İNSAN İNSANI ŞEYEDER Mİ YAHU!..BÖYLE OLUR ENGİN ARDIÇ'IN SEVGİLİLER GÜNÜ MESAJI!..
Soyun da gir koynuma, terim ilaçtır benim...Senin niyetin kötü galiba... İnsan insanı şeyeder mi yahu?
Ay lav yu, ay lav yu
Bugün ne yazılır? "Kapitalizmin ve emperyalizmin oyunu" desen tepki uyandırır, esnafın yüzü gülüyor, oğlanlar masrafa giriyorlar ama kızlar mutlu oluyorlar, ne kıllık ediyorsun? Bırak sevgililer sevinsinler... "Lugat paralasak"... Zor iştir. Bomboş bir yazıyla koca bir köşe doldurmak her babayiğidin becereceği uğraş değildir... Uzmanları var ama biz de bir deneyelim bakalım:
Aşk nedir? Aşk bir sudur, iç iç kudur...
Olmadı. Kalem hemen cıvımaya kaçıyor.
İşini biliyorsan, ya masanın yakınında, elinin altında tuttuğun bir "alıntılar kitabından" uygun birkaç cümle aktaracaksın (klasiklerle birlikte taksitle alınmıştır), ya da daha uyanık çıkıp, Internet'e girip Google'a soracaksın!
Benjamin Franklin aşk konusunda demiş ki... Salla gitsin.
Bir de "gizli şairler" vardır, içinde kalmışlar...
Şöyle bir paragraf oluştursam: "Bir sevinin sonsuzluğunda mutluluk doruklarının içselliği, büklüm büklüm bir gül yaprağının kıpkırmızı kösnüllüğünün göstergesi değil midir? Zamanın boyutlarının ötesinde epil epil inleyen tutku kasırgası, sevinin oylumunu ölümsüz kılıyor..."
Türk basınına yakıştı da bana yakışmadı.
Aslında "ampul kafalılar" ne güzel özetleyivermişler meseleyi:
"Soyun da gir koynuma, terim ilaçtır benim."
Hayır! O, köyde olur. Burası küçük burjuva yatağı. Sevgililer gününde çiçek olacak ama "libido" olmayacak, masa ayırttın, mum diktirdin, hediyeni verdin, şarabını içtin (hovardalık edip Kalecik Karası açtırdın), yemeğini yedin, defol git, kıza askıntı olma... Senin niyetin kötü galiba... İnsan insanı şeyeder mi yahu?
Öyle derler ya çemişler, "sana karşı tertemiz hislerle doluyum, vallahi kötü bir niyetim yok"...
Temel de Fadime'nin babasına demiş ya, "bana bir kötülük etmedi ki"...
Ne yazayım ben bugün, sevişmeyi kötülük sayan memlekette, bunaldım...
Bu gibi durumlarda Amerikalı öykücü O. Henry hızır gibi yetişir imdada...
Kızın adı Della'ydı, oğlanın adı Jim... Birinin yedi dolar seksen beş senti vardı (atıyorum), ötekinin beş dolar kırk yedi senti...
Kızın upuzun saçları vardı, oğlanın cep saati...
Kız çocuğa köstek almak için saçlarını sattı, çocuk da kıza tarak almak için saatini... "But they lived happily ever after"...
Bu sefer de okuyucu anlamaz.
Okuyucunun anlayacağı bir Ümit Besen alıntısıyla yazıyı bitirelim:
Ay lav yu, ay lav yu, du yu lav mi? Yes ay duuu... İf yu lav mi tel mi tel mi, if yu lav mi kis mi kis mi...
On Dört Şubat Çiçekçiler ve Kuyumcular Bayramı'nı kutlar, kendilerine daha da bol kazançlar dilerim...
Gazetelere daha fazla reklam vermelerini de dilerim. Hadi beyler, huoop! Biz olmasaydık bir Müslüman ülkesinde Ermiş Valentine yortusundan kimsenin haberi olmayacaktı... Sayemizde para kazandınız, ucunu görelim!
Aşk nedir? Aşk bir sudur, iç iç kudur...
Olmadı. Kalem hemen cıvımaya kaçıyor.
İşini biliyorsan, ya masanın yakınında, elinin altında tuttuğun bir "alıntılar kitabından" uygun birkaç cümle aktaracaksın (klasiklerle birlikte taksitle alınmıştır), ya da daha uyanık çıkıp, Internet'e girip Google'a soracaksın!
Benjamin Franklin aşk konusunda demiş ki... Salla gitsin.
Bir de "gizli şairler" vardır, içinde kalmışlar...
Şöyle bir paragraf oluştursam: "Bir sevinin sonsuzluğunda mutluluk doruklarının içselliği, büklüm büklüm bir gül yaprağının kıpkırmızı kösnüllüğünün göstergesi değil midir? Zamanın boyutlarının ötesinde epil epil inleyen tutku kasırgası, sevinin oylumunu ölümsüz kılıyor..."
Türk basınına yakıştı da bana yakışmadı.
Aslında "ampul kafalılar" ne güzel özetleyivermişler meseleyi:
"Soyun da gir koynuma, terim ilaçtır benim."
Hayır! O, köyde olur. Burası küçük burjuva yatağı. Sevgililer gününde çiçek olacak ama "libido" olmayacak, masa ayırttın, mum diktirdin, hediyeni verdin, şarabını içtin (hovardalık edip Kalecik Karası açtırdın), yemeğini yedin, defol git, kıza askıntı olma... Senin niyetin kötü galiba... İnsan insanı şeyeder mi yahu?
Öyle derler ya çemişler, "sana karşı tertemiz hislerle doluyum, vallahi kötü bir niyetim yok"...
Temel de Fadime'nin babasına demiş ya, "bana bir kötülük etmedi ki"...
Ne yazayım ben bugün, sevişmeyi kötülük sayan memlekette, bunaldım...
Bu gibi durumlarda Amerikalı öykücü O. Henry hızır gibi yetişir imdada...
Kızın adı Della'ydı, oğlanın adı Jim... Birinin yedi dolar seksen beş senti vardı (atıyorum), ötekinin beş dolar kırk yedi senti...
Kızın upuzun saçları vardı, oğlanın cep saati...
Kız çocuğa köstek almak için saçlarını sattı, çocuk da kıza tarak almak için saatini... "But they lived happily ever after"...
Bu sefer de okuyucu anlamaz.
Okuyucunun anlayacağı bir Ümit Besen alıntısıyla yazıyı bitirelim:
Ay lav yu, ay lav yu, du yu lav mi? Yes ay duuu... İf yu lav mi tel mi tel mi, if yu lav mi kis mi kis mi...
***
On Dört Şubat Çiçekçiler ve Kuyumcular Bayramı'nı kutlar, kendilerine daha da bol kazançlar dilerim...
Gazetelere daha fazla reklam vermelerini de dilerim. Hadi beyler, huoop! Biz olmasaydık bir Müslüman ülkesinde Ermiş Valentine yortusundan kimsenin haberi olmayacaktı... Sayemizde para kazandınız, ucunu görelim!
Engin Ardıç/Sabah
changeTarget(document.getElementById("news_content"))