KADDAFİ'NİN GÖRÜNTÜLERİNE ÇOK ÜZÜLDÜM!

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Posta Gazetesi Ankara Temsilcisi Hakan Çelik'in sorularına çarpıcı yanıtlar verdi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Posta Gazetesi Ankara Temsilcisi Hakan Çelik'in yabancı ülkelerin deprem yardımları, Kaddafi'nin linç görüntüleri ve İsraille tırmanan kriz konularındaki sorularına çarpıcı yanıtları verdi.

Bakan Davutoğlu, Kaddafi’nin linç edilme görüntüleri karşısında neler hissettiğini, İsrail’den teklif edilen deprem yardımının -ilk etapta- neden kabul edilmediğini ve Türkiye’nin İsrail askerinin serbest bırakılmasındaki rolünü açıkladı. İran ve Suriye’nin PKK’ya destek verdiğine dair iddiaların doğru olmadığını açıklayan Ahmet Davutoğlu, dünya ülkelerinden teröre karşı daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir destek aldıklarını söyledi. Libya’da olup bitenlerin Suriye’de de yaşanmaması için çaba gösterdiklerini anlatan Davutoğlu, İsrail askerinin hayatta kalmasının Türkiye’nin girişimleri sonunda sağlandığını ifade etti.

Ankara-Belgrad uçuşumuz yaklaşık 2 saat 15 dakika sürdü. Dönüş yolculuğu dahil bir günde Bakan Davutoğlu ile 5 saat uçak yolculuğu yapmış olduk. Bakan bütün sorularıma açık ve samimi yanıtlar verdi. Diplomatik görüşmelerin perde arkasını ve Türkiye’nin uzun ufuklu dış politika hedeflerini konuşmuş olduk. Devletin kullanımındaki bütün uçaklar doğal olarak Van depremi yardımlarına seferber edildiği için, Belgrad seyahatimizi VIP uçakların en küçüğü olan Cessna Citation (solda) ile gerçekleştirdik. Belgrad seyahatinde, Davutoğlu’na en yakın isimlerden Özel Müşaviri Gürcan Balık ve Basın Danışmanı Osman Sert de vardı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile günübirlik ziyaret için Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a giderken uçakta dış politikanın kritik konularını konuştuk. Davutoğlu, İsrail ile kriz, Kaddafi’nin başına gelenler, Suriye’de yaşananlar, PKK ile mücadele, deprem yardımları gibi konularda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ayrıca İsrail askerinin ve yüzlerce Filistinlinin serbest kalmasını sağlayan Ortadoğu’daki tarihi takas konusunda bugüne kadar bilinmeyen ayrıntaları anlattı. Balkanlar’da, Müslümanlar ve Sırplarla yeni bir çatışma çıkmaması için yoğun mesai harcayan Bakan Davutoğlu, Sırbistan’daki Müslüman azınlığın sorunlarının da yakında çözüleceğini ifade etti. İşte Davutoğlu’nun açıklamaları:

Deprem için yapılan dış yardımları kabul etmememiz tartışılıyor. Bazı ülkelerin yardım tekliflerini neden reddettik?

Depremden hemen sonra 20’den fazla ülkeden yardım önerisi geldi. Brezilya’dan Güney Kore’ye kadar. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Hillary Clinton aradı. 1999 depreminin manzaralarını unutmadığını söyledi. Gelen yardımları koordine etmek de çok ağır bir iş. Şu an için ihtiyaç duyulan şeyleri kendi kapasitemizle karşılayacak durumdayız. Türkiye’nin şartları çok değişti. Yardım ve müdahale kapasitesi çok gelişti. Kibirden ya da kabul etmemekten değil. Dış destekler önemli ama onların koordinasyonu ciddi bir zaman alıyor. Ayrıca çok ülkeden değişik yardım ekiplerinin gelmiş olması neticeyi değiştirmiyor. Şu anda çöken her binada bir kurtarma ekibi var. Sahadan gelen taleplere göre değerlendirmeye devam edeceğiz. Yeni şartlar oluşursa duruma göre hareket edilir.

