"İSTEDİKLERİ GAZETECİLER TASFİYE EDİLİRSE, TÜRK MEDYASI ÜZERİNDEKİ BASKILAR DURACAK MI?" ERTUĞRUL ÖZKÖK SORDU!..
"1993 yılında Hürriyet´te ilginç bir olay yaşadık. Son günlerde yaşananlara bakınca o olayı hatırladım." Ertuğrul Özkök yazdı.
1993 yılında Hürriyet´te ilginç bir olay yaşadık.
Son günlerde yaşananlara bakınca o olayı hatırladım.
Anlatacağım olayın en az 10 tanığı var.
Gazetenin sahibi Erol Simavi´ydi.
Gazeteye bir murahhas üye getirilmişti.
O da, yayına karışma sevdalısıydı.
Bu amaçla geniş bir yayın kurulu oluşturmuştu.
Masanın başına kendi oturur, nasıl manşet atılması gerektiğini tartışmaya açardı.
* * *
O günlerde gazeteye yeni bir yazar almıştık.
Türk basınında en tanınmış yazarlardan biriydi.
Özal´cı olarak biliniyordu.
Bu ünlü yazarın başlaması dolayısıyla okurdan epey tepki almıştık.
İşte öyle günlerden birinde, murahhas üye, bu ünlü yazarın gazetede kalıp kalmamasını tartışmaya açtı.
Sonunda, bir oylama yaptırmaya karar verdi.
Oylama başladı.
Dördüncü kişiye geldiği sırada ben söz aldım.
"Şimdi siz, tepki geldi diye bir yazarı atıp atmamayı mı oyluyorsunuz" diye sordum.
"Ben oyumu şimdiden açıklayayım. Oyum hayır atılmasın olacak. Ama bu oylamaya katılmayacağım. Çünkü katılıp hayır oyu vermek bile bu oylamayı meşrulaştırmak, bu cinayete suç ortağı olmaktır" dedim.
Arkadaşlarımın büyük bölümü bana katıldı ve oylamadan vazgeçtik.
Dün gazetede Hürriyet´in eski Yayın Koordinatörü Seçkin Türesay´a bu olayı sordum.
O da hatırladı.
* * *
O ünlü yazar daha sonra kendi isteğiyle Hürriyet´ten ayrıldı ve aleyhime birçok yazı yazdı.
Büyük gazetenin genel yayın yönetmeni olunca, böyle şeylere katlanmak zorundasınız.
Görev tarifinizde bunlar da var.
Şimdi mesleğimizin ortamına bakıyorum.
Oylamaya bile gerek görmeden bazı gazetecilerin tasfiye edilmesi kampanyası bütün hızıyla sürüyor.
Ellerinden gelse bütün aykırı sesleri meslekten tasfiye edecekler.
Hatta fırınlara talimat verip, ekmek satılmasını bile engelleyecekler.
Benim bildiğim en az 5-6 yazar, adı konmamış bir "Tasfiye komiserliği" oluşturmuş durumda.
Dün, Enis Berberoğlu ile sohbet ederken, "Şu tasfiye komiserliğine bir sor bakalım. İstedikleri gazeteciler tasfiye edilirse, Türk medyası üzerindeki baskılar duracak mı?" dedim.
Bu "Medya Olağanüstü Hal Komiserliği" hemen 1 No´lu bildirisini yayınlayıp, tasfiye listesini açıklarsa, adı geçen gazeteciler de kurumlarını Maliye´nin bazı mensuplarının hışmından kurtarmak için üzerlerine düşeni yaparlar.
Eminim yaparlar.
Şu gelişmeleri utanarak izliyorum.
Türk basın tarihinin geçmişine bakıyorum.
Askeri dönemlerde bile gazetecilerin kapılarına böyle işaret koyarak linç kampanyaları düzenlenmemiş.
O dönemlerde bile mesleki dayanışma sürdürülmüş.
Muhalif gazetecilere işaret parmağı uzatılarak hedef gösterilmemiş.
* * *
Şimdi Türkiye bir "demokratik açılım" yaptığını iddia ediyor.
Eleştirel seslerin, kurumlarının üzerine vergi baskısı yapılarak susturulduğu bir ülkede "demokratik açılım" ne kadar inandırıcı olur?
Ferai Tınç dün çok güzel bir yazı yazmış.
Şu sel baskını hepimize gösterdi ki, günlük hayatta eleştirel bakışlara, eleştirel seslere çok ihtiyacımız var.
Bu eleştirel sesler susturulmasaydı belki o dereler bugün böyle insanları yutmazdı.
Zamanında o eleştirel sesler susturulmasaydı belki Kürt sorunu da bugünlere gelmezdi.
Bu seslere tarihimizin hiçbir döneminde bu kadar ihtiyacımız olmamıştı.
Yazık, şimdi o sesler, konuşmayı savunacak mesleğin, yani gazetecilerin kalemleriyle tasfiye edilmeye çalışılıyor.
Herhalde mesleğimizin altın sayfaları bu olmayacak.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet