INTERNATIONAL HERALD TRIBUNE'DEN “EFSANE İSTANBUL”A BÜYÜK ÖVGÜ!
Internatıonal Herald Trıbune: "Sergi, daha önce görülmemiş bir Bizans eseri seçkisini biraraya getiriyor"
International Herald Tribune, Sakıp Sabancı Müzesi’nde devam etmekte olan “Efsane İstanbul:Bizantion'dan İstanbul'a-Bir Başkentin 8000 Yılı'” sergisiyle ilgili olarak websitesinde geniş bir değerlendirmeye yer verdi. Susanne Fowler tarafından hazırlanan ve “İstanbul’da 8000 Yıllık Tarih” başlığı ile yayınlanan yazı ana sayfadan okuyuculara duyuruldu. Yazıda Susanne Fowler’ın Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı ile yaptığı söyleşiden de bahsedildi.
Fowler yazının ilk bölümünde serginin içeriğini şöyle özetledi: “Efsane İstanbul” sergisine girer girmez, kendinizi tarih öncesindeki bir ormanda buluyorsunuz ve bir ağaç kovuğuna oturup Marmara Denizi’nin oluşmasını izliyorsunuz. Bu etkileyici video başlangıcı, 26 Eylül’e kadar süresi uzatılan “Efsane Istanbul: Bizantion’dan İstanbul’a Bir Başkentin 8.000 Yılı” Sergisi’ndeki muhteşem görseller ve seslerden sadece ilki. Sergi, Türkiye’nin kültür başkentinin tarihini anlatırken, sizi Neolitik Çağdan alıp (seramikten yapılmış tanrıça biblosuna özellikle dikkat edin), içi içine sığmayan ve adeta enerjisi taşan megakentin kuruluş zamanlarına götürüyor. Küratörlüğünü Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer’in, tasarımını ise sergi “mimarı” Boris Micka’nın yaptığı sergi, Topkapı, Louvre ve Vatikan’la birlikte 60 müzenin koleksiyonundan gelen 500’den fazla parçasıyla, birbirini takip eden bir çok uygarlığın başkenti olmuş bu şehrin kronolojisinde bir gezi imkanı sağlıyor.
Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları’nın tarihini anlatan herbiri diğerinden saşırtıcı güzellikteki sunumlardan sonra, en son olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu gösteren dev bir görsel sunumla karşılaşıyorsunuz. Geçen sene Paris’teki Grand Palais’de yapılan benzer bir sergiyi baz alıp onu geliştiren bu yeni sergi, yüzlerce ekstra obje katılıyor ve İstanbul”un etnik farklılıklarının altını çiziyor.”
-DİL BİRLİKTELİĞİNİN ÖRNEKLERİ
Yazıda sergiye yapılan eklemeler arasında, Fener Rum Patriği'nin ödünç verdiği Bizans’tan kalma bir Hristiyan ikonası, ikinci yüzyıldan kalan ve orjinal halleri Haliç’in burnunda bir ceşme olan bir grup Greco-Roman mermer heykel ve Sultan II. Mahmut’un av sırasında kullandığı şahane el işlemeli av çadırının da bulunduğu belirtilerek, “kozmopolit bir din ve dil birlikteliği, 14. yüzyıldan kalma ve Arapça yazılmış İnciller, zengin resimlerle süslenmiş bir Ermenice İncil ve İbranice yazılmış bir Osmanlı Türkçesi sözlüğünde açıkça görülüyor” denildi.
Serginin en çarpıcı noktası olarak Boris Micka’nin tasarladığı kubbe odasının işaret edildiği yazıda, “arka planda çalan Osmanlı müziğiyle, bu akıllıca planlanmış alana, Istanbul’un kilise ve camilerindeki düzinelerce renkli kubbe yansıtılıyor ve inançların farklılıkları yerine, ortak yönleri gösteriliyor. Konuklar, sandalyelere oturup, hatta arkalarına yaslanıp, mesela Beşiktaş’taki Yıldız Hamidiye Camii’nin gece mavisi ve altın yıldızlarının, 6. yüzyılda Bizanslılarca kilise olarak yapilmis Aya Sofya’nın da aralarinda bulunduğu 21 farklı kubbeye donüşmesini seyredebiliyorlar” ifadesi kullanıldı.
Serginin sponsorlarından olan Sabancı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın kubbe odasıyla ilgili olarak “Buradaki amaç, Istanbul’un çeşitliliğini onun kubbeleriyle, tüm dinlerin kubbeleriyle göstermek. Micka, kubbeleri biraraya getirmek istedi ve teknoloji de bizim bunu yapmamıza izin verdi” sözlerine de yazıda yer verildi.
-SERGİ SİYASİ ENGELLERİ DE AŞTI
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın serginin süresinin uzatılmasının sebeplerinden birinin de yaz tatillerinden dönen öğrencilerin sergiyi gezebilmeleri olduğunu yönündeki sözlerine de vurgu yapılırken, “Bana kalsa, altı ay daha uzatırım, ama eser aldığımız müzelerin planları, programları var, verdikleri sözler var ve bu durumda yapılacak bir şey yok” dediği belirtildi.
