Kadri Gürsel'den 'Baransu'lu fotoğrafa sert tepki: Ben gazeteciyim, 'Bavulcu' ise değil; ikimizi aynı görsele koymak kurnazlık!
Cumhuriyet yazarı Kadri Gürsel, Mehmet Baransu ile aynı karede yer aldığı fotoğrafa tepki gösterdi.
Cumhuriyet yazarı Kadri Gürsel, Mehmet Baransu ile aynı karede yer aldığı fotoğrafa tepki gösterdi. "Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının icrası için özel olarak kurulan gazetenin 'Bavulcu' namlı tetikçisi" diyerek isim vermeden bahsettiği Baransu'yla yer aldığı fotoğrafa ilişkin olarak, "Ben gazeteciyim, 'Bavulcu' ise değil. İkimizi aynı görsele koymak kurnazlık!" ifadesini kullandı.
Twitterda paylaşılan fotoğrafın altında yazan “@KadriGursel & @murataksoy içerideyken bu görsel hazırlanmıştı. Sevin ya da sevmeyin, biliyorsunuz aynı nedenden dolayı cezaevindeler" şeklindeki ifadeyi köşesine taşıyan Gürsel, aynı nedenden dolayı cezaevinde olmadıklarını söyleyerek, "Ben, bağımsız, eleştirel ve sorgulayıcı bir gazeteci olarak kalmakta ısrar etmem nedeniyle tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldum" dedi.
Kadri Gürsel'in "FETÖ’cülük suçlamasının serencamı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Twitter hesabını cemaatçilerin yönettiği hemen ilk bakışta anlaşılıyor. Bu hesaptan 4 Kasım’da gönderilen tweet’e bir görsel iliştirilmiş.
15 kişinin portre fotoğrafları yer alıyor görselde...
Bunlardan 11’i daha önce Cemaat'in gazetelerinde yıllarca yazmış, televizyonlarında program yapmış, kimisi de bu mecraları yönetmiş. Aralarında eskiden savcı olup sonradan köşe yazarına dönüşen de var. 12’nci kişi, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının icrası için özel olarak kurulan gazetenin “Bavulcu” namlı tetikçisi.
Fotoğraflar beşerden üç sıra halinde, alt alta.
“Bavulcu”nunki orta sıranın sonunda.
İlk iki sıradakilerin bugün hepsi mahpus.
Alt sıradaki beş kişiden dördünün ismini zikredeceğim. Sıranın sonundaki beşinci kişiden başlıyorum:
Ahmet Şık.
Dördüncü kişi Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu.
Üçüncü suret bendenize ait.
İkinci sıradaki de “FETÖ’nün medya yapılanması” davasında 14 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen gazeteci Murat Aksoy.
Tweet’te ise şunlar yazıyordu:
“@KadriGursel & @murataksoy içerideyken bu görsel hazırlanmıştı. Sevin ya da sevmeyin, biliyorsunuz aynı nedenden dolayı cezaevindeler.”
Gerçekten mi?
Aynı nedenden dolayı mı cezaevindeydik?
Buna gereken cevabı vermeden önce üç hususun altını çizmek gerekiyor:
Birincisi, kriterimiz sevmek ya da sevmemek değil, hukuk ve insan haklarıdır.
İkincisi, gazetecilik faaliyeti nedeniyle suçlanarak cezaevine atılmış olan herkes bir an önce serbest bırakılmalıdır; çünkü gazetecilik iktidardakini rahatsız etsede suç değildir.
Üçüncüsü de şu: Şebeke mensupları, gazeteciliği bir cemaatin kriminal operasyonlarına alet etmiş olsalar da bu kişiler adil yargılanma hakkından mahrum bırakılamaz.
“Bavulcu” gibilerle aynı nedenden dolayı cezaevinde olduğumuz şeklindeki propaganda yalanına gelince...
Ben kendi adıma konuşacağım: Bağımsız, eleştirel ve sorgulayıcı bir gazeteci olarak kalmakta ısrar etmem nedeniyle tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldum.
Benim tutuklanma nedenim ile Balyoz kumpasının medya operatörü Bavulcu’nunki arasında herhangi bir ayniyet yoktur ve oluşturulamaz. Ben gazeteciyim, “Bavulcu” ise değil.
