İLHAN SELÇUK'UN ÖLÜMÜNÜN ARDINDAN KÖŞE YAZARLARI NELER YAZDI?

Cumhuriyet gazetesi başyazarı ve imtiyaz sahibi İlhan Selçuk için köşe yazarları ne yazdı?

İşte İlhan Selçuk'un ardından yazılanlar...

HASAN CEMAL (MİLLİYET)

Zor yazı, İlhan Selçuk yazısı...

Bazı yazılar zordur, öyle derdi İlhan Abi de... Bu yazı da benim için gerçekten zor bir yazı...

Eskiden böyle durumlarda, “Masaya oturdum, daktilo bana, ben daktiloya bakıyorum” denirdi.

Sonra daktilonun yerini bilgisayar aldı ama zor yazılar yine varlığını korudu.

İlhan Abi, ölümlerin arkasından yazı yazmanın bizim memlekete -ya da Doğu’ya- özgü güçlüğünden söz ederdi. Bu yazılardaki ‘alaturkalık’tan, ölçüsüzlükten, aşırı duygusallıktan yakınırdı.

Ölümün arkasından da gerçek neyse, ölen hakkında ne düşünülüyorsa, aynen öyle yazılmasını isterdi.

Ancak bunu kendisinin de her zaman beceremediğini söylerdi.

Ben becerebilecek miyim?..

CÜNEYT ARCAYÜREK (CUMHURİYET)

Bugün...

...Bugün yazı yazılacak gün değil.

İlhan öldü.

50 yılı aşan dostluğun, arkadaşlığın bu dünyadan göçtüğü gün bugün.

Dünya ahret kardeşimsin, derdi.

Dostluğumuzun, arkadaşlığımızın anıları bu dünyada kaldı.

Kardeşliğin devamı ahrette buluşmaya...

MELİH AŞIK (MİLLİYET)

lhan Ağabey...

83 yaşındaki bir yazarı gece yarısı yataktan kaldırıp Emniyet’e götürenler, dört gün dört gece gözaltında tutup uyutmayanlar, sabahlara kadar ifade alanlar, her halde bunu amaçlıyorlardı; Türkiye’nin en saygın ve dirençli kalemini erken öldürmeyi... Gündüz zaten polis korumasında dolaşan bir gazetecinin geceyarısı gözaltına alınmasının başka anlamı olabilir mi? İlhan Ağabey o olaydan hemen sonra hastaneye yattı, ağır bir tedavi süreci geçirdi, bir daha da tam anlamıyla kendine gelemedi.

İktidarlar onu hiç sevmedi. Çünkü O:

Cumhuriyet’in, demokrasinin, laikliğin, aydınlığın yılmaz savunucusuydu...

Paranın satın alamayacağı, korkunun susturamayacağı adamdı.

Başbakanların uçaklarına binmez...

Onların sofralarına oturmaz...

Paraya pula, iltifata teslim olmazdı.

Kalemini kılıçtan daha keskin kullanır...

Halkın ve ulusun onurunu bir şövalye zarafetiyle savunurdu..

FİKRET BİLA (MİLLİYET)

İlhan Selçuk’un ardından

İlhan Selçuk’u kaybettik. Cumhuriyet çınarı, 48 yıldır açık olan “Penceresi”ni dün kapattı. Her sabah o Pencere’ye bakmadan geçen meslektaşımız yoktur sanırım. O’nun penceresi, sadece Cumhuriyet okurunun değil, Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilenen herkesin mutlaka göz attığı bir pencereydi.

Adı Cumhuriyet’le özdeşleşmişti. Ömrünü Anadolu Aydınlanması diye isimlendirdiği Atatürk ilke ve devrimlerini, Cumhuriyet değerlerini anlatmaya, aydınlatmaya verdi.

Yarım asırlık çizgisini hiç kırmadı, eğip bükmedi. İnandığı gibi yazdı, inandığı gibi yaşadı.

OKTAY AKBAL (CUMHURİYET)
"Bil ki seni hep izleyeceğiz"

Son görüşmemiz bir veda idi. Benden gençti. Benden güçlüydü, sağlığıyla , inançla, kendine, inandıklarına güvenle benzersiz bir yaradılıştaydı.

Kardeşimdi. Yarım yüzyılı aşan bir dostluk, bir yakınlık, bir birliktelik, bir kafaca, yürekçe eşit bir arkadaşlık. Tek düşüncesi "Cumhuriyet"ti. Bu kutsal değerdeki gazetenin kendisinden sonra ne olacağı idi. Ona göre önlemleri almak, Cumhuriyet'in daha uzun yıllar bilinçli okurların gazetesi olmasını sağlamak...

