KANDAN MECAZ YAPILMAZ! BAŞBUĞ'A BİR ELEŞTİRİ DE AHMET HAKAN'DAN!

NE zaman “Alman kanı”, “İngiliz kanı”, “Türk kanı”, “Kürt kanı” gibi nitelemeler işitsem fena olurum.

En sıradan, en bayağı, en basit ırkçılıkla karşılaşmanın yol açtığı bir uğultu kaplar her yanımı.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Uğur Dündar’a verdiği röportajda kızdığı birileri için “Bunlar Türk kanı taşımıyor” deyince...
Yine aynısı oldu:
Yine fena oldum, yine bir uğultu kapladı her yanımı.
* * *
Sinirlenmediği zaman, “Bu memlekette kana dayalı milliyetçilik tarifi hiçbir zaman yapılmamıştır” diyen Genelkurmay Başkanı’nın, azıcık aykırı laf işittiğinde hemen “Bunlar Türk kanı taşımıyor” demesi ne kadar da üzücü.
Demek ki...
Biraz daha sinirlense...
Rahatlıkla “kanı bozuklar” diye haykırıverecek.
* * *
Hiç kimse bana “Türk kanı” nitelemesinin ya da “kanı bozuk” tabirinin, bir “mecaz” olduğunu falan anlatmaya kalkmasın.
Mecaz yaparken de sorumluluk sahibi olmak gerekir.
Unutmayalım:
Kandan mecaz yapılmaz.

Bölünme arzusuna iyi gelecek 6 şey

- BİR: Günde en az üç kere “Böyle ayrılık olmaz” şarkısını dinlemek.
- İKİ: “Biz et ve tırnak gibiyiz” edebiyatının anlamını kavramak için bir kez tırnağını etten ayırmak için zorlamak.
- ÜÇ: “Kız alıp verdik...” geyiğinin ne mana ifade ettiği konusunda iki dakika düşünmek.
- DÖRT: Fonda hep “Biz ayrılamayız” şarkısını döndürmek.
- BEŞ: İbo’nun ne tarafta kalacağı konusunda olası bir kuraya razı olup olunmayacağına karar vermek.
- ALTI: Her verildiğinde kurtuluşun garanti olmadığını bilmek...

Siz ne ara bu kadar kinlendiniz

ARADA sırada, laf düştükçe Kemal Kılıçdaroğlu aleyhine yazılar yazılmasını gayet normal karşılıyorum da...
Bazı yandaş kalemlerde her dem yeniden oluşan ve her an yeniden kabaran iflah olmaz Kemal Kılıçdaroğlu nefretini anlayamıyorum.
Tamam, “türban politikası” nedeniyle vur.
Tamam, “Kürt sorunu” konusunda söylemedikleri nedeniyle vur.
Tamam, “çömelme” üzerine sergilediği ucuz politika nedeniyle vur.
Ama el insaf!
Yok etmeye ayarlı gibi görünen nefret hali de neyin nesi?
Böylesi ağır bir nefret halinin oluşabilmesi için, en azından, teknik olarak, biraz zamana ihtiyaç yok mu?
Tayyip Erdoğan’a iktidarda 8 yıl boyunca tanınan kredinin birazcığı da, iki aylık ana muhalefet partisi liderine tanınamaz mı?
Eleştirilecek birçok yönü bulunmasına karşın azımsanmayacak kadar takdire şayan yönleri bulunan bir politikacıya bunca kinlenmek, bunca nefret, bunca girişmek Allah’tan reva mıdır?
Yoksa “Tayyip Erdoğan’a vuramamanın ezikliği” de Kemal Kılıçdaroğlu’na vurarak mı gideriliyor?

Alaturkanın yükselişi

NEV’in adını duyuyordum, hatta birkaç şarkısını dinlemişliğim de vardı.
Fakat kendisiyle tanışmam Nahide’de sahneye çıktığı gece oldu.
Buna ne kadar “adam akıllı bir tanışma” denilebilir bilmiyorum.
Çünkü o gece Nev, yeni çıkardığı “Bir Nev-i Alaturka” adlı albümünde yer alan şarkıları söyledi.
Yani asıl tarzının dışındaydı.
İki şey dikkatimi çekti:
- BİR: Nev’in alaturka şarkıları çekici hale getirerek söylemesi.
- İKİ: Dinleyicilerin alaturkaya susamışlıkları...
Nev’in kendine özgü şahane yorumuyla “Kimseye etmem şikayet”, “Ey but-i nev eda”, “Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına” gibi şarkıları dinledikçe, hepimiz “Ne kadar da özlemişiz bu şarkıları” deyiverdik.
Hani son zamanlarda “Arabeske dönüş” tezleri işleniyor ya...
O gece Nahide’de geçirdiğimiz unutulmaz dakikalar bana “alaturkanın yükselişi”nin işaret fişeği gibi geldi.

Şu tiplere yaklaş

- Övüldüklerinde yüzleri kızarıp mahcup olanlara...
- Rezil olmaktan korkup çekinenlere...
- Sinsilik yapmayanlara...
- Altını çizmeden, vurgulamadan cömert davrananlara...
- Geldikleri makamların geçici olduğunun bilincinde olanlara...
- İdare edildiklerini fark edip toparlananlara...

Ahmet HAKAN / HÜRRİYET