Peki, bu Cemaat hesabı, benim ve şu an Silivri’de tutuklu olan iki arkadaşımız, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın fotoğraflarını hangi durumu suiistimal ederek söz konusu görselin içine yerleştirip tweet’leyebiliyor?
Cevabı basit: Bizlere, “Üye olmamakla birlikte Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) bilerek ve isteyerek yardımcı olmak” gibi saçma sapan bir suçlama atılabildiği için.
Cemaatçiler, üzerimizden kendi elemanlarına meşruiyet transfer etmek için bize yönelik bu suç isnadını kullanıyorlar ve diyorlar ki “Aynı nedenden dolayı cezaevindeler”... Biz gazeteci olduğumuz için, onlar da bizim sırtımızdan gazeteci olarak görünmeye çalışıyor.
Yurtiçi ve yurtdışında FETÖ’cü olduğumuza inanan aklı başında bir Allah’ın kulu çıksaydı, Cemaat bize yöneltilen bu mesnetsiz, akıl ve mantıkdışı suçlamayı kendi elemanlarını aklama çabasında kullanmaya kalkışmazdı.
Zaten malumunuz, bazı köşe yazarları da iktidarı yeri geldikçe uyarıyor ve “Müktesebatı dünyada iyi bilinen bu gazetecilerin FETÖ’cü olduklarına kimseyi ikna edemezsiniz, bu iddialar FETÖ’yle mücadelede dış desteği zayıflatır, zarar verir” minvalinde yazıyorlar.
İktidar aldırıyor mu, şüpheli.
Dolayısıyla bu noktada durmayıp, değerlendirmeyi bir adım ileriye taşımalı.
İktidar, gazetecileri “FETÖ’cülük” suçlamasıyla içeri atmanın dışarıda inandırıcılığını azaltarak elini zayıflattığı gerçeğini pek de dert etmiyor.
Bilakis kurnazca kullanıyor bu durumu.
Bir kere, gerçek gazetecileri ve bağımsız medyayı susturmak için “FETÖ’yle mücadele” bahanesini kullanıyor. Bu durum, FETÖ’ye karşı Batı’dan gereken destek ve anlayışı görmesini daha da zorlaştırıyor. İktidarın buna tepkisi ise “Batı’nın FETÖ’yü desteklediği” söylemiyle güçlendirilmiş bir Batı karşıtlığını, muhafazakâr milliyetçi tabanını konsolide etmek için pompalamak oluyor.
Görüldüğü gibi her iki durumda da olan, arada kalan biz gazetecilere oluyor.
Twitterda paylaşılan fotoğrafın altında yazan “@KadriGursel & @murataksoy içerideyken bu görsel hazırlanmıştı. Sevin ya da sevmeyin, biliyorsunuz aynı nedenden dolayı cezaevindeler" şeklindeki ifadeyi köşesine taşıyan Gürsel, aynı nedenden dolayı cezaevinde olmadıklarını söyleyerek, "Ben, bağımsız, eleştirel ve sorgulayıcı bir gazeteci olarak kalmakta ısrar etmem nedeniyle tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldum" dedi.
Kadri Gürsel'in "FETÖ’cülük suçlamasının serencamı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Twitter hesabını cemaatçilerin yönettiği hemen ilk bakışta anlaşılıyor. Bu hesaptan 4 Kasım’da gönderilen tweet’e bir görsel iliştirilmiş.
15 kişinin portre fotoğrafları yer alıyor görselde...
Bunlardan 11’i daha önce Cemaat'in gazetelerinde yıllarca yazmış, televizyonlarında program yapmış, kimisi de bu mecraları yönetmiş. Aralarında eskiden savcı olup sonradan köşe yazarına dönüşen de var. 12’nci kişi, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının icrası için özel olarak kurulan gazetenin “Bavulcu” namlı tetikçisi.
Fotoğraflar beşerden üç sıra halinde, alt alta.
“Bavulcu”nunki orta sıranın sonunda.
İlk iki sıradakilerin bugün hepsi mahpus.
Alt sıradaki beş kişiden dördünün ismini zikredeceğim. Sıranın sonundaki beşinci kişiden başlıyorum:
Ahmet Şık.
Dördüncü kişi Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu.
