''IRKÇI, FAŞİST, PUŞT, KOF'' ERTUĞRUL ÖZKÖK BU SÖZLERİ KİMLERDEN NEDEN İŞİTTİ?
Nezih arkadaşlar; söz sırası sizin. Atış, galiz küfür, hakaret serbest... Gün sizin gününüzdür.
Irkçı, faşist, puşt, kof
BU sıfatlar, son bir hafta içinde, şanlı Türk aydınından yediğim hakaretlerin sadece bir bölümü.
Tam listeyi de vereyim.
“Beyaz Türk” tartışmasını açtığım için, bir hafta içinde yazılan yazılarda hakkımda şu ifadeler kullanıldı:
“Irkçı”, “Faşist”, “Bölücü”, “Hitler”, “Nazi”, “Suratına tüküreyim”, “Kof”, “Şaklaban”, “Puşt”...
Nezih kalemlerin hakkımda kullandıkları zarif ifadeler bunlar.
Üstelik bunlar okuyabildiklerim.
* * *
Oysa ben hiçbir yazımda etnik veya ırksal bir aidiyetten, böyle bir aidiyete dayalı yükseklik taslamaktan söz etmedim.
Sosyolojik ve psikolojik bir “ruh halini” anlamaya, anlatmaya çalıştım.
Çoğu daha yazdıklarımı okumadan hükümlerini vermişler.
Hakkımda yazılanlara bakınca ister istemez Oktay Bey’i hatırlıyorum.
İstifasıyla üslup çizgisini yükseltti sanmıştım.
Anlıyorum ki, o çıta sadece iktidar mensuplarına karşı yazılacak yazılarla ilgiliymiş.
Onun dışındakiler için hiçbir çıta, hiçbir tartışma adabı, muaşereti, mertliği yokmuş.
Meğer Sabah Gazetesi’nde, bizlere “Puşt” diyen arkadaşımızı eleştirirken, ona haksızlık etmişim.
Kelime haznesi zengin daha nice arkadaşımız varmış.
Bir de bizi Allah korumuş.
Demek ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık kimliği taşıyor olmasaymışız, durumumuz Nobel ödüllü Naipaul’dan hiç farklı olmazmış.
“İleri demokrasi ülkesinde” yaşamak böyle bir şeymiş.
Bir zamanlar “devrimci şiddeti” savunurlardı, şimdi iktidara geldiler, “entelektüel şiddeti” uyguluyorlar.
Naipaul başarıyla tasfiye edildi.
Geriye bir tek “Ya sev ya terk et” kaldı. Onun “execution”ı da yakındır.
* * *
Şimdi küçük bir samimiyet testi:
Bana dümdüz giden nezih arkadaşlar, sizlere bir defa daha soruyorum:
- Bundan 5-6 yıl önce Başbakan Erdoğan, “Biz zenci Türkleriz” dediği zaman, hanginiz ne tepki göstermiştiniz.
- Böyle “rengârenk” bir tarife hangi galiz tepkiyi vermiştiniz.
- Hadi en galizlerini bir kenara bıraktım, Aranızdan biriniz çıkıp da Başbakan’a “Irkçı”, “Faşist”, “Hitler”, “Nazi” vs. gibi bir etiket yapıştırmış mıydı.
- Başbakan’ın suratına tükürmeye kalkanınız olmuş muydu.
- Yoksa “siyahi Türk” ifadesi çok hoşunuza gitmiş; çok mu birleştirici bulmuştunuz.
- Renklerden mustarip değilseniz, “beyaz Türk” tartışmasında neye karşısınız?
“Beyaz”a mı, “Türk”e mi?
* * *
“Siyah”, “beyaz” konusunda anlaşabilseydik, “melezleşme” meselesine girebilirdik.
Mesela Binnaz Toprak’ın geçen pazartesi günkü yazısından başlayabilirdik.
Özellikle de şu bitiş bölümünden:
“İki yıl önce Anadolu kentlerinde yürüttüğümüz araştırmada en sık duyduğumuz şikâyetlerden biri, görgülü esnaf ailelerinin birer birer ayrılmasıyla kentin dokusunun bozulduğu, muhafazakârlaştığı, farklı olana karşı hoşgörüsüzlüğün arttığıydı. Anadolu’da giderek azalan laik yaşam tarzını benimsemiş ailelerle birlikte, şehirli Müslümanlık da kayboluyor diye düşünüyorum.”
“Melezleşmeyi konuşalım” derken işte tam bunları anlatmak istiyorum.
Ben “inançsız gettolardan” söz etmiyorum.
Müslümanlığın şehirli modern hayat tazıyla barış içinde yaşadığı ortak yaşam alanlarını özlüyorum.
Türban takan kadına, namaz kılan, oruç tutan insana saygı gösterilen; ama aynı saygının restoranda içkisini içmek isteyen, ramazanda yemek yemek isteyen, namaz kılmayan insana da gösterildiği ortak hayatlardır benim anlatmak istediğim.
* * *
Nezih arkadaşlar; söz sırası sizin.