İsrail’in yardım teklifinin kabul edilmemesinin farklı bir gerekçesi var mı?

Azerbaycan ve İran, yardım çağrısı olmadan hemen ekip yolladılar. Ama onun dışında zaten kimseden yardım istemedik. Fakat yardım yapmak isteyen ülkelerle ilgili hiçbir zaman önyargımız yok. Bunlar insani konular. Hiçbir zaman siyasi perspektiften bakmadık. Olumsuz da değerlendirmedik. İsrail yardım etti ya da etmedi diye tutumumuz değişmez. Yarın İsrail’de ihtiyaç olsa biz de yardım göndeririz. İlkesel olarak bunları karıştırmayız. Ermenistan’da da bir şey olsa, yardım ederiz.

“ŞALİT HAYATTA KALMIŞSA BİZİM SAYEMİZDE OLDU”

Esir takası konusunda Türkiye ilk günden bu yana sürecin içindeydi ama sanki sonra işi Mısır ve Almanya devraldı. Türkiye bu denklemin neresindeydi?

İsrail askeri Gilad Şalit kaçırıldığı anda başlayan, o zamandan beri de devam eden bir süreç yaşandı. Türkiye’nin katkısı en başından beri vardı. İsrailliler, askerlerinin Hamas’ın elinde olduğu ve öldürüleceği haberini almış. Bir gece yarısı bizim Başbakanlığa geldiler. O zaman da Hamas ile temasımız nedeniyle şiddetle eleştiriliyorduk. Biz tamamiyle insani baktık. Başbakanımız irtibat kurdu, biz kurduk. Yardımcı olabileceğimiz kararı aldık. Gelen elçilik heyetine, “Bu talebi İsrail Dışişleri Bakanı Tzipni Livni onaylasın, biz resmen devreye girelim” dedik. Onayı benim odamda aldılar. Oradan başlayan bir süreç. Bu talep gelince biz Hamas tarafıyla aynı gece temas kurduk, “Yaşadığını teyit edin ve öldürmeyin” dedik. İkisini de kabul ettiler. “Dokunmayacağız” dediler. Türkiye’nin bu işe katkısı orada başladı. Hayatta kalması o günkü diplomatik gayretlerle gerçekleşti. Geceyarısına yakın geldiler, saat 02.00’ye kadar benim odamda oturdular. O günlerde Hamas-Mısır ilişkileri kötüydü. Hamas da Türkiye’nin devrede olmasına önem veriyordu ama Mısır’ın tutumundan emin değillerdi. Müzakerelerin yürüdüğü dönemlerde Türkiye devredeydi, sonra Almanya devreye girdi. Konuşuldu, paylaşıldı. Dolayısıyla o zamandan bu yana devredeyiz. Mısır’daki yeni yönetim Hamas’a yakın davranmaya başladı. Bunu olumlu bir parametre olarak gördük. Her aşamasında Mısır’la paslaştık. Sonuçta bu insani bir konu ve kimin yaptığı önemli değil. Biz son dönemde Mısır’ın öne çıkmasından memnunuz, bunu teşvik ettik.

Türkiye’ye gelen Filistinlilerin durumunu açıklar mısınız? Güvenliklerini nasıl sağlayacaksınız?

İsrail bir operasyon düzenleyip bu Filistinlileri öldürmeye kalkarsa iki ülke arasında yeni bir kriz çıkmaz mı? Hem İsrail hem Mısır tarafı arayıp bize teşekkür etti. Hepsini konuştuk. İsrail kendisi saldığı için bu durum, bir nevi aftır. Arkasından hukuki işlem başlatması mümkün değil. Daha önemlisi bu ilk defa olan bir takas da değil. İsrail bıraktığı kişilere şimdiye kadar hiç operasyon yapmadı. Bir şey olacağına ihtimal vermiyorum. Filistin’le ilgili her şey bize gelecektir. Bundan sonra Filistin’le ilgili her konuda Türkiye, bir taraftır. Ayrıca İsrail’in bu tutumundan emin olmasaydık da biz bu riski alır, Filistinlileri kabul ederdik. İsrail’le ilişkilerde bir ‘donma hali’ sürüyor. Taleplerimiz konusunda İsrail’den bir adım bekliyor musunuz? İlkelerimizi belirledik ve koyduk. İsrail’le ilişkilerimizin önemsizliğini gösteren bir şey değil bu. Şu anda bir statüko var. Biz ne istediğimizi söylemişiz. Uygulamalarımıza başlamışız. Onlar düşünecekler ve adım atacaklar. Bizim için önemsiz bir ilişki olduğundan değil. Biz her sabah kalktığımızda “Acaba İsrail özür dileyecek mi?” diye düşünmüyoruz. Dış politikada başka önceliklerimiz de var. Şimdi onlar düşünsün.

Filistin ile İsrail arasındaki esir takası sonucu serbest kalan İsrail askeri Gilad Şalit.

“SURİYE, LİBYA’YA DÖNEBİLİR”

Suriye ile bu kadar iyiyken bir anda her şey tersine döndü. Ne olacak Suriye ile gerginliğin sonu?

Şu ana kadar yaptığımız her şey Suriye’nin Libya’ya dönmesini engellemek için. Libya’da bunu çok önceden görmüştük. Kaddafi’yi açıkça uyardık. Libya benzeri olaylar Suriye’de yaşanmasın diye uğraştık. Beşar Esad’a “Seçime git, halk seviyorsa seçilirsin, seçilmezsen halkınla barışık bir lider olarak yaşarsın” dendi. Ama şu ana kadar tavsiyelerimiz dinlenmedi, verilen sözler yerine getirilmedi. Bizim açımızdan, maalesef olayların gidişatına bakıldığında, Esad tarafından sürecin kontrolünün kaybolduğunu görüyoruz. Esad rejiminin sürecini yönetme kabiliyeti kalmadı.

Suriye’nin Türkiye ile yaşadığı sorun nedeniyle PKK’ya destek verdiği ve terörün artmasında bu durumun etkili olduğu yorumlarına nasıl bakıyorsunuz?

Suriyeli unsurlar eskiden de PKK’da vardı. Yeni çıkmış değiller. Ama teröre karşı herhangi bir desteğin somut delilleri ortaya çıktığında, Türkiye’nin ne diyeceği, ne yapacağı bellidir.

“‘İRAN’IN PKK DESTEĞİ’ İDDİASI DOĞRU DEĞİL”

Kuzey Irak yönetimi ile yoğun bir trafik sürüyor. Destek verecekler mi?

Kuzey Irak’ta etkin güç olarak İran ve Irak var. Kuzey Irak Kürt Bölgesi Temsilcisi Neçirvan Barzani geldi, ertesi gün de İran Dışişleri Bakanı Salihi geldi. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama aradı. Terörle mücadelede uluslararası arenada Türkiye’ye verilen destek daha önce hiç bu kadar büyük olmadı. 2007’de Kuzey Irak yönetimi bize destek veriyor muydu? Şimdi çok iyi bir ilişkimiz var.

İran’ın, PKK ile mücadelede Türkiye’ye destek olmadığı, hatta el altından teröristlere destek olduğu iddialarına ne diyorsunuz?

Yok öyle bir şey. Terörle mücadelede İran’la yoğun bir işbirliği yaşıyoruz. O kanaat yanlış. İran ile bu anlamda aramızda bir güvensizlik yok.

Aktif olarak teröre destek vermeseler bile göz yumuyor olamazlar mı?

