KADRİ GÜRSEL'DEN YİĞİT BULUT'A BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DERSİ!
Milliyet yazarı Kadri Gürsel, isim vermeden Yiğit Bulut'a 'Basın özgürlüğü" dersi verdi..
Basın özgür değilse, kimse özgür değil
Anekdotu geçen cuma akşamı Habertürk TV’deki “Basın Kulübü” programına konuk olan Turgut Kazan anlattı... AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış gazetecilerle bir sohbeti sırasında, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri için seçim bölgesi olan Kadıköy’de kampanya yaparken, bir tanecik vatandaşın bile çıkıp kendisine “hapisteki gazeteciler meselesi”ni hatırlatmamış olduğundan memnuniyetle bahsetmiş... Yani demek istemiş ki AB Bakanı, “hapisteki gazeteciler” konusunu kafaya takanlar sadece bir kısım gazeteci...
Hapiste şu kadar gazetecinin olması halkın umurunda değil yani.
“Hapisteki gazeteciler”, Türkiye’deki basın özgürlüğü açığının en vahim göstergesi olduğuna göre, Bakan Bağış’ı pek tatmin eden bu kayıtsızlık aslında halkın, bu ülkede “basın özgürlüğü”nün olmaması karşısındaki vurdumduymazlığıdır.
Çünkü halk basın özgürlüğünü kendi özgürlüğü olarak görmüyor. Halka göre basın özgürlüğü, gazetecilerin kendileri için kullandıkları bir özgürlük... Kısacası, “gazeteci özgürlüğü”.
Bu iktidarın seçmeni ve genel olarak halk, basın özgürlüğünün kendi temel özgürlüğü olduğu gerçeğini kavrayamıyor.
Medya ise bu gerçeği okuruna ve izleyicisine anlatmakta kifayetsiz; ya da anlatmanın hayati öneminden bihaber. Meselemiz budur.
Söz konusu şuur açığı sayesinde bu AKP iktidarı, yeni anayasaya basın özgürlüğünü 82 Anayasası’nın bile gerisine götürebilecek maddeler sokuşturmaya yeltenebiliyor.
Haber geçen cuma Milliyet’in sürmanşetindeydi.
AKP’nin istediği değişiklik gerçekleşirse, mevcut anayasadaki “milli güvenlik”, “kamu düzeni” ve “genel ahlak” gibi son derece muğlak kavramlar yeni anayasada da basın özgürlüğünün sınırlanmasının gerekçesi yapılabilecek.
Bunlara ilaveten, “cinsellik” gibi her türlü aşırı muhafazakâr yoruma sonuna kadar açık bir kavram, “çocukları korumak” gerekçesiyle, bir yayın yasaklama nedeni olarak ilk kez bu öneriler marifetiyle anayasaya sokulmak isteniyor.
Basımevi açmada izin alma koşulu ve mali teminat getirilemeyeceği gibi, mevcut anayasada yer alan güvenceler kaldırılıyor...
82 Anayasası’ndaki “Basın araçlarının müsadere edilemeyeceği” hükmü de AKP’nin önerisinde yer almıyor.
Bu anayasal güvencelerin kaldırılması ne demektir biliyor musunuz?
İktidar istediği yeni yayına izin verecek, istemediğine vermeyecek demektir.
Matbaalara ve diğer yayın araçlarına “suç aleti” olarak el konulabileceği bir dönemin eşiğindeyiz demektir.
12 Eylülcülerinkini de geçen bu cüretin bir nedeni AKP otoriterliği ise, tekrar edelim, öteki nedeni de halkın, basın özgürlüğü kavramını içselleştirmemiş olmasından ötürü, bu yasakçı ve baskıcı metne tepkisiz kalacağının öngörülmesidir.
Basın özgürlüğünün, aslında toplumdaki her bir bireyin bilgilenme, mukayese etme, tercih oluşturma ve karar verme özgürlüğü olduğunun bilincine varamamış bir toplum ekseriyeti, kendisine yine bir “deli gömleği” giydirilmek istendiğini de anlamayacaktır.
Yaşadığımız şu son olaylar, hangi partinin seçmeni olunursa olunsun, tüm toplumun gerçekleri bütün veçheleriyle öğrenip, kanaatini buna göre serbestçe oluşturabilme hakkının tecellisi için basın özgürlüğünün ekmek ve su kadar vazgeçilmez kabul edilmesi gerektiğini bize göstermedi mi?
Şu “RF-4 olayı” mesela... Ülke Ortadoğu’da maceralara ve hatta savaşa sürüklendiğinde AKP’ye oy verenler bunun olumsuz etkilerinden vareste tutulmayacaklarına göre vaka hakkındaki tüm gerçekleri bilmek herkesin olduğu gibi onların da hakkı.
Oysa uçak vakasında iktidar medyasının sadece iktidarın hikâyesini anlattığı, çelişkili açıklamaları kurcalayan gazetecilerin ise vatanperverliklerinin sorgulandığı bir ülke burası.
İktidar ücretli kesimin kıdem tazminatını iç etmek üzere. Tehlikenin farkında mısınız? İktidar medyasını takip ediyorsanız farkında değilsiniz.
İstanbul’da yaşıyorsanız, şehir halkına seçmen farkı gözetilmeksizin çektirilen köprü ve trafik zulmünü sorguluyorsunuz... Bu cefaya mahkumiyetiniz mukadder miydi gerçekten? Takip ettiğiniz medya bunu yeterince ve bütün arka planıyla sorgulayabiliyor mu? Yoksa seyrettiğiniz o televizyonlar başka bir ülkenin gerçeğinden mi yayın yapıyor?
Yasal Kürt partisi BDP’nin, son seçimde yüzde 62 oy aldığı Diyarbakır’da önceki gün düzenlemek istediği mitinge Valilik izin vermedi ama BDP de kararından vazgeçmedi. Neticede, başında milletvekilleri ve belediye başkanları olmak üzere İstasyon Meydanı’na yürümek isteyen korteje polis cop, gaz ve tazyikli suyla saldırdı; Türkiye’nin en politize ve en hassas kenti bütün gün boyunca bir “Kürt Tahriri” atmosferini soludu.
Önceki gün ülkenin çalkantılar içindeki bir kısmı diğer kısmından duygu ve zihin ikliminde biraz daha uzaklaştı. Siz bunun ne kadarından haberdar oldunuz? Medya Diyarbakır’daki cop, gaz ve tazyikli suya “dış haber” muamelesi yaparken, sosyal medyayı takip etmediyseniz hiçe yakın kadarını bildiniz.
Son söz: Özgür basının kendisi için taşıdığı önemi kavrayamayan bir toplum, kendi seçtiği iktidar üzerindeki denetim gücünü de yitirir ve sonunda onun yanlış kararlarının tutsağı olur; bedelini de bir gün mutlaka öder.
Kadri GÜRSEL / MİLLİYET
YİĞİT BULUT NE YAZMIŞTI ?