Onunla ilgili yazımı birkaç gün önce göndermiştim. İlhan Selçuk'un gerçek anlamını duyurmak istemiştim bir daha, bir daha...

İlhan Selçuk, Turhan Selçuk, ölümsüz kişilerdir. Bir gün buluşacağız yine bir kıyıda, bir masa başında, yine beraber olacağız.

OKTAY EKŞİ (HÜRRİYET)

İlhan Selçuk için

SADECE basınımız değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluş felsefesine bağlı değerleri koruyarak çağdaş uygarlığı ve çağdaş demokrasiyi en kısa zamanda yakalayacağına inananlar kuşağı da, İlhan Selçuk’un aramızdan ayrılmasıyla çok önemli bir gücünü kaybetti.

Selçuk, fevkalade güçlü bir kalem, mangal gibi bir yürekti.

Mükemmel bir analiz yeteneğiyle Atatürkçülerin ışık ve enerji merkeziydi. Hiçbir haksızlık ve hiçbir işkence onu inandığı idealler için verdiği kavgadan vazgeçiremedi.

Nitekim mücadele ideal arkadaşlarından bazılarını bu yüzden derin bir acıyla bağrına gömdü.

AHMET HAKAN (HÜRRİYET)

İlhan Selçuk’la bir kez görüştüm

SONBAHARDI... Yağmurlu bir akşam...

Mecidiyeköy’de akşamları da açık olan salaş bir esnaf lokantasında buluşmuştuk İlhan Selçuk’la.

Cumhuriyet’ten birkaç arkadaşı eşlik ediyordu kendisine.

Sağlık sorunlarına karşın mütevekkil bir gülümsemeyle bakıyordu etrafa.

Bana “Seni benimle görürlerse Ergenekoncu derler, ona göre...” diye takılmıştı.

Hep beraber gülüşmüştük.

Öyle kibar, öyle içten, öyle alçakgönüllü, öyle yumuşak, öyle muhabbet ehli, öyle değer veren, öyle delikanlı, öyle esprili, öyle vakur, öyle egemen, öyle halim selim bir hali vardı ki...

Hemen ısınmıştım kendisine.

ALİ SİRMEN

Kendi Heykelini Yontan Adam

İlhan Selçuk, insanın yaşamının kendi yonttuğu bir heykel olduğunu söylerdi hep.

Ve kendi yaşamını da bu sözlerine uygun sürdürdü.

Yazı masasının başında, gazetede, dost ilişkilerinde, ya da işkence altında o hep, aynı sabrı; aynı yılmaz irade ile o “adam”ın heykelini yonttu.

85 yıllık yaşamda , sabırla, azimle, sevgiyle, özenle yontulan heykelde somutlaşan bu “Adam” nasıl biriydi?

Aydınlanmaya inanmış, onun ışığını yaymaya kendini adamış...

Cumhuriyet devriminin kazanımlarını benimsemiş, onun ilkelerini özümsemiş...

Bağımsızlıktan, emekten yana tavrını koymuş...

Her zaman dikkat çeken, kendini kabul ettiren kişiliğini öne çıkarmayı fazla sevmeyen...

Sade yaşamı benimsemiş olan...

Paraya, ikbale iltifat etmeyen...

Mücadeleden yılmayan, ödünsüz...

Siyasal mücadeleden, kavgadan kaçmazken, insan sevgisini unutmayan.

İnsanlar arasında dostları olan, yakınları için dostluğu değerli olan...

Atatürkçülerin, bağımsızlıkçıların, emeğin dostu olan...

Bükülmeyen, ama bağırmadan mücadele eden, ödünsüz ama sevgi dolu...

Kendine saygısını yitirmeyen...

Dostlarının saygınlığına özen gösteren...

Cumhuriyet’teki dostlarının, çevrenin İlhan Abisi olan...

Onurlu bir adamın heykeliydi ortaya çıkan.

İlhan Selçuk’un 85 yıllık yaşamında yoğurduğu yapıt tek kelimeyle “Adam”dı.

Heykel tamamlandı, daha heykeltıraşın yapacakları bitmeden...

Heykeltıraş yok artık. Yoğurup yonttuğu adam ise hep örnek olarak karşımızda duracak.

YALÇIN BAYER (HÜRRİYET)
Başöğretmeni kaybettik

İLHAN Selçuk’un, kendi kimliğini, kişiliğini ve siyasal yaşamını şöyle anlatmak gerekir:

“Atatürkçüydü... Cumhuriyetçiydi... Aydınlanmacıydı... Demokratik devrimciydi... Antiemperyalistti... Laikti... Bağımsızlıkçıydı... Dinci-İslamcı-Amerikancı devlete kökünden karşıydı...”

Aynı tanımlamayı Uğur Mumcu için de yapar.

Bize göre, Türkiye’nin gerçek ve tek aydın devrimcisiydi.

Ayrıca çok iyi bir gazeteciydi.

İlkeli, namuslu, dürüst ve bilge adam...

MEHMET BARLAS (SABAH)

İlhan Selçuk ile bir dönem daha geçmişe karıştı...

Dün vefat eden İlhan Selçuk ile benim meslek hayatımdaki Cumhuriyet yıllarının bir baş aktörü daha sahneden çekildi.

Nadir Nadi, Doğan Nadi, Burhan Felek, Ecvet Güresin, İsmail Cem, Yılmaz Çetiner, Ergun Balcı, Agop Arad, Elif Naci ve şimdi de İlhan Selçuk...

1964-74 arsındaki hızlı yılları Cumhuriyet çatısı altında birlikte yaşadık.

Yol ayrılıklarının, kavgaların ve 12 Mart 1971 askeri darbesine dayanan gelişmelerin bir gazeteye nasıl yansıdığını, bir medya laboratuvarındaymış gibi içeriden gözlemledik.

Bir güncel ölüm haberinin ardından ölenle ilgili yazılarda, onun yaşamı bütün boyutları ile ele alınmaz.

İlhan Selçuk'la ilgili olarak kamuoyuna yansıyan son haberler "Ergenekon" diye bilinen davaya ilişkin olduğu için, bu konu herhalde onun hakkındaki yazıların ağırlıklı temasını oluşturacaktır.

Ben 12 Mart darbesine dayanan kavgalarda da, son Ergenekon tartışmalarında da, İlhan Selçuk'un karşısındaki görüş sahiplerindendim.

Ama bu durum benim için onun "İlhan Ağbey" olmasını engellemedi.

ZÜLFÜ LİVANELİ (VATAN)

Benim oğlum can verirken, çiçekler çığrışıp açtı

Yazıyı bitirdikten sonra İlhan Selçuk’un ölüm haberi geldi. Bir devrin kapandığını hissettim. Her sabah gazeteleri coşkuyla açıp İlhan Selçuk ve Çetin Altan okuduğumuz o umutlu günler düştü aklıma. O günlerden bu yana ne çok yıprandık, ne çok yaralandık, ne çok öldük. İşte İlhan abi de gitti. “Hezerine üzerine-Işık yağmış mezerine-Kalk gidelim İlhan abi-Bin kıratın üzerine” diye ağıt yakasım geldi.

Ne dünya aynı dünya, ne Türkiye aynı Türkiye artık. Nur içinde yatsın.

REHA MUHTAR (VATAN)

Devrimciler ölmez İlhan Abi...

Geniş bir odası vardı...

Masasında oturmuyordu...

Oturma gruplarının karşısında kendisine bir koltuk hazırlanmıştı...

O koltuğunda oturuyor, karşısındakiler ise sürekli değişiyordu...

Öğleden sonraları onun insanlarla sohbet saatleriydi...

Gazetenin yazarları odasına geliyordu...

Tanıdıkları, dostları, okuyucuları...

Politikacılar, öğrenciler...

Herkes bir şeyler anlatıyor ve herkes İlhan Abi’ye bakıyordu...

Herkes onun tarafından bir türlü “onay” lanmaya çalışıyordu...

Onu ilk kez bu kadar yakından görüyordum...

O da beni...

Dikkatli dikkatli beni süzüyordu...

Cumhuriyet gazetesinin bir televizyonu olsun istiyordu...

Bu televizyonun nasıl olması gerektiği konusunda benden fikir alıyordu...

Söylediklerimi inanılmaz bir dikkatle dinliyordu...

Sorular sorup, ara notlar alıyordu kafasında...

Bir ara “İnternet de kurmamız lazım” dendi...

Bana dönüp “Ne dersin?..” dedi...

“Bence muhafazakar davranmamak lazım... İnternet mecrası çok önemli...” dedim...

Sonra konukların durumuna göre başka konulara daldık...

MUSTAFA MUTLU (VATAN)

Yeniden doğacağımız bir ölüm!

Din tacirlerinin gözü aydın: Önlerindeki bir engel daha kalktı...

İlah Selçuk öldü!

Hem de Ergenekon davasının “bir numaralı” sanığıyken...

Savcıların gözü aydın!

Eski solcuların, bugünün liboşlarının, cumhuriyetin tüm değerlerini yok etmek için fırsat kollayanların, para ya da kariyer uğruna ilkelerini askıya asan gazetecilerin gözü aydın...

12 Mart işkencecilerinin, 12 Eylül darbecilerinin, iftiracıların, düzenbazların, sahtekârların gözü aydın...

Hiç birlikte çalışmadım; ama o benim ustalarımdan biriydi...