Malum, partilerin kongre tertiplemeleri rutin işlemlerdendir. Özel ve seçimli bir gündemleri yoksa sıradan tartışmalarla ve temennilerle geçer. Ancak bu kez “Millet İttifakı”nın bileşenlerini oluşturan partiler için durum farklı. Bilhassa da ittifakın lokomotifi sayılabilecek CHP ve İYİ Parti için daha bir geçerli bu. CHP’ninkine daha var ve öyle görünüyor ki hayli kapışmalı geçecek. O şimdilik beklemede…
İşte İYİ Parti’nin gerçekleşen “Üçüncü Olağan Kurultayı” bu açıdan önemliydi. Önemliydi çünkü, kaybedilmiş bir seçimin ardından yapılıyordu. Parti içindeki birikmiş huzursuzlukların kurultaya yansıması ve Meral Akşener’in bazı açılardan eleştirilmesi mümkündü. İlaveten ittifakın geleceğine dair verilecek mesajlar herkes tarafından merak ediliyordu. Sonuçta kendine göre bir “Tablo” ortaya çıktı. Badire kazasız belasız atlatıldı!
Şimdi bu kurultaydan ve Meral Akşener’in konuşmasından edindiğim izlenimleri değerlendirmeye çalışayım. “Şunu dedi, bunu dedi” alıntılarına ihtiyaç duymadan direkt öznel intibaları ve çıkardığım kuşbakışı sonuçları paylaşmaya çalışayım…
“Haklı Çıkma”nın Rahatlığı!..
Meral Akşener, bırakın eleştirilmeyi –tam tersine- söylemine bakıldığında neredeyse partililerden hem geniş destek aldı hem de herkesten hesap sordu. Hatta yer yer bunu sertleşerek yaparak, fazla şımaran kimi çocuklarını azarlayan bir anne gibi davrandı diyebiliriz. (Her ne kadar üzerinde masadan kalkıp geri dönmenin, zikzak çizmenin bazı sıkıntılı mirası olsa da, esas olarak kendisinde “haklı çıkma”nın rahatlığı vardı. Gerçekte Meral Akşener’de kaybeden tarafta olmasına rağmen bu yüzden kimseden “istifa” sesleri yükselmedi. ) “Kılıçdaroğlu ile kaybederiz”i savunmuştu ama dinletememişti. Yapabildiği Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nu fotoğrafa ekletmekten öteye gidememişti. Onlarla da bugün arası nasıl bilinmez!
Ne yalan, Akşener’in verdiği bu mesajlar “dışa dönük” olmaktan ziyade “İçe dönük” bir yan taşıyor ve bir tür “hesap sorma” anlayışı ile hareket edildiğini gösteriyordu. O kadar ki, Meral Akşener adeta ateş püskürtürcesine konuştu. İsim zikretmese de kimilerine aba altından sopa gösterdi. Partiye bir çeki düzen verme ihtiyacı ön planda gözüktü. Bu manada bir “özgüven patlaması” oluştu bile diyebiliriz!..
Akşener “Ağırlığını” Koydu!..
Kurultayın bu anlamda belki de en kesin sonucu Meral Akşener’in liderliği ve egemenliğinin bir kez daha perçinlenmesi oldu. Üstelik bunu şeklen oldukça “otoriter” bir “eda” ile gerçekleştirdi. Lakin burada otoriterliği, kaba, olumsuz çağrışımlarından çok “duruma hakim”lik tarzında ortaya koymaya dikkat etti. Muhaliflerine ve örgüte ayar verdi. “İpler benim elimde” dedi. Bundan sonra partide negatif tip ve seslere izin vermeyeceğini hissettirdi. İtaatsizlik istenmiyordu!
Bir bakıma samimi serzenişler tarzında kendini ifade etti. Nelere kırgın ve kızgın olduğunu partililerle hasbıhal eder gibi aksettirdi. Süreçte ne gibi zorluklar yaşadığını, nelere katlanmak zorunda kaldığını, hangi tavırlara kırıldığını, vb kendi açısından bir bir anlattı. Bu yanıyla insani bir “samimiyet” çabası da vardı. Kimileri bu konuşmada “marazi”, “asabi” yönler bulsa da, ben kendi payıma “birikmiş bir öfke”nin biraz tepkisel sitemini gördüm. O yüzden çok yadırgamadım.
