İsmail Saymaz: Sözcü Yazarı, Sözcü TV Programcısı.
Alişer Delek: Sözcü TV Genel Müdürü.
Barış Pehlivan: Cumhuriyet Yazarı, Halk TV Programcısı.
Kürşad Oğuz: Halk TV Programlar Müdürü.
Nevşin Mengü: NOW TV Programcısı, YouTube Yayıncısı.
Can Özçelik: Oda TV Yazı İşleri Müdürü.
Gülşah İnce: Gazeteci;
Ertuğrul Özkök: Hürrriyet Eski Genel Yayın Müdürü, yazar.
Ayhan Dursun, Gazeteci;
Yavuz Oğhan: Halk TV Programcısı, Gazete Pencere Yazarı.
Erkut Öztürk: Tivibu.
İsmail Er: Hürriyet Muhabiri.
Murat Ağca: Sports TV.
Ali Emre Dedeoğlu: NTV Spor.
Mustafa Karagöl: İHA.
Uğur Demirkırdı: DHA.
İlhan Uzundurukan: Sports TV.
Mehmet Fatih Duman: AA.
Mehmet Ayan: HaberTürk.
Elvan Arat: NowTV Spor.
Bağış Erten: Eurosport Yorumcusu.
Attila Gökçe: Milliyet Spor Yazarı.
İbrahim Seten: 343
Faik Gürses: Posta Spor Servisi Müdürü.
Şükran Albayrak: Tivibu.
Ercan Yıldız: Türkiye Gazetesi Yazarı.
Banu Yelkovan: Sspor-Nutspor Yöneticisi.
İbrahim Varlı: BirGün Gazetesi.
Merve Toy: YouTuber.
Onnik Azinyan: Tele1.
Oğuz Koloğlu: KRT.
Burcu Biçer: Açık Radyo.
Cüneyt Muharremoğlu: 10 Haber.
Ruşen Çakır: Medyascope.
Müge İplikçi: Yazar.
Erkut Tekin: CTGN Türk.
Yakır Mizrahi: Bein Sport.
*
Yazının en başında isimlerini alt alta sıraladığım bu kişilerin hepsi gazeteci…
Aralarında spor basınının duayen isimleri de var; spor servisi yöneticileri de spor muhabirleri de…
Kimisi iktidara yakın medyadan, kimisi CHP medyasından…
2027 Avrupa Olimpiyat Oyunları’nın İstanbul’da yapılmasıyla ilgili anlaşmayı imzalamak için Ekrem İmamoğlu’yla birlikte İtalya’ya giden gazeteci heyetinde yer almışlar…
Ne de olsa konu olimpiyat; izlemesi gereken kişiler de bu arkadaşlar…
Onlara söyleyebileceğim tek şey, “Keşke İBB’nin misafiri olarak değil de gazeteleriniz tarafından görevlendirilerek gitseydiniz” olabilir.
Gerçekten de keşke onlar için yapılan masraf İBB bütçesinden, yani halkın cebinden değil de gazetelerinin televizyonlarının, internet sitesi sahiplerinin kasasından çıksaydı.
Çünkü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yıllar önce yayınladığı Türkiye Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi aynen şöyle diyor:
“Gazeteci hiç bir işadamının, şirketin, siyasetçinin ya da kurumun masraflarını karşılayacağı gezilere katılamaz, katılsa bile bunun karşılığında haber ya da yorum yapamaz!”
*
Dediğim gibi bu arkadaşları yine de anlayabiliyorum. İşlerini yapmaya gittiler…
Onlar en azından bugüne kadar ne “uçak gazeteciliğini” eleştirdiler, ne de “gerçek gazeteci”, “bedel ödeyen gazeteci” rolü yapmaya kalktılar.
Peki…
Bürokrat ve teknokratlarla birlikte tam 73 kişiden oluşan bu “turistik heyet”teki diğer bazı gazeteci ve yazarlar…
Onlar neden götürüldü?
Neden Roma’nın en pahalı otellerinden Parco Dei Principi Grande Hotel’de İstanbul halkının parasıyla ağırlandı?
Neden her biri için bir gecelik fiyatı 50 bin liradan ( 1280 Euro) başlayan odalar tutuldu?
Neden otelin lüks restoranlarında yiyip içtiler; SPA’sında keyifli saatler geçirdiler?
*
Bu 73 kişilik heyetteki 37 gazeteci içinde özellikle dikkatimi çeken üç isim var:
İsmail Saymaz, Barış Pehlivan, Nevşin Mengü…
Bu arkadaşlar yıllardır muhaliflik, bağımsız gazetecilik, yandaş olmamak gibi konularda atıp tutarlar…
Yazılarında ve programlarında belki de onlarca kez, Cumhurbaşkanı’nın uçağına binen gazetecileri eleştirmişlikleri, onları “uçak gazetecisi”, “Erdoğan’ın adamları” ilan etmişlikleri var...
Ama…
Bundan böyle özellikle bu üç arkadaş eskisi gibi rahat konuşamayacak.
Çünkü bundan sonra onlar da “Roma Gazetecisi” ya da “İmamoğlu’nun adamları” olarak anılacak.
*
Sporla hiçbir ilişkileri yok… Büyük bir olasılıkla sırf Ekrem İmamoğlu’nun “prensi” Murat Ongun’a yakınlıkları sayesinde heyete dahil edilmişler.
Ve ne acıdır ki bu anlamsız daveti reddetmek akıllarına bile gelmemiş…
Aleme talkını verirken, salkımı lüpletir duruma düşmekten hiç rahatsız olmamışlar.
Gitmişler; gezmişler, yemişler, içmişler… Sonra da İmamoğlu’na sözüm ona bir kaç siyasi soru sorup, kendilerini “iş başındaymış” gibi göstermeyi tercih etmişler.
İyi de o soruları sormak için ille de Roma’ya mı gitmek gerekiyordu?
Bir telefon açsalar olmaz mıydı?
*
Diyeceksiniz ki, “Heyette bulunan Ertuğrul Özkök, Ruşen Çakır, Yavuz Oğhan gibi isimleri niye yazmıyorsun? Onların diğer üç isimden farkı ne?”
Hemen belirteyim:
Onlar zaten bildiğimiz “uçak gazetecisi.”
Onların gazetecilik anlayışları, “Nerede beleş, oraya yerleş…”
Hiçbir zaman etik, medya ahlakı gibi bir dertleri olmadı.
Kim güçlüyse onun uçağına binmekte hiç tereddüt etmediler.
O yüzden onları ayrı tuttum.
*
Sevgili İsmail, Barış ve Nevşin…
Beleş Roma davetini kabul etmekle bugüne kadar tükürdüğünüz her şeyi yalamış oldunuz…
Hapse düşürek, işsiz kalarak, bir çok maddi ve manevi cezaya çarptırılarak ödediğiniz bedelleri tartışılır hale getirdiniz!
Aşağıladığınız, küçümsediğiniz, gazeteci olarak görmeyi reddettiğiniz yandaşlarla aynı duruma düştünüz.
Başkaları için yanlış bulduğunuz bir şeyi kendiniz için yapmakta sakınca görmediniz.
Kusura bakmayın kardeşler…
“Yalaka” dediğiniz…
“Sahibinin sesi” diye teşhir ettiğiniz…
“Milletin parasıyla dünya turu yapıyorlar” diye kızdığınız adamlara benzediniz!
*
Şimdi biz, sizin hangi söylediğinize, nasıl inanacağız?
Yaptığınız haberlere nasıl güveneceğiz?
Bir anlatsanız da öğrensek!
VAROL ERSOY