''KAHVALTI İYİ HOŞ DA EDEBİYATÇI YOK!..'' ORAY EĞİN BAŞBAKAN'IN KAHVALTISINA KATILAN YAZARLARI KIZDIRACAK!..

Oray Eğin Başbakan'ın edebiyatçılarla yaptığı açılım kahvaltısına katılanları ve katılmayanları yazdı

Kahvaltı iyi hoş da edebiyatçı yok

Adalet Ağaoğlu, İnci Aral, Cevat Çapan, Nazlı Eray, Leyla Erbil, Selim İleri, Yaşar Kemal, Tuna Kiremitçi, Pınar Kür, Murathan Mungan, Lale Müldür, Turgut Özakman, Orhan Pamuk, Latife Tekin, Hasan Ali Toptaş, Buket Uzuner, Ahmet Ümit, Tahsin Yücel... Bu isimleri Türk edebiyatından çıkarın geriye ne kalır?
Başbakan’ın “edebiyatçılarla” açılım kahvaltısı kalır.
Tabii bu isimler olmadan ortada Türk edebiyatı diye bir şeyden de söz edilemeyeceği için boş kalan sandalyeler Etyen Mahçupyan (bir film senaryosu var) ve Mustafa Akyol (en ‘edebi’ metni Adnan Hoca’cı evrim teorisi karşıtı metinleri) gibi edebiyatla uzaktan yakından alakası olmayan isimlerle doldurulur.
Kahvaltıya katılanları ve katılmayanları görünce cumartesi günü Türk edebiyatıyla gurur duydum. Ne kadar büyük edebiyatçılar yetiştirmiş meğerse bu topraklar ve ne kadar ağırlıkları varmış meğerse... Büyüklüklerini böyle belli günlerde bir daha hatırlıyoruz.
Kahvaltı toplantısına katılmayan yazarların birçoğunun birbirleriyle hiç iletişimi yok... Oturup toplu karar vermiş değiller doğal olarak...
Hatta pek çoğu birbiriyle geçinemez, birbirini sevmez bile... Dünyaya bakışları yazıyı kullanma biçimleri kadar birbirinden farklı.
Ama tek bir ortak özellikleri var: Hiçbiri Başbakan’ın kahvaltısında yoktu. Kimi Selim İleri gibi “nazik” bir mazeret göstermişti: “Antalya’da yeğenimin düğününde olacağım” gibi... Latife Tekin hiçbir zaman sözünü sakınmadığı gibi burada da tavrını koymuştu: “Bu işler bir toplantıyla çözülmez, katılmıyorum.” Buket Uzuner ise “Ben AKP’ye muhalif bir yazarım” diye reddetti. Hasan Ali Toptaş ise “Samimiyetlerine inanmıyorum” diyen yazar.
Tahsin Yücel, Pınar Kür, Nazlı Eray ve Lale Müldür’e davet dahi gelmemiş... Zaten davet edilseler de katılmayacaklarını önceden açıklamışlardı.
Yazarlar birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsunlar böyle bir durumda ortak bir “edebiyat vicdanı” devreye giriyor demek ki... Ve bu vicdan hiçbir ön organizasyona, örgütlenmeye gerek kalmadan mesajını veriyor: “Başbakan’ın açılım kahvaltısına katılmıyoruz.”
Türk edebiyatını oluşturan temel direkler salonu boş bırakınca da haliyle epey cılız bir kahvaltı masası ortaya çıkıyor. Katılan gazetecilerin izlenimlerinden okuduğumuza göre sofra ve sunulanlar da epey zayıfmış: Böyle kadroya böyle mönü anlaşılan...
Katılanlardan oluşan cılız kadroda iki ‘star yazar’ vardı...
Bunlardan biri zaten bu dönemin başlı başına bir “projesi” değil mi? Saçını tarayışından soyadına, hüzünlü bakışlarından kıyafetlerine, kitaplarındaki temalarına (Mevlana’dan Ermeni meselesine) kadar tasarlanmış, karar verilmiş, proje haline gelmiş biri... Cemaat’in gelini. Onu sorgulamıyorum bile.
Ama listedeki isimlerden Ayşe Kulin dikkatimi çekti.
O değil miydi daha kısa süre önce bu iktidarın en büyük zulümlerinden birini gören Türkan Saylan anısına kitap yazan? Bir dönem Beyaz Türklerin tefrikacısı olan?
Çantasını toplayıp saçını fönleterek koşa koşa kahvaltıya giden o oldu. İnsanın gerçek kimliği ve duruşu da böyle sınavlarda ortaya çıkıyor.
Doğrusu Ayşe Kulin’in hep biraz “hesapçı” bir tarafı olduğunu biliyordum; yükselen değer neyse kalemini onun hizmetine sunduğunu... Güneydoğu meselesinden “Vali”ye kadar, son olarak da “Türkan”a kadar rüzgârın yönünü kestirip satışa göre nokta atışı yapan iyi bir tüccar o.
Ama bugüne kadar en azından belli “çevrenin” tüccarıydı. Bir dönemin Can Dündar’ı gibi servetini “laik duyarlılık” üzerinden yapmıştı. Demek ki tam da Can Dündar gibi her mahalleye göz kırpma niyetindeymiş.
Meğer içinde iktidara da şirin gözükme arzusu varmış. “Ne olur ne olmaz, bu adamlar daha yıllarca başımızda” diye mi düşündü nedir? Vardır hiçbirimizin bilmediği bir hesabı; ne de olsa hesaplı yazarlık onun uzmanlık alanı.
Bu kahvaltı Ayşe Kulin’in başına gelen “Mustafa” filmi hadisesidir: Hep ipte gösteri yapmaya hevesli bir cambazın seyircilerin gözü önünde ipten düşüşüdür.
Bari Ayşe Kulin bundan sonra bir Said-i Nursi romanı yazsın; malum Mevlana’yı Elif kaptı, kendi aralarında böyle paylaşsınlar. Yakışır...

Oray Eğin/Akşam