İSRAİL IRKÇILIĞIN SON KALESİDİR! TARAF'IN YAHUDİ YAZARI İSRAİL'E SERT ÇIKTI!
Taraf yazarı Roni Margulies İsrail'in Gazze'ye yardım götüren gemilere saldırması üzerine 2006 yılında yazdığı yazıyı yeniden köşesine taşıdı.
Irkçılığın son kalesi İsrail
Bu yazıyı 2006 yılında yazmıştım. İsrail gayrımeşru bir korsan devlet olarak var olduğu sürece, yenisini yazmaya gerek olmuyor.
***
Dedemle aramda tek bir tartışma konusu vardı: İsrail devleti.
Bir gün, yirmi yıl kadar önce, görmediğim ve bilmediğim bir yer hakkında atıp tutmakla suçlamıştı beni. Geçerli bir tartışma yöntemi değildi elbet dedeminki. İnsan sadece gördüğü yerler hakkında fikir sahibi olacak değil ya! Ben hayatımda ne bir penguen gördüm, ne de Ateş Burnu’da bulundum, ama ikincisinde birincilerin yaşadığını bal gibi biliyorum.
“Öde paramı, gidip göreyim!” demiştim; pek de ciddiyetle yapmadığım bu öneriyi kabul etmişti. Gitmiştim.
Bir akşam, bir zamanlar Yeşilköy’de El Al Havayolları’nda çalışmış olan Peter’in evine yemeğe davetliydim. Sohbetin ortasında televizyonda haberler başladı, izledik. Kim olduğunu anlayamadığım, Arap görünümlü, ama sorunca Arap Yahudisi (Yemenliydi sanırım) olduğunu öğrendiğim birinin ekranda görünmesiyle birlikte, Peter “Schwartze!” diye haykırdı. Onu anlamıştım işte: Almanca “Siyah!”
Peter, Çekoslovak Yahudisiydi. Çocuk yaşta Amerikan orduları tarafından bir toplama kampından kurtarılmıştı. Kolunda hâlâ duran mavi dövme kamp numarasıydı. Ve soykırımdan kıl payı kurtulmuş, faşizmi bizzat yaşamış olan Peter, bir Arap Yahudisine “zenci” diye bağırıyordu!
Araplar hakkında ne düşündüğünü ise Allah bilir. Ama tahmin etmek zor değil.
Artık tahmin yürütmeme gerek yok. Mart ayında, İsrail’in saygın kamu yoklamaları kuruluşu Geocartographia’nın bir araştırması yayınlandı, sonuçlarını Londra Guardian gazetesinde okudum.
Araştırmaya göre, İsrailli Yahudilerin üçte ikiden fazlası bir Arapla aynı binada yaşamayı kabul etmeyeceğini, yarısı kadarı evlerine bir Arabın girmesine izin vermeyeceğini, yüzde 41’i İsrail’de eğlence tesislerinin Araplar için ayrı, Yahudiler için ayrı olması gerektiğini söylüyor.
Ankete katılanların yüzde 40’ı “İsrail devletinin, Arap yurttaşlarının başka ülkelere göç etmesine yardımcı olması” gerektiğine inanıyor. Sorulmamış ama, benden size garanti, bunu kabul etmeyen “yurttaşların” silah zoruyla sınırların ötesine sürülmesi gerektiğine inananların oranı da yüzde 40’ın çok altında değildir. Yanlış anlaşılmasın, ankette sözü geçen Araplar, “Ortadoğu’nun en demokratik ülkesi” İsrail’in kendi vatandaşları!
Yüzde 63, Arap yurttaşların “güvenlik ve demografi açısından bir tehdit oluşturduğunu”, yüzde 18 Arapça konuşulduğunu duyunca nefret hissettiğini söylüyor.
Bu vahşi, tüyler ürpertici ırkçılık, dünyanın hiçbir ülkesinde böylesi oranlarda, bu kadar rahatlıkla dile getirilemez. Amerika’nın güney eyaletleri ile Güney Afrika Cumhuriyeti dünyada ırkçılığın son üç kalesinden ikisiydi.
İsrail, kurumsal ve meşru ırkçılığın son kalesi.
Bu kurumsallığın ve meşruluğun iki nedeni var.
Birincisi, İsrail bir “Yahudi Devleti” olarak kurulmuştur. Dolayısıyla, 1948 savaşında Filistin’in tüm yerli Arap halkını öldürmeyi veya sürmeyi beceremediği için Arap yurttaşlara sahip olması, Siyonizm’in çözmesi gereken ama çözemediği, çözemeyeceği bir sorundur. Çözümün önünde engel olan Filistinlilerin düşman, şeytan, kötü olması Siyonizm’e içseldir. İsrail devletinin ne laik, ne de demokratik olması, ırkçılığı meşrulaştırması kaçınılmazdır.
İkincisi, yerli halkı dışlayan bir devletin vatandaşları olarak, İsrail’in Yahudi halkı 1948’den bu yana sürekli savaş halinde yaşayan bir halktır. Hep bir düşman olmuştur, bu düşman hep aynıdır, devlet hep bu düşmanın “bizleri denize sürmek” istediğini anlatır, her an hazırlıklı, her an silahlı olmak gerekir. Her İsrailli her yıl askerlik yapar, her İsrailli birden fazla savaş yaşamıştır. Böylesi bir toplumun şiddetle, vahşetle, travmayla iç içe yaşayan bireylerinin ırkçılığı yanlış bulması zordur.
Bu tür yazılar yazdığım zaman, Yahudi düşmanlığının zaten yaygın olduğu Türkiye’de, bu düşmanlığı adeta haklı gösterecek veriler sunuyor olduğumu düşünüp kaygılanmamak zor.
Ama n’apalım? Sessiz kalmak daha da zor.
Hayır, zor değil, imkânsız.
Roni Margulies/Taraf
Bu yazıyı 2006 yılında yazmıştım. İsrail gayrımeşru bir korsan devlet olarak var olduğu sürece, yenisini yazmaya gerek olmuyor.
***
Dedemle aramda tek bir tartışma konusu vardı: İsrail devleti.
Bir gün, yirmi yıl kadar önce, görmediğim ve bilmediğim bir yer hakkında atıp tutmakla suçlamıştı beni. Geçerli bir tartışma yöntemi değildi elbet dedeminki. İnsan sadece gördüğü yerler hakkında fikir sahibi olacak değil ya! Ben hayatımda ne bir penguen gördüm, ne de Ateş Burnu’da bulundum, ama ikincisinde birincilerin yaşadığını bal gibi biliyorum.
“Öde paramı, gidip göreyim!” demiştim; pek de ciddiyetle yapmadığım bu öneriyi kabul etmişti. Gitmiştim.
Bir akşam, bir zamanlar Yeşilköy’de El Al Havayolları’nda çalışmış olan Peter’in evine yemeğe davetliydim. Sohbetin ortasında televizyonda haberler başladı, izledik. Kim olduğunu anlayamadığım, Arap görünümlü, ama sorunca Arap Yahudisi (Yemenliydi sanırım) olduğunu öğrendiğim birinin ekranda görünmesiyle birlikte, Peter “Schwartze!” diye haykırdı. Onu anlamıştım işte: Almanca “Siyah!”
Peter, Çekoslovak Yahudisiydi. Çocuk yaşta Amerikan orduları tarafından bir toplama kampından kurtarılmıştı. Kolunda hâlâ duran mavi dövme kamp numarasıydı. Ve soykırımdan kıl payı kurtulmuş, faşizmi bizzat yaşamış olan Peter, bir Arap Yahudisine “zenci” diye bağırıyordu!
Araplar hakkında ne düşündüğünü ise Allah bilir. Ama tahmin etmek zor değil.
Artık tahmin yürütmeme gerek yok. Mart ayında, İsrail’in saygın kamu yoklamaları kuruluşu Geocartographia’nın bir araştırması yayınlandı, sonuçlarını Londra Guardian gazetesinde okudum.
Araştırmaya göre, İsrailli Yahudilerin üçte ikiden fazlası bir Arapla aynı binada yaşamayı kabul etmeyeceğini, yarısı kadarı evlerine bir Arabın girmesine izin vermeyeceğini, yüzde 41’i İsrail’de eğlence tesislerinin Araplar için ayrı, Yahudiler için ayrı olması gerektiğini söylüyor.
Ankete katılanların yüzde 40’ı “İsrail devletinin, Arap yurttaşlarının başka ülkelere göç etmesine yardımcı olması” gerektiğine inanıyor. Sorulmamış ama, benden size garanti, bunu kabul etmeyen “yurttaşların” silah zoruyla sınırların ötesine sürülmesi gerektiğine inananların oranı da yüzde 40’ın çok altında değildir. Yanlış anlaşılmasın, ankette sözü geçen Araplar, “Ortadoğu’nun en demokratik ülkesi” İsrail’in kendi vatandaşları!
Yüzde 63, Arap yurttaşların “güvenlik ve demografi açısından bir tehdit oluşturduğunu”, yüzde 18 Arapça konuşulduğunu duyunca nefret hissettiğini söylüyor.
Bu vahşi, tüyler ürpertici ırkçılık, dünyanın hiçbir ülkesinde böylesi oranlarda, bu kadar rahatlıkla dile getirilemez. Amerika’nın güney eyaletleri ile Güney Afrika Cumhuriyeti dünyada ırkçılığın son üç kalesinden ikisiydi.
İsrail, kurumsal ve meşru ırkçılığın son kalesi.
Bu kurumsallığın ve meşruluğun iki nedeni var.
Birincisi, İsrail bir “Yahudi Devleti” olarak kurulmuştur. Dolayısıyla, 1948 savaşında Filistin’in tüm yerli Arap halkını öldürmeyi veya sürmeyi beceremediği için Arap yurttaşlara sahip olması, Siyonizm’in çözmesi gereken ama çözemediği, çözemeyeceği bir sorundur. Çözümün önünde engel olan Filistinlilerin düşman, şeytan, kötü olması Siyonizm’e içseldir. İsrail devletinin ne laik, ne de demokratik olması, ırkçılığı meşrulaştırması kaçınılmazdır.
İkincisi, yerli halkı dışlayan bir devletin vatandaşları olarak, İsrail’in Yahudi halkı 1948’den bu yana sürekli savaş halinde yaşayan bir halktır. Hep bir düşman olmuştur, bu düşman hep aynıdır, devlet hep bu düşmanın “bizleri denize sürmek” istediğini anlatır, her an hazırlıklı, her an silahlı olmak gerekir. Her İsrailli her yıl askerlik yapar, her İsrailli birden fazla savaş yaşamıştır. Böylesi bir toplumun şiddetle, vahşetle, travmayla iç içe yaşayan bireylerinin ırkçılığı yanlış bulması zordur.
Bu tür yazılar yazdığım zaman, Yahudi düşmanlığının zaten yaygın olduğu Türkiye’de, bu düşmanlığı adeta haklı gösterecek veriler sunuyor olduğumu düşünüp kaygılanmamak zor.
Ama n’apalım? Sessiz kalmak daha da zor.
Hayır, zor değil, imkânsız.
Roni Margulies/Taraf