İTİRAF EDİYORUM: DIŞ MİHRAK BENİM!

Başbakan direnişçileri dış mihrak olmakla suçluyor ama dışarıdan yeni gelen kendisi&... Murat Tolga Şen yazıyor.

Çünkü bu başıma daha önce de geldi. Birileri işlerine gelmeyen her durumda beni en savunulamaz köşeye itip "dış mihrak" olmakla itham ettiler. Şimdi topluca buna maruz kalıyoruz, hem de kendi başbakanımız tarafından ama "Kara Murat hangimiz" bir yazalım, bakalım?

Hayatımda daha önce de iki kez dış mihrak ve işbirlikçi olmakla suçlandım. İlki, bir kadın yönetmenin filmine yaptığım kritik yüzündendi. Film iyi niyetli, çevre duyarlılığı olan bir yapımdı ama müsamereden öte bir şey değildi. Bir sinema yazarı olarak bu yapımın film olma halinin yetersizliğini eleştirince, yönetmeni editörüme mail atarak beni dış mihraklarla işbirliği yapmakla suçladı. Kötü bir film çektiğini, film çekmeyi beceremediğini itiraf etmektense beni şeytanlaştırmayı uygun görmüştü. Şu an o filmi hatırlayan yok, olmaz da ama bu yönetmen ablamıza bakarsanız ben onun vatan sevgisiyle dolu muhteşem başyapıtını karalamak için dış mihraklarla yatıp kalkıp onların maşası olmuştum.

Diğeri de bu yıl gösterime giren bir Kurtuluş Savaşı öyküsüydü ama bu filmde de hamasiyet ve mantıksızlık diz boyuydu. Harika bir film konusu "hap yap para kap" derken harcanmıştı. Bu defa da üstelik de SİYAD üyesi bir sinema yazarı olan Rasih Yılmaz tarafından vatan haini olmakla suçlandım. Beni gazetede yazdığı köşesinde alenen hedef gösterdi.

Kendimi savunmadım, savunmak zorunda hissetmedim. Hoşlarına gitmeyen bir şey yazıldığında insan yaftalamaktan geri durmayan bu öfkeli beyinlere hiçbir şey anlatamazsınız. Boşuna nefes tüketmek olur bu… Hâlbuki ben her defasında yaptıkları işi beceremedikleri için eleştirdim onları ama hemen sahte bir milliyetçilik refleksiyle üstüme geldiler. Bu şekilde köşeye sıkıştırılmak kötü çünkü ben bu toprakları içinde yaşayan herkesle birlikte seven biriyim. Babası ülkenin sınırlarını korurken sol bacağını kaybetmiş bir çocuk olarak büyüdüm. Şu tehlikeli coğrafyada Cumhuriyet insanı olarak yaşamanın nimetlerinin farkındayım. Bununla hava atılmaz ama... Hepimiz seviyoruz, toprağımızı, insanımızı. Ötekileştirmek niye?

Şimdi bakıyorum da, aynı şeyi hükümet yapıyor. Yönetmeyi beceremediği insanlar tarafından eleştirilince hemen bir "dış mihrak" icat ediyor ve bu sopayla insanları kovalamaya başlıyor. Kendisine karşı olan herkesi bir anda işbirlikçi, vatan haini ilan ediyor. Daha yeni “bütün milliyetçilikleri ayağımızın altına aldık” diyen başbakan sıkıyı görünce bayrak, millet sevgisiyle dolup taşıyor. İki ayyaştan biri hemen Gazi Mustafa Kemal oluyor, saygıyla anılıyor.

Gözümüzün içine baka baka bunu yapanların temeli ABD’de atılmış bir partiden olması ne tuhaf değil mi? Bu konuşmaları yapan kişi ülkesinin bir şehri havaya uçurulunca oraya gitmek yerine Obama’ya gitti. Kusura bakmasın ama dışarıdan yeni gelen, her fırsatta dünyanın en bulaşık devletinin başkanıyla istişareler yapan kendisi… Dün de bir saat konuştular... ABD’den kendi tabanı kadar nefret eden bulamazken başbakan, bu muhabbet neden?

Her yere yazıp “Yedirmeyiz” dedikleri tarihteki ilham kaynakları da (Menderes, Özal) yine ABD ile en sıkı fıkı olan devlet adamları... Nasıl tesadüfse bu artık? Bu arada Atıl İnaç’ın yönettiği Zincirbozan filmini izlemenizi tavsiye ederim. Özal’ın başbakanlığı nasıl aldığı konusunda epey aydınlatıcıdır.

Şu yedirmeyiz lafına da ayrıca itirazım var. Artık yemiyoruz zaten… Kusuyoruz!

Uzun lafın kısası; Süvari birliğindeki Kızılderili, kabilenin geri kalanını beyaz adamla işbirliği yapmakla suçluyor. Çok saçma, çok ayıp, çok yazık!

MURAT TOLGA ŞEN /