İŞTE RADYO PROGRAMINI YAYINDAN KALDIRTAN BARANSU RÖPORTAJI!
Gazeteci-yazar Adnan Öksüz'ün hazırlayıp sunduğu ‘Dört Dörtlük Portreler' isimli program TRT yönetiminin aldığı kararla apar topar yayından kaldırıldı. Peki, sebep ne? İşte o röportajın tam metni...
TRT İstanbul Radyosu Radyo1’de, gazeteci-yazar Adnan Öksüz’ün hazırlayıp sunduğu ’Dört Dörtlük Portreler’ isimli program TRT yönetiminin aldığı ilginç bir kararla apar topar yayından kaldırıldı. Peki, sebep ne?
Programa konuk olan gazeteci-yazar Mehmet Baransu’nun iddiasına göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye yönelik bazı eleştirileri programın kaldırılmasına neden oldu. Baransu’nun açıklamalarının Ankara’da büyük rahatsızlık meydana getirdiği ve programın bu sebeple aniden kaldırıldığı öğrenildi.
Mehmet Baransu, programda hayatından önemli bir detayı da il kez açıkladı: Baransu bir dönem öldürülme korkusundan ailesiyle birlikte yurtdışına kaçtığını ifade etti.
Programı sonlandıran asıl faktörün ise Baransu’nun şu cümleleri olduğu ileri sürüldü: "28 Şubat süreci 13 yıl sonra yargılanıyorsa bu ülke bugünün hırsızlarını da yargılayacaktır. Başbakan olsam yüz tane Silivri Cezaevi yaparım. Cezaevine ise hırsız bürokratları, hırsız iş adamlarını koymak istiyorum. Türkiye’de bu derin yapılar yargılanacak. Belki 3-5 yıl sonra büyük davalar olacak. Çünkü Türkiye şu an arka odalarda ihale dağıtılarak soyuluyor."
Peki, Mehmet Baransu programda başka neler neler söyledi: İşte o röportajın tamamı:
Çocukluğunuz nasıl geçti? Nasıl bir ailede büyüdünüz?
İlginçtir ki biz 14 nesil önceki dedemizi biliriz. Çünkü bizim soy ağacımız vardır. Asker ailenin torunuyum. Büyüklerim Cizre’den Ağrı’ya, Ağrı’dan Ermenistan’a gitmişlerdi. Ailem, Ermeni çetelerin katliamlarına maruz kalarak Kars’a gelmişlerdir. Kars’a gelmesinin sebepleri ise tekrar Ermenistan’a dönme hayalidir. Şu anda dedemin dedesinin mezarı Ermenistan’dadır. Ailem Hamidiye Alaylarına katılarak Serhat cephesinde görev yapmışlardı. Böyle bir aileden geliyorum.
Kaç kardeşsiniz?
Şu anda yaşayan altı ölen kardeşlerimiz ile sekiz kardeştik. Tipik bir doğu ailesiyiz. Babamlar beş kardeşlerdi. Dedem en büyük amcamı okutuyor babamı ise köy işleriyle uğraşsın diye okutmuyor. Daha sonra babam okumak için köyden kaçarak devlet memuru olur. Iğdır doğumluyum ama çocukluğum Erzurum’da geçti. Babamda benim gibi deli doludur. 1987 yıllarında ANAP’lı bir milletvekilinin hazine arazileri ile ilgili bir davaya karşı çıkması sonucu terör bölgesi olan Hınıs’a sürülmüştür. Erzurum, çocukluğumun geçtiği yer olarak hayatımda yer etmiştir. Liseyi yine Erzurum’da okudum. Ardından İstanbul’a geldim. Bu arada ailemin tamamı okudular. Babam 45 yaşında liseyi, 50 yaşında ise üniversiteyi bitirdi.
Diğer kardeşleriniz arasında nasıl bu kadar ön plana çıktınız?
Ailemde herkes devlette görev almıştı. Ben ise emir almaktan hoşlanmadığım için devlette çalışmadım. Hınıs’ta orta okulda okurken babam beni işim garanti olsun diye sağlık meslek okuluna yazdırmak istemişti. Ben ise başbakan olmayı tercih ettiğimi söylemiştim. Bunu tercih etmemin sebebi ise o dönemlerde yaşanan sıkıntılardı. Mesela Turgut Özal, Oltu ilçesine gelip direk telefon bağlantıları yapan merkezi açmıştı ve ilk olarak Semra Hanım ile konuşmuştu. Yani hizmet eden insanları görünce hevesleniyordum. Bazen konferanslara gidiyorum ve geçenlerde Adıyaman’a gittim. Dedim ki; burayı ben turizm cenneti yaparım. Nasıl olacağını projeler şeklinde belediye başkanına anlattım. Bunların aklıma gelme sebebi ise hep bir başbakan olma hevesiydi. Şuan başbakan olabilir misin? diye sorsalar, ben çok zor cevabı veririm.
En büyük hayaliniz nedir?
