İMAMA KÜSÜP ORUÇ BOZMA! VAKİT KAPRİS, NAZ YAPMA ZAMANI DEĞİLDİR!
Ahmet Altan'ın AK Parti'ye oy vermeyeceğim sözlerini eleştiren Taraf'ın eski yazarı Elif Çakır'dan ilginç ve sert bir eleştiri geldi.
İmama küsüp oruç bozmak
Ümidini hiç kesme, sen ağaçların çiçeklerini görüyorsun ya, meyvelerini biri mutlaka görecek.”
Bu sözler Ahmet Altan’a ait. Defterime not düşmüşüm.
Bunun bir de Bediüzzaman’cası var (Said Nursi yani): “Ne yapayım acele ettim kışta geldim, siz cennetâsâ bir baharda geleceksiniz.” demişti. O da ülkenin siyasi atmosferini anlatıyordu bu cümlesiyle.
Biz baharı hissetmeye başladık çok şükür, fakat kışta gelenleri unutmadık. Ki bu kışın sonunu bir parça biz de yaşadık. Çok üşüdüğümüz oldu sokaklarda çaresizce gezerken. Zulümleri sineye birer birer çekerken...
Haklısın Ahmet Ağabey, ülke kader olarak bahara bir adım attı elbette...
Yalnız demem odur ki, siyaseten henüz kışın bitip de baharın başlangıcı olan dönemdeyiz.
Arada kalmış ne kışta ne baharda olan Mart ayındayız.. Hani “mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” o hesap...
Karakış, fırtına bitti, çaylaklar kol gezmiyor etrafımızda, zemheri ayazları da bitti. Güneşi görüyoruz ancak hala ayaz var dışarıda...
Daha umudun yeni yeşerdiği dönemdeyiz...
Yolu yarılamış gibi olsak da, çoğu bitti azı kaldı ümidinde olsak da, daha yapacaklarımız, atlatılacak zor günlerimiz var...
Yoksa, ağaçlardaki çiçekler gördüğümüzle kalacak ve Mart’ın hiç beklenmedik soğuğu geri dönerse baharlar dalında donacak..
Çok değil daha dört yıl öncesine kadar bu ülkede askerin her sözü bir emir niteliğindeydi.
Diyarbakır, Mamak cezaevlerinde işlenen insanlık dışı suçların sorumlusu, bir sağdan bir soldan asarak ülkeye demokrasi getireceğini söyleyen, 12 Eylül darbesinin gözü dönmüş paşası ifade verdi...
Bir gün darbecilerin de sanık sandalyesinde oturacağını hayal edebilir miydik?
Askerlerin, siyasetçilerin, iş adamlarının, medyanın içindeki isimlerin nasıl el ele vererek ülkeyi kaosa sürüklediklerinin ayrıntılarını öğrenmeye başladığımızı siz de ifade ediyorsunuz.
Bunlar az şeyler mi?
Cumhuriyet mitinglerini unuttunuz mu?
Taraf olmasaydı, bu ülkede darbecilerin darbeleri ellerinde patlar mıydı? Bir vatandaş olarak elbette yaptıklarınızdan dolayı minnettarım...
Çok değil daha beş yıl öncesine kadar, bu ülkenin başbakanına “aman sonun onun gibi olmasın” diyerek Adnan Menderes hatırlatılıyordu. Tevekkeli değildi bütün bu hatırlatmalar.
Eğer 1960 yılında Taraf gibi bir gazete olsaydı, Ahmet Altan şimdi değil de o zamanlar bu gazeteyi çıkartmış olsaydı, belki de Adnan Menderes yaşıyor olacaktı...
Halk “darbelere dur de” diye sokaklara dökülecekti... Bu ülke başbakanını astırmayacaktı.
2002’de nasıl bir Türkiye vardı, hepimiz çok iyi hatırlı-yoruz!
Öcalan’ın teslim edilmesiyle kurulan Anasol-M hükümeti dağılmış, 28 Şubat enkazı ortaya çıkmıştı.
Ekonomik kriz patlamış, dolar zirve yapmış. Bankalar yoluyla halkın ve devletin paraları dolandırılmış, gecelik zenginler yaratılmış.
Faili meçhul cinayetlerle dolu yıllar kalmış.
Asker-yargı-medya demir kıskacında bunaltılan halk patlamış, yeni kurulan bir parti olan Ak Parti’yi tek başına iktidara getirmişti.
8 yılın çoğu zaten orası son kale, burası son kale diye çarpışan piyonlarla uğraşmakla geçti.
Gırtlağına yapışılanların, tepesine çökülmüşlerin bütün bağları çözüldü, demir kafesleri parçalandı. Halk rahat bir nefes almaya başladı. Herkes özgürlüğünü konuşmaya başladı.
Benim haklarım ne olacak diye dikilmeye başladı insanlar devletin karşısına. Başörtülüsü, Alevisi, Sünnisi, Kürdü, Ermenisi...
Vatandaşlığın asıl makam, iktidarın ise hizmet ve adalet makamı olduğunu gördüler.
Yok öyle Ahmet ağabey.
Şimdi, “Taraf gazetesi olarak yaptıklarınızdan dolayı size minnettarız, ama artık gazetenizi almayacağız” desinler mi size de!..
Vakit kapris, naz yapma zamanı değildir.
Ağaçlardaki çiçekleri gördük, hele bir yaz gelsin meyvelerini de göreceğiz hep birlikte...