Zaten Akşener’in bin 350 üst kurultay delegesinden oy kullanan bin 151’inin oyundan geçerli bin 127’sini alarak yeniden genel başkan seçilmesi de kendisinin liderliğine radikal bir itirazın olmadığını, tam tersine geniş bir destek olduğunu gösteriyordu. Bu anlamda kurultay Akşener açısından “başarılı” neticelenmiş görünüyordu. Doğrusu seçim ve altılı masa sürecinde yer yer sert eleştirilmiş, hatta suçlanmış bir liderin bir anlamda küllerinden yeniden doğmasıydı bu. Sanırım o da bunun farkındaydı!
“Millet İttifakı”nın Akıbeti!..
Aslında seçim sonuçlarının belli olduğu andan itibaren “Millet İttifakı”da fiilen sona eriyordu. Bu ittifak “iktidar olma” esprisi üzerine kurulmuştu ve olmayınca dağılması da kaçınılmazdı. Akşener’in hazin çöküşlü ittifak ve sonuçlarından memnun kalmadığı anlaşılıyor. Hani biraz “elimiz mahkumdu”, “bazı durumlara katlandım” demeye getirdi sanki. Çok ayrıntılı bir analizine girmedi gerçi. Fakat kurultay bu açıdan da eğilimi netleştirdi. Şu an için kapılar “İttifak” arayışlarına kapanmış gibiydi!..
Nitekim kurultay atmosferine, Akşener’e hakim ruh haline bakıldığında İttifakla ve ittifak arayışlarıyla köprülerin atıldığı, en azından bu tarz bir yönelime –şimdilik- aralarına bayağı geniş bir mesafe konduğu sonucu çıkıyor. Kendileri açısından “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” moduna geçmişlerdi!
Bakalım İYİ Parti ve Akşener, bundan sonra nasıl bir çizgi izleyecek? Kurultayın genel havasına bakarsak bundan sonra kendi gücüne dayanarak, kendi ayakları üzerinde durmak isteyecek, kendi yağıyla kavrulmayı tercih edecek bir parti görüntüsü veriyor. En azından “arzu” bu yönde. Evdeki hesap çarşıya uyar mı bilinmez!
Bunu biraz da süreç ve henüz altı yaşını bile doldurmamış partinin nasıl “duruş” sergileyeceği belirleyecek. Önümüzdeki yerel seçimlerin bunun için bir “sıçrama tahtası” olup olmayacağını ortaya koyacağını zannediyorum…
Kurultay bitti asıl savaş şimdi başlıyor. Bakalım “Savaşmalıydık” özeleştirisi yapan Akşener, yeni süreçte nasıl savaşacak?..
26.06. 2023
NOT: Ancak şu “ittifak” meselesinde bir çekincem veya “acabam” var. Evet şu an ittifaklara “Soğuk” görünüyorlar. Lakin süreçte kartlar yeniden karılabilir ve şartlar yeni ittifak politikalarına zorlayabilir. Şu an itibarıyla İYİP ve Akşener “Kendi boyunun ölçüsünü” tek başına almaktan yana görünüyor sanki. Bunun için haklı nedenleri de olabilir. Ancak ileride –bilhassa yaklaşan yerel seçimlerde- yeni biçimler yahut ortaklıklar biçimine bürünmesinin yolu tümüyle kapandı mı bilinmez. Siyaset bu!
Bu eksende yapılan “Diyet ödeme” şeklindeki sitemli konuşmalar bana kalırsa bu CHP’den çok “Kılıçdaroğlu CHP’si”ne bir itirazdı. Yarın öbür gün örneğin Ekrem İmamoğlu CHP’de başa gelirse tekrar eski “kankalıklar” başlayabilir mi bilinemez. O yüzden biraz ihtiyatlı düşünmek gerek. Bunu süreçte nasıl formüle ederler veya vitesi değiştirirler (mi?) şu aşamada bilinemez!..