İngiliz basınından Brexit yorumu: İngiltere halkı bölündü
İngiltere gazeteleri, ülkenin AB'den ayrılma yönünde oy kullandığı referandumun ertesi gününde durumu farklı editoryal çizgilerden değerlendiriyor
BBC Türkçe'de yer alan habere göre, İngiltere gazeteleri, ülkenin AB'den ayrılma yönünde oy kullandığı referandumun sabahında durumu farklı editoryal çizgilerden değerlendiriyor. Ancak öne çıkan ortak nokta, İngiltere halkının bu referandumdan ciddi şekilde bölünmüş olarak çıktığı.
Sun
'Londra elitlerine karşı geniş çaplı bir halk ayaklanması' olarak nitelediği sonuçlar için 'olağanüstü' ifadesini kullanan Sun referandumda yalnızca İskoçya, Kuzey İrlanda ve Londra ile Manchester kent merkezlerinin büyük farkla Avrupa Birliği üyeliğine devam oyu verdiğini aktarıyor.
Haberde görüşlerine yer verilen eski Başbakan Tony Blair'in eski iletişim direktörü Alistair Campbell, İskoçya'nın tekrar bir bağımsızlık referandumuna gitmesinin daha olası hale geldiğini ve bu kez bağımsızlık yanlısı milliyetçilerin kazanacağını tahmin ettiğini söylüyor.
Daily Mail
Gazete, AB üyeliğine devamdan yana milletvekillerinin referandum sonucuna rağmen, üyelikten ayrılmayı engellemeye çalışabileceklerini belirtiyor.
Kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's İngiltere'nin AAA derecesinin aynı düzeyde kalmasının savunulamaz olduğu uyarısı yaptı.
Daily Mirror
Mirror gazetesinin köşe yazarlarından Nigel Nelson şu yorumu yapıyor:
"Donald Trump bu sonuçtan memnun olacak. Vladimir Putin ve Fransa'nın aşırı sağcı lideri Marine Le Pen de memnun. İşte size İngiltere'nin yeni dostları.''
''Öte yandan, İngiliz Sterlin'i mutsuz, neredeyse bir serbest düşüş yaşadı. Referandum İngiltere'de başbakanın değişeceği anlamına da geliyor. Bu da muhtemelen saç rengi Trump'ın saç rengine uyan (eski Londra belediye başkanı ve ayrılma kampanyasının liderlerinden) Boris Johnson olacak."
"Boris Johnson, AB'nin İngiltere'ye yeni bir anlaşma sunabileceğini ve bunun üzerine tekrar bir referanduma giderek kalma yönünde oy verilebileceğini söylüyor ama bence paranızı buna yatırmayın."
"Nigel Farage liderliğindeki Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ülkemizi geri aldık diyor, şimdi soru bu ülkeyle ne yapmak istediğimiz."
The Times
Times gazetesi köşe yazarlarından Philip Collins, İngiltere'nin hiç bu kadar bölünmemiş olduğu yorumunu yapıyor. En çok bölen ve bizi en az yükselten bu on haftalık kampanyadaki ilk kayıp gerçeklik idi. Şimdi dikkatimizi uzlaşmaya çevirmeliyiz.
"Cameron bu referandum kararını Muhafazakâr Parti içindeki AB karşıtlarını kazanmak ve partiyi birleştirmek için almıştı ancak ironik bir şekilde referandum kampanyası parti içindeki bölünmeyi daha da artırdı."
"Bu referandum için özel bir gereklilik yoktu, bir anlaşma değişikliğinin bunu gerektirir bir yanı yoktu. Ancak Cameron'ın, AB karşıtı kesime verdiği her taviz başka tavizleri de gerekli kıldı."
"Referandum İngiltere'yi genç ve yaşlı nesiller anlamında da bölüyor. Seçmenlerden 35 yaş altındakilerin üçte ikisi AB'de kalma yönünde oy verirken, 55 yaş üzerindekilerin yüzde 60'ı ise ayrılma yönünde oy kullandı."
Daily Telegraph
Daily Telegraph'ın köşe yazarı James Kirkup'a göre ise, David Cameron'ın tarihe İngiltere'nin Avrupa'daki geleceği üzerine kumar oynayan ve kaybeden İngiltere başbakanı olarak geçecek. "Hiçbir başbakan bu durumdan kurtulamaz."
Kirkup, referandumda kalma yolunda oy veren Londra'nın artık İngiltere'nin bir parçası olarak görülmemesi gerektiğini, Birleşik Krallık'ın şu an itibariyle İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda ve Londra'dan oluştuğunu da savunuyor.
Gazetenin bir başka köşye yazarı olan Asa Bennett ise, Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi lideri Nigel Farage'ın tarihteki yerinin ise İngiltere'yi AB'den çıkmasına liderlik eden kişi olmak olacağını belirtiyor. Başbakan Cameron'ı referandum çağrısı yapmaya iten Farage ve partisi oldu.
"Referandum gelip çattığında, Başbakan Cameron İngiltere'nin önünde kendisinin başı çektiği vizyon ile Nigel Farage'ın vizyonu olmak üzere iki seçenek olduğunu söyledi. İngiltere seçmeni ise Farage'ın vizyonunu seçti."
Guardian
Guardian gazetesi köşe yazarlarından Owen Jones ise referandum sonucunu bir işçi sınıfı isyani olarak görüyor ve oyların siyasi müesses nizama karşı verildiğini savunuyor.
''İngiltere giderek daha da bölünmüş bir millet haline geliyor. Hükümet, AB referandumu konusunda seçmeni kalma yolunda oy vermeye yöneltmek için ekonomik argümanlar kullandı ancak AB'ye hayır diyen kesim, zaten ardı ardında hükümetlerin ekonomi politikaları nedeniyle zaten bedel ödeyen bir kesimdi.''
''Göçmenlik konusu ise milyonların, günlük sorunları perdesinden gördüğü bir prizmaya dönüştü.''
Gazetenin bir başka yazarı Jonathan Freedland ise, "Bu sabah farklı bir ülkeye uyandık. 23 Haziran'a kadar var olan İngiltere artık yok" diyor ve şöyle devam ediyor:
"İngiltere hem Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) yakın hem de Avrupa Birliği'nin içinde olma gibi özel pozisyonunu kaybetti. İngiltere'nin içinde bulunduğu fiziki coğrafya değişmedi, ancak psikolojik coğrafya değişti. Artık bir Japon firmasının genel merkezini ya da fabrikasını İngiltere'ye taşımak için daha az nedeni var."
Independent
Independent gazetesi yazarı Andrew Grice da referandum ardından İngiltere'deki siyasi bölünmüşlüğe vurgu yapıyor.
Grice'a göre, mevcut fikir ayrılığı İngiltere'nin resmi olarak bölünmesiyle de sonuçlanabilir. İskoçya ve Kuzey İrlanda'da hakim güçler bu referandumu, kendi bölgelerinin Birleşik Krallık'tan ayrılığını tekrar gündeme getirmek için kullanabilirler.
"Ülkenin bölünmüşlüğü yalnızca Başbakan Cameron için değil, muhalefetteki İşçi Partisi için de çok büyük bir sorun. İşçi Partisi İskoçya'daki desteğini garanti sayıp bu desteği İskoçya Ulusal Partisi'ne kaptırmasının ardından benzer bir hatayı İngiltere'de de yapabilir."
Financial Times
Gazetenin yazarı Phillip Stephens, AB'den ayrılma kampanyası sırasında rasyonel tartışmaya olan güvenin azalmasındaki tehlikeye dikkati çekiyor.