Futbolcu olmak isterdim. Profesyonel olarak Erzurumspor’da futbol oynayacaktım ama ailem buna izin vermedi. Benim okumamı istemişlerdi. Biraz kaçarak futbol oynardım yine aynı zamanda profesyonel olarak voleybol oynadım. Ben bu sporların hepsini kaçarak yaptım. Ortaokul yıllarımızda kar sebebiyle okula gitmekte zorlanırdık. Lise yıllarımda ise Erzurum Merkez’de olduğumuz için rahattık. Ama şunu bilirim ki çıra ve gaz lambası yakarak ders çalışırdım. Ötesinde ise kütüphanede kitap okur ve karlar üzerinde top oynardım. Futbolu ise yeşil sahalarda oynamadık. Biz futbolu buzlu Erzurum topraklarında oynardık. Çocukluğum çok zevkli geçmişti. Şuan çocuklara baktığımda üzülüyorum. Çünkü biz yazın balık tutmaya giderdik, dağa çıkardık ve çeşitli uğraşlarımız vardı. Şimdiki çocuklara bakıyorum da hayatı teknolojiden ibaret, şehir hayatı olanları görüyorum. Benim de iki çocuğum var keşke onlar da benim gibi bir çocukluk yaşasalardı. O dönemlerimizde imkanımız yoktu ve yamalı pantolonlar giyerdik. Bakıldığında mutluyduk ama şimdi çocuklarıma bakıyorum da mutlu değiller. Yine bizim dönemlerimizde şiddet ve çocuk öldürme gibi olaylar olmazdı. 1994 yılında İstanbul’a gelmiştim ve futbol stadyumlarına girdiğimizde taraftarlar birbirleri ile atışırlardı. Ama şimdi Türkiye farklı bir noktaya gitti. Yani kazandıklarının yanında kaybettikleri de ortaya çıktı.
Üniversite hayatınız nasıl geçti?
İstanbul Gazetecilik mezunuyum. Birinci sınıfa başladığımda çalışmaya başlamıştım. Çünkü babamın benden başka okuttuğu kardeşlerim vardı ve paraya ihtiyaç duyuyordum. İlk işim gazetecilik dışında olmuştu. Laleli’de yük taşımacılığı ve paketleme işlerinde çalıştım. Üniversitem ile çalıştığım yer birbirine yakındı. Okuldan arkadaşlarımın beni çalışırken görmesini istemezdim. Bunları yapmak zorundaydım ve utanılacak bir şey değil. Keşke üniversiteli gençler böyle çalışmalar yapsalar. Bugün bir noktaya gelebilmiş isem geçmişte üst üste koyduğum tuğlaların sayesinde oldu. Bugün hakkımda çok ağır eleştiriler yapılıyor ve bu gibi eleştirilerle geçmişte mücadele ettiğim için zorlanmıyorum. Geçmişte mücadele derken fiziki olarak, yine geçmişte gördüğüm cinayetlerin toplamında ortaya bir Mehmet Baransu çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde Balçiçek Pamir’in programına katılmıştım. Bana demişti ki: ’’senin bu memleket için bir öfken var’’ evet, çok doğru söylüyorsun demiştim. Çünkü memlekette yaşanılan bir çok sıkıntıyı görünce çalışmalar yapmak istiyorsunuz. Kendi kuşağımı, Türkiye için derdi olan son kuşak olarak görüyorum.
Ahmet Altan’ın Taraf Gazetesinden ayrılıp yerine Oral Çalışlar’ın gelmesi ile süreçte ne gibi değişikler oldu?
Ahmet Altan, gazete açısından büyük bir kayıptı. Taraf, Ahmet Altan, Yasemin ve benimle de özdeşleşmişti. Haftada bir gün yazardım ve şuan iki güne çıkartacağız. Yasemin ve Altan’ın istifa ettiği öğrenince moralimiz bozulmuştu. Biz de istifa etme ya da devam etme konusunu uzunca tartıştık. İlk 24 saatte bir sıkıntı olmuştu. Markar’ın (Asayan) bu konuda önemli çalışması olmuştu. Markar, yazar arkadaşları ve personeli arayarak ayrılmamalarını sağladı. Patron bu konuda önemli stratejiler geliştirmişti. Yayın anlayışı olarak bakarsak Ahmet Altan ile Oral Çalışlar’ın bakışı farklı olabilir. Bu ister istemez gazeteye yansıyacaktır.
Hep konuşulur; Taraf Gazetesi bir proje mi?
Onu şunun için söylüyorlar. Biliyorsunuz Ergenekon operasyonları başladı ve biz o zaman yüksek bir ivme ile habercilik yaptık. Ergenekon operasyonları için Taraf kuruldu gibi bir algı ortaya konuldu. Projeyi ise bunun üzerine oturtuyorlar. İkinci bir şey olarak ise Yasemin Çongar üzerinden oynanıyordu. Yani Çongar bu gazetede ise bu ABD’nin projesidir. Ben de onlara diyorum ki, Taraf Gazetesi kurulma kararı verildiği zaman daha ortada bırakın Ergenekon davasını, Ümraniye’de ki bombalar dahi yoktu. Nokta dergisi kapandıktan sonra ortada olan bir miktar paranın gazete için ayrılması ile kuruluyor. Bu ise Ahmet Altan’ın fikri ve patronun gazete kurma hayali ile gerçekleşiyor. Bizim gazetemiz 1 lira fiyat ile yayına başlamıştı. Bunu ise reklam alamazsak yüksek gazete ücreti ile ayakta kalırız şeklinde düşünmüştük. Gazeteyi çıkarmaya başladıktan 5-6 ay sonra Ergenekon operasyonları başlamıştı. Benim ve gazetemizin şansı şu oldu; ben adliye muhabirliği, savunma muhabirliği yaptım. Hayali ihracatlar konusunda haberler yaptım ve çok askerle tanıştım. Çünkü bilgime başvurdular. Gümrük Bakanlığı ile ilgili haberlerim çok ses getirmişti. Yine orduya sahte etlerin satıldığının haberini yapmıştım. O dönem Hilmi Özkök paşaydı. Orada çok askerle tanıştım. Bu şekilde asker tanıdıklarım da vardı. Taraf’ta yazmaya başlayınca bunların devamı geldi. Taraf’ın bir güzel yanı daha vardı. Yazı işlerinin korktuğu röportajları ve haberleri yayınlama vaadiyle ortaya çıkmıştı. Bu beni cesaretlendirmişti. Ben o zamanlar Taraf Gazetesini test etmiştim. Sebebi ise bu gazete çıktı ama gerçekten özgürlükçü bir gazete mi? Ona baktım.
AK Parti ile Gülen’i bitirme haberini yazdın? Bu bilgiler sana nasıl ulaştı? Ve bir bakıma Ak Parti’yi ipten alan haberlere karşılık iktidar kanadından bir teşekkür geldi mi?
Ak Parti-Gülen’i bitirme haberleri benim önemli dosyalarımın ortalarıydı. Daha öncesinde ses getiren önemli haberlere imza atmıştım. İktidar kanadından teşekkür gelmedi ve teşekkür gelmesini de beklemiyorum. Sadece Sedat Simavi ödülünü aradığımda iki kişi beni aramıştı. Biri dönemin İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ti. Bugüne kadar bakanlıklarla olan temasım bu olmuştu.
Kafes eylem planını yazdığımda Başbakan beni eleştirmişti. Hatta planı yazdığım için tutuklanacaktım. Mahkemede tutuksuz yargılanmak için serbest bırakılmıştım. Mahkeme sırasında önemli ve ilginç bir belge görmüştüm. Genelkurmay Başkanının emri ile tutuklanmam istenmiş. O dönem Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e çok kızmıştım. Şöyle ki; o emir Adalet Bakanının emri ile gelmiş. Ve bu emirden Sayın Bakan’ın haberi yokmuş.
Ben hayatımın her döneminde hep yalnız mücadele ettim. Birilerine güvenerek iş yapmadım. Ve Ak Parti’ye de güvenemeyeceğimi biliyorum. Hükümetlerin korkuları var, riskleri ve bazen ileri bazen de geri adımlar atıyor. Bu tip siyasi dengelerden beklentiniz olmaması gerekiyor. Diğer yandan da siz gazetecisiniz. Destek anlamında hiçbir şey beklenilmemelidir. Bize AK Parti olmasa siz o haberleri yayınlayamaz durumda olurdunuz diyorlar. Birileri kefen giymeden biz kefen giydik. Birilerini devlette 100 kişi korurken beni kimse korumadan bunları yazdım. Bu haberleri yazdığım zaman milletvekillerini ve bakanları aradığımızda korkudan beyanat veremiyorlardı. Ben bu ülkede arabamı bugün-yarın patlatırlar düşüncesi ile üç yıl besmele çekip bindim. Devlet bir süre sonra koruma verdi. Ama yeterli değildi.
MEHMET BARANSU İLK DEFA AÇIKLADI: YURTDIŞINA KAÇTIM!
Öldürülme tehditleri yüzünden yurt dışına kaçtım. Ben katilimi biliyordum, bunu da bana söyleyen devletin bir kurumuydu. Devletin iki kurumunda biri infaz diğeri ise başka bir şeyler yapmaya çalışıyordu. 20 gün boyunca ailemle birlikte yurt dışında kaldım. Beni öldürecek katilim başka sebepten yakalanarak içeri girdi. Çıktığım yurt dışında bile haber yapmaya devam ettim. Ben bu anlattıklarımı yaşadım ve bugün iktidar partisi olayları çok kolay dile getiriyor.
Ak Parti büyük işler yapmış olabilir. 27 Nisan’da bir cevap verildiğini düşünüyorlar. Hayır bu konuda birçok mücadele verildi. Taraf Gazetesi, Türk siyasetinin önünü açtı. Bugün Taraf Gazetesi olmasa Ak Parti ne yapacaktı? Taraf Gazetesi bir gedik açmış oldu
8 tane çocuk kaçırılmış diye haber yapıyorum. Aynı zamanda belgeyi de basıyorum. Devlet gizli belgesi olduğu için sekiz yıl ceza alacaktım. Mahkemede beni yargılayan hakim bir kadına davayı satmış bir adamdır. Ben bu hakimlerle yargılandım. Adalet Bakanlığı ve müfettişlerin denetimi sonucu atıldı meslekten. Bunu ukalalık olarak algılamasınlar. Bu riski en fazla Taraf Gazetesi aldı.