Sergi için ayrıca “2010 Istanbul Kültür Başkenti ajansının da sponsor olduğu sergi, daha önce görülmemiş bir Bizans eseri seçkisini biraraya getiriyor” denildi. Geçmisteki Türk-Yunan anlaşmazlıklarına değinen Sabancı, “Eskiden böyle bir şey siyasi olarak zor olduğunu anlıyorum ama bu projeyi iki sene önce konuşmaya başladığımızda o konu gündeme gelmedi bile. Daha önce böyle bir şey yapılmamış olsa bile, artık yapmanın zamanı gelmişti. Türkiye ve bölgedeki gelişmeler kendi kendimizi sansürlemememiz gerektiğini bize gösterdi” sözlerinin de altı çizildi.
Fowler yazının ilk bölümünde serginin içeriğini şöyle özetledi: “Efsane İstanbul” sergisine girer girmez, kendinizi tarih öncesindeki bir ormanda buluyorsunuz ve bir ağaç kovuğuna oturup Marmara Denizi’nin oluşmasını izliyorsunuz. Bu etkileyici video başlangıcı, 26 Eylül’e kadar süresi uzatılan “Efsane Istanbul: Bizantion’dan İstanbul’a Bir Başkentin 8.000 Yılı” Sergisi’ndeki muhteşem görseller ve seslerden sadece ilki. Sergi, Türkiye’nin kültür başkentinin tarihini anlatırken, sizi Neolitik Çağdan alıp (seramikten yapılmış tanrıça biblosuna özellikle dikkat edin), içi içine sığmayan ve adeta enerjisi taşan megakentin kuruluş zamanlarına götürüyor. Küratörlüğünü Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer’in, tasarımını ise sergi “mimarı” Boris Micka’nın yaptığı sergi, Topkapı, Louvre ve Vatikan’la birlikte 60 müzenin koleksiyonundan gelen 500’den fazla parçasıyla, birbirini takip eden bir çok uygarlığın başkenti olmuş bu şehrin kronolojisinde bir gezi imkanı sağlıyor.
Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları’nın tarihini anlatan herbiri diğerinden saşırtıcı güzellikteki sunumlardan sonra, en son olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu gösteren dev bir görsel sunumla karşılaşıyorsunuz. Geçen sene Paris’teki Grand Palais’de yapılan benzer bir sergiyi baz alıp onu geliştiren bu yeni sergi, yüzlerce ekstra obje katılıyor ve İstanbul”un etnik farklılıklarının altını çiziyor.”
-DİL BİRLİKTELİĞİNİN ÖRNEKLERİ
Yazıda sergiye yapılan eklemeler arasında, Fener Rum Patriği'nin ödünç verdiği Bizans’tan kalma bir Hristiyan ikonası, ikinci yüzyıldan kalan ve orjinal halleri Haliç’in burnunda bir ceşme olan bir grup Greco-Roman mermer heykel ve Sultan II. Mahmut’un av sırasında kullandığı şahane el işlemeli av çadırının da bulunduğu belirtilerek, “kozmopolit bir din ve dil birlikteliği, 14. yüzyıldan kalma ve Arapça yazılmış İnciller, zengin resimlerle süslenmiş bir Ermenice İncil ve İbranice yazılmış bir Osmanlı Türkçesi sözlüğünde açıkça görülüyor” denildi.
Serginin en çarpıcı noktası olarak Boris Micka’nin tasarladığı kubbe odasının işaret edildiği yazıda, “arka planda çalan Osmanlı müziğiyle, bu akıllıca planlanmış alana, Istanbul’un kilise ve camilerindeki düzinelerce renkli kubbe yansıtılıyor ve inançların farklılıkları yerine, ortak yönleri gösteriliyor. Konuklar, sandalyelere oturup, hatta arkalarına yaslanıp, mesela Beşiktaş’taki Yıldız Hamidiye Camii’nin gece mavisi ve altın yıldızlarının, 6. yüzyılda Bizanslılarca kilise olarak yapilmis Aya Sofya’nın da aralarinda bulunduğu 21 farklı kubbeye donüşmesini seyredebiliyorlar” ifadesi kullanıldı.
Serginin sponsorlarından olan Sabancı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın kubbe odasıyla ilgili olarak “Buradaki amaç, Istanbul’un çeşitliliğini onun kubbeleriyle, tüm dinlerin kubbeleriyle göstermek. Micka, kubbeleri biraraya getirmek istedi ve teknoloji de bizim bunu yapmamıza izin verdi” sözlerine de yazıda yer verildi.
-SERGİ SİYASİ ENGELLERİ DE AŞTI
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın serginin süresinin uzatılmasının sebeplerinden birinin de yaz tatillerinden dönen öğrencilerin sergiyi gezebilmeleri olduğunu yönündeki sözlerine de vurgu yapılırken, “Bana kalsa, altı ay daha uzatırım, ama eser aldığımız müzelerin planları, programları var, verdikleri sözler var ve bu durumda yapılacak bir şey yok” dediği belirtildi.
Sergi için ayrıca “2010 Istanbul Kültür Başkenti ajansının da sponsor olduğu sergi, daha önce görülmemiş bir Bizans eseri seçkisini biraraya getiriyor” denildi. Geçmisteki Türk-Yunan anlaşmazlıklarına değinen Sabancı, “Eskiden böyle bir şey siyasi olarak zor olduğunu anlıyorum ama bu projeyi iki sene önce konuşmaya başladığımızda o konu gündeme gelmedi bile. Daha önce böyle bir şey yapılmamış olsa bile, artık yapmanın zamanı gelmişti. Türkiye ve bölgedeki gelişmeler kendi kendimizi sansürlemememiz gerektiğini bize gösterdi” sözlerinin de altı çizildi.