İNŞAAT ÜNLÜ KARİKATÜRİSTİN EVİNİ PATLATTI!

Yandaki inşaat evinin duvarını patlatan karikatürist Behiç Pek, Leman dergisinde başına gelenleri bakın nasıl anlattı:

Muhlis Bey, Zalak Mahmut gibi kahramanların yaratıcısı karikatürist Behiç Pek'in 5. kattaki evinin duvarını güpegündüz patlatarak içeri dolan inşaatın yaş betonu, hayatını kabusa çevirdi. Behiç Pek başına gelen bu olayı çizeri olduğu Leman Dergisi'nin bugün çıkacak sayısında anlattı.

Behiç Pek, Leman dergisinde başına gelenleri bakın nasıl anlattı:

KETEN İNŞAAT'IN DUVAR İNSANLARI

Hepimiz, her gün, haklarımıza tecavüz edip duran, hayatlarımızı alt üst eden, bizleri aptal yerine, zavallı böcekler yerine koyan bankalarla, telefon şirketleriyle boğuşup duruyoruz. Bu arada bizim payımıza bir de inşaat şirketi düştü. Şişlinin gülü KETEN İNŞAAT.

Bir kaç ay önce burada anlatmıştım. Bitişiğimizdeki KETEN İNŞAAT, evimizin duvarını boydan boya yıkmış, salonu ortasına kadar betonla doldurmuştu. Araya çizer arkadaşlarımızı koydular, rica ettiler, şikayetçi olmadık. (ne aptalmışız.) "Allah korudu, bize bir şey olmadı." dedik. Hatta ben burada olayı anlatırken KETEN İNŞAAT'ın adını bile vermedim. Böylece çok ciddi bir itibar ve para kaybından kurtuldular. Ve olay böyle kapandı. (mı acaba?) Asla. Asıl ondan sonra başladı.

ACABA TESADÜF MÜ?

Duvarın yıkıldığı gecenin sabahı (bu bir tesadüf mü?) eşim, dili kanamış, şişmiş ve mosmor olmuş bir şekilde uyandı ve bütün gün kustu. Ne olduğunu anlayamadık. Sonra olayı unuttuk. Bir süre sonra bir gece yarısı eşimin çığlık-inleme karışımı sesiyle fırladım. Eşim yattığı yerde çırpınıyor, ağzından kan ve köpük geliyor, gözlerinin sadece akları görünüyor, ürkütücü hırıltılar arasında güçlükle nefes alabiliyordu. Ambulans çağırdık. "Açılınca sabah hastaneye götürürsün." dediler gittiler. Bir süre sonra açılır gibi oldu, tuvalete gitti. Orada düştüğünü duydum, koştum. Yerde sarsılıyor, titriyordu. Durumu daha kötüydü. Yardım etmeye çalışırken, Allahım onu bana bağışlasın diye ağlayarak dualar ettim. Ambulans tekrar geldi.

ŞİŞLİ ETFAL HASTANESİNDE

35 Saat süren tetkikler, tahliller, tomografiler, elektrolar. Aralıksız bir maraton. Ayakkabılarımı giymeyi unutmuşum. Çoraplarla dolaşıyorum. Teşhis epilepsi nöbeti. 52 yaşında ilk kez. Ertesi akşam perişan vaziyette eve dönüyoruz. Bir saat sonra sinir krizi mi, kalp krizi mi olduğunu bilmediğim bir kriz geçiriyorum. Kollarım, bacaklarım, yüzüm uyuşuyor. Çok şiddetli bir çarpıntıyla koltuğa yığılıyorum. Yarım saat sonra açılıyorum. Sonraki günlerimiz diken üstünde geçiyor. Uyuyamıyorum. En küçük bir tıkırtıyla çarpıntılar içinde fırlıyorum.

EVİMİZDE OTURAMIYORUZ

Yine bir sabah sekizde yatak odamızın duvarında gümbürdeyen KETEN İNŞAAT matkapları ve balyozlarının abartılı gürültüsüyle uyanıyoruz. Eşim, KETEN İNŞAAT'ın daralttığı apartman aydınlığı yüzünden artık iyice karanlık olan mutfağımıza gidiyor. Ve orad düşüp bayılıyor, başını tezgaha vuruyor. Onu yatağa yatırıp balkona koşuyoruz. "Hasta var, bayıldı, gürültüyü kesin." diye bağırıyoruz. Sırıtıyorlar. Ordan biri "inşaata gel inşaata." diye tehdit ediyor. Aşırı gürültü asla durdurulmuyor. Polisi, belediyeyi arıyorum. "İnşaatın gün batımına kadar çalışma izni var." diyorlar. Sanki Kızılderiliyiz. Sanki saat diye bir şey yok. Şirketleri üzmemek için kesin saat verilmemiş, ucu açık bırakılmış. "Gün batımına kadar." Ne hoş. KETEN İNŞAAT'ın sorumlularını arayıp telefondan gürültüyü dinletiyorum. Evimden değil, inşaattan aradığımı sanıyorlar.