"Modern demokrasiler rasyonalizm çerçevesinde hareket etmek zorundadırlar. Eğer bunu ortadan kaldırırsanız yerini, önyargı doldurmaya başlar. Margaret Thatcher, referandumlar için diktatörler ve demagogların tercih ettiği mekanizma olarak nitelerdi. Ulusal kurumlara güvenin olmadığı, azınlıklara garantilerin sağlanmadığı bir ortamda kaba çoğunlukçulukla karşı karşıya kalırsınız."
Sun
'Londra elitlerine karşı geniş çaplı bir halk ayaklanması' olarak nitelediği sonuçlar için 'olağanüstü' ifadesini kullanan Sun referandumda yalnızca İskoçya, Kuzey İrlanda ve Londra ile Manchester kent merkezlerinin büyük farkla Avrupa Birliği üyeliğine devam oyu verdiğini aktarıyor.
Haberde görüşlerine yer verilen eski Başbakan Tony Blair'in eski iletişim direktörü Alistair Campbell, İskoçya'nın tekrar bir bağımsızlık referandumuna gitmesinin daha olası hale geldiğini ve bu kez bağımsızlık yanlısı milliyetçilerin kazanacağını tahmin ettiğini söylüyor.
Daily Mail
Gazete, AB üyeliğine devamdan yana milletvekillerinin referandum sonucuna rağmen, üyelikten ayrılmayı engellemeye çalışabileceklerini belirtiyor.
Kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's İngiltere'nin AAA derecesinin aynı düzeyde kalmasının savunulamaz olduğu uyarısı yaptı.
Daily Mirror
Mirror gazetesinin köşe yazarlarından Nigel Nelson şu yorumu yapıyor:
"Donald Trump bu sonuçtan memnun olacak. Vladimir Putin ve Fransa'nın aşırı sağcı lideri Marine Le Pen de memnun. İşte size İngiltere'nin yeni dostları.''
''Öte yandan, İngiliz Sterlin'i mutsuz, neredeyse bir serbest düşüş yaşadı. Referandum İngiltere'de başbakanın değişeceği anlamına da geliyor. Bu da muhtemelen saç rengi Trump'ın saç rengine uyan (eski Londra belediye başkanı ve ayrılma kampanyasının liderlerinden) Boris Johnson olacak."
"Boris Johnson, AB'nin İngiltere'ye yeni bir anlaşma sunabileceğini ve bunun üzerine tekrar bir referanduma giderek kalma yönünde oy verilebileceğini söylüyor ama bence paranızı buna yatırmayın."
"Nigel Farage liderliğindeki Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ülkemizi geri aldık diyor, şimdi soru bu ülkeyle ne yapmak istediğimiz."
The Times
Times gazetesi köşe yazarlarından Philip Collins, İngiltere'nin hiç bu kadar bölünmemiş olduğu yorumunu yapıyor. En çok bölen ve bizi en az yükselten bu on haftalık kampanyadaki ilk kayıp gerçeklik idi. Şimdi dikkatimizi uzlaşmaya çevirmeliyiz.
"Cameron bu referandum kararını Muhafazakâr Parti içindeki AB karşıtlarını kazanmak ve partiyi birleştirmek için almıştı ancak ironik bir şekilde referandum kampanyası parti içindeki bölünmeyi daha da artırdı."
"Bu referandum için özel bir gereklilik yoktu, bir anlaşma değişikliğinin bunu gerektirir bir yanı yoktu. Ancak Cameron'ın, AB karşıtı kesime verdiği her taviz başka tavizleri de gerekli kıldı."
"Referandum İngiltere'yi genç ve yaşlı nesiller anlamında da bölüyor. Seçmenlerden 35 yaş altındakilerin üçte ikisi AB'de kalma yönünde oy verirken, 55 yaş üzerindekilerin yüzde 60'ı ise ayrılma yönünde oy kullandı."
Daily Telegraph
Daily Telegraph'ın köşe yazarı James Kirkup'a göre ise, David Cameron'ın tarihe İngiltere'nin Avrupa'daki geleceği üzerine kumar oynayan ve kaybeden İngiltere başbakanı olarak geçecek. "Hiçbir başbakan bu durumdan kurtulamaz."