Böyle bir şeyin İran için söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Belki Suriye’de vardır. Zayıf bir ihtimal ama Suriye, Türkiye’nin kendisiyle meşgul olmaması için bazı şeylere göz yumuyor olabilir. Fakat Suriye’yi çok yakından takip ettiğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Eğer bir destek tespit edersek, gereğini yaparız. İsrail ile anlaşmazlığın da etkisiyle Doğu Akdeniz’de riskli bir durum oluştu.

Bundan sonra daha fazla tansiyon tırmanabilir mi?

Türkiye gücünü ve kararlılığını gösterdi. Ben tansiyonun yükseleceğini sanmıyorum. “Doğu Akdeniz’ de en çok kimin söz hakkı var?” diye soranlar, önce haritaya, sonra tarihe baksınlar. Amerika ile konuşulan, insansız hava araçları ‘Predatörler’ gelecek mi? Barack Obama’nın Başbakanımıza, Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’ın da bana mesajı aynı: Teröre karşı yanınızdayız. Görüşmelerde gündeme gelmiş karşılıklı ihtiyaçlar vardı, bunlar görüşülecek. Bu konuları ele alacak bir ekip yakın zamanda Türkiye’ye gelecek. Tarafımıza sağlanan şeyler de var. ABD ile istihbarat paylaşımı nasıl? Gerçek zamanlı (real time) istihbarat 2007’den bu yana mevcut. Mükemmel değil ama istihbarat var. İşbirliği ve irade de var.

Terörle mücadelede neredeyiz?

Demokratikleşme ve terörle mücadele, birbirine alternatif şeyler değil. Terörle mücadele, mutlaka demokratik mücadele ile beraber yürütülmeli. Bizim terörle mücadelede en büyük gücümüz, demokrasimizdir. Haziranda seçimler yapılmış, siz teröre başvuruyorsunuz. Ona rağmen bunu kimseye anlatamazsınız. Dolayısıyla bir taraftan devletin, kudretini göstererek her türlü güvenlik tedbirini alması lazım. Öbür taraftan da demokratikleşme çabalarını sürdürmemiz lazım.

İran bu mücadelenin neresinde duruyor?

İran’ın savaştığı ayrılıkçı Kürt terör örgütü PJAK, Kandil’in Irak kısmına geçti. ‘İran ile PJAK arasındaki anlaşma’ denilen şey bu aslında. Nihai anlaşma diye bir şey yok. Şöyle çevrenize bir bakarsanız, dünyada büyük bir demokrasi ülkesi olarak, demokrasiyle birlikte terörle mücadele yürüten yegane ülke, Türkiye. Demokrasi olacak ve kendi sınırları içinde terörle mücadele edecek. Böyle başka bir örnek yok.

Kaddafi ile ilgili çok fazla mı manevra yaptık?

Libya’nın Afganistan’laşması tartışması var. Libya politikamız zamanlıca yapıldı. Depremle ilgili en ilginç jestlerden birini Mustafa Abdülcelil yaptı. Özgürlük mitinginde konuşurken “Şu anda Türk kardeşlerimiz deprem felaketi ile karşı karşıya. Hepimiz Türk kardeşlerimizin yanındayız” dedi. Libya, geçiş sürecini daha kolay atlatabilir. Ben bir “Afganlaşma” beklemiyorum. Bir kere, Taliban gibi yerleşik yapılar yok. Büyük hatalar yapılmazsa sorun çıkmaz.

Sırbistan’ın başkenti Belgrad’ın merkezinde bulunan Savunma Bakanlığı binası, NATO hava operasyonları sırasında füzeyle vurulmuştu. Sırplar savaşta uğradıkları haksızlığın sembolü olduğu gerekçesiyle bu binayı yıkık halde muhafaza ediyor.

“LİNÇ GÖRÜNTÜLERİ RAHATSIZ ETTİ”

Kaddafinin linç edildiği görüntüleri izlerken ne hissettiniz?

Çok üzüldüm. Son dönemde uyguladığı yöntemlerle maalesef hepimizi üzdü, hepimiz onu tenkit ettik. Ama Kaddafi’nin linç görüntüleri vicdanımızı rahatsız etti. Etik olarak doğru değildi yapılanlar. Meşruiyetini halktan almayan liderlerin akıbeti iyi olmuyor. Keşke Kaddafi de seçime gitme cesaretini gösterseydi. Kendi ülkesinde saygın bir şekilde yaşardı. Ama herşeye rağmen o görüntüler hoş değildi. Sırbistan’da bir müftü sorunu var. Sırbistan bu konuda çözümü Türkiye’den bekliyor.

Bu konu neden çok önemli?

Son yıllarda Türkiye ile Sırbistan arasında öylesine bir ilişki zemini ortaya çıktı ki tarafların en hassas gördüğü konular bile açılabiliyor ve çözüm yolunda çaba sarf ediliyor. Bu ilişkinin dünyada başka örneği yok. Sancak Bölgesi, bu süreçte gündeme gelen ve Türkiye’nin katkısının talep edildiği bir konu. Sancak’ı ilk ziyaretimde gerçekten üzücü bir tablo vardı. Müftülük gibi bütün Müslümanları birleştirmesi gereken bir kurum parçalanma yaşıyordu. İki müftülük yapısı vardı. Bu konuda sıradan bir Yeni Pazarlı Müslüman “Bu akşam nikahım var ama hangi müftüyü çağıracağımı bilmiyorum. Bunu ancak siz çözersiniz” dedi. O zamandan bu yana bu sorunun çözümü için çok çaba sarf ediyoruz. Başbakanımız Sancak’a gittiğinde bu sorun için çalıştı. Karşılıklı iki müftü var ve bu, Müslümanlar arasında parçalanma doğuruyor. Hatta camiler basılıyor, cenazeler kaldırılamıyor. Siyasi tartışmalar ile dini tartışmalar iç içe geçiyor. Kişilik ve liderlik çekişmeleri var. Ayrıca Balkanlar’daki dini kurumların yönetilmesi ile ilgili sıkıntılar söz konusu. Dini kurumların ulusal nitelik kazanması ile ilgili sorunlar var. Karmaşık bir mesele. Bunların hepsinin bir araya geleceği kapsamlı bir çözüm gerekli. Sırplar da Boşnaklar da bu sorunu ancak Türkiye’nin çözebileceğini düşünüyor. Hem Müslümanlar kendi müftülerini seçebilmeliler hem de bu, Sırbistan’ın iç barışına hizmet etmeli. Türkiye’nin sunduğu önerilerle temel prensiplerde bir uzlaşma zemini oluşuyor. Çözüm yakın.

Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’nin linç edilerek öldürülme görüntüleri, kamuoyunda büyük rahatsızlık yaratmıştı. Bakan bu görüntülere çok üzüldüğünü söyledi.

“VİZE MUAFİYETİ İSTİYORUZ”

Avrupa Birliği hedefinden sapıyor muyuz?

Toplumda ilgi azalıyor. Halkta ‘Türkiye’ye dönük çifte standartlı davranılıyor’ algısı oluştu. AB’nin bizi alacağına dair güven sarsıntısı yaşandı.

Avrupa’da sağ partilerin yükselişte olması bu süreci nasıl etkiler?

Avrupa Birliği kültürel trend anlamında ırkçılığa kayıyormuş gibi olsa da siyaseten sola kayıyor. Fransa ve Almanya’da varolan iktidarlar yıpranıyor. Özellikle merkezi Avrupa’da sola kayış var.

Bir gün biz Avrupa’nın bir yerinde olacak mıyız?

Kesinlikle evet.

Hızla büyüyen, ekonomisi güçlenen ve etkinliği artan bir ülkenin Avrupa dışında düşünülmesi mümkün mü?