Bu bilgileri gün ışığına nasıl çıkarıyorsun? Nasıl geliyor belgeler sana?
Taraf’ta ilk işe başladığımda yaptığım ilk haber ’’Üsteğmeni Dağda Unuttular’’ ismindeydi. Bu haber ise birisinden geldi. Daha sonra askeriye içerisinden haberler geldi ve ben de tanıdıklarımı arayarak haberi doğrulattım. Sonra Dağlıca ile ilgili dosya hazırladım. Askeri kaynaklarından beslenmedim. Avukat arkadaşlarımdan aldım tüm bilgileri. Vatan haini ilan ettiğimiz askerler vardı. Nöbete farklı şekilde gönderilen askerler vardı. Bunları görünce cesaretle yazdım. ’Üsteğmeni Dağda Unuttular’ isimli haberi yaptım..Bunları yazınca ister istemez kafada bir şey oluşuyor. Askerlerden gelen belgeleri doğrulatarak yayınlıyorum. Doğrulattığım belgeler doğrulatamadığım belgelerimin yüzde 10’udur. Elimde o kadar çok belge var ki Meclis’e verip bari onlar doğrulatma çabası içerisine girsin diye düşündüm.
Ergenekon, Balyoz gibi derin yapıların soruşturulması kapsamında eksik gördüğünüz yanlar var mı?
Bu süreçte iş adamlarına dokunulmadı. Sonuçta bunlar maddiyat olmadan gerçekleşmez. Bir şeyi çözmek istemezseniz komisyonlara havale edersiniz. 28 Şubat süreci ile ilgili üç beş tane adamı içeriye attılar. Ama 28 Şubat süreci ile ilgili en büyük sorumlu medya ve iş adamlarıydı. Baktığımızda bunlara dokunulmamış. Başbakan yurt dışı gezisinden gelip "ülkedeki dalga dalga operasyonlar milletin zihnini boğuyor" açıklamasını yapıyor. Pardon da ülkede ben hala başörtüsü sürecinde psikolojisi bozulmuş ve destek alan insanlar tanıyorum. Ertuğrul Özkök bugün helalleşmek istiyor. Ben seninle ne helalleşeyim? Askeriyeden emekli edilen ve kamudan atılan o insanların hakkını ödemek ne benim ne de başbakanın görevidir. Onların hepsi mazide kaldı. Bunun sebebi ise başbakanın, başkanlık sistemine kafayı takmasıdır. Başkanlık sistemini Tayyip Bey tek başına halletse idi barış süreci olmayacaktı. Çünkü BDP ile birlikte çalışmalar yapıp yeni anayasa ile birlikte başkanlık sistemini getirecek gibi bir düşünce var.
Başbakan’ın "İlker Başbuğ’a haksızlık yapılıyor." şeklinde açıklamaları oldu. Sence o süreç bitti mi?
Yok, sadece bir durgunluk var. Bazen bataklıklar donar ve sinekler yok olur. Bazen de sinekler tekrar oraya gelirler. 28 Şubat süreci 13 yıl sonra yargılanıyorsa bu ülke bugünün hırsızlarını da yargılayacaktır. Başbakan olsam yüz tane Silivri Cezaevi yaparım. Cezaevine ise hırsız bürokratları, hırsız iş adamlarını koymak istiyorum. Türkiye’de bu derin yapılar yargılanacak. Belki 3-5 yıl sonra büyük davalar olacak. Çünkü Türkiye şu an arka odalarda ihale dağıtılarak soyuluyor. TOKİ Başkanı çıkmış yolsuzlukların olduğunu ve fark edemediklerini söylüyorlar. Pardon da sen orada o hırsızlığı engellemek için ordasın, gözyaşı dökmek için değil. Sonuçta derin yapılar bitmeyecektir. Bu derin yapıların intikamı daha ağır olacaktır. Çünkü ilk defa canları yakılmıştır.
Aslına bakılırsa ben, yeni bir 28 Şubat darbesi gibi bir sürecin yaşanmasını istiyorum. Çünkü muhafazakarlar dinden ve ahlaktan uzaklaştılar ki belki kendilerine gelirler. Ak Partiye oy veren kesimlere bakın çoğunun ahlak ve plan ile düşünceleri yok. Yine baktığınızda dava adamı zannettiğiniz adamların fikri değişti.
Türkiye’de darbe riski var mı?
Evet var. Çünkü Türkiye korkak bir devlettir. Türk siyasetçisi, medyası ve iş adamı korkaktır. Bu iş güç önemlidir. Bakın Ertuğrul Özkök’e, 28 Şubat sürecinde tutumu ile şimdiki tutumuna bakın. Başbakan, İlker Başbuğ’la ilgili tutukluluk eleştirisini yapar yapmaz hemen mevziden çıktılar. ABD Büyükelçisi bile mevziden çıktı. ABD Büyükelçisi bile konuşmaya başladıysa önemli gelişmeler var.
Programın artık sonuna geliyoruz. Çağrışımlar bölümümüz var; Şu kelimeler sana neyi hatırlatıyor?
Pensilvanya?
Derin devletin öteki yüzü.
Fethullah Gülen anlaşılmasın bu durumda.
Ahmet Altan?
Benim idolüm.
Aksiyon?
Gazeteciliği öğrendiğim yer
Futbol?
Aşkım.
Iğdır?
Doğduğumun yer.
Aile?
Çok ailenin dışında kaldığım için özlem diyebilirim.
Özgürlük?
İnsanlarda olmasını istediğim şey.
Dadaş?
Erzurumluluk
haberdemeti.com
Programa konuk olan gazeteci-yazar Mehmet Baransu’nun iddiasına göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye yönelik bazı eleştirileri programın kaldırılmasına neden oldu. Baransu’nun açıklamalarının Ankara’da büyük rahatsızlık meydana getirdiği ve programın bu sebeple aniden kaldırıldığı öğrenildi.
Mehmet Baransu, programda hayatından önemli bir detayı da il kez açıkladı: Baransu bir dönem öldürülme korkusundan ailesiyle birlikte yurtdışına kaçtığını ifade etti.
Programı sonlandıran asıl faktörün ise Baransu’nun şu cümleleri olduğu ileri sürüldü: "28 Şubat süreci 13 yıl sonra yargılanıyorsa bu ülke bugünün hırsızlarını da yargılayacaktır. Başbakan olsam yüz tane Silivri Cezaevi yaparım. Cezaevine ise hırsız bürokratları, hırsız iş adamlarını koymak istiyorum. Türkiye’de bu derin yapılar yargılanacak. Belki 3-5 yıl sonra büyük davalar olacak. Çünkü Türkiye şu an arka odalarda ihale dağıtılarak soyuluyor."
Peki, Mehmet Baransu programda başka neler neler söyledi: İşte o röportajın tamamı:
Çocukluğunuz nasıl geçti? Nasıl bir ailede büyüdünüz?
İlginçtir ki biz 14 nesil önceki dedemizi biliriz. Çünkü bizim soy ağacımız vardır. Asker ailenin torunuyum. Büyüklerim Cizre’den Ağrı’ya, Ağrı’dan Ermenistan’a gitmişlerdi. Ailem, Ermeni çetelerin katliamlarına maruz kalarak Kars’a gelmişlerdir. Kars’a gelmesinin sebepleri ise tekrar Ermenistan’a dönme hayalidir. Şu anda dedemin dedesinin mezarı Ermenistan’dadır. Ailem Hamidiye Alaylarına katılarak Serhat cephesinde görev yapmışlardı. Böyle bir aileden geliyorum.
Kaç kardeşsiniz?
Şu anda yaşayan altı ölen kardeşlerimiz ile sekiz kardeştik. Tipik bir doğu ailesiyiz. Babamlar beş kardeşlerdi. Dedem en büyük amcamı okutuyor babamı ise köy işleriyle uğraşsın diye okutmuyor. Daha sonra babam okumak için köyden kaçarak devlet memuru olur. Iğdır doğumluyum ama çocukluğum Erzurum’da geçti. Babamda benim gibi deli doludur. 1987 yıllarında ANAP’lı bir milletvekilinin hazine arazileri ile ilgili bir davaya karşı çıkması sonucu terör bölgesi olan Hınıs’a sürülmüştür. Erzurum, çocukluğumun geçtiği yer olarak hayatımda yer etmiştir. Liseyi yine Erzurum’da okudum. Ardından İstanbul’a geldim. Bu arada ailemin tamamı okudular. Babam 45 yaşında liseyi, 50 yaşında ise üniversiteyi bitirdi.
Diğer kardeşleriniz arasında nasıl bu kadar ön plana çıktınız?
Ailemde herkes devlette görev almıştı. Ben ise emir almaktan hoşlanmadığım için devlette çalışmadım. Hınıs’ta orta okulda okurken babam beni işim garanti olsun diye sağlık meslek okuluna yazdırmak istemişti. Ben ise başbakan olmayı tercih ettiğimi söylemiştim. Bunu tercih etmemin sebebi ise o dönemlerde yaşanan sıkıntılardı. Mesela Turgut Özal, Oltu ilçesine gelip direk telefon bağlantıları yapan merkezi açmıştı ve ilk olarak Semra Hanım ile konuşmuştu. Yani hizmet eden insanları görünce hevesleniyordum. Bazen konferanslara gidiyorum ve geçenlerde Adıyaman’a gittim. Dedim ki; burayı ben turizm cenneti yaparım. Nasıl olacağını projeler şeklinde belediye başkanına anlattım. Bunların aklıma gelme sebebi ise hep bir başbakan olma hevesiydi. Şuan başbakan olabilir misin? diye sorsalar, ben çok zor cevabı veririm.
En büyük hayaliniz nedir?
