''İSPİYON'' YAZILARINI, ''OH'' ÇEKMELERİ BIRAKIN, MESLEK İLKELERİNİ HATIRLAYIN! MEDYARADAR'DAN ''ELİ KALEM TUTANLARA'' ÇAĞRI!

Soner Yalçın'ın ardından yazılan 'Kin Yazıları' sektördeki düşmanlığın geldiği ürkütücü boyutu göstermeye yetiyor! VAROL ERSOY yazdı...

Tüm gazeteciler, ‘düşünce
ve ifade özgürlüğü’ asgari müşterekinde birleşmeli!


Siyasetteki kutuplaşmanın, son yıllarda medyada da büyük bir kamplaşmaya neden olduğunu, safların keskinleştiğini söylemenin, malûmu ilandan başka bir anlam taşımayacağının farkındayım…
Ama ne yalan söyleyeyim; Soner Yalçın ve Odatv’nin iki yöneticisinin gözaltına alınmasından sonra yaşananlar; bu kutuplaşmanın geldiği “tüyler ürpertici” boyutu iyice gözler önüne serdi!
Odatv’ye yapılan baskın ile Yalçın ve arkadaşlarının tutuklanması, yüzlerce köşe yazısına konu oldu: Ne korkunçtur ki; belki de Türk medya tarihinde ilk kez bazı köşe yazarları meslektaşlarının başına gelen böyle bir olaydan sonra, “Oh olsun… O da bana çok kötülük yapmıştı. Allah cezasını verdi” türünden yazılar kaleme aldı… Örneğin Sabah Gazetesi’nden Sevilay Yükselir, “Soner Yalçın İçin Neden Üzülmedim” başlıklı yazısında bu sözleri aynen söyledi…
Aynı gazeteden Emre Aköz de; daha olayın şaşkınlığının yaşandığı o saatlerde hakimliğe soyundu ve kalemini kırdı:”Muhalefet ettikleri için değil, gıllı gışlı taraklar Ergenekon bezleri dokudukları iddiasıyla içerdi alındılar.”
Burada sadece iki örnek verdim ama Sabah, Star, Yeni Şafak, Akit, Bugün ve Zaman gazetelerinde bu sertlikte olmasa da benzer yazılar kaleme alındı.
Oysa şimdi sağduyu zamanı:
Sırf aynı siyasi çizgide olmadığımız, ya da geçmişte kalem kavgalarına giriştiğimiz kişilerin başına bu tür olaylar geldiğinde, düşene bir de bizim vurmamız her şeyden önce Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi” isimli etik kurallar listesine aykırı…
Çünkü bu bildirgeye göre hiçbir gazeteci kendisini hakim, savcı ya da avukat yerine koyamaz…
Bir şüphelinin suçluluğu mahkeme kararıyla netleşinceye kadar “masum” sayılacağı genel ilkesini unutamaz…
Ve kendi kişisel öfkesinin, hıncının hesabını sormak için bu gibi fırsatları kollamaz…
Ülkemizin geçtiği süreç ortada… Belli ki bu süreçte daha çok meslektaşımızın başına benzer olaylar gelecek… Bu siyasi dönem bittiğinde ise süreç bu kez mevcut iktidarı savunan gazeteciler için benzer şekilde işlemeye başlayacak…
İşte bu nedenle; siyasi çizgisi ve dünya görüşü ne olursa olsun ben, ekmeğini kalemiyle kazanan tüm gazetecileri ve yazarları sözünü ettiğim “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi”’ni bir kez daha okumaya…
Ve en azından çoğumuzun altına imza attığı bu bildirgeye uygun davranmaya davet ediyorum.
Tamam; ne yazık ki Türk basını ta Osmanlı’dan bu yana “leş kargalığı”na soyunan… Bırakın tutuklanan, ya da gözaltına alınanları, ölen meslektaşlarının ardından bile “kişisel kin yazıları” döktüren gazetecileri çok gördü…
Ama gün, tüm kalem emekçileri için “asgari müşterekte buluşma” günü…
Bana göre bu “asgari müşterek” de, mesleğimizin etik kuralları!
Tamam; çoğumuz birbirimizle küsüz, selamlaşmıyoruz, mahkemeliğiz, hatta birbirimizi bir kaşık suda boğasımız geliyor…
Ama düşenin arkasından “ispiyon” yazıları yazmak, kişisel nedenlerle “Oh” çekmek, hakimliğe soyunup kalem kırmak; meslek etiğine ve onuruna yakışmıyor, toplum nezdinde zaten tartışmalı hale gelen saygınlığımızı silip süpürüyor…
Bu nedenle; sözüm tüm “eli kalem tutan” arkadaşlara:
Lütfen; en nefret ettiğiniz meslektaşınız hakkında yazarken bile, kaleminizi kontrol etmeye çalışın…
Dökülen gazeteci kanının(!) sorumlularından olmayın!

VAROL ERSOY