Uzun lafın kısası “Silivri’ye selam çakıp, kurtaracağım sizi bekleyin” diyenlere inat, asıl şimdi oyumuzu kullanacağız. Bu ülke kazanacak ve biz kazanacağız...
Elif Çakır/Star
Ümidini hiç kesme, sen ağaçların çiçeklerini görüyorsun ya, meyvelerini biri mutlaka görecek.”
Bu sözler Ahmet Altan’a ait. Defterime not düşmüşüm.
Bunun bir de Bediüzzaman’cası var (Said Nursi yani): “Ne yapayım acele ettim kışta geldim, siz cennetâsâ bir baharda geleceksiniz.” demişti. O da ülkenin siyasi atmosferini anlatıyordu bu cümlesiyle.
Biz baharı hissetmeye başladık çok şükür, fakat kışta gelenleri unutmadık. Ki bu kışın sonunu bir parça biz de yaşadık. Çok üşüdüğümüz oldu sokaklarda çaresizce gezerken. Zulümleri sineye birer birer çekerken...
Haklısın Ahmet Ağabey, ülke kader olarak bahara bir adım attı elbette...
Yalnız demem odur ki, siyaseten henüz kışın bitip de baharın başlangıcı olan dönemdeyiz.
Arada kalmış ne kışta ne baharda olan Mart ayındayız.. Hani “mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” o hesap...
Karakış, fırtına bitti, çaylaklar kol gezmiyor etrafımızda, zemheri ayazları da bitti. Güneşi görüyoruz ancak hala ayaz var dışarıda...
Daha umudun yeni yeşerdiği dönemdeyiz...
Yolu yarılamış gibi olsak da, çoğu bitti azı kaldı ümidinde olsak da, daha yapacaklarımız, atlatılacak zor günlerimiz var...
Yoksa, ağaçlardaki çiçekler gördüğümüzle kalacak ve Mart’ın hiç beklenmedik soğuğu geri dönerse baharlar dalında donacak..
Çok değil daha dört yıl öncesine kadar bu ülkede askerin her sözü bir emir niteliğindeydi.
Diyarbakır, Mamak cezaevlerinde işlenen insanlık dışı suçların sorumlusu, bir sağdan bir soldan asarak ülkeye demokrasi getireceğini söyleyen, 12 Eylül darbesinin gözü dönmüş paşası ifade verdi...
Bir gün darbecilerin de sanık sandalyesinde oturacağını hayal edebilir miydik?
Askerlerin, siyasetçilerin, iş adamlarının, medyanın içindeki isimlerin nasıl el ele vererek ülkeyi kaosa sürüklediklerinin ayrıntılarını öğrenmeye başladığımızı siz de ifade ediyorsunuz.
Bunlar az şeyler mi?
Cumhuriyet mitinglerini unuttunuz mu?
Taraf olmasaydı, bu ülkede darbecilerin darbeleri ellerinde patlar mıydı? Bir vatandaş olarak elbette yaptıklarınızdan dolayı minnettarım...
Çok değil daha beş yıl öncesine kadar, bu ülkenin başbakanına “aman sonun onun gibi olmasın” diyerek Adnan Menderes hatırlatılıyordu. Tevekkeli değildi bütün bu hatırlatmalar.
Eğer 1960 yılında Taraf gibi bir gazete olsaydı, Ahmet Altan şimdi değil de o zamanlar bu gazeteyi çıkartmış olsaydı, belki de Adnan Menderes yaşıyor olacaktı...
Halk “darbelere dur de” diye sokaklara dökülecekti... Bu ülke başbakanını astırmayacaktı.
2002’de nasıl bir Türkiye vardı, hepimiz çok iyi hatırlı-yoruz!
Öcalan’ın teslim edilmesiyle kurulan Anasol-M hükümeti dağılmış, 28 Şubat enkazı ortaya çıkmıştı.
Ekonomik kriz patlamış, dolar zirve yapmış. Bankalar yoluyla halkın ve devletin paraları dolandırılmış, gecelik zenginler yaratılmış.
Faili meçhul cinayetlerle dolu yıllar kalmış.
Asker-yargı-medya demir kıskacında bunaltılan halk patlamış, yeni kurulan bir parti olan Ak Parti’yi tek başına iktidara getirmişti.
8 yılın çoğu zaten orası son kale, burası son kale diye çarpışan piyonlarla uğraşmakla geçti.
Gırtlağına yapışılanların, tepesine çökülmüşlerin bütün bağları çözüldü, demir kafesleri parçalandı. Halk rahat bir nefes almaya başladı. Herkes özgürlüğünü konuşmaya başladı.
Benim haklarım ne olacak diye dikilmeye başladı insanlar devletin karşısına. Başörtülüsü, Alevisi, Sünnisi, Kürdü, Ermenisi...
Vatandaşlığın asıl makam, iktidarın ise hizmet ve adalet makamı olduğunu gördüler.
Yok öyle Ahmet ağabey.
Şimdi, “Taraf gazetesi olarak yaptıklarınızdan dolayı size minnettarız, ama artık gazetenizi almayacağız” desinler mi size de!..
Vakit kapris, naz yapma zamanı değildir.
Ağaçlardaki çiçekleri gördük, hele bir yaz gelsin meyvelerini de göreceğiz hep birlikte...
Uzun lafın kısası “Silivri’ye selam çakıp, kurtaracağım sizi bekleyin” diyenlere inat, asıl şimdi oyumuzu kullanacağız. Bu ülke kazanacak ve biz kazanacağız...
Elif Çakır/Star