Eskiden Avrupa Birliği’ne ihtiyacımız olduğu için gireceğimiz düşünülüyordu, şimdi Avrupa’nın bize ihtiyacı olacağı için girebileceğimizi düşünüyoruz.

Fransa ve Almanya’da iktidarlar değişirse Avrupa’da Türkiye karşıtı hava da değişir mi?

Evet, kesinlikle değişir. PKK ile bu kadar mücadele ediyoruz ama örgüt Avrupa’da cirit atıyor? Sınırötesi operasyonlarımız hiçbir dönemde bu kadar destek bulmadı. Avrupa Birliği içinde de eskiye oranla teröre karşı pozitif bir işbirliği var. Ama daha fazlasını istiyoruz. Vize meselesi artık bıktırdı Ortada bir hata var. Avrupa’dan biz hiçbir zaman vize muafiyeti istememişiz. “Vermezler” diye düşünmüşüz biz hep vize kolaylaştırma üzerine talepte bulunmuşuz. 2009’da politika değişikliğine gittik; “Vize kolaylaştırma istemiyoruz, vize muafiyeti istiyoruz” dedik. Onun üzerine, bizim yapamayacağımızı düşünerek “Üç tane şartı yerine getirin” dediler.
1- Biyometrik pasaporta geçeceksiniz
2- Geri kabul anlaşmasını tamamlayacaksınız
3- Entegre sınır yönetimini yapacaksınız...
“Biyometrik pasaport Haziran’da tamam” dedik. “Aralık 2010’un sonuna kadar entegre sınır yönetimine başlayacağız” dedik. Ama onların da adım atması gerekiyor. Çok açık; biz vize kolaylığında değil, muafiyette ısrarlıyız.

En çok seyahat eden dışişleri bakanı

Ahmet Davutoğlu muhtemelen dünyanın en çok seyahat eden dışişleri bakanı. Ankara’dan pazartesi günü 17.00 sularında hareket ettik, 24 saatten kısa bir süreye sığdırdığımız Sırbistan-Belgrad ziyaretini sabaha karşı 03.00’de tamamladık. Bakan birkaç saat için evine gitti, sonra tekrar Esenboğa Havalimanı’na döndü, ardından Ortadoğu konusunda kritik görüşmelerde bulunmak üzere Ürdün ve Katar’a hareket etti.

‘Kitap yazmak istiyorum’

Dışişleri bakanlığı koltuğuna oturmadan önce, dünyada tanınan aktif bir üniversite hocası olan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu yoğun temposuna rağmen kitap okumaya fırsat yarattığını, ancak kitap yazamamaktan rahatsız olduğunu anlattı. Davutoğlu’nun ‘Stratejik Derinlik’ isimli kitabı Malezya’dan Yunanistan’a kadar farklı ülkelerde değişik dillerde basılmıştı.

‘Sırbistan yüzünü Türkiye’ye döndü’

Sırbistan tarihi, kültürel, dini nedenlerle Rusya ve Yunanistan’a çok yakın bir ülke. Belgrad ile Ankara arasında, son yıllarda güçlü bağlar kuruldu. Bu adımların atılmasında Başbakan Tayyip Erdoğan ile göreve geldikten bu yana 10 kez Sırbistan’a giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun büyük katkısı var. Türkiye, Sırplardan vize istemiyor. Belgrad yönetimi de Davutoğlu’nun girişimleriyle kısa süre önce Türk vatandaşlarına uyguladığı vizeyi kaldırdı. 400 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Belgrad, dünyada İstanbul’a en çok benzeyen şehirler arasında. Ayrıca Sırp dilinde binden fazla Türkçe sözcük bulunuyor. Nüfusunun önemli bir bölümü Ortodoks olan Sırbistan’ın çeşitli bölgelerinde, Türk ve Müslüman azınlık yaşıyor.