BEHİÇ BEY'LERİN SABRI TÜKENDİ

Telefonda onlara şunları söylüyorum: "Siz ne biçim insanlarsınız? Duvarımızı yıktınız, evin ortasına beton döktünüz, ses etmedik, dava açmadık, gizledik, haber yapmadık. Gelip bir teşekkür etmediniz, bir özür dilemediniz. Hastalandık, sineye çektik, on liralık bir çiçek yaptırıp geçmiş olsun demediniz. Sizden sadece insanca bir iki cümle bekledik." Konuştuğum hanım, pis bir şantajcıyla konuşur gibi, "Kaç para istiyorsunuz?" diye haykırıyor. Ne cüret. Sanki, biz onların duvarını yıktık. Şuçlu olan sanki biziz. Evimizi rezil ettiler, bir kuruşun sözünü etmedik. Ardından da "işimiz gücümüz var, her gün arayıp Behiç Bey'ler nasıllar diye soramayız." diyor. Evet ama, Behiç Bey'lerin de bir sabrı var ve sonunda taşıyor. Behiç Bey oturup bu yazıyı yazıyor. KETEN İNŞAAT'ın adını veriyor. (Suçluyken Behiç Abi diyorlar dava açılmayınca Behiç demeye karar veriyorlar.)

ŞIMARIKLIK MI? NE MÜNASEBET?

Gürültü yüzünden sabahları evden kaçıp akşamları dönüyoruz. Böyle bir zamn daha geçiyor. O güne kadar tek kelime şikayet etmemiş eşim "En iyisi biz bu evden taşınalım." diyor. Duvarımız yıktıklarında bizi arattırıp "Lütfen şikayetçi olmayın." diye ricacı olan KETEN İNŞAAT emlakçısını arıyoruz. Bize sadece kiralık bir ev göstermelerini rica ediyoruz. (Tek kuruş yardım istemeden) "Şımarıklık olarak kabul etmeyin ama, çok meşgulüz." cevabını alıyoruz. Estağfurullah, fakat siz de böyle söyleyerek eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürüyorsunuz. Demek ki bu beyden ricada bulunabilmek için inşaat şirketi sahibi olmak gerekiyor.

BU DEFA TAKSİM İLKYARDIM'DAYIZ

Ve bir gece yarısı daha. Eşim ard arda gelen birkaç krizle iyice sarsılıyor. Ambulansla Taksim İlkyardım'a kaldırıyoruz. Nöbetler orada daha da şiddetleniyor. Yerinden çıkan serumlar, sıçrayan kanlar, oksijen maskeleri arasında korku filmlerinde rastlanabilecek abartılı sahneler yaşıyoruz. Solunumu duracak hala gelmeden hemen önce doktorların acil müdehalesi ile son anda "yoğun bakıma alınıp makinaya bağlanmak"tan kurtuluyor. (Doktorların ifadesi) İki gün iki gecemiz hastanede geçiyor. Şimdi Allah'a şükür evimizde, ilaçla tedavideyiz.

KETEN İNŞAAT'IN ANLAYACAĞI CÜMLE

Ciddi bir ihmalle evimize girerek muhtemelen bu macerayı başlatmış olan KETEN İNŞAAT'a anlayabilecekleri bir cümleyle buradan şunu söylüyorum: "Sizin nasıl çok kıymetli inşaatlarınız, betonlarınız, demirleriniz varsa, hah işte aynen onun gibi bizim de kendimize göre kıymetli birer canımız var. Sizin ticari itibarınızı da mı biz gözeteceğiz? Kendi itibarınızı biraz da kendiniz düşünün." KETEN İNŞAAT reklamlarını izlediniz. (Reklamın iyisi kötüsü olmaz.)

TEŞEKKÜR:

Taksim İlkyardım Hastanesi'nde bize kardeşimizden yakın davranan Sevgili Dr. Adem Şentürk'e, Nöroloji Klinik Şef yardımcısı Sayın Semra Bilge'ye, Sayın Dr. Tuba Sema Şimşek'e, Sayın Dr. Meltem Can'a ve bütün ekiplerine, bizimle koşturup duran çizer arkadaşım Sevgili Kutlukhan kardeşime, Süleyman Yıldız kardeşime, ilgilenen, arayan soran bütün arkadaşlarıma sonsuz teşekkürler. Eşimin, hayat dolu, esprili oda arkadaşları Trabzon'lu Dilek Hanım'a, İskenderun'lu Serpil Hanım'a da sevgiler, saygılar, acil şifalar.