Kirkup, referandumda kalma yolunda oy veren Londra'nın artık İngiltere'nin bir parçası olarak görülmemesi gerektiğini, Birleşik Krallık'ın şu an itibariyle İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda ve Londra'dan oluştuğunu da savunuyor.
Gazetenin bir başka köşye yazarı olan Asa Bennett ise, Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi lideri Nigel Farage'ın tarihteki yerinin ise İngiltere'yi AB'den çıkmasına liderlik eden kişi olmak olacağını belirtiyor. Başbakan Cameron'ı referandum çağrısı yapmaya iten Farage ve partisi oldu.
"Referandum gelip çattığında, Başbakan Cameron İngiltere'nin önünde kendisinin başı çektiği vizyon ile Nigel Farage'ın vizyonu olmak üzere iki seçenek olduğunu söyledi. İngiltere seçmeni ise Farage'ın vizyonunu seçti."
Guardian
Guardian gazetesi köşe yazarlarından Owen Jones ise referandum sonucunu bir işçi sınıfı isyani olarak görüyor ve oyların siyasi müesses nizama karşı verildiğini savunuyor.
''İngiltere giderek daha da bölünmüş bir millet haline geliyor. Hükümet, AB referandumu konusunda seçmeni kalma yolunda oy vermeye yöneltmek için ekonomik argümanlar kullandı ancak AB'ye hayır diyen kesim, zaten ardı ardında hükümetlerin ekonomi politikaları nedeniyle zaten bedel ödeyen bir kesimdi.''
''Göçmenlik konusu ise milyonların, günlük sorunları perdesinden gördüğü bir prizmaya dönüştü.''
Gazetenin bir başka yazarı Jonathan Freedland ise, "Bu sabah farklı bir ülkeye uyandık. 23 Haziran'a kadar var olan İngiltere artık yok" diyor ve şöyle devam ediyor:
"İngiltere hem Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) yakın hem de Avrupa Birliği'nin içinde olma gibi özel pozisyonunu kaybetti. İngiltere'nin içinde bulunduğu fiziki coğrafya değişmedi, ancak psikolojik coğrafya değişti. Artık bir Japon firmasının genel merkezini ya da fabrikasını İngiltere'ye taşımak için daha az nedeni var."
Independent
Independent gazetesi yazarı Andrew Grice da referandum ardından İngiltere'deki siyasi bölünmüşlüğe vurgu yapıyor.
Grice'a göre, mevcut fikir ayrılığı İngiltere'nin resmi olarak bölünmesiyle de sonuçlanabilir. İskoçya ve Kuzey İrlanda'da hakim güçler bu referandumu, kendi bölgelerinin Birleşik Krallık'tan ayrılığını tekrar gündeme getirmek için kullanabilirler.
"Ülkenin bölünmüşlüğü yalnızca Başbakan Cameron için değil, muhalefetteki İşçi Partisi için de çok büyük bir sorun. İşçi Partisi İskoçya'daki desteğini garanti sayıp bu desteği İskoçya Ulusal Partisi'ne kaptırmasının ardından benzer bir hatayı İngiltere'de de yapabilir."
Financial Times
Gazetenin yazarı Phillip Stephens, AB'den ayrılma kampanyası sırasında rasyonel tartışmaya olan güvenin azalmasındaki tehlikeye dikkati çekiyor.
"Modern demokrasiler rasyonalizm çerçevesinde hareket etmek zorundadırlar. Eğer bunu ortadan kaldırırsanız yerini, önyargı doldurmaya başlar. Margaret Thatcher, referandumlar için diktatörler ve demagogların tercih ettiği mekanizma olarak nitelerdi. Ulusal kurumlara güvenin olmadığı, azınlıklara garantilerin sağlanmadığı bir ortamda kaba çoğunlukçulukla karşı karşıya kalırsınız."