Atış, galiz küfür, hakaret serbest...
Arkanızda Naipaul zaferi, önünüzde “Ya sev ya terk et” şiarı.
Gün sizin gününüzdür.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
BU sıfatlar, son bir hafta içinde, şanlı Türk aydınından yediğim hakaretlerin sadece bir bölümü.
Tam listeyi de vereyim.
“Beyaz Türk” tartışmasını açtığım için, bir hafta içinde yazılan yazılarda hakkımda şu ifadeler kullanıldı:
“Irkçı”, “Faşist”, “Bölücü”, “Hitler”, “Nazi”, “Suratına tüküreyim”, “Kof”, “Şaklaban”, “Puşt”...
Nezih kalemlerin hakkımda kullandıkları zarif ifadeler bunlar.
Üstelik bunlar okuyabildiklerim.
* * *
Oysa ben hiçbir yazımda etnik veya ırksal bir aidiyetten, böyle bir aidiyete dayalı yükseklik taslamaktan söz etmedim.
Sosyolojik ve psikolojik bir “ruh halini” anlamaya, anlatmaya çalıştım.
Çoğu daha yazdıklarımı okumadan hükümlerini vermişler.
Hakkımda yazılanlara bakınca ister istemez Oktay Bey’i hatırlıyorum.
İstifasıyla üslup çizgisini yükseltti sanmıştım.
Anlıyorum ki, o çıta sadece iktidar mensuplarına karşı yazılacak yazılarla ilgiliymiş.
Onun dışındakiler için hiçbir çıta, hiçbir tartışma adabı, muaşereti, mertliği yokmuş.
Meğer Sabah Gazetesi’nde, bizlere “Puşt” diyen arkadaşımızı eleştirirken, ona haksızlık etmişim.
Kelime haznesi zengin daha nice arkadaşımız varmış.
Bir de bizi Allah korumuş.
Demek ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık kimliği taşıyor olmasaymışız, durumumuz Nobel ödüllü Naipaul’dan hiç farklı olmazmış.
“İleri demokrasi ülkesinde” yaşamak böyle bir şeymiş.
Bir zamanlar “devrimci şiddeti” savunurlardı, şimdi iktidara geldiler, “entelektüel şiddeti” uyguluyorlar.
Naipaul başarıyla tasfiye edildi.
Geriye bir tek “Ya sev ya terk et” kaldı. Onun “execution”ı da yakındır.
* * *
Şimdi küçük bir samimiyet testi:
Bana dümdüz giden nezih arkadaşlar, sizlere bir defa daha soruyorum:
- Bundan 5-6 yıl önce Başbakan Erdoğan, “Biz zenci Türkleriz” dediği zaman, hanginiz ne tepki göstermiştiniz.
- Böyle “rengârenk” bir tarife hangi galiz tepkiyi vermiştiniz.
- Hadi en galizlerini bir kenara bıraktım, Aranızdan biriniz çıkıp da Başbakan’a “Irkçı”, “Faşist”, “Hitler”, “Nazi” vs. gibi bir etiket yapıştırmış mıydı.
- Başbakan’ın suratına tükürmeye kalkanınız olmuş muydu.
- Yoksa “siyahi Türk” ifadesi çok hoşunuza gitmiş; çok mu birleştirici bulmuştunuz.
- Renklerden mustarip değilseniz, “beyaz Türk” tartışmasında neye karşısınız?
“Beyaz”a mı, “Türk”e mi?
* * *
“Siyah”, “beyaz” konusunda anlaşabilseydik, “melezleşme” meselesine girebilirdik.
Mesela Binnaz Toprak’ın geçen pazartesi günkü yazısından başlayabilirdik.
Özellikle de şu bitiş bölümünden:
“İki yıl önce Anadolu kentlerinde yürüttüğümüz araştırmada en sık duyduğumuz şikâyetlerden biri, görgülü esnaf ailelerinin birer birer ayrılmasıyla kentin dokusunun bozulduğu, muhafazakârlaştığı, farklı olana karşı hoşgörüsüzlüğün arttığıydı. Anadolu’da giderek azalan laik yaşam tarzını benimsemiş ailelerle birlikte, şehirli Müslümanlık da kayboluyor diye düşünüyorum.”
“Melezleşmeyi konuşalım” derken işte tam bunları anlatmak istiyorum.
Ben “inançsız gettolardan” söz etmiyorum.
Müslümanlığın şehirli modern hayat tazıyla barış içinde yaşadığı ortak yaşam alanlarını özlüyorum.
Türban takan kadına, namaz kılan, oruç tutan insana saygı gösterilen; ama aynı saygının restoranda içkisini içmek isteyen, ramazanda yemek yemek isteyen, namaz kılmayan insana da gösterildiği ortak hayatlardır benim anlatmak istediğim.
* * *
Nezih arkadaşlar; söz sırası sizin.
Atış, galiz küfür, hakaret serbest...
Arkanızda Naipaul zaferi, önünüzde “Ya sev ya terk et” şiarı.
Gün sizin gününüzdür.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet