"İLTİCA EDECEKTİM!.... TÜRKİYE'DEN KAÇACAKTIM!... BRATİSLAVA'DA YAŞAMAYA KARAR VERDİM!...." FAZIL SAY'DAN SONRA HANGİ GAZETENİN GENEL YAYIN YÖNETMENİ TÜRKİYE'DEN KAÇMAYA KARAR VERDİ?...
Arkadaşıma `En yakın şehir, ülke dışı yer neresi´ diye sordum. `Bratislava´ dedi. `Beni oraya götürebilir misin´ dedim. İltica edecektim.
Bu sefer iltica edemedim
Viyana sokaklarında dolaşıyorduk. Arkadaşım birden Rana´ya bir binayı işaret ederek; "Burası Viyana´nın en önemli oyuncak mağazalarından bir tanesi" dedi. Bunu duyar duymaz bayılacak gibi oldum. Panikten, nereye gittiğimi bilmeden koşmaya başlamışım Ben kısa yurtdışı gezilere bayılırım. Bir-iki gün aradan sonra eve dönerken uçakta gazeteleri okuyup, bizde atlanılan haberleri not etmeye bayılırım. Bu da, döndükten sonra insanların canını sıkma fırsatını verir bana. Viyana´dan dönerken, bu kez atlanan bir haberi değil maalesef atlamamış olduğumuz bir haberi not aldım. Haber, insanın ölürken neler hissettiği ile alakalıydı. Ölüm deneyiminin ucuna gelmiş insanlarla konuşan bilim adamları bir sonuca ulaşmışlar. Çok iyi, çok güzel, çok heyecanlı ama haberde anlamadığım noktalar da yok değildi. Örneğin; insanın kafasının kopması sonucunda ölmesi esnasında neler hissettiğini de yazmışlar... Bu heyecanlı da -isterseniz bana pimpirikli deyin-kafası koparak ölmüş olan insanla daha sonra nasıl konuştuklarını pek anlayamadım.... Ben cahil olabilirim, bilimden uzak olabilirim ama söz konusu mülakatın hayli zor olacağını tahmin ediyorum. Mutlaka vücudu olmayan kafayla mülakat yapmış bir gazeteci de vardır bu dünyada. Dönüşte bu konuyu arkadaşlarla konuşayım diyordum ama gezide başka şeyler oldu. O meseleler kafamı meşgul etmeye başladı. Kesik kafanın esrarı işini aklımda geri plana ittim mecburen. Viyana sokaklarında dolaşıyorduk. Arkadaşım birden Rana´ya bir binayı işaret ederek; "Burası Viyana´nın en önemli oyuncak mağazalarından bir tanesi" dedi. Ben bunu duyar duymaz bayılacak gibi oldum. Panikten, nereye gittiğimi bilmeden koşmaya başlamışım. Yaklaşan katliamdan kurtulmak içgüdüsüyle olsa gerek, oradan uzaklaşmaya çalışıyordum. Arkama dönüp baktığımda ise Rana suratında tuhaf bir gülümsemeyle oyuncakçının olduğu binaya doğru gidiyordu. Sokağın köşesinde evsiz bir adam dileniyordu. Birden, alışveriş sonucunda benim de o adam gibi olacağımı düşünmeye başladım. Arkadaşıma `En yakın şehir, ülke dışı yer neresi´ diye sordum. `Bratislava´ dedi. `Beni oraya götürebilir misin´ dedim. İltica edecektim. Türkiye´den kaçmak için zaten ilave nedenim yoktu. Viyana´da da oyuncakçı ile Rana´nın bir arada olduğu bir şehirde yaşamayı yüreğim kaldırmayacaktı. Bratislava´da yaşamaya karar vermiştim. `Gitmek bir buçuk-iki saat sürebilir´ dedi. Ben bunu duyunca vazgeçtim, çünkü o kadar yakın bir yerde bulunmak mümkün değil beni kurtarmazdı. O an telefon geldi maalesef. Rana beni dükkana istiyordu. İşte o anda kafasının kopmasıyla ölen insanların neler hissettiklerini büyük berraklıkla anlayıverdim. İçeriye girdim, bir uzun rafın üst tarafında Rana´nın mantosu duruyordu. Arkadaşa `mantosunu neden malların üstüne koymuş, müşteriler rahatsız olacaklar´ dedim. Arkadaşım ise `o bölüm artık müşterileri alakadar etmiyor´ dedi. Ben de `neden´ dedim. `Çünkü o bölüm artık senin´ dedi. O bölüm sabah saatlerinde boşmuş. Rana dükkandan topladığı oyuncakları oraya doldurmuş. Bu kadar hızlı alışveri |