Futbolcu olmak isterdim. Profesyonel olarak Erzurumspor’da futbol oynayacaktım ama ailem buna izin vermedi. Benim okumamı istemişlerdi. Biraz kaçarak futbol oynardım yine aynı zamanda profesyonel olarak voleybol oynadım. Ben bu sporların hepsini kaçarak yaptım. Ortaokul yıllarımızda kar sebebiyle okula gitmekte zorlanırdık. Lise yıllarımda ise Erzurum Merkez’de olduğumuz için rahattık. Ama şunu bilirim ki çıra ve gaz lambası yakarak ders çalışırdım. Ötesinde ise kütüphanede kitap okur ve karlar üzerinde top oynardım. Futbolu ise yeşil sahalarda oynamadık. Biz futbolu buzlu Erzurum topraklarında oynardık. Çocukluğum çok zevkli geçmişti. Şuan çocuklara baktığımda üzülüyorum. Çünkü biz yazın balık tutmaya giderdik, dağa çıkardık ve çeşitli uğraşlarımız vardı. Şimdiki çocuklara bakıyorum da hayatı teknolojiden ibaret, şehir hayatı olanları görüyorum. Benim de iki çocuğum var keşke onlar da benim gibi bir çocukluk yaşasalardı. O dönemlerimizde imkanımız yoktu ve yamalı pantolonlar giyerdik. Bakıldığında mutluyduk ama şimdi çocuklarıma bakıyorum da mutlu değiller. Yine bizim dönemlerimizde şiddet ve çocuk öldürme gibi olaylar olmazdı. 1994 yılında İstanbul’a gelmiştim ve futbol stadyumlarına girdiğimizde taraftarlar birbirleri ile atışırlardı. Ama şimdi Türkiye farklı bir noktaya gitti. Yani kazandıklarının yanında kaybettikleri de ortaya çıktı.
Üniversite hayatınız nasıl geçti?
İstanbul Gazetecilik mezunuyum. Birinci sınıfa başladığımda çalışmaya başlamıştım. Çünkü babamın benden başka okuttuğu kardeşlerim vardı ve paraya ihtiyaç duyuyordum. İlk işim gazetecilik dışında olmuştu. Laleli’de yük taşımacılığı ve paketleme işlerinde çalıştım. Üniversitem ile çalıştığım yer birbirine yakındı. Okuldan arkadaşlarımın beni çalışırken görmesini istemezdim. Bunları yapmak zorundaydım ve utanılacak bir şey değil. Keşke üniversiteli gençler böyle çalışmalar yapsalar. Bugün bir noktaya gelebilmiş isem geçmişte üst üste koyduğum tuğlaların sayesinde oldu. Bugün hakkımda çok ağır eleştiriler yapılıyor ve bu gibi eleştirilerle geçmişte mücadele ettiğim için zorlanmıyorum. Geçmişte mücadele derken fiziki olarak, yine geçmişte gördüğüm cinayetlerin toplamında ortaya bir Mehmet Baransu çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde Balçiçek Pamir’in programına katılmıştım. Bana demişti ki: ’’senin bu memleket için bir öfken var’’ evet, çok doğru söylüyorsun demiştim. Çünkü memlekette yaşanılan bir çok sıkıntıyı görünce çalışmalar yapmak istiyorsunuz. Kendi kuşağımı, Türkiye için derdi olan son kuşak olarak görüyorum.
Ahmet Altan’ın Taraf Gazetesinden ayrılıp yerine Oral Çalışlar’ın gelmesi ile süreçte ne gibi değişikler oldu?
Ahmet Altan, gazete açısından büyük bir kayıptı. Taraf, Ahmet Altan, Yasemin ve benimle de özdeşleşmişti. Haftada bir gün yazardım ve şuan iki güne çıkartacağız. Yasemin ve Altan’ın istifa ettiği öğrenince moralimiz bozulmuştu. Biz de istifa etme ya da devam etme konusunu uzunca tartıştık. İlk 24 saatte bir sıkıntı olmuştu. Markar’ın (Asayan) bu konuda önemli çalışması olmuştu. Markar, yazar arkadaşları ve personeli arayarak ayrılmamalarını sağladı. Patron bu konuda önemli stratejiler geliştirmişti. Yayın anlayışı olarak bakarsak Ahmet Altan ile Oral Çalışlar’ın bakışı farklı olabilir. Bu ister istemez gazeteye yansıyacaktır.
Hep konuşulur; Taraf Gazetesi bir proje mi?
Onu şunun için söylüyorlar. Biliyorsunuz Ergenekon operasyonları başladı ve biz o zaman yüksek bir ivme ile habercilik yaptık. Ergenekon operasyonları için Taraf kuruldu gibi bir algı ortaya konuldu. Projeyi ise bunun üzerine oturtuyorlar. İkinci bir şey olarak ise Yasemin Çongar üzerinden oynanıyordu. Yani Çongar bu gazetede ise bu ABD’nin projesidir. Ben de onlara diyorum ki, Taraf Gazetesi kurulma kararı verildiği zaman daha ortada bırakın Ergenekon davasını, Ümraniye’de ki bombalar dahi yoktu. Nokta dergisi kapandıktan sonra ortada olan bir miktar paranın gazete için ayrılması ile kuruluyor. Bu ise Ahmet Altan’ın fikri ve patronun gazete kurma hayali ile gerçekleşiyor. Bizim gazetemiz 1 lira fiyat ile yayına başlamıştı. Bunu ise reklam alamazsak yüksek gazete ücreti ile ayakta kalırız şeklinde düşünmüştük. Gazeteyi çıkarmaya başladıktan 5-6 ay sonra Ergenekon operasyonları başlamıştı. Benim ve gazetemizin şansı şu oldu; ben adliye muhabirliği, savunma muhabirliği yaptım. Hayali ihracatlar konusunda haberler yaptım ve çok askerle tanıştım. Çünkü bilgime başvurdular. Gümrük Bakanlığı ile ilgili haberlerim çok ses getirmişti. Yine orduya sahte etlerin satıldığının haberini yapmıştım. O dönem Hilmi Özkök paşaydı. Orada çok askerle tanıştım. Bu şekilde asker tanıdıklarım da vardı. Taraf’ta yazmaya başlayınca bunların devamı geldi. Taraf’ın bir güzel yanı daha vardı. Yazı işlerinin korktuğu röportajları ve haberleri yayınlama vaadiyle ortaya çıkmıştı. Bu beni cesaretlendirmişti. Ben o zamanlar Taraf Gazetesini test etmiştim. Sebebi ise bu gazete çıktı ama gerçekten özgürlükçü bir gazete mi? Ona baktım.
