"KAPISININ ÖNÜNÜ TEMİZLEYEMEYEN HINCAL'DAN UMUDUNUZU KESİN, BAŞINIZIN ÇARESİNE BAKIN!"...HINCAL ULUÇ NEDEN PES ETTİ?..
SABAH Yazarı Hıncal Uluç sonunda pes etti... Uluç, kapısının önünü temizleyemediğini belirtti ve okurlarına seslenip "Benden umudunuzu kesin" dedi... İşte Hıncal Uluç'un ilginç yazısı...
Kapısının önünü temizleyemeyen Hıncal umutsa..
Goethe'nin "Herkes kendi kapısının önünü temizlese şehir tertemiz olur" dediğini herkes bilir. Herkes her zaman söyler. Ama şehir asla tertemiz olmaz. Çünkü kimse, söylediğini yapmaz..
Şimdi bakın, kendi kapısının önünü temizlemekten aciz Hıncal'a umut bağlamış millet, İstanbul için..
Hıncal uğraşacak da, bu kentte trafik düzelecek..
Boşuna umutlanmayın..
Bu kentte trafik adam olmaz..
O güvendiğiniz Hıncal'ın gelin de kendi kapısına bakın..
Bu kenttin yolları zaten yetersiz. Zaten dar..
Ama yeni bir moda çıktı. Şimdi herkes kafasına göre takılıyor ve kendi kapısının önündeki bir şeridi, kukalarla trafiğe kapıyor. Ya vitrini kapanmasın diye.. Ya da orayı kendi valeleri için boş tutacak ki, müşteri yanaşıp arabasını bıraksın.
Yahu bu yol devletin, yani halkın, orayı nasıl özel mülkiyet yaparsın, hem de yolu daraltma, trafiği yavaşlatma, kilitleme pahasına..
Yazıyorum.. O güne kadar, o yoldan en az beş yüz kere geçmiş, ama umursamamış Trafik Polisleri baskın yapıyor. Kukaları topluyor, ceza yazıyor gidiyorlar. Ama ertesi gün gene eski tas, eski hamam. Çünkü yasak sadece benim yazdığım güne ait..
İstanbul'un dört bir yanı kuka dolu..
Onu da yazıyorum, bir daha..
Sonra bir sabah gazeteye geliyorum ki, benim gazetemin önü kuka dolu.. Polisler de 10 metre ötede, dizi dizi, kukalara bakıyorlar..
Hıncal yazıyor. Hıncal yazdı diye, vatandaş Mehmet'in kukaları toplanıyor, para cezası kesiliyor. Ama Hıncal'ın kendi gazetesinin önü kuka dolu.. Polisin gücü ona yetmiyor.
Bir haftadır orada görevli Sabah özel güvenlikçilerine her sabah söylüyorum, "Bu kukaları kaldırın" diye.. "Peki" diyorlar, aynen devam..
Kuralı savunmakla görevli gazete kuralı ihlal ederse, kuralı uygulatmakla görevli polis, gazetenin korkusu, baskısından, gıkını çıkarmazsa, "Bu kural uygulansın" diye yırtınan Hıncal kendi gazetesinin kuralı hiçe saymasını engelleyemezse, o zaman bu İstanbul adam olur mu?.. Bu kentte trafik düzelir mi?.
Hadi canım sende..
Bu kentte "Gücü gücü yetene" yasası hâkimdir.
Bu kent dağ başıdır. Ne kanun, ne kural vardır.
Polisi zavallıdır, bakmaz, görmez, aldırmaz. Gücü kimsesize, torpilsize yeter ancak.
Bu kent, halkının insafına kalmıştır.
O halkta da, insaf, minsaf yoktur.
Böyle biline..
Umutlar da kesile..
Gemisini kurtaran kaptan.
Başınızın çaresine bakın, İstanbullular..
Kanun sizsiniz!..
Goethe'nin "Herkes kendi kapısının önünü temizlese şehir tertemiz olur" dediğini herkes bilir. Herkes her zaman söyler. Ama şehir asla tertemiz olmaz. Çünkü kimse, söylediğini yapmaz..
Şimdi bakın, kendi kapısının önünü temizlemekten aciz Hıncal'a umut bağlamış millet, İstanbul için..
Hıncal uğraşacak da, bu kentte trafik düzelecek..
Boşuna umutlanmayın..
Bu kentte trafik adam olmaz..
O güvendiğiniz Hıncal'ın gelin de kendi kapısına bakın..
Bu kenttin yolları zaten yetersiz. Zaten dar..
Ama yeni bir moda çıktı. Şimdi herkes kafasına göre takılıyor ve kendi kapısının önündeki bir şeridi, kukalarla trafiğe kapıyor. Ya vitrini kapanmasın diye.. Ya da orayı kendi valeleri için boş tutacak ki, müşteri yanaşıp arabasını bıraksın.
Yahu bu yol devletin, yani halkın, orayı nasıl özel mülkiyet yaparsın, hem de yolu daraltma, trafiği yavaşlatma, kilitleme pahasına..
Yazıyorum.. O güne kadar, o yoldan en az beş yüz kere geçmiş, ama umursamamış Trafik Polisleri baskın yapıyor. Kukaları topluyor, ceza yazıyor gidiyorlar. Ama ertesi gün gene eski tas, eski hamam. Çünkü yasak sadece benim yazdığım güne ait..
İstanbul'un dört bir yanı kuka dolu..
Onu da yazıyorum, bir daha..
Sonra bir sabah gazeteye geliyorum ki, benim gazetemin önü kuka dolu.. Polisler de 10 metre ötede, dizi dizi, kukalara bakıyorlar..
Hıncal yazıyor. Hıncal yazdı diye, vatandaş Mehmet'in kukaları toplanıyor, para cezası kesiliyor. Ama Hıncal'ın kendi gazetesinin önü kuka dolu.. Polisin gücü ona yetmiyor.
Bir haftadır orada görevli Sabah özel güvenlikçilerine her sabah söylüyorum, "Bu kukaları kaldırın" diye.. "Peki" diyorlar, aynen devam..
Kuralı savunmakla görevli gazete kuralı ihlal ederse, kuralı uygulatmakla görevli polis, gazetenin korkusu, baskısından, gıkını çıkarmazsa, "Bu kural uygulansın" diye yırtınan Hıncal kendi gazetesinin kuralı hiçe saymasını engelleyemezse, o zaman bu İstanbul adam olur mu?.. Bu kentte trafik düzelir mi?.
Hadi canım sende..
Bu kentte "Gücü gücü yetene" yasası hâkimdir.
Bu kent dağ başıdır. Ne kanun, ne kural vardır.
Polisi zavallıdır, bakmaz, görmez, aldırmaz. Gücü kimsesize, torpilsize yeter ancak.
Bu kent, halkının insafına kalmıştır.
O halkta da, insaf, minsaf yoktur.
Böyle biline..
Umutlar da kesile..
Gemisini kurtaran kaptan.
Başınızın çaresine bakın, İstanbullular..
Kanun sizsiniz!..