''KÂHİN GAZETECİLER'' TÜREDİ! NAZLI ILICAK'IN ''MİNİK KUŞU'' MU VAR?
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, Nazlı Ilıcak'ın “Bazı gazeteciler serbest kalacak” iddiasını yorumladı&...
Son zamanlarda özellikle gazetecilerin yargılandığı kimi davalara yönelik bir tür “Kâhin Gazetecilik” anlayışı türedi. Bunlar ikide bir hangi gazetecilerin içeri alınacağından ya da hangi gazetecilerin dışarı salınacağından dem vuruyorlar. Listeler tutanları bile çıkıyor. Öyle ki aynı kalemler “Tahmin” den ötede (Ki bazıları düpedüz “Temenni” yahut “Hedef gösterme” sınıfında sayılabilir!) neredeyse belli bir kesinlikle konuşuyorlar. O kadar ki bu “Dava müneccimliği” konusunda insan ne diyeceğini şaşırıyor. Bu kişiler gaipten mi haber alıyorlar ya da bir tür “Minik kuş”ları mı var bilemiyorum!
Bu tarz “Haberleri” nereden, nasıl, kimden alırlar bilinmez. Fakat yaklaşım üslupları hayli iddialı. Yani bakışlarını bir “Analiz”, “Öngörü”, “Yorum” sınıfından çıkarıp düpedüz “İddia” hatta neredeyse “Kesin” olgular sınıfına sokuyorlar. Hep “cak”lı “cuk”lu konuşmayı seviyorlar. Şöyle deseler sorun olmayacak; “Benim fikrime/analizime göre, şu hukuki veya siyasi gerekçelerle, şu gelişmelere istinaden içeri alınmalar yahut tahliyeler beklenebilir. Tahminime göre şu tarihler içinde olabilir!” Doğru veya yanlış, isabetli veya isabetsiz bekler ve sonucu görürdük. Haklı çıkarlarsa “Bravo” haksız çıkarlarsa “Sallamışlar” derdik…
İçlerinden bazıları (ROK gibi) bu çıkışlarını “Negatif Kehanetçilik” yönünde kurar ve geliştirirken bazıları da “Pozitif Kehanetçilik” yapıyorlar. Ancak hepsinin ortak noktası “Kehanetçilik” oluyor. Yandık!.. Eğer öyleyse İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı bünyelerinde birer “Falcı”, “Astrolog”, “Kâhin” kadrosu açsalar yeridir…
Nitekim bu “Kehanet Furyası”na en son Nazlı Ilıcak’da eklendi. CNN Türk’te yayınlanan Dört Bir Taraf adlı programında konuşan Nazlı Ilıcak, Odatv davasının önümüzdeki duruşmasında (23 Ocak) tahliyeler olacağını belirtmekteydi; “Benim edindiğim bilgiye göre önümüzdeki duruşmada sanıkların eksik kalan sorguları da yapılacak ve önemli bir kısmı serbest kalacak. Aralarında Müyesser Yıldız, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de olduğu gazeteciler özgürlüklerine kavuşacak"
Dikkatinizi çekerim Ilıcak burada davanın seyrine dair “Olabilir” demekten ötede “Olacak” diyor ve en önemlisi “Tahminime”, “İzlenimime” göre değil “Benim edindiğim bilgiye göre” diyor. Ilıcak iddia haline getirdiği bu “bilgiyi” nereden ve kimden almıştır? Mahkeme heyeti karar ya da eğilimlerini kimseyle paylaşamayacağına göre Ilıcak nasıl bu kadar “Kesin” konuşmaktadır? Yoksa kişisel tahminlerini bize “Bilgi” diye mi satmaktadır? Yarın öbür gün bizlere “Nasıl dediğim çıktı ama” havaları mı atacaktır? Hangisi?..
O kadar ki Ilıcak kimlerin tahliye olacağına kadar, iddiasını isim isim dillendiriyor ve Ahmet Şık, Nedim Şener ve Müyesser Yıldız’ın adlarını veriyor. Ilıcak bu kadar “Ayrıntı”ya nasıl vakıf olabilir? (Ilıcak’ın davanın müdahilleri arasında olduğunu biliyoruz. Ama bu bilgiler müdahillerle paylaşılmaz herhalde.) Böylesi bir iddianın arka planında hangi “bilgiler” olabilir? Daha da vahimi bu da yargıyı bir önceden “Şartlama” girişimi sayılamaz mı?
Her ne kadar “Müjdeli bir haber” verir gibi söylense de bunun “Şu kişiler içeride kalacak ya da şu kişiler ceza alacak” demekten esasta bir farkı var mı? Olumlu veya olumsuz bu tür beyanlar her şeyden önce sanıklara zarar vermez mi? Onları doğru veya yanlış bir “Beklenti” içine sokmaz mı? Daha da vahimi –etkileneceklerini hiç sanmıyoruz ama- bu da mahkeme heyeti üzerinde bir tür “Baskı kurmak” sayılmaz mı? Hatta biraz zorlarsak bu da bir tür "Yargı kararlarını etkilemeye teşebbüs" olarak okunamaz mı?
Burada aklıma gelen başka bir “İhtimal”i de paylaşmak durumundayım; Yoksa Ilıcak, olağan akışında zaten “Olacak” bir sonucu “Olağandışı”na mı çekmek istiyor? Hiç sanmıyorum ama bu tarz beyanların “Negatif hassasiyetleri”, “Tersine tepkileri” tetiklemesi de mümkün. Tümüyle “İyi niyetli” olsa bile o yüzden olumlu/olumsuz hiç fikir beyan etmemek en iyisi değil mi? Nazlı Ilıcak gibi 27 Mayıs darbesinden ve Yassıada Duruşmaları’ndan doğrudan etkilenmiş, 12 Mart’ların, 12 Eylül’lerin hukuk uygulamalarını görmüş “Deneyimli” bir isim bunları bilmiyor olamaz!
Bence bu tarz haber yahut iddiaların en tehlikeli yanı hukuksal süreçlere yansıması olabilir. Yargının bağımsızlığına gölge düşürme ihtimali bir yana -öyle olmasa bile- sanki bazı kararlar önceleri birileriyle paylaşılıyor, sızdırılıyor hatta danışılıyor intibaı verir ki çok sakıncalıdır. Daha da vahimi bazı davaların “Hukuki” değil, “Siyasi” olduğu yönündeki kimi çevrelerce dile getirilen iddiaları tasdikler nitelikte kanaat oluşturur. Bütün bunlara rağmen bizler gene de yargının doğru ve hukukun gereği olanı yapacağına olan inancımızı koruyoruz.
Bana gelince; benim şu veya bu yönde ne “Tahminim” ne “Öngörüm” ne de “Kehanetim” var. Ancak “Temennim” olabilir. O da -aralarında ayrım veya tercih yapmaksızın- tüm gazetecilerin biran önce özgürlüklerine kavuşmaları dileğimdir…
Atilla AKAR
Bu tarz “Haberleri” nereden, nasıl, kimden alırlar bilinmez. Fakat yaklaşım üslupları hayli iddialı. Yani bakışlarını bir “Analiz”, “Öngörü”, “Yorum” sınıfından çıkarıp düpedüz “İddia” hatta neredeyse “Kesin” olgular sınıfına sokuyorlar. Hep “cak”lı “cuk”lu konuşmayı seviyorlar. Şöyle deseler sorun olmayacak; “Benim fikrime/analizime göre, şu hukuki veya siyasi gerekçelerle, şu gelişmelere istinaden içeri alınmalar yahut tahliyeler beklenebilir. Tahminime göre şu tarihler içinde olabilir!” Doğru veya yanlış, isabetli veya isabetsiz bekler ve sonucu görürdük. Haklı çıkarlarsa “Bravo” haksız çıkarlarsa “Sallamışlar” derdik…
İçlerinden bazıları (ROK gibi) bu çıkışlarını “Negatif Kehanetçilik” yönünde kurar ve geliştirirken bazıları da “Pozitif Kehanetçilik” yapıyorlar. Ancak hepsinin ortak noktası “Kehanetçilik” oluyor. Yandık!.. Eğer öyleyse İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı bünyelerinde birer “Falcı”, “Astrolog”, “Kâhin” kadrosu açsalar yeridir…
Nitekim bu “Kehanet Furyası”na en son Nazlı Ilıcak’da eklendi. CNN Türk’te yayınlanan Dört Bir Taraf adlı programında konuşan Nazlı Ilıcak, Odatv davasının önümüzdeki duruşmasında (23 Ocak) tahliyeler olacağını belirtmekteydi; “Benim edindiğim bilgiye göre önümüzdeki duruşmada sanıkların eksik kalan sorguları da yapılacak ve önemli bir kısmı serbest kalacak. Aralarında Müyesser Yıldız, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de olduğu gazeteciler özgürlüklerine kavuşacak"
Dikkatinizi çekerim Ilıcak burada davanın seyrine dair “Olabilir” demekten ötede “Olacak” diyor ve en önemlisi “Tahminime”, “İzlenimime” göre değil “Benim edindiğim bilgiye göre” diyor. Ilıcak iddia haline getirdiği bu “bilgiyi” nereden ve kimden almıştır? Mahkeme heyeti karar ya da eğilimlerini kimseyle paylaşamayacağına göre Ilıcak nasıl bu kadar “Kesin” konuşmaktadır? Yoksa kişisel tahminlerini bize “Bilgi” diye mi satmaktadır? Yarın öbür gün bizlere “Nasıl dediğim çıktı ama” havaları mı atacaktır? Hangisi?..
O kadar ki Ilıcak kimlerin tahliye olacağına kadar, iddiasını isim isim dillendiriyor ve Ahmet Şık, Nedim Şener ve Müyesser Yıldız’ın adlarını veriyor. Ilıcak bu kadar “Ayrıntı”ya nasıl vakıf olabilir? (Ilıcak’ın davanın müdahilleri arasında olduğunu biliyoruz. Ama bu bilgiler müdahillerle paylaşılmaz herhalde.) Böylesi bir iddianın arka planında hangi “bilgiler” olabilir? Daha da vahimi bu da yargıyı bir önceden “Şartlama” girişimi sayılamaz mı?
Her ne kadar “Müjdeli bir haber” verir gibi söylense de bunun “Şu kişiler içeride kalacak ya da şu kişiler ceza alacak” demekten esasta bir farkı var mı? Olumlu veya olumsuz bu tür beyanlar her şeyden önce sanıklara zarar vermez mi? Onları doğru veya yanlış bir “Beklenti” içine sokmaz mı? Daha da vahimi –etkileneceklerini hiç sanmıyoruz ama- bu da mahkeme heyeti üzerinde bir tür “Baskı kurmak” sayılmaz mı? Hatta biraz zorlarsak bu da bir tür "Yargı kararlarını etkilemeye teşebbüs" olarak okunamaz mı?
Burada aklıma gelen başka bir “İhtimal”i de paylaşmak durumundayım; Yoksa Ilıcak, olağan akışında zaten “Olacak” bir sonucu “Olağandışı”na mı çekmek istiyor? Hiç sanmıyorum ama bu tarz beyanların “Negatif hassasiyetleri”, “Tersine tepkileri” tetiklemesi de mümkün. Tümüyle “İyi niyetli” olsa bile o yüzden olumlu/olumsuz hiç fikir beyan etmemek en iyisi değil mi? Nazlı Ilıcak gibi 27 Mayıs darbesinden ve Yassıada Duruşmaları’ndan doğrudan etkilenmiş, 12 Mart’ların, 12 Eylül’lerin hukuk uygulamalarını görmüş “Deneyimli” bir isim bunları bilmiyor olamaz!
Bence bu tarz haber yahut iddiaların en tehlikeli yanı hukuksal süreçlere yansıması olabilir. Yargının bağımsızlığına gölge düşürme ihtimali bir yana -öyle olmasa bile- sanki bazı kararlar önceleri birileriyle paylaşılıyor, sızdırılıyor hatta danışılıyor intibaı verir ki çok sakıncalıdır. Daha da vahimi bazı davaların “Hukuki” değil, “Siyasi” olduğu yönündeki kimi çevrelerce dile getirilen iddiaları tasdikler nitelikte kanaat oluşturur. Bütün bunlara rağmen bizler gene de yargının doğru ve hukukun gereği olanı yapacağına olan inancımızı koruyoruz.
Bana gelince; benim şu veya bu yönde ne “Tahminim” ne “Öngörüm” ne de “Kehanetim” var. Ancak “Temennim” olabilir. O da -aralarında ayrım veya tercih yapmaksızın- tüm gazetecilerin biran önce özgürlüklerine kavuşmaları dileğimdir…
Atilla AKAR