AK Parti ile Gülen’i bitirme haberini yazdın? Bu bilgiler sana nasıl ulaştı? Ve bir bakıma Ak Parti’yi ipten alan haberlere karşılık iktidar kanadından bir teşekkür geldi mi?
Ak Parti-Gülen’i bitirme haberleri benim önemli dosyalarımın ortalarıydı. Daha öncesinde ses getiren önemli haberlere imza atmıştım. İktidar kanadından teşekkür gelmedi ve teşekkür gelmesini de beklemiyorum. Sadece Sedat Simavi ödülünü aradığımda iki kişi beni aramıştı. Biri dönemin İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ti. Bugüne kadar bakanlıklarla olan temasım bu olmuştu.
Kafes eylem planını yazdığımda Başbakan beni eleştirmişti. Hatta planı yazdığım için tutuklanacaktım. Mahkemede tutuksuz yargılanmak için serbest bırakılmıştım. Mahkeme sırasında önemli ve ilginç bir belge görmüştüm. Genelkurmay Başkanının emri ile tutuklanmam istenmiş. O dönem Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e çok kızmıştım. Şöyle ki; o emir Adalet Bakanının emri ile gelmiş. Ve bu emirden Sayın Bakan’ın haberi yokmuş.
Ben hayatımın her döneminde hep yalnız mücadele ettim. Birilerine güvenerek iş yapmadım. Ve Ak Parti’ye de güvenemeyeceğimi biliyorum. Hükümetlerin korkuları var, riskleri ve bazen ileri bazen de geri adımlar atıyor. Bu tip siyasi dengelerden beklentiniz olmaması gerekiyor. Diğer yandan da siz gazetecisiniz. Destek anlamında hiçbir şey beklenilmemelidir. Bize AK Parti olmasa siz o haberleri yayınlayamaz durumda olurdunuz diyorlar. Birileri kefen giymeden biz kefen giydik. Birilerini devlette 100 kişi korurken beni kimse korumadan bunları yazdım. Bu haberleri yazdığım zaman milletvekillerini ve bakanları aradığımızda korkudan beyanat veremiyorlardı. Ben bu ülkede arabamı bugün-yarın patlatırlar düşüncesi ile üç yıl besmele çekip bindim. Devlet bir süre sonra koruma verdi. Ama yeterli değildi.
MEHMET BARANSU İLK DEFA AÇIKLADI: YURTDIŞINA KAÇTIM!
Öldürülme tehditleri yüzünden yurt dışına kaçtım. Ben katilimi biliyordum, bunu da bana söyleyen devletin bir kurumuydu. Devletin iki kurumunda biri infaz diğeri ise başka bir şeyler yapmaya çalışıyordu. 20 gün boyunca ailemle birlikte yurt dışında kaldım. Beni öldürecek katilim başka sebepten yakalanarak içeri girdi. Çıktığım yurt dışında bile haber yapmaya devam ettim. Ben bu anlattıklarımı yaşadım ve bugün iktidar partisi olayları çok kolay dile getiriyor.
Ak Parti büyük işler yapmış olabilir. 27 Nisan’da bir cevap verildiğini düşünüyorlar. Hayır bu konuda birçok mücadele verildi. Taraf Gazetesi, Türk siyasetinin önünü açtı. Bugün Taraf Gazetesi olmasa Ak Parti ne yapacaktı? Taraf Gazetesi bir gedik açmış oldu
8 tane çocuk kaçırılmış diye haber yapıyorum. Aynı zamanda belgeyi de basıyorum. Devlet gizli belgesi olduğu için sekiz yıl ceza alacaktım. Mahkemede beni yargılayan hakim bir kadına davayı satmış bir adamdır. Ben bu hakimlerle yargılandım. Adalet Bakanlığı ve müfettişlerin denetimi sonucu atıldı meslekten. Bunu ukalalık olarak algılamasınlar. Bu riski en fazla Taraf Gazetesi aldı.
Bu bilgileri gün ışığına nasıl çıkarıyorsun? Nasıl geliyor belgeler sana?
