"IRZA GEÇEN BİR ADAMA MAKAM VERİRSEN HANGİMİZİN IRZI GÜVENDE OLUR"

Ahmet Altan, gözaltında bir gazeteci kadının ırzına geçen polis şefinin görevde olmasına sert tepki gösterdi!

Edep ya hu...

Siyaset, ahlaktan vazgeçmek değil elbette, vicdanı unutmak, edepten, hayâdan elini çekmek değil.

Bütün çirkinliklerine, kurnazlıklarına, ayak oyunlarına rağmen siyasetin de çiğneyemeyeceği sınırları, atlayıp geçemeyeceği çizgileri var.

O sınırları geçtiğinde siyasetçi de, ülkesi de kıyametin içine düşer çünkü.

Ankara Temsilcimiz Lale Kemal, Başbakan’ın iftar yemeğinde İçişleri Bakanı’na, İstanbul’da terörden sorumlu makama gelen polis şefiyle ilgili bir “tasarrufta” bulunup bulunmayacağını, bu iddialara cevap verip vermeyeceğini sormuş.

İçişleri Bakanı’nın cevabı aynen şu:

“Haberi incelemedim.”

Bir Ramazan günü iftarını açan “dindar ve muhafazakâr” İçişleri Bakanı’nın “incelemediği” haber ne peki?

Bu bakanın terfi ettirdiği polisin “Türkiye Cumhuriyeti devleti yargısı” tarafından “işkenceden” mahkûm ettirilmiş olması.

İşkence yaptığına dair mahkeme kararı var.

Sadece bu da değil.

Gözaltındaki sanıkların “ırzına geçtiği” iddia edilmiş, mahkeme “takipsizlik” kararı vermiş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “siz bu davayı iyi incelememişsiniz” diyerek Türkiye’yi “kadınların poliste ırzına geçilmesi” konusunu yeterince sorgulamadığı için mahkûm etmiş.

Irza geçme iddialarını ciddi bulmuş.

Irzına geçilen genç kadın başına gelenleri bir kitap yazıp anlatmış.

Bütün bunlar ne zaman olmuş?

Askerî vesayetin en azgın zamanlarında olmuş.

Askerî vesayet döneminde “işkenceden” mahkûm olan, “ırza geçme” suçunu işlediği iddiası İnsan Hakları Mahkemesi tarafından ciddiye alınan polis şefi “dindar ve muhafazakâr” bir partinin iktidarında terfi ettiriliyor.

Bakan haberi “incelemiyor” bile.

Polis, işkence yapmış, sorguda kadınların ırzına geçmiş, Bakan’a vız geliyor, ne ahlakına, ne ilkesine, ne vicdanına, ne dinine, ne hukukuna aykırı buluyor bütün bunları.

Peki, ben size bir şey sorayım.

Bu polis “zimmete para geçirmekten, dolandırıcılıktan, hırsızlıktan” mahkemede mahkûm olsaydı, terfi ettirirler miydi?

Hayır.

Zimmetine para geçirirse terfi edemez, işkence yapar, kadınların ırzına geçerse terfi edebilir.

İşkencenin, ırza geçmenin “kötü bir yanı” yok bu iktidardaki adamlar için.

Biz aynı duruma generaller zamanında da rastlamıştık, o zaman da aynı soruyu sormuştum.

Hapishanedeki darbe sanıklarını “resmen” ziyaret etmişlerdi, “dolandırıcılıktan mahkûm olmuş olsalardı ziyaret edecekler miydi” diye sormuştum, etmeyeceklerdi, dolandırıcılığı bir suç olarak görüyorlardı ama “darbeciliği” bir suç olarak görmüyorlardı.

Bugünkü sivil iktidar da “işkenceyi, ırza geçmeyi” bir suç olarak görmüyor.

Ortada “mahkeme kararları” varken İçişleri Bakanı şişine şişine “haberi incelemedim” diyor, belli ki incelese de bir şey fark etmeyecek, “kadınların ırzına geçilmesiyle” ilgili bir sorunu yok bakanın.

“Irz” bile bir iktidar için önemsiz bir mevzu hâline geldi mi korkun.

Çünkü bu, siyasetin “aşamayacağı sınırdır”, bu sınırı aşan siyasetçi bundan sonra her şeyi yapar.

Birisinin ırzına geçildiğinde gidip başvuracağımız, sığınacağımız adam “ırza geçmeyi” önemsemiyorsa, bunu doğal ve olağan bulunuyorsa, askerî vesayetin en azgın ve en korkunç uygulamalarını fütursuzca benimsiyorsa, destekliyorsa, aynısını kendi döneminde yaptırabileceğini “aldırmazlığıyla” ortaya koyuyorsa kime güveneceksiniz?

Hanginizin ırzı güvende olacak bundan böyle?

Bir iktidarın düşüşü böyle başlar.

Önce, siyasetlerini üstüne bina ettikleri temellerin “ahlaki kolonları” çatlar, iktidarlar düşüşe ahlakı önemsemeyerek geçerler.

“Irz” konusunda gerine gerine “incelemedim” diyen adamı bakan yapan iktidarın geleceği yoktur emin olun.

Böyle bir zorbalığın, böyle bir pervasızlığın, insanların ırzına geçilebilmesini olağan karşılamanın toplumdaki cevabı ağır olur.

Bu, bütün insanların vicdanını aynı biçimde sızlatır, çünkü bu hem suçtur, hem günahtır, hem ayıptır, her kesimden, her inançtan, her meşrepten insan için böyle bir suçu paylaşmak, bunun karşısında sessiz kalmak ağır bir yüktür.

Toplum bu yükü taşıyamaz.

İktidar kendi ahlakından vazgeçebilir ama toplum kendi ahlakından vazgeçemez.

“Kadınların ırzına geçmişler” dendiğinde “incelemedim” diyecek kadar ahlaki değerlerden kopuk bir siyaset artık siyaset değildir, bu, devlet gücünün her türlü ahlaksızlığını zorbaca topluma dayatmaktır.

“Irz” meselesini, “işkenceyi” önemsemeyen birini İçişleri Bakanı olarak hâlâ o makamda tutan iktidarın bu bakanın görüşlerinden rahatsız olmadığı, aksine o görüşleri paylaştığı anlaşılıyor.

Türkiye’yi nelerin beklediği bu bakanın kimliğinden, sözlerinden belli.

Aynı askerî vesayet günlerinde olduğu gibi bugün de “devletin suçlusu” baş tacı ediliyor, “devlet suç işlemekte özgürdür” anlayışı yerleşiyor.

Her zaman olduğu gibi de zorbalık ve baskı başladığında önce ahlak yok oluyor.

Ahmet ALTAN / TARAF