Üçüncü suret bendenize ait.
İkinci sıradaki de “FETÖ’nün medya yapılanması” davasında 14 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen gazeteci Murat Aksoy.
Tweet’te ise şunlar yazıyordu:
“@KadriGursel & @murataksoy içerideyken bu görsel hazırlanmıştı. Sevin ya da sevmeyin, biliyorsunuz aynı nedenden dolayı cezaevindeler.”
Gerçekten mi?
Aynı nedenden dolayı mı cezaevindeydik?
Buna gereken cevabı vermeden önce üç hususun altını çizmek gerekiyor:
Birincisi, kriterimiz sevmek ya da sevmemek değil, hukuk ve insan haklarıdır.
İkincisi, gazetecilik faaliyeti nedeniyle suçlanarak cezaevine atılmış olan herkes bir an önce serbest bırakılmalıdır; çünkü gazetecilik iktidardakini rahatsız etsede suç değildir.
Üçüncüsü de şu: Şebeke mensupları, gazeteciliği bir cemaatin kriminal operasyonlarına alet etmiş olsalar da bu kişiler adil yargılanma hakkından mahrum bırakılamaz.
“Bavulcu” gibilerle aynı nedenden dolayı cezaevinde olduğumuz şeklindeki propaganda yalanına gelince...
Ben kendi adıma konuşacağım: Bağımsız, eleştirel ve sorgulayıcı bir gazeteci olarak kalmakta ısrar etmem nedeniyle tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldum.
Benim tutuklanma nedenim ile Balyoz kumpasının medya operatörü Bavulcu’nunki arasında herhangi bir ayniyet yoktur ve oluşturulamaz. Ben gazeteciyim, “Bavulcu” ise değil.
Peki, bu Cemaat hesabı, benim ve şu an Silivri’de tutuklu olan iki arkadaşımız, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın fotoğraflarını hangi durumu suiistimal ederek söz konusu görselin içine yerleştirip tweet’leyebiliyor?
Cevabı basit: Bizlere, “Üye olmamakla birlikte Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) bilerek ve isteyerek yardımcı olmak” gibi saçma sapan bir suçlama atılabildiği için.
Cemaatçiler, üzerimizden kendi elemanlarına meşruiyet transfer etmek için bize yönelik bu suç isnadını kullanıyorlar ve diyorlar ki “Aynı nedenden dolayı cezaevindeler”... Biz gazeteci olduğumuz için, onlar da bizim sırtımızdan gazeteci olarak görünmeye çalışıyor.
Yurtiçi ve yurtdışında FETÖ’cü olduğumuza inanan aklı başında bir Allah’ın kulu çıksaydı, Cemaat bize yöneltilen bu mesnetsiz, akıl ve mantıkdışı suçlamayı kendi elemanlarını aklama çabasında kullanmaya kalkışmazdı.
Zaten malumunuz, bazı köşe yazarları da iktidarı yeri geldikçe uyarıyor ve “Müktesebatı dünyada iyi bilinen bu gazetecilerin FETÖ’cü olduklarına kimseyi ikna edemezsiniz, bu iddialar FETÖ’yle mücadelede dış desteği zayıflatır, zarar verir” minvalinde yazıyorlar.
İktidar aldırıyor mu, şüpheli.
Dolayısıyla bu noktada durmayıp, değerlendirmeyi bir adım ileriye taşımalı.
İktidar, gazetecileri “FETÖ’cülük” suçlamasıyla içeri atmanın dışarıda inandırıcılığını azaltarak elini zayıflattığı gerçeğini pek de dert etmiyor.
Bilakis kurnazca kullanıyor bu durumu.
Bir kere, gerçek gazetecileri ve bağımsız medyayı susturmak için “FETÖ’yle mücadele” bahanesini kullanıyor. Bu durum, FETÖ’ye karşı Batı’dan gereken destek ve anlayışı görmesini daha da zorlaştırıyor. İktidarın buna tepkisi ise “Batı’nın FETÖ’yü desteklediği” söylemiyle güçlendirilmiş bir Batı karşıtlığını, muhafazakâr milliyetçi tabanını konsolide etmek için pompalamak oluyor.
Görüldüğü gibi her iki durumda da olan, arada kalan biz gazetecilere oluyor.