Taraf’ta ilk işe başladığımda yaptığım ilk haber ’’Üsteğmeni Dağda Unuttular’’ ismindeydi. Bu haber ise birisinden geldi. Daha sonra askeriye içerisinden haberler geldi ve ben de tanıdıklarımı arayarak haberi doğrulattım. Sonra Dağlıca ile ilgili dosya hazırladım. Askeri kaynaklarından beslenmedim. Avukat arkadaşlarımdan aldım tüm bilgileri. Vatan haini ilan ettiğimiz askerler vardı. Nöbete farklı şekilde gönderilen askerler vardı. Bunları görünce cesaretle yazdım. ’Üsteğmeni Dağda Unuttular’ isimli haberi yaptım..Bunları yazınca ister istemez kafada bir şey oluşuyor. Askerlerden gelen belgeleri doğrulatarak yayınlıyorum. Doğrulattığım belgeler doğrulatamadığım belgelerimin yüzde 10’udur. Elimde o kadar çok belge var ki Meclis’e verip bari onlar doğrulatma çabası içerisine girsin diye düşündüm.
Ergenekon, Balyoz gibi derin yapıların soruşturulması kapsamında eksik gördüğünüz yanlar var mı?
Bu süreçte iş adamlarına dokunulmadı. Sonuçta bunlar maddiyat olmadan gerçekleşmez. Bir şeyi çözmek istemezseniz komisyonlara havale edersiniz. 28 Şubat süreci ile ilgili üç beş tane adamı içeriye attılar. Ama 28 Şubat süreci ile ilgili en büyük sorumlu medya ve iş adamlarıydı. Baktığımızda bunlara dokunulmamış. Başbakan yurt dışı gezisinden gelip "ülkedeki dalga dalga operasyonlar milletin zihnini boğuyor" açıklamasını yapıyor. Pardon da ülkede ben hala başörtüsü sürecinde psikolojisi bozulmuş ve destek alan insanlar tanıyorum. Ertuğrul Özkök bugün helalleşmek istiyor. Ben seninle ne helalleşeyim? Askeriyeden emekli edilen ve kamudan atılan o insanların hakkını ödemek ne benim ne de başbakanın görevidir. Onların hepsi mazide kaldı. Bunun sebebi ise başbakanın, başkanlık sistemine kafayı takmasıdır. Başkanlık sistemini Tayyip Bey tek başına halletse idi barış süreci olmayacaktı. Çünkü BDP ile birlikte çalışmalar yapıp yeni anayasa ile birlikte başkanlık sistemini getirecek gibi bir düşünce var.
Başbakan’ın "İlker Başbuğ’a haksızlık yapılıyor." şeklinde açıklamaları oldu. Sence o süreç bitti mi?
Yok, sadece bir durgunluk var. Bazen bataklıklar donar ve sinekler yok olur. Bazen de sinekler tekrar oraya gelirler. 28 Şubat süreci 13 yıl sonra yargılanıyorsa bu ülke bugünün hırsızlarını da yargılayacaktır. Başbakan olsam yüz tane Silivri Cezaevi yaparım. Cezaevine ise hırsız bürokratları, hırsız iş adamlarını koymak istiyorum. Türkiye’de bu derin yapılar yargılanacak. Belki 3-5 yıl sonra büyük davalar olacak. Çünkü Türkiye şu an arka odalarda ihale dağıtılarak soyuluyor. TOKİ Başkanı çıkmış yolsuzlukların olduğunu ve fark edemediklerini söylüyorlar. Pardon da sen orada o hırsızlığı engellemek için ordasın, gözyaşı dökmek için değil. Sonuçta derin yapılar bitmeyecektir. Bu derin yapıların intikamı daha ağır olacaktır. Çünkü ilk defa canları yakılmıştır.
Aslına bakılırsa ben, yeni bir 28 Şubat darbesi gibi bir sürecin yaşanmasını istiyorum. Çünkü muhafazakarlar dinden ve ahlaktan uzaklaştılar ki belki kendilerine gelirler. Ak Partiye oy veren kesimlere bakın çoğunun ahlak ve plan ile düşünceleri yok. Yine baktığınızda dava adamı zannettiğiniz adamların fikri değişti.
Türkiye’de darbe riski var mı?
Evet var. Çünkü Türkiye korkak bir devlettir. Türk siyasetçisi, medyası ve iş adamı korkaktır. Bu iş güç önemlidir. Bakın Ertuğrul Özkök’e, 28 Şubat sürecinde tutumu ile şimdiki tutumuna bakın. Başbakan, İlker Başbuğ’la ilgili tutukluluk eleştirisini yapar yapmaz hemen mevziden çıktılar. ABD Büyükelçisi bile mevziden çıktı. ABD Büyükelçisi bile konuşmaya başladıysa önemli gelişmeler var.
Programın artık sonuna geliyoruz. Çağrışımlar bölümümüz var; Şu kelimeler sana neyi hatırlatıyor?
Pensilvanya?
Derin devletin öteki yüzü.
Fethullah Gülen anlaşılmasın bu durumda.
Ahmet Altan?
Benim idolüm.
Aksiyon?
Gazeteciliği öğrendiğim yer
Futbol?
Aşkım.
Iğdır?
Doğduğumun yer.
Aile?
Çok ailenin dışında kaldığım için özlem diyebilirim.
Özgürlük?
İnsanlarda olmasını istediğim şey.
Dadaş?
Erzurumluluk
haberdemeti.com