranda başka bir çehreye bürünmektedir.

Gören gözler için gayet belirgindir ki, bugün dünyadaki hegemonya savaşı öyle bir noktadadır ki değil yeni ve devasa bir su yolu ya da boğaz açmak “onlar” istemezse bahçene bir su kuyusu bile açamazsın!

Atilla Akar-İNFİAL